Sadece kendini yormaya yarayacak eylemdir. intikam güzel şey olsa da yorucudur, bir hayatı sadece olumsuz kısımlarıyla değerlendirmek kendi varlığına haksızlıktır. Affedebiliyorsak affedelim. Kendine yapabileceğin en güzel iyilik, affetmek ve devam etmektir.
sanırım şu aralar bana en iyi gelen aktivite. kendimi bildim bileli spor yapıyorum fakat son dönemdeki sıkıntılarımın yoğunlaşmasından dolayı mı yoksa daha fazla hissetmemden mi kaynaklı bilemiyorum daha iyi geldiğini hissedebiliyorum.
kulaklığımı takıp birkaç saatliğine dış dünyadan izole olmak, ne yapıyorsam o an ona odaklanmak inanılmaz mutlu olmamı sağlıyor.
spor, iş, muhabbet her ne yapıyorsam o ana ait olmaya çabalıyorum. sanıyorum ki mutlu olmanın ve güzel yaşamanın sırrı da bu.
sık sık bildirim panelimde karşılaştığım, sevilesi yazar. en azından bir anlığına da olsa özel hissetmiştim, yine de teşekkür ederim.
yazıları hoş, bol bol yazmaya devam eder umarım.
sağlıcakla.
tercih edilen ve mecbur kalınan olmak üzere iki kısma ayrılır benim için. tercih edilen yalnızlık, dünyadaki tüm yüksek seslerden, acele işlerden, yozlaşmış ilişkilerden dolayı kendi iç benliğimin sesini duyamadığım zamanlarda yöneldiğim bir yol diyebilirim.
hızlı günler ve gecelerin sonunda eğer kendime bugün cidden sevdiğin bir şey yaptın mı? diye sormamışsam o gün sahiden boşuna geçmiş demektir.
büyük büyük şeylerden bahsetmiyorum aslında, sevdiğim bir yemeği yapmak bile kendimle temasta olmak, kendimi duymak anlamına geliyor. çoğu şeyin sahte olduğu bu dönemde en gerçekçi şey kendi iç sesim. umarım onu hep duyabilirim.
sanırım şu sıralar tam olarak düşündüğüm gibi yaşamıyorum.
iş düşünmeye geldiğinde gayet güzel rahat ve faydalı kararlar alabilirken bunun yüzde seksenlik kısmını hayata geçirsem de kalan yüzde yirmi zihnimi oldukça kurcalıyor.
sorunu nerede yaşadığımı fark etmek adına, temiz bir sayfaya uzun uzun kendimle ilgili bir yazı yazacağım.
isteklerim, arzularım, hedeflerim, istemediklerim ve beni ben yapan her ne varsa yazmayı planlıyorum.
umuyorum ki sorunu somut olarak görür ve kısa sürede onarabilirim.
neden olmasın ki.
yaşlanmak.
aslında bir çoğumuz yaşlanmaktan değil, yaşlanmak düşüncesinden korkarız. zihnimizin bize gösterdiği o imaj, görüntü her neyse ondan çekinir ve ona tepki gösteririz.
zihnimizdeki o görüntünün gerçek olmadığını, her düşüncenin gerçeğe dönüşmediğini fark ettiğimizde aslında biraz anda da yaşamaya başlıyoruz. her yaşın güzelliği olduğunu o kadar iyi anladığım bir dönemdeyim ki, neredeyse her anın tadını çıkarmaya çalışıyorum sanırım.
tecrübelerin arttığını, öğrenmenin ve keşfetmenin hiçbir zaman sonlanmadığını düşünüyorum yaşlılıkta.
her zaman görülecek gidilecek bir yer var ve her zaman öğrenilecek bir ders var.
her türlü ilişkide bulunması gereken çok değerli bir kavram.
saygı zemininde oluşturulan her iletişim, mutlaka iki tarafa da artılar sağlar. günümüz koşullarında çok mümkün olmasa da bir yerlerde hala böyle ilişkilerin varolduğuna inanıyorum. ya da inanmak istiyorum.
dünyanın en çok yalanla iç içe olduğu dönem mi acaba bilemiyorum fakat saygı ve sevgi dolu iletişime olan özlemim sahiden boyumu aşıyor artık.
Uzun bir sureden sonra, ilk defa kendimi cok iyi hissettim. Sanki hicbir sorun yokmus gibi anlik bir rahatlik hissederek etrafima baktim.
Fark ettim ki, hayat aslinda anlik bir varolus ve kucuk anlardan ibaret.
Siklikla yaptigim hatanin aslinda bu iyilik halini korumaya calismak oldugunu ve buna basladigim andan itibaren kaygilarimin beni ele gecirdigini animsadim.
Hayat iyi ve kotu hissetmenin dansindan ibaret. Hangisini hissediyorsam tadini cikarmam gerekli sanirim.
Sonsuza kadar suren hicbir sey yok ve duygularim da buna dahil.
Hayat, sana boyle basit bakildiginda ne kadar da guzelsin.
zombieing olarak adlandirilir.
aniden ortaya cikan hayaletimiz her seyin eskisi gibi olup olmadigini merak eder, eger biraktigi gibiyseniz muhtemelen tekrar ghostlanma ihtimaliniz oldukca yuksek.
zamani durdurmak istedigim nadir anlardan biriydi. "hayatimin en mutlu aniymis, bilmiyordum." desem orhan pamuk gibi, hic abarti olmaz.
o anin bir daha geri gelemeyecegini, izledigim bu yuzun bir gun yabanci olacagini adim gibi bildigimi biliyorum.
gercekleri kabul etmenin hafifligi ve de buruk huznuyle camin kenarina gidip bir sigara yakarak biraz da uzaktan seyretmekti aslinda o ani guzel yapan.
hicbirinin farkinda olmayan, karsilasmaniz tamamen bir rastlanti eseri gerceklesmis bir yabancinin kalbin tam orta yerinde bulunabilmesi ne de garip bir hismis.
cok yillar gecmis, acilar bitmis lakin hatirladikca yasanan burukluk sanirim bir parcam olarak kalmis.
cok yasa, var ol.
zamanin ne kadar hizli aktigini, acimasiz oldugunu bir kez daha sert sekilde yuzume carpmistir. ufak oldugum yillarda yasadigim ve hissettigim her seyi, sanki baska bir dunyada ya da hayatta yasamis oldugum hissine kapiliyorum sik sik.
cok kisa sureligine ayni sokak ya da mahalleden gecerken bazen hissedebiliyorum bu duyguyu fakat maksimum 2 saniye surebiliyor.
sokak ayni, mahalle ayni, her sey ayni saniyorum ben haric. epiktetos'a bu noktada saygi duymamak imkansiz geliyor. "olaylar aslinda olduklari gibidirler, onlara anlamlar yukleyen zihnimizdir."
Istemek. Aslinda her seyi isteyebiliyor fakat hicbir sey yapmayabiliyoruz.
Su siralar herkesin cok sey istedigini fakat sahiden neyi istedigini bilemedigini fark ediyorum.
Sahiden istiyor muyuz Yoksa baskalari istiyor diye mi istiyoruz, oldukca fark var. son donemde ne istedigini bilmeyen ve hayata karsi bir durusu olamayan yiginlar arasinda ben ne istiyorum diye sormali insan kendine.
Gecenin daha sessiz, gunduzun hengamesinden uzak ve huzurlu oldugunu dusunuyor olabilir.
Kendime en cok geceleri vakit ayirabiliyorum. Hesaplar kitaplar derken saatin aniden 3-4 olmasina sasirip, sabah erken kalkacak olmama ufak bir sitem edip bir seyler izleyerek uyuyorum. Benden tatlisi yok sahiden.
Bir sure gorusulmemis ise eger bir turlu eski enerjinin yakalanamadigi ve sohbetin kirilma noktasindan sonra ince bir huzunle dusunmeye itebilecek durum.
Atil bir sekilde otururken, zamanin ne kadar hizli gectigini ve bir zamanlar koca dunyalari paylasabildigin insanla ne kadar garip ve yabanci hissettigini dusunursun.
Hayat ya, surekli olarak sureclerin degistigi ve bambaska kosullarin olustugu bir doneme hazirlar insani. Yeni arkadaslar edinilir, onlarin da eskiyecegi bir surec baslar.
Eskiler sadece eskileri hatirlattiginda guzeldir.
Iliski ve iletisimlerde sik sik kullanilan fakat ici giderek bosaltilan kavram.
Sayginin, icerisinde bulunmadigi her durum giderek yozlasmaya ve netice olarak yok olmaya da mahkumdur. Saygi tek basina koskoca bir kavram oldugu gibi, sevginin de yoldasidir ayni zamanda.
Insanlarin ozeline, zamanina, hayatina saygi gostermek yuce bir davranistir. Kimi nasil etkiledigine bakilmaksizin edilen her hareket, bizi biz yapan ozelliklerimizden uzaklasip, primat duzeyinde davranma yolunda hizla ilerlememize sebep olur.
Eger saygi duymazsaniz, size de saygi duyulmaz. Bu da sozde uzerinize giydiginiz isil isil gosterisli olan saygi elbisesini tasiyamadiginiz anlamina gelebilir, o da uzucu olur elbet.
Hicbir sey unutulmaz. Sadece zamani geldiginde hatirlanir, benzer bir olayla karsilasilmadigi ya da maruz kalinmadigi muddetce tum anilari ve yasantilari hatirlamak mumkun degildir.
Dolayisiyla, unutmak ciddi manada emek ister.
Odak noktasi olmak rahatsiz eder. Sorumluluk rahatsiz eder, ya da tamamen basrollerin deneyimledigi tum o kliselerden uzak kalmak isteyip, yancilarin hayatini merak edebilir. Herkes kendi hayatinin bas roluyse, deneyimlerimizin oznelligini paylasabiliriz. Birilerinin hikayesindeki yanciyken, birilerinin hikayesinde basrol olunabilir. Hayat gorecelidir kisacasi.
degismeyen arayuzu, renkleri ve biraz uykuyu seven moderatorleriyle sicak bir ortami cagristiriyor. ne zaman fazla gerceklikten kacmak istesem burada buluyorum kendimi.
2013'te nasilsa, su anda da ayni sekilde.
saniyorum gecmise dair ne varsa hep guzel anilacak.
nankorluk. hayatta iyiligin her zaman iyilik getirmeyecegi ve kazanmak icin iyi olmanin yeterli olmayisi.
gogsumde koca bir okuz varmiscasina canimi acitir ne zaman aklima gelse.
bir de unutmadan, herkesin kendim gibi olmadigini anlamak da zor bir esikti.
ama gecti.
yogun ozguven sorunu, kompleks ve iletisim problemi olan biri. ozellikle girip kimsenin nick altina yazmam sahiden fakat gorunce soylemeden edemedim. umarim problemini cozer diyecegim ama ilk defa umutsuzum bir vakadan.
hayatimda bir seyleri degistirmek istiyorum, calisiyorum kendi isime sahibim ve cok calismanin gercekten kazandiracagina dair inancimi sanki yitiriyorum. sanki devlet denen yapi her seyime comak sokmak icin var olmus gibi. bu beni umutsuzluga surukluyor. uzucu sahiden.
ask acisi, asik olunan kisiyi kaybetmekten cok ona karsi hissedilen duygularin olusune bir feryattir esasen. kucuk bir cocuk gibi emek vererek buyutulen duygularin, bir sekilde son buluyor olusunu kabullenmek istememe sureciyse bu izdirabin kendisi haline geliyor.
eninde sonunda elbette bitiyor, her duygu gibi. lakin sonrasinda icinde kalan buyuk bosluk geciyor mu henuz bilemiyorum. umutluyum, son bulacaktir bu bosluk.
belki milyonlarca yildir dunya uzerinde olan bizlerin, atalarimizin verdigi ilk tepkiyi veren erkek diyebiliriz. bizi biz yapan dusuncelerimizin uzerine de dusunebilmektir. akla gelen ilk sey saldirmaktir, asil marifet bu agresyonun nedenini bilip kontrol edebilmektir. milyonlarca yildir ogrenemediyse insanoglu, ne desek bos.