f tipi kadrolaşmanın karnını doyuracağı son üyedir. kpss ve benzeri sınavlarda sorular sızdırılıyor ve nedense bu işleri yapanlar bir türlü bulunamıyor. yiyor muyuz? yiyoruz valla. bugün de engelliler sınavının soruları sızdırıldı. koyun gibi baktık mı? baktık valla.
+ ekmeleddin abi, sorularda sızma mı var?
- sızar o. rabbim, sızıntının yönünü ve kuvvetini bozmasın.
kopya çekilen her sınavdan sonra fail olarak cemaat isminin ön plana çıkması, devlet kurumlarında yapılan adam kayırmalar, başbakan ve okyanus ötesi arasındaki paslaşmalar, ülkede yapılan her değişiklikle sebebi anlaşılamayacak biçimde daha çok güçlenmeleri, bugün her kurumun politikasını belirleyebilmeleri ve bu kurumlarda tam yetkili direktör olmaları vs. cemaatin üllke içindeki etkinliğine örnek gösterilebilecek faaliyetlerdir. tek tek incelendiğinde, çıkar ilişkine dayalı olduğu fikrini uyandıran bu faaliyetler totalde anlamlı bir birliktelik oluşturmaktadır. bu faaliyetleri tasarlayan, örgütleyen, finanse eden karanlık gücün varlığı aşikardır. fethullah gülen, bu tasarımları yapacak kadar zeki olmadığına göre asıl güç derinlerde olmalı.
beşiktaş ve türkiye futbolu için hayırlı olacağına inandığım gelişme. ricardo quaresma'nın beşiktaşın bugüne kadarki en iyi transferi olduğunu düşünüyorum.
kısa bir süre önce, facebook'un dil seçeneklerine kürtçeyi de eklemesiyle meydana gelen gelişme. bazı hususlarda öenmsiz sayılabilecek çeviri hataları olsa da, bayağı güzel olmuş.
uludag sözlük'te cirit atan faşistleri gördükçe, "sözlükte yazılanlar totalde bir kişi karakterine tekabül ediyor olsaydı uludağ sözlük nasıl biri, hangi yapıda olurdu " sorusuna verilebilecek cevapların nüvesi önerme.
liselerde felsefe, mantık, sosyoloji derslerinin verildiği alandır. bu kadroya alım çok az olmakla birlikte, bu durumun düzeleceğine dair bir nebze umut, bu bölümün mezunlarınca taşınmaktadır.
şahsım ve başkalarınca merak edilmekte olan aşamadır. şu anda -bilmemkaçla kujiro hyugo'ya kadar gelebilmeyi başarmış biri olarak, bunun sonu nereye gider aga tedirginliğiyle merakımı kabartır durur.
ünlü düşünür, senarist, yönetmen, türkücü, siyasetçi, şair mahsun kırmızıgül'ün keşke duymasaydım dedirten söylem, söz, cümleleridir. bugün bir tanesiyle karşılaştım. muhabir ne sordu, bilmiyorum. mahsun kırmızıgül'ün öyle bir cevabı vardı ki; soruyu bilmesem de olur dedirten cinsten.
muhabir: .......
mahsun kırmızıgül: bir gün bir film yapmak istersin ve yaparsın.
onur öymen'in başlattığı, dersim'in model alınarak kürtlerin katledilmesine yönelik projeyi, ekranları başındaki kürt ve alevi izleyicilerden utanmadan, çıplak gözle görülür biçimde kabul eden iki partinin, araya yastık bile koymadan iştigal ettikleri birliktelik.
bizlere düşünsel mastürbasyon yapabilmemiz için uludağ sözlük gibi mümtaz bir platformu sunan zall'ın, yaratıcının hünerli ellerinden, öyle sana bana uygulanan bir teslimatla değil de, özel bir merasimle gönderilmiş olabileceğine vurguda bulunmak için kullanılabilecek söz öbeğidir.
bu başlığı ben açtım. başlığı açmamın sebebi, başlığı açana değin ve açtıktan sonra da devam eden; saçma bulduğum neredeyse tüm entry'lerin altıncı nesil yazar imzası taşımasıydı. amacım altıncı nesil yazarları karalamak değildi. son okuduğum altıncı nesil yazar imzalı entry halet-i ruhiyemi nasıl becermişse artık, bu hususa dikkat etmeden genelleme yapmış oldum. bunu, bilahare arkadaşlardan; hacı genelleme yapıyorsun, bu bize terso minvalinde mesajlar aldıktan sonra, yazdıklarımı bir daha okuyunca anladım. kötü bir niyetle yazmamış olmama rağmen, en iyi tespiti bile sıçtırtacak bir yöntemi izlemiştim; duygusal motivasyonlu genelleme.
sonrası, sizin ve yetmiş milyon'un malumu olan "entry'i silme" hadisesiydi. entry'i sildikten hemen sonra çıktım ve işim dolayısıyla internet'e pek giremedim artık. bu entry'i girmeme sebep olan süreç de bundan sonra başladı. bu süre zarfında uludagsozlük'te gördüğüm manzara içler acısıydı. şahsıma küfredene mi ararsın, kellemi götürene ödül verilecekmişçesine ihbar edeni mi! (bkz: #6409137) küfretmenin acizlikten kaynaklandığını bildiğimden, küfür sahiplerine küfretmedim ama haklarında hoş olmayan şeyler düşünmedim de değil.
"altıncı nesil yazarların büyük kısmı iyi yazmıyor" demek yerine, "altıncı nesil yazarların büyük bir kısmının yazarken daha dikkatli olmaları gerekir" deseydim daha iyi olacaktı herhalde. altıncı nesil yazarlara yönelik genelleme yoluyla geliştirilen hakaret içerikli birçok başlığa tepki entry'i giren biri olarak, gerektiğinde savunduğum tarafı eleştirebilme hakkını gördüm belki de kendimde. (bkz: #5143221) (bkz: #5240241) (bkz: #5393368) (bkz: #5687652) (bkz: #6207511) ama, tekrar söylüyorum; hem uslubum hem de yöntemim yanlıştı. hatamı kabul ediyorum. başlığı doldururken girdiğim entry'ide aşağıya kopyalayayım. ki, entry'im anlaşılsın:
"bugüne kadar, altıncı nesle yönelik en ufak saldırıda siper oldum. yapmayın dedim, altıncı nesil o kadar da kötü değil hatta birçok nesilden daha iyi dedim. artık vazgeçiyorum. iki kelimeyi bir araya getiremeyen altıncı nesil yazarları gördükçe, mensubu olduğum bu nesilden nefret ediyorum. "onlar da zamanla öğrenir, biraz beklemek lazım" diyen olursa, alnının catına fırlatırım kablosuz mouse'u. yazar olalı 2 gün olduğu halde öyle kesin ifadeler kullananlar var ki, bekleyip de neyi göreceğimizi merak ediyorum. adam eksikliğinin farkında değil ki. öğrenmeye, anlamaya gelmemiş, düpedüz beynimizi sikmeye gelmiş. süper ötesi bir yazar olduğumu söylemiyorum. kat etmem gereken birçok aşamanın olduğunun farkındayım. birikim olarak, ortalama bir sözlük yazarı kıvamına gelebilmek için kırk fırın ekmek yemem gerektiğinin de farkındayım. nazarımca, beni altıncı nesil yazarların çoğundan farklı kılan da bu zaten: eksikliğinin farkında olmak.
altıncı nesil tüm yazarların hesapları iptal mi edilir, onlara ayrı bir fikir beyanı platformu mu açılır, hepsi tekrar gözden geçirilerek iyi olmayanlar uçurulur mu, bilemem. ne yapılacaksa yapılsın. sözlüğün gerçekten iyi yazan yazarları, altıncı neslin saçma sapan başlık ve entry'lerini okumaktan kurtarılsın. ben de mi silineceğim? adil bir değerlendirmeyle olacaksa, olsun be gülüm."
fetullah gülen'e olan bağlılığından dolayı akıl yitimine maruz kalmış bünyeler için telaffuz edilen sosyo-psikolojik rahatsızlığın adıdır.
bazı özellikleri şunlardır:
1) çok mülayim dururlar. ama, bu mülayimlikleri, avını avlamak için pusuda bekleyen yırtıcı hayvanın sinsi bekleyişinden farksızdır.
2) badem bıyıklıdırlar. bununla ne yapmaya çalışmaktadırlar? badem bıyıklı olunca insanların inanabilitesi mi artıyor acaba?
3) hasta olmalarına rağmen, çok iyi organize olabilmektedirler. bu kadar hastanın bir arada oldukları başka bir organizasyon biçimine rastgelinmiş değildir.
4) şu anda amerika'da ikamet etmekte olan ağlak bir adama hoca efendi deyip dururlar. hoca efendi dedikleri kişinin de adam akıllı bir teorisi yoktur.
5) erkek olanlarına abi, kız olanlarına abla, her ikisine birden şakirt denir. taraftar toplamak için her türlü cambazlığı yaparlar ama, yer mi türkiye adamı? yiyor efendim, yiyor. hem de büyük bir iştahla.
daha da arttırabileceğimiz özelliklere sahip bu güruhtan uzak durulmalı. bütün psikolojik hastalıklardan farklı olarak, bulaşıcı bir virüs olan f1g1 virüsünü taşımaktadırlar. hızlı bir düşünsel ölüme yol açabilen bu virüs ülkemizde ve dünya'da bir çok insana bulaşmış durumdadır. korunmanın tek yolu akıllı olmaktır.
türkiye'nin daha önce katıldığı bu tür organizasyonlardan sonra gelişen ulusal delikanlılık ve über milliyetçilik artışının tiksinç boyutlara ulaşmasından mütevellit, türkiye'nin 2010 dünya kupasına katılamamasına sevinmektir.
vodafone'da mevcut olan ceparan kampanyası, "arandıkça kazan" sloganıyla, müşterilerine, vodafone dışından yapılan aramalarda 2 dakikada 1 kontör kazandırmakta, 10 dakika dolduğunda kazanılan kontörü hatta yüklemektedir. böyle olunca, telefonları, yetersiz kontör beslenmesinden dolayı anoreksiya olmak üzere olan yurdum telefon kullanıcıları kendilerine kontör sağlayacak; muzip, karlı aynı zamanda ahlaksızca yollara başvurmaktadırlar. hayır, ahlaksızlık, operatörler arası anlaşmalardan doğan boşlukları kendi lehine çevirmeye çalışmayı menfi davranış olarak düşünmekten ileri gelmiyor. salt kontör kazanmak için, başka operatörden olduğunu bildiğin arkadaşının ya da lazımgelen muhattabı bu kadar hoyratça kullanmanın hoş olmadığını düşünmemden kaynaklanıyor. bu nasıl oluyor: biraz açalım isterseniz.
resul, maddi nedenlerden dolayı telefonuna kontör yükleyemeyen, işbu sebepten dolayı konukomşu, akran arkadaş, karı kız çevresi giderek azalan fakir grubunun gururlular kategorisindedir. gittikçe yalnızlaşan ve bu hali ta iliklerinde hisseden resul, hasletinden taviz vererek kontör kazanmayı isteyecek hale gelmiştir. kafasında tasarladığı planı uygulamakta gelgitler yaşayan resul, en sonunda kararını vermiştir; bunu yapacaktır, hem de ehn yakın arkadaşına.
r: resul
a: arkadaş
r: dur, şuna ödemeli bir çağrı atayım. *149*050xxxxxxxx# *
r: hah, arıyor. aloo
a: aloo, çağrı atmışsın.
r: ha evet. uzun süredir yoksun; bi sorayım dedim.
a: ya iş güç falan. ben seni sonra arayayım, olur mu?
r: (iç ses: hassittir) olur da, ben sana şey diyecektim.
a: ne diyecektin
r: neyse sonra söylerim. sen işine bak.
a: söyle ulan, ne oldu? kötü bir durum mu var?
r: yok yok, bugün yeliz'i gördüm, onu diyecektim.
a: yeliz mi? şu...
r: evet, o
a: eee
r: işte, konuştuk biraz, yarım saat kadar.
a: eee, ne diyordu, benden bahsetti mi? vay be yeliz ha
r: işte, evet biraz senin hakkında da konuştuk.
a: ee, söylesene ulan; ne diyordu benim hakkımda?
r: ya çok doluydu, senden bahsederken gözleri doldu falan. çok pişman işte.
a: vay beee, neler olmuş yaw. pişman olduğunu nereden anşladın.
r: ya benim telefon süreyi göstermiyor. kaç dakika oldu biz konuşmaya başlayalı?
a: amına koim, onu napcan. dur bakayım. 2 dakika 40 saniye olmuş. olum sittiretsene süreyi. yeliz ne diyordu, onu söyle. davranışları nasıldı, niye pişmanmış?
r: (iç ses: hay amcığını siktiğim, 3 dakika bile olmamış) ya işte, senden sonra hiç mutlu olmamış falan. seni çok aramış ama bulamamış.
a: hayat çok götveren be oğlum. ben ona demiştim, gitme pişman olursun diye
r: ya işte...
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
r: baksana kaç dakika oldu?
a: lan oğlum manyak mısın sen, dakikayı napcan? yeliz'den bahset bana.
r: sen bak hele
a: amina koyim, 11 dakika 25 saniye oldu
r: ooo, çok iyi be. sana yalan söyledim ya. bunu yapmak zorundaydım. yeliz pişman falan değil.
a: şerefsiz piç. konuştunuz ama, değil mi?
r: yok, konuşmadık da.
a: ama gördün.
r: hayır, görmedim de.
a: ulan itoğlu it, ne zamandan beri yalan söylüyorsun bana.
r: yaklaşık 11 dakikadır. üzgünüm.
a: seni sikeyim
r: kaç dakika oldu baksana?
bilginizle sabit; yarından itibaren zorlu 30 günlük ramazan ayı süreci başlıyor. kimimiz oruç tutacak, kimimiz tutmayacak. doğal olan da budur zaten. zira, hepimiz tutuyor ya da tutmuyor olsaydık, bok atacak adam kalmazdı ortalıkta. neyse, başlıktan kastedilenin ne olduğuna gelmek istiyorum. malumunuz, her ramazan ayında sol frame, oruç tutanların ve tutmayanların persfektiflerinden sıçtıkları kontr-başlıklara maruz kalır. başlıkla anlatmak istediğim işte bu başlıkların hangileri olabileceği. aklıma gelen birkaç tanesini aşağıya atayım:
(bkz: ramazan ayında bara gitmek)
(bkz: ramazan ayında karıya gitmek)
(bkz: oruç tutmayan ibne)
(bkz: oruç tutan yobaz)
eski bakan namık kemal zeybek tarafından, hz ibrahimin sümer, sümerlerin türk, hz muhammed'in de ibrahim soyundan olmasından dolayı türk olduğu şeklinde bir toeriyle ortaya atılan iddiadır. doğruluk payı var mıdır, elbette ki yoktur. bir kere türkler'in sümerlerle etnik hiçbir alakası yok. sümerlerin türk olduğu iddiası da, güneş dil teorisi'ine destek olması için sallanmıştı zaten.
genellikle tarihi ya da ne bileyimn teknik, mesleki bilgi gerektirmesi hasebiyle, okudukça karmaşıklaşan, anlamak için yırtılınmasına rağmen an-la-şı-la-ma-yan romanlardır. birazdan aşağıda ismi geçecek olan romanı yarısına kadar okumama rağmen an-la-ma-dım. suçun bir kısmı bendeyse büyük bir kısmı a.q'un yazarındadır. evet küfretim ve rahatladım. tolstoy: savaş ve barış.
komik entryler karşısında sözlük ahalisinin gülme ölçeği olarak kullandığı ve sıklıkla yaşadığını iddia ettiği olaydır. lan amına koyum, bugüne kadar binlerce komik entry okudum, ama bir kere olsun sandalyeden düşmedim. atıyorsunuz ya da sandalyenizle aranızda ciddi sorunlarınız var.
dünya am borsasının adil olmayan bir şekilde işlemesinden dolayı payına düşen am miktarını elde edemeyenlerin sayısının artmasıyla vuku bulacak durumdur.
argo bir sözcüktür. diyarbakır ve civarında sıklıkla kullanılomaktadır. ne manaya geldiği çözülememekle beraber, her türlü fiiliyata küfür niyetine kulanılabilir. çok kullanılışlı olması ve bu yüzden çok sayıda kullanıcısının olması nedeniyle ilk anlamından kayma gösterip orta böcek bir küfür, hakaret haline geldiğini düşünüyorum. söylenmesi zevklidir ki, bunu söylemek için muhattaplarımın bir hata yapması için dua eder vaziyette pusu kurmuş durumdayım. bak yine diyesim geldi. ee quzzılqurt yani.
toplumsal alanda hareket halinde olan bireylerin, birbiriyle olan ilişkileri sonucunda, ilişki içindeki taraflardan birinin diğer tarafa beklenen düzeyde karşılık verememesi, beklenmeyen ya da beklenenin aksi yönde bir uygulamada bulunması sonucu, koro ya da solo halde yapılan, küfürle yoğrulmuş yakıştırma ya da tanımlamaların akademik ya da bilimsel anlamda gerçekten bir deney-gözlem, neden-sonuca dayalı araştırmalarla elde edilmiş bulgular olması ihtimalinden dem vurulmaktadır başlıkta kastedilenle.
bir örnekle açayım;
diyelim ki, birisi yanınınıza geldi ve bitirdiği üniversiteleri, kaç kişiyi aynı anda dövebildiğini, okuduğu kitapları falan anlatmaya başladı. o gidince arkasından, "kendini bir bok sanıyor" deriz değil mi? şimdi kendini bir bok sanan şahsın bu hastalığının farkına varıp tıbbi destek almak için psikoloğa gittiğini düşünelim
kbbsa: kendini bir bok sanan adam
s: sekreter
p: psikolog
s -buyrun
kbbsa -şey pardon. ben kendimi bir bok sanıyorum da kiminle görüşebilirim acaba?
s - bir saniye lütfen
telefonu eline alır
s -pardon kendini bir bok sanan bir beyefendi var odanıza gönderiyorum
psikolog -gönder kızım
hasta odaya girer
p -şöyle oturun lütfen. kendinizi bir bok sanıyormuşsunuz; öyle mi?
kbbsa -evet, lütfen yardımcı olun.
p -kendini bir bok sanma hastası olduğunuz kanısına nerden vardınız?
kbbsa -ilk önce eşim farkına vardı aslında. bir gece kendimden bahsederken, bana; aşkım sen kendini bir bok sanıyor olmayasın? bir doktora görün istersen dedi. o zaman pek önemsemediğimden boşverdim. daha sonraları kiminle konuşsam sürekli meziyetlerimden bahsettiğimi, kimseyi dinlemeyip sohbeti dönüp dolaştırıp kaabiliyetlerime getirdiğimi farkettim. ne olur yardım edin. bu hastalığa kapılmaktan çok korkuyorum.
p -hım. peki neden bu hastalığa yakalanmış olabilirsiniz?
kbbsa -düzenli bir hayatım var. sonra fabrikalarım, şirketlerim, işyerlerim, arabalarım, beyoğlunda apartmanlarım var. atletik bir vücuda sahibim, uzun boylu ela gözlüyüm, çok güzel şiir yazıyorum, facebook un en popüler üyesiyim...
p -tamam. lütfen bana yapmayın bari. e sonra?
kbbsa -tüm bunlara sahip olunca insan ister istemez sürekli kendisinden bahsedilmesini istiyor ama ben biraz abartmışım galiba
p -hım. sizin bişeyiniz yok aslında. bu kadar mal mülk bende de olsa ben de kendimi bir bok sanırdım. kendinizi bir bok sanmakta son derece haklısınız. hatta bırakın sıradan insanların bokunu kendinizi monica bellucci’nin boku dahi sansanız, yerden göğe kadar haklısınız.
buna benzer örnekleri arttırmak mümkündür;
doktorun, götü kalkık modellere, "korkarım ki, götünüz kalkmış", yarak kafalı modellere, "kafanızda penisal extractium dediğimiz kitle oluşmuş demesi" gibi
erkek hayatın cinsel anlamda merkezidir. bu savı eleştirip kötülemek yerine neden böyle bir sonucun ortaya çıktığına bakmak gereklidir. bu durumun başat nedeni, kadının, kendi durumu ve erkeğin durumu sentezinden, erkek merkezli hayatı kabullenmesidir. bu sonucunu doğuran nedenler arasında kadının, doğurganlığından dolayı toprakla eşdeğerde düşünülmesidir. erkeğin hayatın merkezi olmasına doğuda toplumlarında daha çok rastlandığını göz önünde bulundurursak, bu durum daha iyi pekişecektir. doğu toplumlarında geleneksel anlamda toprak geçim kaynağı olup, kendisine verilen malzemeye daha çok malzemeyle cevap vermesi itibariyle, basit mantık düzeyinde kadının durumuyla örtüşmektedir. kadının doğurganlığı; sahiplenilmesi, korunması, toprak gibi işlenmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. bu mantıkla hareket eden erkeğin karşısına radikal tepki veren ilkeli kadının çıkmaması yada kadının kendisini korunulacak bir varlık olarak görme isteği ve kendi içinde romantizmin ana unsuru olarak bunu yerleştirip kabullenmesi, erkek merkezli hayatı daha mümkün kılmaktadır. herşeyden önce kadın ve erkek eşit doğar; fakat kadının duygusal dünyası şartları daha sonraki süreçte kendi aleyhine çevirmektedir.
sol frame'de devam etmekte olan ve sözlüğün ebesini epey yoran muharebedir. olay yerinden alınan son bilgilere; "bu sözlük otuz kupona alınmadı" diyen üçüncü nesil yazarlardan birinin, altıncı nesil tüm yazarların silinmemesi durumunda, kendini "rastgele" butonundan aşağı atacağını söylemesi üzerine, altıncı nesil bir yazarın "atlamazsan şerefsizsin" demesi gerginliği arttırdı. yer yer olumsuz oylu çatışmaların devam ettiği bölgede, mod'ların çıkan çatışmaları bastırmakta yetersiz kaldığı ve zall'ın ekşi sözlük'ten takviye mod istediği belirtildi.
(bkz: bu sözlük için kurşun atan da, yiyen de kahramandır)
amatör çapta yapılan bir yarışma olan eurovision ülkemizde büyük bir merak ve heyecanla bekleniyor ve bu yarışmada elde edilen ufak çaplı başarılar bile dünyayı fethetmişçesine bir uslupla aktarılırken, bu toprakların öz be öz çocuğu olan şivan perwer, dünya çapında aldığı ödüller ve yakaladığı beğeniye rağmen bu halktan gizlenmiş ya da öcü olarak gösterilmiş kasetlerinin satılması, dinlenmesi, bulundurulması yasaklanmıştı. bu durum kısmen devam etmnekte.
şivan perwer'i ne zaman dinlesem, * küçüklüğümün köy arabalarını hatırlarım. köye varıncaya değin bir yandan şivan perwer dinleniyor bir yandan da yolda polis olup olmadığı kontrol ediliyordu. polis farkedilememişse veya aniden çıkmışsa eğer, bu, hapı yuttuğun anlamına geliyordu. polis arabayı durduğunda ilk işi teybin play düğmesine basmaktı. teypten kürtçe bir parçanın çalması, yiyeceğin dayağın ve duyacağın hakaretlerin sebebi oluyordu. karın ve çocuğunun yanında olmasının hiçbir önemi yoktu. hatta onların yanında yapmak daha zevkli gelmiş olabilir.
şivan perwer kürtler için sadece sanatsal bir kişilik değildir. kürtlerin maruz kaldığı üvey evlat muamelesini göstermesi açısından acı bir örnektir. şivan perwer'in diyarbakır'da konser vermesi, herhangi bir sanatçının herhangi bir yerde konser vermesiyle kıyaslanamayacak ölçüde olağanüstü bir olaydır. yıllar boyunca acılarımızı tınılamış ve bu tınılarının gizlice dinlendiği şivan perwer'i canlı canlı dinlemek, türkiye'de verilen demokrasi mücadelesini kazanımlarını görmek açısından çok büyük bir öneme sahiptir. ve tüm bunlara bakarak, diyebiliriz ki: şivan perwer'i dinlemek, sadece şivan perwer'i dinlemek değildir.