söylediklerimin hiç biri söylemek istediklerim değildi, ahvalimiz daha başkaydı. söylemek istediklerimi dilimden diline kilitlemek için doğru zamanları bekleyeceğim. vazgeçmem, yıllar sürse bile o'nu bekleyeceğim.
sol elinin üzerinde elim, baş parmağımla okşuyorum tenini; bilinmeyen bir coğrafyanın kaşifi gibi... her hücre yeniden hayat, her hücre biraz daha ben... ben, baştan aşağı sen...
şimdi kabataş iskelesinin yanındaki kafede, soldan en uçtaki masada oturmalıydık. ayaklarımızın altındaki duvara dalgalar vurmalıydı vapurlar iskleye yanaştığında. başım omzunda, sarılmalıydım sana. burnum üşür benim, başımı kaldırıp burnumu öpmeliydin ısınsın diye. sonra dudaklarına küçük öpüçükler kondururken "şu an benden daha mutlu kimse yok yerkürede" diye geçirmeliydim içimden...
şimdi, gençliğimi kimse bilmez... diyerek başlamak isterdim...
ama sakallarımı herkes bilir benim...
ellerimden gelir çocukluğumun kokusu, ağzımdaki ay ışığıyla...
ceketimin sol cebinde yağmur damlası, sağ cebinde dünyaya sataşmış bir kahraman taşırım ben...
ve kendimi bildim bileli, aşığım, taparım... sana...
zaten adım atsa orospu sayılacak kızdır, kaçışı yok. e sikelim o zaman, ama kimi, en tatlı birisini, iddia sahibisini... diyerek entrymi sonlandırırken alayınıza mutlu günler dilerim.