Kelebeğin kanatlarından
Hayata bağlanmak,
Renk akustiğinde
Nirvanaya çıkmak nafile,
Biliyorum ki
Acılarımın gezindiği kaynak,
Soğuk iklimlerinle
Sensin.
Ama sevinme,
Hakkından zaman gelecektir,
Rüzgâr yanağına denk gelince
Bir müzik duyulur derinden,
Tanıdık bir konçerto belki,
Rodrigo ya nispet.
Sevineceksin önceleri,
Ama boşuna,
Arbane ile ritim tutan zikir,
Ardından sur a üflenen ses,
Ölümün habercisi.
Yeraltından gelen bu ses,
Ölüm melodisi,
Rüzgârın yanağına denk getirdiği
Ölümü beklemek,
Ölümden daha zor,
Göreceksin,
Hades ten çıkış yok,
Biliyorsun
Bir tarafta kapıda bekleyen Janus
Diğer tarafta
Yılan kuyruğu,
Üç başı ve kara dişleriyle
Seni bekler,
Cehennem köpeği Cerberus
Rüzgârla yanağına denk gelen ölümde.
Çocuklara ebeveynleri tarafından konulan isimler,ağır,uzun ve telafuzu zor olan isimler olmamalı.
isminden dolayı özellikle okul döneminde çok zorluk çeken ve hatta bu yüzden başarısız olan çocuklar var.
toprağın kalp atışını duy!
ritmine ayak uydur,
avuçlarında coşkusunu yakala ,
öfkesini gözlerinde biriktir,
sevgisini yüreğine işle.
mesela kızıltepe'de bir halay,
bu halayda terli bir mendil ol.
gözleri güneş ,
dudakları ateş ,
ney'in sihirli hüznünü üfle can evime.
yıldızlara asılı bedenimde martı çığlığı.
kelebeğin özgürlüğünde bir ilahi,
başağın kadın yüzünde bul beni.
kendini yıkarak var ol ;
çünkü bu gerçeğin kırılma noktasıdır...
kırılarak gerçek bulunur yalan pazarında.
kırıl, yan, piş ve bul beni... bul...
çevir gözlerini dağlara,
dağdan vadiye süzülen rüzgarı,
güneşin tenini,
suyun gücünü,
ateşin öfkesini hisset.
uçuruver özlemlerini,
beyaz güvercinin kanatlarına bağla sevdanı,
yüreğinin gözyaşlarıyla sulansın,
çatlasın gonca,
çiçeklensin umutlar..
her ova kendi ihanetini,
her orman kendi uğultusunu,
her dağ kendi destanını saklar,
omuzundaki dumanda...
başını yukarı kaldır, dik tut.
yıldızlara gülümse,
yıldızlar senin için parlayacak,
terleyen otların kokusunda ,
göğün yerle birleştiği yerde bulacaksın beni.
işte mutluluk bu,
sözlerle ifade edilemez,
zaman sana ait olur beni bulduğunda...
Şahdamarı gibi öldürücü,
Şahdamarı gibi varedici,
kendini yıkarak var ol;
kanımda şahlanan deniz dalgasında,
gerçeğin kırılma noktasında, bul beni...
aydınlığa öfkedir karanlık,
kinin ve ölümün rengidir.
kusar ve kutsar ölümü,
yaşanılacak günlere karşı.
halbuki ölüm, nasıl olsa gelecek,
önemli olan, aydınlıkta insan gibi yaşamak...
aşka düşmandır karanlık,
bıçak gibi keser,
gecenin aydınlığını.
zemheri olur, dondurur sevgiyi,
biter sıcak yataklarda aşk...
korkuyla beslenir karanlık,
korkar...korku salar...
çarmıha gerer aydınlığı
filistin askılarında,
manyetonun kablosunda büyür korku,
kadın ve erkek uzuvlarında;
canhıraş acıların replikleriyle dolu,
ışkence odalarında...
karanlık kindir,
sevdaya karşı;
gündüzün aydınlığını yırtar,
kanatır boydan boya sevgiyi,
kirli, keskin ve uzun tırnaklarıyla...
namussuzca kurulan tuzaklarda,
kahpe faklarında gizlidir,
karanlığın kirli ve onursuz eli.
mertliğe, dostluğa, sevgiye düşman,
yüzü kara, gözü kara, beyni kara...
çocuklar...çocuklar,
yeryüzünün sevda gülleri.
yaşamı anlamlandıran güzeller,
sarısı, beyazı, siyahı ve esmeriyle,
dağda, ovada, adada, sokakta;
ister aç, ister tok,
ister oyuncaklı, ister oyuncaksız,
ister evsiz,
ya da yurtsuz;
hepsi ...ama hepsi,
özgür çiçekleridir, sevgi bahçesinin,
yalnız değilller,
yalnız olmadıklarını biliyorlar,
çünkü gülücükleri aynı, umutları aynı, sevdaları aynı...
zeytin gözlü, boncuk gözlü,
ne güzel gülüyorlar...
gülücükleri;
sevgi dolu, huzur dolu, umut dolu...
barış, kardeşlik ve aşk dolu,
umudun, hayallerin ve sevginin mimarları...
çocuklar...
ipek sarısı,
kömür siyahı,
kıvır kıvır saçlarıyla,
yeryüzünün küçük ama zeki insanları...
yasaksız, yalansız ve savaşsız ,
eğitime değil, öğrenime koşanlar,
merak eden ve soran,
bakır tellerin değil, fiber optik,
abaküsün değil , sibernetiğin,
klavyenin insanları...
bilgi çağının tomurcukları,
tek silahları; gülücükleri...
adları ne olursa olsun,
nerede oturuyor oldukları,
renkleri, cinsiyetleri önemli değil;
çünkü onlar aynı dili konuşur,
gamzelerinde aynı çiçek,
gözlerindeki ışık aynı;
yasaksız, yalansız, savaşsız,
sevgi dolu, aşk dolu, umut dolu...
bütün çocuklar kardeştir,
aynı kaderi paylaşır,
aynı acılara ağlar,
aynı sevinçlere güler,
filler tepişirken ezilen onlar,
soygun düzenlerinde aç kalan ,
savaşlarda ölen,
hastalıklarda en çok kırılan onlar.
belki de bundandır,
çocuklar,
kavgayı, savaşı sevmezler...
hamasi nutuklar onları etkilemez,
ama havada taklabaz bir güvercin,
evde sırnaşık bir kedi,
sokakta sevimli bir köpek,
gülücük yağdırır o küçücük yüzlerine,
sevgiyle parlatır gözlerini,
siyahın, beyazın, sarının ve esmerin,
çünkü bütün çocuklar kardeştir...
kimisi sokakta,
kimisi sırça köşkte,
kiminin anasütünden başka lüksü olmasa bile,
gülücükleri ortak,
gözlerindeki ışık aynı ;
kelebekler gibi özgür,
yunuslar gibi duyarlı,
fırat gibi coşkulu ve yürekli...
çocuklar!..
ne olur hep öyle kalın...
kendinize benzeyin,
bize değil....
1956 doğumlu, eğitimci, iki çocuk babası... "siyaset sosyolojisi" ile ilgili çalışmaları var...siyasi danışmanlık yapar. çalışmalarının bir kısmını; http://www.filozof.tripod.com adlı sayfada yayımlar.. şiirleri çeşitli edebiyat dergileri ve çeşitli şiir sitelerinde yayımlanmaktadır...
Yirminci yüzyılın ilk on yılı içerisinde Türkiye'de olup bitenler yalnızca son Osmanlıları değil, onların halefleri Türkiye Cumhuriyeti kurucularını da doğrudan doğruya ilgindirmiş olayladır. Jön Türk ihtilallerine ve Jön Türk dönemine zemin hazırlayan olaylar Balkanlıları, Arapları ve istanbul'dan çok uzaklarda yaşayan halkları da etkileşmiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında milli ordunun başarısı için istihbarat çalışmalarında bulunanlardan biri de ingiliz Kemal lakaplı Ahmet Esat (Tomruk) Bey'dir. ingiliz Kemal'in anılarını ve o dönemin bilgi kaynaklarını dikkate alarak değerlendiren ve okuyucunun dikkatine sunan Zekeriya Türkmen'in "ingiliz Kemal (Ahmet Esat Tomruk): Milli Mücadele Dönemi Hatıraları"
adlı eseri Kurtuluş Savaşı yılları hakkında okunmaya değer kitaplardan biridir.
Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa
ben koca bir hayat sığdırdım...
Beni sevmemene isyan edip kaçmak,
sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,
ruhumun en büyük yanılgısıydı...
Hayat bana en acımasız yüzünü
sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi...
Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,
hayata başladığım yerde,
kalbindeyim...
Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:
Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...
Cezmi Ersöz
Gösteri geleneğinde yepyeni bir yol açan efsanevi ritm ve dans grubu Stomp. gösterisinde söz yok, konu yok. Özel bir melodisi de yok. Tümüyle ritmin temeline dayanıyor. Gösteri, variller, süpürgeler ve ayak seslerinden oluşuyor... ENSTRÜMANLARI süpürge, kibrit, kalem, varil, lavabo tıpası, bardak , iskambil kağıdı toka, gazete,basket topu vs. gibi objelerden oluşuyor
hangi tür müzik dalında olursa olsun vokalin ön plana çıkması için sadece doğru kullanılması yetmez, bunların yanında ses renginin de kendine has olması gerekir.sesini kullanışı tekniği, Müzeyyen Senar'a bunların yanında o davudi ses rengiyle ölümsüz vokaller arasına girmeyi sağlamıştır
Dünyanın ilk askeri havacılık teşkilatlarından biri olan Türk Hava Kuvvetlerinin tarihçesi, 1909 yılına kadar uzanmaktadır. Türk ordusunda havacılıkla ilgili ilk çalışmalara 1909 yılında başlanmış, 1910 yılında bu çalışmalar geliştirilmiş ve Avrupa’ya bir inceleme kurulu, Paris’te toplanan Uluslararası Havacılık Konferansı'na da bir heyet gönderilmiştir. 1910 yılı sonlarına doğru ise, artık Türk Ordusu'nda havacılık konusunda kesin karar verilmiş ve havacı personel yetiştirilmek üzere birkaç subayın Avrupa’ya eğitime gönderilmesi öngörülmüştür. Ancak, Türk Ordusu'nun yüksek komuta katında havacılık alanında alınan bu önemli karara rağmen, ülkenin o tarihlerde içinde bulunduğu mali zorluklar nedeniyle gerekli ödenek bulunamamış ve 1910 yılında bu emrin gereği yerine getirilememiştir.
Milli savunma bakımından, havacılığın gelecekteki önemini gören Harbiye Bakanı Mahmut Şevket Paşa, konuyla yakından ilgilenmeye devam etmiş ve 28 Haziran 1911’de yapılan sınavda en yüksek notu alan Süvari Yüzbaşı Fesa ile istihkam Teğmen Yusuf Kenan Beyler, uçuş eğitimi için Temmuz 1911’de Fransa’daki Bleriot Fabrikası'nın uçuş okuluna gönderilmiştir.
Bu gelişmelerin olduğu sıralarda yani 1911 yılında, Kurmay Yarbay Süreyya (ilmen) Bey, havacılık teşkilatını kurmakla görevlendirilmiş ve Türk Ordusunun ilk resmi havacılık kuruluşu da, Harbiye Bakanlığı Fen Kıtaları Müstahkem Genel Müfettişliğinin 2 inci şubesi bünyesinde “Havacılık Komisyonu” adıyla 1911 yılında faaliyete geçirilmiştir.
Gerçek adı Tateos Enkserciyan olan Tatyos Efendi, 1858 yılında istanbul'da Ortaköy'de doğdu. Ortaköy Ermeni kilisesi mûsikîşinaslarından Monakyan'ın oğludur. Buradaki Ermeni okulunu bitirdikten sonra bir sanatkâr olması için önce bir çilingirin, sonra bir savatçının yanına çırak olarak verildi. Mûsikîye aşırı düşkünlüğü nedeniyle bütün bunları bıraktı;dayısı Movses Papazyan'dan Kânun dersleri alarak, mûsikî hayatına atıldı. Bir süre amatör topluluklarda Kânun çaldı. Daha sonra bu sazı bırakan Tatyos Efendi, Kemanî Kör Sebuh'dan keman çalmasını öğrendi. Bir yandan da Andon ve Civan kardeşlerden, Hanende Asdik Ağa'dan aldığı derslerle mûsikî bilgisini ilerletti;pek çok fasıl geçti. Hanende Karakaş, Tanburî Ovakim, Kanunî Şemsi gibi sanatkârlarla , başta Galata'daki Pirinççi Gazinosu olmak üzere, başka gazinolarda da uzun yıllar kaliteli fasıllar yönetti.
Türkiye'nin ilk opera starı olarak tanınan ünlü tenor Hakan Aysev, opera aryalarını pop tarzında yorumladığı "inci Avcıları" isimli albümü ile hakettiği yeri alabileceğine inanıyorum.napoliten parçaları en güzel icra eden bir sanatçı
Ateist'in tanrıyı inkar eden olarak adlandırılması; dinlerin, her insanın anne-babalarının kabul etmiş olduğu dini inanışların mensubu olarak doğduğu kabulune göre, önceden tanrı varlığını tanırken, daha sonra reddeden gibi düşünülmesinden kaynaklanır. Sözlüklerde anlamının "tanrı tanımaz", "tanrıyı inkar eden" şeklinde verilmesi de bu duruma dayanır.
"Arda Boyları" isimli türkü ile Türkiye'nin müzik gündemini değiştirinceye kadar... Muammer Ketencoğlu'nun akordeonuyla adeta bütünleşen bu türkü Tutkun'a şöhretin kapılarını araladı. Aslında bu başarı hiç de yadırganmamalıydı, çünkü Şükriye Tutkun'un kadife sesi ve Ferhat Livaneli'nin mükemmel düzenlemeleri Türkiye'nin en başarılı virtüözleriyle (Ercan Irmak-ney, Halil Karaduman-kanun, Ertan Tekin-balaban, ...)buluşunca ortaya çıkan eserin başarısız olması zaten imkansızdı.
Bir zamanlar bankerleriyle meşhur ve osmanlı döneminin para borsası durumunda olan ve halen cenevizlilerin izini taşıyan, beyoğlunun güzel bir yerleşim alanı.
Deniz Baykal liderliğinde demokratlıktan sapan, sosyal-demokrat hiç olmayan ve sağın sağında yer alan, "Baykal'ın olsun küçük olsun" la küçülen ve barajı bile geçmesi mucize olan bir parti...