Genellemelere, ağır ithamlara, hakaretlere maruz kalmaktır.
Bunu söyleyerek ben de bir genelleme yaptım af diliyorum... şöyle bir giriş yapalım ;
Efendim, buradaki kızların bir kısmının niyetinin pek iyi olmadığının ben de farkındayım.- Bir kısmı diyorum dikkatinizi çekerim, çok kalitelileri de vardır, göz önünde olmasalar da... - Ancak bu niyeti iyi olmayan kızlarımızın göklere çıkarılması sizlere de biraz garip gelmiyor mu ? Sizde suç yok canım bunu da kızlar yapmıştır. Neyse konuyu dağıtmayalım. nerede kalmıştık ? Heh... şimdi bu ablalarım pembeli, çilekli, çiçekli, böcekli nickler alıyorlar bu başlangıç... Sonrasında kız olduğunu belli eden tek cümlelik entryler giriyorlar ki bunların başında iç çamaşırı bedeni ve renkleri geliyor. Bunların niyeti aşikar ... Ancak nick altlarına bakıyorum, ne tatlı, ne hanım kızlar onlar a ah... Sonra başlıklara dönüp bakıyorum sözlük kızlarının kezbanlığı, cehaleti, çirkinliği... vay anam vay biz neymişiz ?
şimdi, birbirinden değerli yazar abilerim, kardeşlerim, arkadaşlarım sorarım size, madem nefretiniz bu denli büyük, önünü alamadığımız sevginizin nedeni nedir ? Cinsiyetin, güzelliğin, çirkinliğin yazdığına, çizdiğine etkisi nedir ? Ama ben neden konuşuyorum ki değil mi ? Çirkin, evde kalmış, cahil, kezban sözlük kızıyım ben...
'' Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini elde edememiştir. Ona basit bir kütle denir, millet denmez. ''
tüm öğretmenlerimizin, öğretmenler günü kutlu olsun.
'' ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım ''
hadi ama kitaplar nazlanmayın bu kadar, aşığım size , aşığım diyorum ! evlenin benimle, söz hiç bırakmam ellerinizi, hayatımın sonuna kadar sayfalarınıza bakarım... kitapsever sözü *
bilgi içerikli entrylerin okunmadığı sözlüktür. neden yazıyoruz peki ? yazma ihtiyacımızı gidermek, bildiklerimizi - olurda okuyan olursa - paylaşmak için... yoksa bir dakika durulacak bir yer değildir.
sözlükte herkesin bir amacı vardır. kimi rahatlamak, kimi eğlenmek, kimi bilgisini paylaşmak ister. bu yazar da eğlenmek için entry giren, '' troll '' diye adlandırılan yazarlarımızdandır. kendi kulvarında başarılı olduğunu söyleyebilir ve troll olmayı bile beceremeyen yazarlarımıza örnek gösterebiliriz.
troll olmanın bile bir sınırı olduğunu hatırlatmıştır bizlere. böylesi insani bir konu üzerinden popülarite sağlamaya çalışmak, sözlüğün ne hale geldiğini açıklar nitelikte. zihinsel engelli bir insana '' mahluk '' demek de neyin nesi ? ne zaman bu kadar insanlıktan çıktık biz ? yardıma muhtaç bir insandan ve onu yetiştirmek için, '' iki sene boyunca üçe kadar saymayı '' öğretmek için hayatından ödün veren insanlardan bahsediyoruz. bu kadar mı ucuz insanlarız ? bu nasıl bir konuşma tarzı, nasıl bir cahilliktir ? kirli düşüncelerinizle sözlüğü kirletmeyin lütfen.
titreyip kendinize gelmenizi diliyorum ancak bu saatten sonra pek mümkün gözükmüyor...
düşünmek ve gerçekleri söylemek yeterli olacaktır. bizler, farklı görüşleri anlamayı bırakın dinlemeye dahi tahammülü olmayan insanlarız. bir konu üzerinde tartışamayacak kadar zavallıyız ne yazık ki... etrafımızdakileri dinlemek, anlamak için değil, düşüncelerimizi onlara kabul ettirmek için konuşuyor ve tartışıyoruz. bizden farklı düşünen biri çıktığında da klasik '' yok etme metodu '' muzu kullanıyoruz.
konuşmak bile kafidir bu ülkede öldürülmek için ki, hala yerimizde saymamız bunun en güzel örneğidir.
" ...
soruyordun
ilkyaz işte
uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
tenhalık böyle
dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
beklesem hemen gelecek olduğun
tam öyle olduğun
oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
kırık dökük de olsa yanımda
mesela cok sevdiğin bir deniz bile yanımda
o deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun...
yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
ikimizdik, iki kişi değildik
bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
sanki bir bakıma ayrılık böyle...
karşılıklı otursak da ne zaman
masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
ayak bileklerimizden gerisin geriye
bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
gereksiz ama
yalnızlık böyle...
bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
çıkarsak toplamak yerine?
her hüzün başka türlü olurdu
- ne yaparsan yap, saati kurma
öyle dağıldık ki hepimiz
her günün geçmesi yeni bir gerçek oluyor
seninle her uzaklık gibi böyle ... "
'' şimdi saat sensizliğin ertesi,
yıldız doğmuş gökyüzü ay aydın.
avutulmuş çocuklar çoktan sustu,
bir ben kaldım tenhasında gecenin, avutulmamış bir ben..
şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar süzülsün de yanyana utangaç boynunun kolyesi olsun..
bu da benden sana ayrılığın hediyesi olsun... ''
'' yıldızlar damlıyordu parmak uçlarından
kısa kirpiklerine ne kızlar asılı
elektrik çıtırtısı yok gibi saçlarından
yüzünde görünmez bir şiir yazılı
bir türlü anlaşılamadı nedeni nasılı
belki bir çağrışım işlenmemiş suçlarından
gülümsemesi bile ne kadar acılı
sanki gözyaşları dudaklarından
bu dünyaya ait her yanlışa meraklı
yanılgılar üretiyor uzlaşmazlığından
kendini çok dağıtmış herkesten alacaklı
uykuları kilitli koyu baş ağrısından
yalnızlığa saklanması kaçıp dünyalılardan
çünkü duygusallığı onlardan farklı
soluğu tıkanıyor o lazer tabancasından
soğuk bir intihar ki hani içinde saklı... ''
" insan " olduğumuz zamanları özletmiştir. Sahi ne zaman bu kadar vahşi olduk biz ? Yıllar geçtikçe her yönüyle ilerlememiz gerekirken, bugün geldiğimiz noktaya bakın ! Bizler, yere tükürmenin dahi bir cezası olduğu dönemin, o dönemin insanlarının çocuklarıyız. bir kadına, üstelik hamile bir kadına yapılan bu hareket toplumumuzun, insanlığın ne hale geldiğini en acı şekilde açıklamaktadır.
Biz Çerkesler, vatansızlarız. öyle ya, öz vatanımızdan, dağlarımızdan sürgün edilip gelmişiz bu bağlara... Dağdan gelip bağdakini kovmak, bizlere yakışmaz elbet. Bizler bu vatanın misafirleriyiz ve sadece bu vatanın akıbeti söz konusu olduğunda canımızı ortaya koyacak kadar hakka sahibiz. Ben bir Çerkes olarak, Türkiye' ye, Türklere ve Türklerin tarihine tam anlamıyla aşık bir insanım. Çanakkale savaşı' nı bildiğim ve özümsediğim kadar bilmemiş ve özümsememişimdir kendi tarihimi... Benim gibi düşünen binlerce Çerkes olduğuna da hiÇ şüphem yok zira biz de bu topraklarda büyümüş ve en az Türkler kadar sevmişizdir bu toprakları. Velhasılıkelam bu tür şeylere prim verileceğine ihtimal vermediğim gibi destek de vermiyorum.
aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin
ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin
benimdir bu insan. zira kandan fazlasıdır '' türk olmak ''.
buyrun size çanakkale savaşı' ndan çok güzel bir örnek, türk asıllı olmayan, ancak çanakkale savaşı' nda '' türkler '' için savaşan yüzbaşı dimitroyati' nin, ölürkenki son sözleri :
'' sakın ha ! ali çavuş... gavur - mavur dersiniz, başka yere gömersiniz. beni sizlerden ayırmayın. ''
efendim hiç susmuyor bu sessizlik, bir çenesi düşük ki, kelimeler anlatmak için çırpınıyor ama sonuç hüsran...
kapıdan kovsan bacadan giriyor, kulaklarını kapasa da susturamıyor insan bu arsızı... sırf onu duymamak için en hoş müziklerle kulak zarını patlatıyorsun, ama daha da yükseltiyor sesini bu çenesi düşük. o kadar çıkıyor ki sesi bu olmayışın, böylesi bir hiçlikte, varlığından şüpheye düşüyor insan.
"sessizlik de bir perdedir. sessizliği işitebilirsin. 'es' bile, bu perdeye kıyasla, 'ses' tir."
değdi saçlarıma bahar gülleri
nazende sevgilim yâdıma düştün
sevenin bahtına bir güzel düşer
sen de tek sevgilim aklıma düştün
nazende sevgilim yâdıma düştün
gözlerim yoldadır, kulağım seste
ben seni unutmam en son nefeste
ey ceylan bakışlım, ey boyu beste
gurbette sevgilim aklıma düştün
nazende sevgilim yâdıma düştün
sensiz dağ yoluna çıktım bu seher
öksüz kumru gibi güller lâleler
"sen niye yalnızsın?" sordular eller
gurbette sevgilim aklıma düştün
nazende sevgilim yâdıma düştün
onun şiirler yazdığı kadın olmak ayrıcalığına sahip olmak istediğim şair...
Gözlerine bakar ağlar
Bu son şarkı
Son umut
Gitme hep burada kal
Bizimle kal bu kıyıda
Her yanına dokundum bakışının
Her yerini tanıdım göklerinin
Gün boyu sende uçtum
Dinlendim dallarında
Atlılar gibi yoruldum yanında
Uyudum
Ölür kıyı ölür yazlar
Alır götürür karakış
Her bahar her umuda zorunlu mu
Neden yolcusun bu kadar
Gideceksen
Al götür umudumu
Al götür sonuna kadar
kuşların bile terk ettiği kafeslerinden, kendi isteği ile ayrılan şairdir.
kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
ne zamandır ertelediğim her acı,
çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
büyüsünü bir içtenlikten alırsa
kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir -
kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
sevda ile seslenir sizlere!