Sözler:
Be there when I need a shoulder
When I need a heart
When I need to feel the beat
Beat of my heart
Let the road give me
.. to know it's the way
Said I know it's the way
Don't worry ..
Don't worry too much
There'll be another day
You see some things still remaining
A lot of changing
Don't dare stop changing
Sometimes you shine
Sometimes you fall
Sometimes you know
Sometimes you need
Someone to hold
Something that's real
Never alone
Until you can feel
The life in your soul
Be there when I need a stranger
When I need the beating of my heart
Beating of danger
Take you the way you want to go
I don't want to show you
You can find your own way
Find your own way
There's nothing written down
Nothing here to tell you
Nothing to tell you to turn around
I see you hating
Don't want to see you hating
Sometimes you shine
Sometimes you fall
Sometimes you know
Nothing at all
Want to see you shine, shine, shine like I know you can
Want to see you shine, shine, shine like I know I am
Sometimes you shine
Sometimes you fall
Sometimes you know
Sometimes you need
Someone to hold
Something that's real
Never alone
Until we can feel
Life in our soul
Want to see you shine, shine, shine like I know you can
Want to see you shine, shine, shine like I know I am
jakuzi isimli grubun, fantezi müzik albümünde bulunan hoş parçası.
nasıl birisin
beni böyle üzebilirsin
sanki her şeyi denedin
kalabilirsin
pekâlâ gidebilirsin
daha değersiz hissettiremezdin
çünkü ben ne zaman bir şey istesem
bana verirler koca bir saçmalık
bilirsem hata nerde bilirsem
hiç şaşırmam kafanı şişirmem
arkadan yaklaştığında rahatça öpebileceğin bir boyun olmalı. neden bilmiyorum bana saçlarını kısa kestiren kadınlar daha cesur kişilermiş gibi geliyor. ilgimi çokça çekmekteler.
geceleri masa lambamı yakıp ışık kaynağını odanın bir köşesine çevirdikten sonra tavana bakıp loopta dinliyorum. ruhumun teslim alınmasını bekliyorum her gece.
söz:
Talk, just talk to me.
Please talk
Please talk to me.
kalabalık bir insan grubu ile beraber çok yüksek bir binanın, bir gökdelenin merdivenlerinden üst katlara doğru ilerliyorduk. bir süre sonra yanımda tanıdığım kişilerin de olduğunu farkettim. ben ve tanıdıklarım bir katta durup ayrı bir odaya girdik. oldukça yukarıda bulunuyordu bu oda. bir iki bir şey konuştuktan sonra, odada bulunan, aynı yatağa, hep beraber uzandık. ben en dışta, camın hemen yanında yatıyordum.
dışarıdan farklı bir gürültü ile beraber uçak sesi duyduk. hepimiz telaşlı bir şekilde cama yöneldik. düşmekte olan bir uçak vardı. uçağın sol kanadından dumanlar çıkıyordu. saat yönünün tersinde daireler çizerek sürekli irtifa kaybetmekteydi.
herkes uçağın düşmemesi, düşerse de şehirden uzak bir yere düşmesi için dua ediyordu. uçak daireler çizerek bir binanın etrafından dolaşarak irtifa kaybını sürdürüyordu. tam çakılacaktı ki form değiştirdi. bir anda devasa bir uzay mekiğine dönüştü. sağından solundan neredeyse gökdelenlerin yarısı kadar farklı uzuvlar çıkıyor, bunları toprağa bir çivi gibi çakıp kendisini toprağa sabitliyordu. meydanın yanına, bir başka gökdelenin hemen dibine yerleşti.
meydan dediğim yer kum toprak karışımı bir zemine sahipti. burada sadece evcil hayvanlar bulunuyordu. kimisi kafeste kimisi kutusunda. iki papağan, bir hamster, bir sincap, bir de tavşan vardı.
uzay gemisi indikten sonra, büyük bir gürültüyle devasa boyutlarda, transparan ama mor renkli, daire şeklinde manyetik alanlar oluşmaya başladı. manyetik alanlar sadece insanları dışarıya doğru kusuyordu. diğer her şey hiçbir şey olmamış gibi yerlerinde sabitti.
manyetik alanlar beni iki kere dışarı itti. ikinci itişinde durabildiğim yerde, içi gözüken bir portal açıldı. içeride uzunca bir tünel gözüküyordu. ve tek gidebileceğim yön orasıydı. bu tünelin zemini siyah, geri kalan dairesel kısım ise ara sıra renk değiştirmekteydi. portaldan içeri girer girmez bir tavşan belirdi. ilerde siyah zemin üzerinde adeta parlıyordu. onu kovalamamı istiyordu. Tek yönüm de orası olduğu için o tarafa doğru koşmaya başladım.
sürekli koşuyor, tavşanı kovalıyordum. ara ara yorulup dinleniyor, bu sırada tavşanda beni bekliyordu. ancak bir süre koştuktan sonra tünel bitiyordu. tünel sanki yukarıdan bıçakla kesilmiş ve ikiye bölünmüş gibiydi. karşıda tünelin devamı vardı ancak arada boşluk bulunuyordu. geçebilmek için atlamalıydım. uca geldiğimde durmak zorunda kaldığım için tavşan bir an gözden kayboldu. ancak kovalayamadığımı anlayacak ki geri gelip beni bekledi. aslında kovalıyorum demek pek doğru değil. onu takip etmemi istiyordu. her neyse, atlayarak karşıya başarılı bir şekilde geçtim. ve peşinden koşmaya devam ettim. yolun sonu gözükmüştü. bembeyaz bir ışık vuruyordu. oraya doğru koşmaya devam ettim ve bir anda kendimi meydanda buldum. yolu bitirdim mi o arada ne oldu muallak. her şey an içinde oldu.
meydana düştüğümde, uzaydan gelen araç hala yerindeydi ancak manyetik alan ve tünel kaybolmuştu. meydan da eski halindeydi. araç yerindeydi ancak Manyetik alanlar, tünel ve tavşan kaybolmuştu. meydandaki tavşan yerindeydi ama. yanına gittiğimde tatlı tatlı havuç yiyordu kerata. hatta bütün hayvanlar yerindeydi ve havuç yiyordu.
sonrasında nasıl uyandım bilmiyorum. zaten hep bir boşluk oluyor.
çok fantastik bir rüya olduğunun farkındayım. uyanır uyanmaz yazdığım için çoğu detay aklımda hala. bol imge barındıran film tadında bir rüya görmüşüm. daha hatırlayamadığım neler vardır kim bilir.
eh bunu zaten okuyan olmaz. yine de yazmak istedim. bu da böyle bir rüyamdır.
Caanım, yoldaşım spotifyımın bana bu hafta önerdiği listesinde die alone Şarkısı ile yer etmiş, gothic metal grubu. type 0 negative'in eski davulcusu sal abruscato öncülüğünde 2011 yılında kurulmuş.
grubun And Hell Will Follow Me (2011), Lay My Soul to Waste(2013) isimlerinde iki albümü bulunuyor.
charles fourier'nin düşlediği topluluk ve bu toplulukta bulunanların üzerinde yaşadığı dört yüz hektarlık toprak parçası. bu kavram fransızca phalange ve monastere kelimelerinden türetilmiş.(phalanstere, telafuz falanster) bu toplulukta yaşayanların barındığı binalara da falanj(phalange) deniyor.
major depresyon denilen şey kanser kadar kötü olabilir. ancak bana göre kişiyi buraya götüren en büyük etkenler; yaşadığı ve içinde bulunduğu psikolojik durumdan kurtulmaya çalışmak yerine daha da dibe inmesine müsaade ediyor oluşu. bu kendi rızasıyla olmuyor belki de. özellike çevre faktörleri onu dibe çekiyor olabilir. sürekli kafasına kafasına vurulan ya da dolaylı olarak iletilen kötü düşünceler, kişiyi farkında olmadan duyarsızlaştırıyor. veya yalnızlaştırılan birey de zamanla o karamsar ruh haline duyarsızlaşıyor. duyarsızlık öyle bir boyuta geliyor ki artık insan hiçbir şey umut edemiyor. bir süre sonra kendisini öyle kabul etmeye başlıyor. bir çıkış yolu aramak da istemiyor. bir şekilde elinden tutulup o bataklıktan çıkarılmalı. bunu kendisi de başarabilir elbette. daha hızlı çıkabilmesi için başkasına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
uyku problemi de yine kişinin içinde bulunduğu durumu, kişinin kendisi ile en yakın olduğu anda fark etmesi ile başlıyor. kafasından binbir düşünce geçiyor. içinde bulunduğu durumu, prangalara vurulmuş olduğunu fark etmesi, üzerinde aşırı stres ve baskı oluşturuyor. iştahsızlığın da sebebi bu stres hali olabilir.
biyolojik sorunların kişi psikolojisini etkilediği gibi, psikolojik bozukluklar da insan biyolojisini etkiliyor. bunun üzerine bilimsel bir araştırma yapmadım. laboratuvar çalışması da yapmadım. ama psikolojinin biyoloji üzerindeki baskısının daha fazla olduğunu düşünüyorum.
8 mart 1979 dünya kadınlar günü. Yüzbinlerce kadın humeyni'nin devrimle beraber aldığı zorunlu türban kararını protesto ediyor. yürüyüşlerin bir işe yaramadığını, bu şekilde dayatmalara en sert tepkilerin verilmesi gerektiğini de dünyaya göstermiştir. insanlar yasaklara karşı gerekirse yürüyüşlerin ötesinde şeyler yapmalı ki özgürlüklerini kaybetmesinler.
kalabalıklar içinde yalnız ve mutsuz olan bizlerin belki de en çok yaptığı şey. çevrenizde belki de bir sürü insan var senin her şeyini bildiğini sanan ve senin de buna onu inandırmayı başarabildiğin. oysa gördükleri sadece bir maskeden ibaret. onlar senin için koca bir hiç.
bu dostları birden farklı şekilde tanımlayabiliriz. hiçbir şey bilmeyen zavallılar. neler yaşadığını bilmeyen, asla bilemeyecek hayvanlar. kendilerine saçma sapan hedefler koymuş hiçliğin tadını alamayan insanlar. hayatının akışı içerisinde karşına çıkan ve diyalog kurmak zorunda kaldığın kişiler. hayatlarına dair birçok şeyi bildiğin, dışardan bakan birisi için sıkı dost gibi göründüğün bireyler. bir espri yaptıkları zaman kahkaha ata ata güldüğün homosapiensler. farkında değiller o kahkahanın ve bütün ilişkinin sahte olduğunun. yazık.
6.30 dakika uzunluğa sahip harikulade yonderboi parçası. splendid isolation albümünde bulunuyor. macarca sen ne güzel bir dilsin!
sözleri:
Well... you clean up the dirt, there's just more dirt to clean up tomorrow.
Make the beds, they just have to be made tomorrow.
Wash the dishes, more to wash tomorrow.
Make dinner, it gets eaten, doesn't it?
The world keeps growing, and you feed it. But it doesn't feed you, does it?
But... how much can you take? How much can you take before you snap?
How much can you take?
How much can you take?
Lying on your bed, looking at the ceiling, waiting for something to happen.
And knowing all the time that you were meant for something better. Feeling it. Wanting it.
But... how much can you take? How much can you take? How much can you take before you snap?
How much can you take before you snap?
How much can you take before you snap?
Találkozni kell Istennel. Meg akarok tőle kérdeni egyet-mást. Például azt, hogy mi végre vagyunk.
Mert hát fölépítjük a házainkat, felneveljük a gyerekeinket, learatjuk a búzát, háborúskodunk, öljük egymást.
Aztán mi végre? Meg hát az én életemről is ki akarom kérdeni. Az igazságot akarom megtudni.
belçika orijinli neofolk/rock grubu. grubun adı gerçekten çok hoş. eğer ileride ben de bir grup kurarsam böyle enteresan isimler koymayı düşünüyorum grubuma. metro'da kasılan göt lobu gibi mesela. ehem neyse.
6 tane stüdyo albümleri var. hewers of wood and drawers of water albümlerindeki argonaut and magneto adlı şarkıları çok hoj. dinlenmeli.
fazıl say'ın çok güzel, hoş bir o kadar da kasvetli eseri. dinlerken sürekli bakışlarımı donduruyor. bazı şeyleri anlamlandırmaya çalışıyorum zihnimde. ki genelde başarısız oluyorum. bu kadar şüphe neden acaba? neden hep sorgulama isteği? Hiçbir şeye inanmama, kendini hiçbir zaman ikna edememe. kafamın içinde çok büyük savaşlar dönüyor. bu eseri dinlerken o savaşlar daha da alevleniyor.
Ortalarında, yükseldiği kısımda kendime bir hançer saplayasım geliyor. ama sonra fazıl yapma dercesine bağırıyor bana. hançer saplayıp ölmene izin veremem, daha çok acı çekmelisin dercesine.