o kızdan uzaklaşmanıza sebep olan eylemdir. aslında kötü bir niyetiniz yoktur, tüm içtenliğinizle bir ilkbahar gününde dışarıda sohbet ediyorsunuzdur. güneş haince planlarını uygulamak için hazır bekler ve kız tam kafasını çevirdiği anda bir şeyler parlamaya başlar. önce yok canım başka bir şeydir diye düşünürsünüz ama sonradan acı gerçeği kabullenirsiniz. daha sonra ne kadar isteseniz de yaklaşamazsınız o kıza.
karanlıkta kulaklığı takıp, uzanıp, gözlerinizi kapattıktan sonra dinlemeniz lazım bu şarkıyı. sadece dinlemek. tekrar, sonra tekrar, sonra tekrar... piyanonun tuşlarına her basıldığında biraz daha derine sonra derin bir nefes...
çiğdem erken, ölürsem sebebisin.
edit: link düzeltildi bayram hoshtempo'ya teşekkürler.
pilot bölümüyle umut veren vampir-kurtadam dizilerinden bir başkası. yaz günlerinde can sıkıntısını gidermek için izlenebilir. ayrıca rise of the lycans ve stargate universe'den tanıdığımız rhona mitra da dizide rol alıyor.
televizyon dizileri, haberler, gazeteler ve gençlerin yoğun ilgi gösterdiği bazı noktalardan bir insan grubunu hedef göstererek yaratılan hastalıktır. uzun saçlılar, milliyetçilik yaptığını sanan bazı hayvan bozmaları, emolar, ugg giyen hatunlar ve son zamanlarda artış gösteren apaçi eleştiriciliği buna örnektir.
yorgun bir günün ardından duş aldıktan sonra yatağa uzanırsınız sonra o bornozun sıcaklığı ile yatağın rahatlığı birleştiğinde kalkmaya üşenirsinz ve orada öylece uyursunuz. *
spor salonuna gelip çalışırken nefes alıp verme işine kendini fazla kaptıran insanlardır. spor salonunun kıdemli abileri rolünde görünürler. spor salonunu nefes sesleriyle inleterek tanınırlar.
her ne kadar bu çayın sıcaklığının aile ile yapılan kahvaltıdan gelen, sevgi ile karışan bir sıcaklık olduğunu söylemeyi istesem de öyle değil sayın okur. ilk çayın sıcaklığı ondan bile daha değerli, bulunamayan bir sıcaklıktır. iş-okul olmadığı bir sabah kahvaltı için hazırlık yapılıp çay demlenir ve bardağa doldurulur, sıcaktır halen. o andan sonra birkaç dakika boyunca çayı içmenizi engelleyen birkaç olay gerçekleşir. televizyonu açıp izleyecek bir şeyler bulmak, bilgisayardan dizi veya film açıp yerleşmek gibi. bu sırada çayınız halen sizi beklemektedir. kahvaltıya başlarsınız ve çayınızdan bir yudum alırsınız. o anda çayın sahip olduğu sıcaklık anlatılmaz bir şeydir. kahvaltıda ilk doldurduğunuz çayın tadı bu şekilde devam eder ve çok lezzetli gelir. sonra çayınız biter ve gidip bir çay daha koyarsınız ama o ilk çayın tadını ve sıcaklığını hiçbir zaman bulamazsınız. çok sıcak veya çok soğuk olur, şekeri fazla veya az olur... bunun gibi bir veya birden fazla sebepten o ilk çayın tadını asla yakalayamazsınız. bu yüzdendir ki , kahvaltıdaki ilk çayın yeri ayrıdır. tadını çıkarmak gerekir.
dur sözlükçü önce bir sakince oku , sonra din elden gidiyorsa eksi verirsin.
bayramlarda televizyon izlerken karşımıza çıkar bu saçmalık, herkesin kendini bayram kutlamak zorunda hissetmesinin sonucudur. bayramlarda televizyon programlarına konuk olan herkes bir bayram kutlayıcı sayar kendini. şovu sunan kişi eğer programı bayram günlerinden birindeyse zaten program başladığında " tüm türkiyenin ve izleyenlerimizin bayramını kutlarız." gibisinden bir şeyler der. bu tüm islam aleminin, tüm dünyanın, tüm inananların gibi farklı şekillere de girebilir ama sonuç olarak mantık aynıdır. tamam her şey güzel bayramımızı kutladı sunucumuz, konuklarını aldı muhabbet güzel başlayacak falan derken konuklardan ilkine söz sırası gelir. konuğumuz konuşmaya başlarken şöyle bir cümle duyulur " öncelikle ben de herkesin bayramını kutlarım ". bu laftan sonra bütün konuklar " biz de kutlarız" dese ya da daha konuya girmeden önce herkes sırayla kutlasa sorun olmaz ama kutlamazlar. ilk konuk kutlar ve konu hakkında konuşmaya başlar. işte saçmalığın başladığı yer burasıdır. bu laftan sonra konuşulan konunun ne olduğu, ne kadar tartışma olduğu hiç farketmez. konuşmak için lafa girecek olan herkes bir bayram kutlaması yapar. konuşulan konu, stüdyoda ilk defa konuşacak biri varsa her seferinde kesilir. kutlayanlarda da bir zorlanmış havası vardır zaten kutlarken. buna rağmen kendilerini kandırmaya devam ederler. bir de şöyle konuşmalara tanık olabiliriz
sunucu: ismail yk'nın şarkısında lokomotif gülşen diye birisi geçiyor.x sence kimdir bu lokomotif gülşen?
x: öncelikle herkesin bayramını kutluyorum. lokomotif gülşeni bırakın da siz zardanadam'ı biliyor musunuz?
veya
sunucu: efendim bildiğiniz gibi şahin * bey bir film oyuncusu. sayın x siz şahin bey'i tanıyor musunuz, gördünüz mü önceden başka bir yerde?
x: öncelikle herkesin bayramını kutlamak istiyorum. evet , şahin bey'i tanıyorum ve denizde bir filmi var orada görmüştüm.
sözlükte yeni bir akım gibi görünen hiçbir şey yapamazsam, hiçbir şey olamazsam X olurum tarzının çıkış noktasıdır. bunu anlatırken aslında ona hizmet ettiğini bilmek de ayrı bir acı. **
batman begins filminden bir hans zimmer ve james newton howard şarkısıdır. şarkının 2. ve 4. dakikası arası çok kısa gelir insana, bir solukta biter daha tadına varamadan.
dertli adamdır. " kadına varıyom olmuyo, eşeğe varıyom onunla ilişkiye giriyom. yababiliyom eşşeeanan" diye isyan edip televizyonlarda dolaşmaktadır. adam her ne kadar insanlara varamıyor olsa da siz siz olun , vidyoyu izleyip bu adamdan uzak durun. http://www.youtube.com/watch?v=Wi7OGQPYO84
mantığını anlayamadığım insandır. 5 yaşındaki , oyuncak isteyen çocukların konuşmasını taklit mi ediyor yoksa vurguyu öyle mi vermeye çalışıyor artık bilmiyorum ama ne zaman böyle yazanları görsem boğasım geliyor be sözlük. dayanamıyorum. hayır yha falan yazarken yine bir derece de, böyle çocuk gibi "yhaaaaa" yazınca daha beter oluyor. bir de siz suçlu çıkıyorsunuz , normal olan onlarmış gibi..
-aşkııııııııııııııım
-efendim
-niye soğuksun sen böyleeeeeee?
-ne soğukluğu canım ne alakası var ?
-işteeeee hep böyle kısa kısa cevaplar verip beni başından atıyosuuuuun ! ! !
-lütfen bir daha görüşmeyelim*.
bas gitarın kişiliğine, ruhuna hakaret eden insanların işidir. son zamanlarda çok sayıda göze çarpan bu çalma şekli , bas gitar ile o gitarı çalan insanın arasına mesafe koymaktır. parmakları su toplamayan adam nasıl " ben sahnede gitarımla bütünleşiyorum " diyebilir ki ? yağmur yağarken dışarıda yürümeyi seven insan, plastik bir balonun içinde yürürse ne anlar ki o yağmurdan? evet yağmur yağarken üşüyebilir, belki sonradan hasta olabilir, ishal olabilir ve kıçı tutmayabilir. bir gerçek vardır ki o adam gerçek anlamda yağmurda yürümüştür, gerçekten o zevki tatmıştır. hatta daha hayvani bir tarzda anlatmak istiyorum et ete değecek bas gitar çalarken hacı. senin kurumuş deri parçalarını o tellerin üzerinde görmeden nasıl anlayacağız o gitarın senin olduğunu kardeşim ? bari sol eline de * bir bulaşık eldiveni geçir tam olsun... hatta daha da ileri gidiyorum, bu iş bas gitarcıları kıskanan cia ajanı elektrocular tarafından uydurulmuş bir metod olmaktadır. tamamen bas gitarın sahnedeki karizmasını bozmak içindir. o penaları adem elmasına batırmak istiyorum pena ile bas gitar çalan bas gitarcı.
üşengeçlikle başlar her şey. berbere gidilmesi gerekir ama haftaya giderim, yarın giderim gibi sebeplerle ertelenir ve en sonunda da " bir uzatalım bakalım nasıl duracak" diye düşünülür.ilk darbenin aileden gelmesi ile sıkıntılar baş gösterir. her şey normal giderken evde birinin isyanı yankılanır önce " oğlum kestir şu saçlarını artık!". bu , bütün sıkıntıları zincirleme reaksiyona sokacak olan başlangıç kıvılcımıdır. ilk başlarda aileden tepki almamak için "tamam ya kestiririm bir ara" gibi bir cevap verilerek ortamdan kaçılır. sonraki darbeler okulda gelecektir. daha lise bitmemiş , saç düşmanı müdür yardımcılarından kurtulmamışsınızdır. ayırca sadece müdür yardımcıları değil , öğretmenleriniz de vardır bu tipte. bu insanlar , tamamen üşengeçlik sonucu akılda oluşan bir fikir ile uzatılmaya başlayan saçın sahbine mantıklı şeyler söylemek yerine , saçma ikna yöntemleri kullanır. ilk başlarda bir "papaz" geyiğidir alır gider. önüne gelen adam "bu ne hal lan, papaz gibi olmuşsun." lafını söyler. bir an tırsarsınız , düşünürsünüz kendi kendinize "lan burası matrix mi?ne bu böyle , herkes aynı cümleyi söylüyor, bunlar bilgisayar programı olmalı!".ama acı gerçektir bu, sanki bütün türklere doğumda papaz fotoğrafı göstermiş gibi, papaz görmemiş ya da bu laf üzerinde düşünmemiş adamlar bile sanki papazların askerlik arkadaşı gibi davranır * . papazcılara alışınca bu sefer " karı gibi " geyiği başlar.sıradan bir okul günü öğretmen genci tahtaya kaldırır , g.t korkusuyla gidilir tahtaya. içses devamlı bağırmaktadır " lan acaba sözlü mü yapacak?yok yok kesin geçen gün bağırdım diye disipline verdi.lan oğlum bi tırsma ya belki kantine yollayıp bişey aldıracak,hayır ya..". bitmek bilmeyen teoriler ile yavaş adımlar eşliğinde tahta önündeki yer alınır. birden , ortaçağ filmlerindeki şehrin ortasında insan asılması sahnesi göz önüne gelir. evet siz o'sunuz. ya asılacaksınız ya da çürük meyve yiyeceksiniz kafanıza. bu gibi şeyleri düşünürken hocadan gelen , öğrenci destekli cümle ile kendinize gelirsiniz. hoca önce sınıfa yavşak bir bakış atar. ne bakışı olduğunu biliyorsunuz işte. dudağının tek kenarını yukarı kaldırır, hafif gözlerini kısar ve sınıfın en piç adamlarına işaret fişeği gibi bir bakış atar. çocuğun gözlerindeki potansiyel piç ışığını yakaladığı anda size döner ve alaycı bir ses ile " ya bu şimdi gız mı erkeh mi ben anlamadım " der. ilginç olan şey, bunu diyen insanın saçları kısa , kadın bir öğretmen olmasıdır. bunu dedikten sonra piç öğrenciye döner ve " hadi koçum , sıra sende " bakışını atar. piç öğrencinin ateşlemesi ile başlayıp yayılan, kahkaha ve parmakla gösterme durumuna geçer sınıf bir anda. arkasından hoca size döner " bak , nasıl da rezil ettim seni.şimdi kestiriyor musun? " bakışını atar. bu durumda öğretmen , öğrenciden " tamam hocam bugün kestireceğim " gibi bir laf ya da öğrencinin sınıftan koşarak kaçması gibi bir eylem bekler. ama bilmez ki öğrencinin içinde uyuyan canavarı uyandırdı o an. öğrencinin suratına kendinden emin bir şekilde bakan öğretmen bozulur bir anda , öğrencinin suratındaki kendinden emin ve ne öğretmeni ne de sınıfındaki arkadaş olarak adlandırdığı kişileri umursamayan gülüşü gördüğünde. öğrencinin * siklemediğini anlayan öğretmen , öğrenciyi yerine gönderir ve yeni planlar kurmaya başlar. ne tesadüftür ki , aynı günün bir sonraki dersinde , sınıfa müdür yardımcısı gelmiştir, *genel bir kontrol için... birkaç klasik şeyden sonra hocayla birbirlerine bakarlar ve "zamanı geldi" mesajı verirler. ve sonuç malum, müdür yardımcısı tehtidi ile öğrencinin saçları zorla kes*ilir. asıl maceramız bundan sonra başlamaktadır. gencin içindeki uzun saçlı canavarı uyandıran hocaları, ailesi ve arkadaşları sayesinde , gencimiz saçlarını gerçek bir sebepten uzatmaya başlar , üşengeçlikten ya da özentilikten değil. artık her papaz geyiği yapan insan , her kıllık yapan öğretmen , gencin saçlarını biraz daha uzattıran insanlardır. öğretmenler son bir kez dediklerini yaptıramadan gencimiz okuldan mezun olur. dalga geçen *arkadaşların yerini sokaktaki insanlar, öğretmenlerin yerini ise esnaf almıştır. kararlıdır gencimiz. 1 yıl boyunca milletin dediğini, yaptıklarını umursamaz. çirkin görünmesi de umrunda değildir. tek amacı o öğretmenleri, o arkadaş bozuntusu insanları gördüğünde , inadına saçlarını rüzgara savurmaktır. 1 yıl sonunda saçları uzamıştır , en azından uzun denilecek , çirkinlikten çıkmış bir hal almıştır. arkadaşlarıyla bir parkta oturup 2 bira içmek, sohbet etmek ister gencimiz. ama bu bile fazladır ona. sonuçta uzun saçlıdır o... birkaç sarhoş din savunucusu tarafından satanist, kafir ve gay* sıfatlarıyla sorgulandıktan sonra kavgaya zorlanır. kavgada yüksek bir yerden bacağının üstüne düşmesi sonucu 3-4 gün gibi bir süre gerçek anlamda yürüyemez. ailesi ve arkadaşları gelip " tamam , saçlarını uzatabiliyorsun anladı bunu herkes.yeter kestir artık, bak başına neler geliyor" benzeri cümleler ile genci ikna etmeye çalışır. * din savunucularının bilmediği şey, gencin öğretmenleri ve arkadaşları gibi, gencin saç uzatma isteğini daha da artırmış olmalarıdır. gencimiz yoluna devam eder , o ara tayyip amcam " durmak yok , yola devam " demektedir. her ne kadar ondan hoşlanmasa da sözünü beğenir "devam anasını satayım!" diye içinden haykırarak saçlarını uzatmaya devam eder. artık saçları uzun saç sınıfına girmiştir tamamen.
şu sıralar 30 santimi geçmiş saçlarını rüzgara savurmaktadır genç, mutludur saçlarıyla. ve arkadaş müsveddeleri, mantıksız öğretmenler , sarhoş din savunucuları ile diğer saç uzatma eylemine mantıksızca engel olmaya çalışanların hepsine buradan teşekkürlerini yollar. onların sayesinde güzel , uzun saçlara sahip olmuştur... böyle davranmaya devam edin efendiler, çok iyi yapıyorsunuz , sağolun. belki siz ve sizin gibiler olmasaydı , şu anda ne ben ne de saçları uzun insanların çoğu olmayacaktı. teşekkürler size, alkışlarla beraber...
zaman ötesi ekleme: 4 yıl oluyor şaka maka. 60-65 cm arasında gidip gelen saç uzunluğuyla gencin tek sorunu, başlarda saçına gereken özeni göstermemesinden dolayı dökülmesi. Ancak sonradan o sorun da aşılmıştır. *
efendim malum yaz ayları bitmiş, hava sıcaklıkları azalmaya başlamış... bu gibi durumlarda çoğu insanın korkulu rüyası haline gelen "burun akması" tehlikesi ile karşı karşıyayız.şimdi size anneniz,babanız ya da sizin hastalanmamanız için mücadele eden, tavsiye veren insanlar gibi davranmayacağım, dinlemeyeceksiniz *.bu yüzdendir ki, hastalandıktan sonraki halimiz ile ilgili düşünmemiz gerekiyor.bu hasalığa yakalandığımızda tüm normal insanlar gibi burnumuzdaki sümüklerden kurtulmak isteyeceğiz.kimse nefes alırken buharlı lokomotif gibi "çuf çuf" ses çıkarmaktan ya da burnunda ağırlık takılıymış gibi dolaşmaktan hoşlanmaz.burnumuzdaki sümükten kurtulmanın su kullanarak sümkürmek, peçeteye sümkürmek, peçetesiz olarak ciğer kuvveti ile yere veya herhangi bir yere sümkürmek ya da parmak operasyonu ile burna müdahale etmek gibi çeşitleri vardır.ancak bu yolları kullanırken bazı hatalar yapmanız an meselesidir.
su kullanarak sümkürme metodunda, diyelim ki burnunuza su alma atraksiyonuna girdiniz.eğer fazla su alırsanız birkaç saniye acı ile kıvranabilirsiniz.ayrıca parmaklarınızı ıslattığınızda burnunuzdan çıkan sümükler su ile kayabileceği için o anda suratınızın herhangi bir yerine yolculuk edebilir.bu metodu kullanırken ayna olan yerlerde kullanmaya dikkat edelim.ayrıca mümkünse kapalı bir mekanda yapalım ki yanımızda insan varsa kusturmayalım.
peçeteye sümkürmek metoduna geldiğimizde, burdaki tehlike psikopatlaşmaktır.evet peçeteyi burun deliklerine dayayıp sümkürmek genelde temiz bir yöntemdir ve burnunuzu parmağınızla karıştırmadığınız için "kibar adam" damgasını da boynunuza sünnet olmuş çocukların "maşallah" yazısı gibi takabilirler.gelin görün ki bu yöntemdeki tehlikeyi çoğu insan bilmez.peçeteye sümkürdüğümüzde eğer tüm sümük çıkmazsa bir daha sümkürmek isteriz, sonra bir daha , sonra bir daha.... sümüğün sümkürmek ile çıkmadığını anladığımızda iyice delirip peçetenin temiz bir kısmını işaret parmağının ucuna takmak suretiyle burnu parmaklama olayına girebiliriz.bunu yaptığınızda boynunuzdaki "maşallah" yazısını zaten unuttunuz demektir.ama o da ne ? sümük yine gelmiyor, peçetenin hareketleri ile daha derine gidiyor! işte burda tamamen kafayı yiyebilir ve burnu koparırcasına parmaklamak isteyebilirsiniz (peçetesiz).sinirli insanlara bu yöntem yasaklanmalıdır.
peçetesiz olarak ciğer kuvvetiyle yere veya herhangi bir yere sümkürürken çok dikkatli olmak gerekir.eğer bu işin uzmanı değilseniz, bu yöntemi asla dışarıda veya insan içinde denemeyiniz.bu yöntemin genel sorunu havanın hareketlerinin tahmin edilememesi ve sümüğün gidiş açısının hesaplanamamasından kaynaklanır.diğer bir sorunu ise yöntemin uygulanışındadır.bildiğiniz gibi bu yöntemi kullanmak için bir elin baş parmağı ile burnun bir deliği bastırma ile kapatılır ve ağızdan derin bir nefes alınıp açık olan burun deliğinden ciğerlerdeki bütün hava hızlı bir şekilde boşaltılır.ancak diğer bastırılan deliğin içindeki sümükler uygulanan baskı ile burna daha sıkı bir şekilde tutunur.bu yöntemi mümkünse kullanmayınız.eğer kullanacaksanız evde denemeler yaparak uzmanlaşana kadar bekleyiniz.
son olarak parmak operasyonu metodu her zaman en güvenli ve rahatlatıcı olanıdır.her yerde işinize yarar ve kullanımı basittir.parmak sokulur ve sümük burundan çıkarılır.eğer insanların olduğu bir yerdeyseniz lavaboya giderek bu işlemi rahatça gerçekleştirebilirsiniz.evde yalnız başınızaysanız bir elinize peçete alabilir ve soktuğunuz parmaktan çıkan sümüğü peçeteye yapıştırarak hem temiz hem de rahat bir insan olabilirsiniz.ancak bazı insanların yaptığı bir hata vardır, burnu parmakladıktan sonra operasyon tamamen bitmeden ellerindeki sümükten iğrenerek ellerini yıkamak isterler.bu yanlıştır.operasyon bitmeden el yıkamak parmağınızı kayganlaştıracak ve bir sonraki hamlenizde parmağınızdan sümüğün kaymasına neden olacaktır.ayrıca burnunuzda ıslanan sümüğü çıkarmak da daha zordur.bu yöntemi kullanırken iğrenen insanların bir eli parmaklamak için diğer eli ise temizlemek için seçmesi gerekir.bir elin parmağındaki sümük diğer ele aktarılır ve diğer el de yıkanarsa hem kişi iğrenmemiş olur hem de sümük çıkarma işlemi devam eder.
uzun süre uykusuz kalmış insanın , yatağa yattığında oluşan rahatlama tipidir.yorucu geçen bir veya daha fazla günün ardından eve gelinir, pantolon , tişört, çorap gibi don dışında kalan herşey odanın bir tarafına atılır.yatak açılır ve uzun zamandır görmediğiniz sevgilinize bakarmışçasına yatağa bir bakış atılır.bu bakış atıldığı anda suratta salak bir gülümseme belirir , gözler kısılır.o an mallığınız tutarsa , yatağa yattığınız andaki zevki artırmak için elinizden geldiğince yatağın dışında da bekleyebilirsiniz , yatağı izleyebilirsiniz.sonunda dayanamazsınız ve o buz gibi çarşafın üstüne kendinizi bırakırsınız.işte o an , tam olarak vücudunuzun ağırlığından tamamen kurtulup yatakta özgür kaldığınız an, bütün kaslarınızda bir şey olur.isterseniz rahatlama isterseniz kasılma diyebilirsiniz.orgazm olmak gibi bir şeydir o.o hissi yaşadıktan 1-2 saniye sonra rahatlığın etkisiyle sesli bir şekilde gülmeye başlayabilirsiniz.işte bu uykusuzluk sonrası yatak rahatlamasıdır ve dünyada çok az şey onun verdiği tadı verebilir.**
çocukluk arkadaşları olan Mikko Heikkilä (vokal/gitar), Jarno Uski (bas gitar)ve Miika Hostikka (davul) tarafından kurulmuştur.2006'da ilk albümleri olan "A New Day in January" ve 2007'deki albümleri "seven sins a second" Napalm records tarafından yayınlanan gothic metal grubu.bazı vidyolarına http://www.youtube.com/user/sinamore adresinden ulaşılabilir.grubun resmi sitesi : http://www.sinamore.com/ .
sinamore adındaki grubun güzel bir şarkısı.sakinken, yavaş yavaş içine çekip , insanı coşturabilme özelliği vardır bu şarkının.şöyle de bir klibe sahiptir ayrıca
ailenin küçükken çocuğa çok gaz vermesinin sonucudur.aman evladım eğlen eğlen sonra da temiz bir kız bulup evlen mesajı verilir.zaten bunu diyen adamlar veya kadınlar her ne ise , bunlar gökten taş olarak düşüp birbirlerini öyle bulup 30 dakika içinde evlenmişlerdir ya.adamların "vay mnaoim nasıl da eğlendik hatunla " diye bahsettiği kızları da zaten 25 yaşına gelince gaz odalarına kapatıp yok ediyorlar , onlara ne bok olursa olsun dayanır onlar . kendilerine temiz diyenler de arkalarından geçip bu burda gezdi şu şurda bunu yaptı diye dedikodu yapar.temiz insanlar nasıl olsa hepsi değil mi ama?adam hiçbir zaman evlendiği kadınla beraber olmaktan zevk aldığı için mi yoksa etraftan "bu kızla evlen temiz kız" diye gaz verdikleri için mi evlendi, bilemez.iyi olur bilmesin şerefsiz.içinde patlasın o soru.
aşırı inançlı kişilere sorulduğunda biraz zor durumda kalmalarına sebep olan ikilem. ilk başta tanrı bunu emrettiği için bu eylem iyi bir eylemdir cevabı gelir genelde. ama tanrı bize bebeklerimizi öldürmeyi hatta kendimizi öldürmeyi emredebilirdi o zaman bu eylemler de mi iyi olacaktı dediğinizde 2. fikrin doğruluğunu düşünmeye başlarlar ama fazla düşünmezler... eğer 2. fikri kabul ederlerse bu sefer tanrıları her şeyi bilen kişi olmaktan çıkacaktır ve sonradan gördüğü eylemlerin iyiliğini tartıp insanlara emredecektir. 1.'yi seçseler tanrıları diktatör, 2.'yi seçseler tanrılarının gücünün sonu olacaktır. en sonunda size küfür edip giderler.
(bkz: iki ucu boklu değnek)