Aniden gelen "ulan bu borçlar ne zaman bitiyodu" ve "bizim şimdi ne kadar borcumuz var" düşüncesinden sonra yapılan dort islem neticesinde kara kara düşünmekle başlar.
En iyisi bir başka kredi çekip hepsini kapatıp onu odeyeyim dersin.
Ama akıllı da olmadığın için..
(bkz: montumun cebinde yok kurus)
Biraz psikoloji bilen bir insanim kesinlikle görmemesi gereken bir seydir.
Aman allah, ne cikarimlarda bulunulur bu insanlar hakkinda.
Analiz oyle kolay mi sandiniz hemen özgüven eksikligiymis yok narsisizmmis yapistiriyorsunuz?
Cocukluguna inilecek, dun ne yediği sorulacak.
Her zaman kendini fazla sevmek anlamina da gelmez, belki hic sevmiyor ama sevmeye çalışıyordur?
Kim bilir ki.
10 yıldır aralıklı olarak entry girdiğim, zaman kendisinden çok şey alıp götürse de piyasanın da çok şey kattığını gördüğüm platform.
Feridun duzagac dinledik senle behey, aşık olduk, okula gittik, mezun olduk. Ergen olduk genç olduk. Agladik güldük seninle be.
Kendimi önemli bir şey sandim, kendime güvendim.
Hele yazar diye yazmıyor mu orada, insan delirir çıldırır bile.
Devamını diliyorum, severek seyrek seyrek takip ediyorum.
Hoşlanmak aşık olmaktan bir milyar kat daha keyiflidir.
Aşık olmak, kendinden vermeyi ve hayatını değiştirmeyi gerektirir.
Hoşlanmak tatlıdır ya tatlisliktir. O duzeyde kalmak lazimdi.
Evdeydi. Once sevgilimin birkaç kitabi arasında durdu. Sonra dandik kitapligimda. Sonra okul bitince döndüğüm memleketteki evime götürüp daha az dandik olan kitapligima koydum onu.
Is değiştirdim, istanbul'a giderken aldim yanima. Dapdandik kitaplik aldim, onun kapalı kapaklari içine koydum onu.
Sonra evlendim. O da eski sahibiyle ayni evde yaşamaya başladı.
Sonra tasindik. Sonra kitaplar okudum ve dapdandik kitapligim yetmedi onlara. Yeni havali ve az dandik bir kitaplik aldim. Kapali kapaklari olmadığı icin artik onunla goz goze gelebiliyordum her gun.
Elimde yeni bir kitap, tam okuyacagim, gözüm o dev gibi bordoluga kayiyor.
Herkes ama herkes biliyor onu. Olric i, Selim i filan.
Ben bilmiyorum ve bu eksiklik icimde büyüdükçe büyüyor adeta.
Yeni kitaplar aldim. Onlara elim giderken bir akşam, ona elim kaydi. Okurum ben bunu, dedim. Eşimden, kitabin gerçek sahibinden uyari aldim, başıma geleceklerle ilgili. Ama okurum dedim bi kere
Isyerime götürdüm. Nobetlerime götürdüm. Cantamda tasidim. 10 sayfadan fazla okuyamadim.
Sahibi diyor ki akmiyor di mi?, ben iddialasiyorum, hayir akiyor ama benim hayatım akmiyor. Okuyacak sakin bir halim yok. Bu kitap bambaska.
Saramago gibi marquez gibi. Utandim, bu yazarlardan önce keske oguz atay'i okusaymisim dedirten bir kitapmis. Bir ucak yolculuğu vesilesiyle anladim.
Sarkilarini evde kendim sesli okudum. Akti gitti.
Kendisi oyle bir kitap ki, ayrı mesai harcamak gerekiyor.
Okuyabilenler kazanir.
Sevgilim okudu mu o konu da hala net degil.
6 yıl okudum tek bir bute girmedim. Tek ovuncum budur. Son anda, kuruşla virgulle iyi kurtardığım goller vardı.
Keske baska bi bok okusaydım o da ayri ama.
11 yıl öncesi, yaz ayları ve masaüstü bilgisayarımın önündeki yerim.
Sabaha kadar yazdığım, güldüğüm, aşık olduğum, aşık olundugum gecelerden herhangi biri.
Kalbim aynı heyecanla ne zaman tekrar çarpar? Gençliğimi bulduğumda mi yoksa kaybettiğimi kabullendigimde mi?
Gene canım sıkılınca annemin omzuna yaslansam ya...
Sevinince msn iletimi degistiriversem...
Çok mu uzakta o günler, geri gelmez mi, o sevinçlerim, hüzünlerim?
Orada olmak isterdim işte.
Evlendik, hala araya mesafe girmeye devam ediyor. Ne bu şimdi?
Birimiz nöbet tutarız öteki gün birimiz mesaiye kalırız. Hayat geçer yaş 27 olur sonra 30 olur 40 olur.
Sevgiliyken birbirini daha çok gören bir çiftin hanimindan isyankar sözler okudunuz. Hepinize allah rahatlık versin.
Sanki kirayı ozan beyle ben sirtlaniriz gibi geliyor. Kaan bey de anca 'arkaaslar ço sağluuun' der. Teoman beyin böyle maddi şeylerle alakası olmaz.
Bu da böyle bir rüyadır.
o güzel insanlar o güzel atlara binip gitmişlerdi ya, o iyi insanlar da o iyi uçaklara binip o iyi amerikalara gittiler. biz burda mal gibi kaldık affedersiniz.
belki de son tatiline geldiğin memleketinde kimse seni arayıp sormaz, "bir çay içelim beybi" demez, işte o anda dank eder. ama olsun mu, olsun. yalnızlık kafa dinlemeye ve tatile birebir. can sıkmaya değmez.
dertlerim minicikti. ertesi gün hallolabilecek kadar minicikti. babama söylerdim, anneme söylerdim. şıp diye hallolurdu.
şimdi başıma büyük dertler aldım. kime anlatsam ancak "hallolur sen merak etme yav" diye cevap alıyorum.
heralde küçükken çok sevimliydim de ondan mı dertlerim de sevimliydi?
ah be.
yıl 2009 idi. buraya bir kelime yazarken bile elim kolum titrer, gözlerim her cümleyi baştan aşağı defalarca tarardı bir hata yapmamak için.
güzel yazmak önemliydi.
yazarlar, birbirimize saygılıydık o zamanlar.
çok genç olduğum zamanlardı, hayatım bomboktu ama sözlük çiçek gibiydi.
şimdi hayatım çok şahane değil ama sözlük için boktan daha güzel bir sözcük söyleyememekteyim.
gençliğim, sevgilerim, nefretlerim... tam 7 yılımı gömdüğüm yer. burası benim saham.
ah be ulusözlük.
karanlık mıdır beni tedirgin eden,
yoksa birazdan suyun buz gibi olup beni zatürre etmeye çalışacağı gerçeği mi,
yoksa evde kimsenin olmaması ve
mecburen buz gibi suyla o köpüğü akıtmak zorunda kalacak olmam mıdır.
ne olacak bu devletin hali?