"eve halı lazımdı. halıcıları geziyorum. birinin önünde durdum. halıcının dükkanın önüne sermiş olduğu halılardan birini beğendim. girdim içeri, fiyatını sordum. adam 'emin olamadım, fiyat listesine bakayım' dedi, içeri girdi. ne yaptıysa halının fiyatını bulamadı. halıyı biraz inceledikten sonra 'bu halı bizim değil' dedi. mesele biraz sonra anlaşıldı. halı dükkanın üstünde oturan aileye aitti. kuruması için balkon korkuluğuna asılan halı üst taraftan aşağı düşmüştü."
din dersindeydik. aynı sırada üç kişi oturuyorduk. üçümüzün de sesi birbirinden feci ama hocaya ilahi söylemek istediğimizi söyledik. hoca dünden razı "tamam söyleyin" dedi. üç kişi başladık ilahiyi söylemeye. ilahinin en tiz yerinde diğer arkadaşlardan biriyle ben aynı anda sustuk. üçüncü arkadaş ise o yanık! sesiyle kendini sınıfın ortasında tek başına bağırırken buldu. arkadaşın bize ettiği küfürler, sınıfın kahkahaları arasında kaybolup gitti. az önce bin bir güçlükle oluşturduğumuz mistik! havadan ise eser kalmamıştı.
bazı anne babalar çocukların yanında kavga etmekten kaçınır. bunlar çocukların üzülmesini, zarar görmesini istemezler. sorun ne kadar büyük olursa olsun çocuklara yansıtmamaya çalışırlar.
bazı anne babalar ise çocuklar yokken pek kavga etmezler. özellikle çocuğun olduğu zaman kavgaya tutuşurlar. bu tipler çocuk evde yoksa, seyircisiz top oynayan futbolcu gibi kavganın tadına varamazlar. bazen kavgaya başlamak için çocuğun okuldan gelişini dört gözle beklerler. 13 yaşındaki çocuklarından "ölmeden sizin mürüvvetinizi görsem başka bir şey istemem" lafını işiten işte bu tip anne babalardır.
ekmeğin ulvilik bakımından kapuskadan, beşamel soslu karnıbahardan farkı ne? kapuskayı da insan yapıyor ekmeği de?
hadi allah yarattı deyip buğdayı yüceltsen -hoş o da yine mantıksız da- belki zerre mantık olabilir...ama böyle bi taraftan cahiliye döneminin putperestleriyle dalga geçip bi taraftan da ekmeği alıp öpersen, "ekmek kuran çarpsın" dersen ne farkın kalıyor elin garip bedevisinden? kendin yap kendin tap, olmaz öle...
uzun yılardan sonra gazete satışlarındaki liderliğini (zaman gazetesi'ni saymazsak) hürriyet'e kaptıran, mehmet ali birand'ın da yazarlık yaptığı gazete.
izel çelik ercan troykasının en üretken elemenı olan çelik'in, dillere düşmüş, akıllara kazınmış, hit olmuş, piyasanın mına koymuş ateşteyim isimli eğlenceli şarkısının en can alıcı kısmı.
çelik'in o aralar ateşi vardır, başı ağrıyordur bundan dolayı da şarkının klibinde nusret bey'in zevcesi ayhan hanım gibi kafasında bandana ile dolaşmaktadır.
ilkokula gidiyorum, 4 ya da 5. sınıftayım. öğretmen "herkes hayatında kendisini çok etkileyen bir olay anlatacak" dedi. sınıf sakinleri sırayla anlatmaya başladılar. sallayanlar, yağlayanlar, cilalayanlar, "oradaydım" diye başlayanlar, "keşke olmasaydı" diye bitirenler...
neyse sıra bana geldi, kalktım halamın ölümünü anlattım, ölümünü anlatırken ağlamaya başladım, ama ne ağlama, yılmaz morgül'den beter oldum.
oysa ben halamı ömrümde hiç görmemiştim, sesini hiç duymamıştım, onunla ilgili hiç bir şey bilmiyordum, bildiğim tek şey uzak bir şehirde bir halamın olduğu ve onun öldüğüydü. dahası babam halamın öldüğünü söylediğinde hiç etkilenmemiştim, umurumda olmamıştı.
e o zaman ben niye zırlaya zırlaya ağlamıştım? avşar kızı gibi anıra anıra gözyaşı dökmüştüm?
bir de samimiyetsizce sulu gözlülük yapıyor diye birilerine kızarlar. analar neler doğuruyor haberiniz yok.