son 1 aydır yazdığım sözlük. 8 ay önce yazdığım 10 entry kabul edilmiş. şaka gibi.
ortamı idare eder. buradaki beygirler orada da var. ama genel olarak daha anlayışlı bir yer. düzgün yazanların sayısı çok olduğundan saçma sapan yazanlar çok az beliriyor. düşünceye saygı duyulduğunu gördüm. mesela bir yazarın çok uzun bir entry'sini okudum ve eleştirdiğim ve beğenmediğim yerleri pm'den kendisine yazdım. adam bana attığı mesajda 'entry'mi okuduğun için teşekkür ederim' diye başladı cümleye ve eleştirdiğim yerlere açıklık getirmeye çalıştı. çok şaşırdım. troll olayı da daha iyi diyebilirim. en azından trollük yaparken zeka kırıntılarını görebiliyorsunuz. tek amaçları da diğer yazarların üzerinden prim yapmaya çalışan yazarların az olması da iyi bir nokta. diğer güzel yanı ise toplumsal olaylarda sessiz kalmamaları. mesela pedofiliyesavaşactik başlığı genelde sol frame'den düşmez.
kötü yanları da var tabii. genelde soğuk bir ortam. 'kanka nağber yaa' diye mesaj atmazlar. uludağ sözlükteki sıcak ortamı hissedemezsiniz. ama bilgi açısından ekşinin daha iyi olduğunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirim. bilgi olmayan, kaynağınızın götünüz olduğu entry'ler girerseniz mesaj kutunuz anında yeşillenir. 'bu entry'ni düzelt' diye mesaj alırsınız.
sol framede de am-göt-çük-siksok başlıkları daha az diyebilirim. entry altında tartışmalar elbette yapılıyor ama kimsenin birbirini boş laflarla aşağılayıcı entry girdiğini görmedim. eğer laf sokmak istiyorsanız bunu bilgiyle yapmak zorundasınız. kaynak göstermelisiniz.
ekşide moderatör sisteminin olmaması da çok ilginç bir durum. herhalde yıllarında verdiği alışkanlıkla yazarlar adam gibi entry girmeye alıştı. bu bir gelenek haline geldi. bunda, çaylaklar arasından yazar alırken adam gibi seçim yapıldığının, elini kolunu her sallayan adamın giremediği bir yer olmasının da payı olduğunu düşünüyorum. ayrıca kankacılık ayağının olmaması da iyi bir durum. kişiliğinizle değil de yazdıklarınızla değerlendirilirsiniz.
diğer kötü yanı ise ekşinin içeriğinin son dönemlerde değişmesi. 'zamanın ötesi, başucu eserleri' kaldırıldı. ssg'nin (ekşi kurucusu) yazarlara sormadan aldığı bu kararlar yüzünden ekşi yazarları çok büyük tepkiler verdi. kendileri üzerinden para kazanan sözlük yöneticilerinin bazı kararları alırken kendilerine sorulması gerektiğini düşündükleri için 23-24-25 kasım entry girmeme eylemi yapıldı. bu olay da istatistikleri etkiledi tabii ki. inşallah bu olay uludağ sözlükte olmaz. en azından site içeriğinde değişiklik yapılırken ufak bir anket yapılır ve yazarların görüşü alınır. eğer ekşi sözlük bu tavırlarına devam ederse yazarlar daha büyük eylemler yapacaklarını açıkladılar. hatta şu anda sözlüğe girmeme eylemi yapıyor olmaları lazım. yazarlar arasında bir örgütlülük söz konusu diyebilirim.
ancak bir nokta var ki hayatta es geçemem. uludağın yazılım açısından çok daha iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. ekşinin 10 sene önünde uludağın yazılımı. bu yüzden zall'ı kutlamak lazım. eline sağlık adamın. baya kafa yorduğunu buradan anlayabiliriz. eminim kafasında daha iyi şeyler vardır uludağ sözlük hakkında. eğer ssg'nin ekşi sözlükteki sert yönetimi devam ederse bir çok yazarın ekşiyi bırakacağı ve uludağ sözlüğe geçeceğini düşünüyorum. zall'ın artan yazar sayısından etkilenerek dikta yönetimi sergilemeyip de yazarlara söz hakkı vereceğini düşünüyorum. sadece içerik konusunda söylüyorum bunu. diğer konular kendi bileceği iş.
ilk başta sakin olmalıyım. yoksa küfürlü yazıcam. başlıyorum.
tamam teknoloji çok önemli. hayatımızın zaten bi çok yerinde olmazsa olmazımız. ama bir de gerek yokken hayatımıza zorla teknolojiyi soktuğumuz yerler var. götümüzden uydurduklarımız yani. internete filtre getir, gezi parkı hakkında faceten veya twitterdan akp aleyhine yorum yapanları evinden aldırtıp sorguya al, öğrencilerin kızlı erkekli muhabbet, kadınların kaç çocuk doğuracağı, kaç yaşında evlenmemiz gerektiği, karımın normal doğum mu yoksa kürtajla mı doğum yapması gerektiği. yeter ulan bıktım. bunlar yetmedi insaları laik-dindar-alevi-sünni-türk- kürt diye ayır. özgürüz ya sözde.
farklı fikirleri yasakla. farklı düşünenin kellesini uçur hemen. farkı soru soran ya da farklı düşünen bi insanları ertesi gün işinden kovdur. sonra insanlar daha da özgür olmalı, olayları her yerden takip edebilsin, işlerini hemen halledebilsin diye halk otobüslerine internet koy. he amk he. ulan zaten orda okuduğumuz olayları olayları yazan adamlar sizsiniz. orda 1 ay sonra hangi gazeteciyi işinden kovduracağınızı da yazın da boşuna beklemeyelim halk otobüsünün içinden nete bağlanacağız diye. yani medya elinizde olduğu için internete ne çıkacak ne çıkmayacak zaten sen karar veriyosun. olmayıversin efendim. inanın çok şey kaybetmeyiz. inanın insanlar kafasını kaldırıp 2 kelime daha konuşur ve birbirini anlamaya çalışır. belki o otobüste internet olmasa yanımdaki doğulu bi vatandaşla muhabbet edeceğim ve fikirlerim değişecek. belki sünni ve dindar bi vatandaşımız alevi bi vatandaşın dine bakışını birinci ağızdan duyup 'aleviler dinsizdir' tabusunu kendi içinde yıkacak. doğruyu öğrenecek. yok amk kimse kimseyle konuşmasın. kafanızı önündeki ekrana eğin ve dikin gözünüzü, internete bağlanın. ve biz size medyadan ne gösteriyorsak onları okuyun.
oldu olacak şoför koltuğunun oraya modem koysunlar. net ağırlaşınca bi reset attırırız şoföre. düzelir hemen. bi de orda şoföre acıyorum amk. herkesten akşama kadar şu soruları duyacak.
-şifre ne?
-sınırsız mı?
-net neden ağır? neden yavaş?
-modem nirde? reset atalım.
-şofer amca net niye kesildi?
gibi cümleleri duyacaklar bundan sonra. ulan adamlar zaten istanbul trafiği gibi bi yerde can taşıyolar. hem de bu saçma şehrin trafiğinde. reva mıdır bu? yola mı baksın soruyu mu cevaplasın?
şoförün dikkatini dağıtmayın diye hayvan gibi yazı var. ama şoförün dikkatini dağılması için devlet bizzat çaba harcıyo. onu nasıl yapsak baboli.
ama tüm olumsuz fikirlerime karşı gerçekten güzel bi uygulama. her şehirde her ilde olmalı. hata küçük modemler olsun. dağıtsınlar bize bunları. kıçımıza sokup yayın yaparız her yerde. doğru bir uygulama. türkiyenin problemlerinden biriydi çünkü halk otobüsünden nete giremememiz.
kuzey korede düşman tv kanallarını izleyen 80 kişi idam edilmiştir.
--spoiler--
Kuzey Kore'de kasım ayının başından bu yana çoğu Güney Kore televizyon programlarını seyretmekle suçlanan 80 kişi idam edildi.
Güney Kore gazetesi Jungang Ilbo'nun haberine göre, Kuzey Korede son iki haftada 80 kişi düşman ülkelerin televizyon kanallarını izlediği için idam edildi. idam edilenlerin genelde pornografik içerikli program izlemek, kumar oyunlarını yaygınlaştırmak, Güney Kore program ve dizileri seyretmekten dolayı suçlu bulundu.
Kuzey Kore'nin 7 şehrinde gerçekleşen idamlardan biri bir stadyumda gerçekleşti. 8 kişinin infazını stadyumdaki çocuklar dâhil olmak üzere toplam 10 bin kişi izledi.
Güney Kore kaynaklı K.Kore Aydınlar Birliği adlı internet sitesinde yer alan açıklamada, "Rejim halkın fikirsel bir değişime gitmesinden endişeleniyor. Bu yüzden insanların gözünü bu idamlarla korkutmaya çalışıyorlar" ifadesi kullanıldı.
idamlar, Kim Jong-un'un devletin başına geldiğinden bu yana en büyük toplu infaz olma özelliği taşıyor.
--spoiler--
ted serisinde yer alan ve beyin odaklanma uzmanıdır kendisi.
bu videoda beyin nelere odaklanır, nasıl çalışır ve dikkat başka tarafa dağıtılarsa insan beyni nasıl da kolay yanıltılırın cevabını vermiştir.. gösteri ingilizcedir ama sonuna kadar izlediğinizde hangi dilde olduğunun pek önemi kalmayacaktır.
15-16 yaşındayım. akşam aileyle yemek yedikten sonra babam marketten sigara almamı söyledi. markete gittim. tam sigarayı alırken hormonların da vermiş olduğu dikkatle birden bi gazetede bikinili bi hatun dikkatimi çekti. benim ergenlik döneminin meşhur gazetesi 'tan'. alsam mı almasam mı diye düşünürken 'hadi ulan evde malzeme olsun' diyerek aldım gazeteyi. eve gelince hemen odaya sakladım.
1 saat sonra falan annem, babam, abim, ablam... hepsi birden giyinip süslenmeye başladılar. meğer bi akrabamızın düğünü varmış. oraya gideceklermiş. benim kalabalık yerlerden pek hoşlanmadığımı bildikleri için 'düğüne gelir misin?' diye sorma ihtiyacı bile hissetmemişler. bildiğin 15 yaşındaki bi ergende olan yabanilik işte. herkes gittikten sonra ben de dışarı çıkıp arkadaşlarla buluştum. 1-2 saat sağda solda sürttükten sonra eve geldim. evde hala kimse yok. televizyonu açıp film izlemeye başladım. hangi film olduğunu tam hatırlamıyorum ama filmde hafif bi sevişme sahnesi oldu. öyle bi sahne olunca tabii bende de bi hareketlenme oldu. işte o an gelecekte değer kazanacak bi hisseye yatırım yapmış broker edasıyla odama gidip tan gazetesini sakladığım yerden (yatağın altı amk klasik yer işte) çıkardım. hemen banyoya geçtim. en iyi malzemeyi bulmak için sayfaları hızlıca dolaştım. çünkü ev boştu, zamanım vardı, malzeme de var. bu yüzden her şey kusursuz olmalıydı. koca göğüslü koca kalçalı bi abla buldum. (15 yaşındaki açlık işte)
tam bu sırada evin kapısının açılma sesini duydum. allak bullak oldum o an. annemler gelmişti. duygularımla gerçekler arasında kalmıştım. o günkü sayıda bolca malzeme vardı ama bi de babaya yakalanma korkusu vardı. o canım gazeteyi yok etmek zorundaydım. sanki wikileaks belgesi amk. parçalayıp klozete atsam diye düşündüm. ama olmaz. tuvalet tıkanır bok içinde kalırdık. işte o zaman babam beni çükümden tavana asardı. bu gelgitler arasında birden havalandırma boşluğuna bakan pencere ilişti gözüme. hemen ordan salladım gazeteyi. tası tarağı toplayıp malzemeyi indirip çıktım banyodan. sıkıcı bi durumdan kurtulmanın vermiş olduğu mutlulukla muhabbet ettim evdekilerle. zaten yarım saat sonra da yattım.
ne kadar uyudum bilmiyorum, annemin çığlıklarıyla uyandım. ışığı bi yaktım, evin heryeri duman amk. bırakın bizim evi apartmandaki bütün evler duman dolmuş. her daireden çığlıklar yükseliyo. ne olduğunu anlamadan bütün apartman dışarı attık kendimizi. bildiğin 5 katlı binanın he yerinden duman çıkıyo ama ortada alev falan yok. karşıdan duman tüten bi apartmanı izliyoruz hep beraber. sanki bi film setindeyim amk. itfaiye, ambulans, polis.... ne ararsan var. itfaiye 'kundaklama falan olabilir' diye konuşurken 'hangi şerefsiz yapar bunu ' diye bağırmaya başladı herkes. ben de sövüyorum tabii 'orosu çocuğu bunlar' falan diye.
itfaiye olayı bi şekilde halletti ve yangının kaynağının apartman boşluğu olduğunu söyledi. hala basmıyo kafam amk. beyine tam oksijen gitmeyen yaşlardayım işte. itfaiye yangını söndürdükten sonra apartman boşluğuna merdivenle indi. ne kadar malzeme var çıkardı tabii. en başta benim tan gazetesi tabii. yarısı yanmış bi şekilde onu öylece görünce içimden bi parça koptu resmen. ama benim gazetenin dışında kuşe kağıda basılmış bi ton porno dergi de çıktı tabii. yalnız olmadığımı o an anladım. herkes benim gibi tan gazetesiyle idare etmiyo tabii. millet parayı dergiye yatırmış resmen. olayın oluş şekli belliydi. dergi, gazete... gibi yanıcı malzemeler buraya atılmış ve gece tuvalette sigara içen biri, izmariti tuvalete değil de apartman boşluğuna atmıştı. itfaiye bu durumla defalarca karşılaştığı belliydi. o dakika olayı çözdüler. daha önce de apartman yakan ergenlerle karşılaştıkları açıktı. bi ilk değildik yani bu alanda.
gözler apartmanın ergenlerine döndü tabii. ben ve benim dışımda 3 kişi. konuşmamıza gerek yok çünkü suratımızdaki sivilceler anlatıyo herşeyi. hepimizin kafası sikimize bakar şekilde önde öylece bekledik. o andan itibaren de kimse bu konu hakkında konuşmadı. babalar ertesi gün gidip gerekli yerlere ifade verdi. bizi bulaştırmadılar hiç.
bu olaydan sonra 3 ay ereksiyon olamadım amk. ne zaman niyetlensem yanan bi apartman geldi gözümün önüne.
ne yalan söyleyim ben bu diziye gülmüyorum. leyla ile mecnun tekrar gösterilse yine izlerim. işler güçleri de izlerim. ama bu diziye gülemiyorum bi türlü. amatörce geliyo bana. behzat ç bile komedi alanında gösterilse bundan iyidir diye düşünüyorum.
bi kaç gün önce denk geldim televizyonda. yeni bölümüymüş. 'dur lan izleyim de işkembeden atmayım millete' diye düşündüm. 40-45 dakika izledim. 1 defa bile tebessüm etmedim. 'bu ne amk, napıyorum ben ya' diye kendime kızdım. kapattım hemen televizyonu. bi de sağa sola gönderme yapmaya çalışıyolar. size sağdan soldan gönderiyolar haberiniz yok.
sevgiden fazlasıdır muhtemelen. ya da o insana özel bi sevgidir. ki bu da sevgiden fazlası demektir zaten. zaaflar bağımlılığı, bağımlılık da zaafı doğurur. iç içedir ikisi de.
ama asıl olanın bağımlılık olduğunu düşünüyorum. bana göre bağımlılık zaafları doğurur. çünkü onun herhangi bi şeyine bağımlısınızdır ve onun gitmesini-bitmesini istemezsiniz. bu yüzden de 'zaafım var' diye bi kılıf uydurup her defasında affedebilirsiniz. aslında o kişiye zaafınız yoktur. olayın derininde çoktan bağımlısınızdır. az ya da çok ama bağımlısınızdır. bağımlılık derecesi arttıkça zaaflarınız da artar. ve her defasında bağımlı olduğunuzu kabul edemeyip zaaf der geçiştirirsiniz. bağımlılık daha kötü bi anlam taşıdığından da olabilir bilinç altında. belki de insanlar zayıf olduğunun göstergesi olduğu için bağımlılık kelimesini kullanmaktan pek hoşlanmaz.
yani sigara bağımlısı bi akciğer kanseri hastasını ele alalım. sigara içmesi yasaktır. ancak sigaraya zaafı vardır. fakat zaaftan önce onun tadını, nasıl içildiğini, yemekten sonra içildiğinde nasıl zevkli bi şey olduğunu bilmektedir ki bu da zaten zaaftan önce bağımlılıktır.
4 basamaklı bi mülakattı. en son görüşme ise psikologlaydı. kemik gözlükleri olan, saçlarını sağa doğru yalatmış bi adam işte. psikolog deyince aklınızda ne canlanıyosa o işte. tam karşıma oturdu. yaklaşık 2 dakika hiç konuşmadık. adam bi anda aynen yazdığım soruyu sordu bana kedi gibi sesiyle. dumur oldum amk. taşşak geçeyim bari diye düşündüm.
'sahanın heryerinde oynarım. gol de atarım, gerekirse attırırım' dedim. işe alındım.
aşkın bi çok tanımı vardır. bunu yanında bilimsel tanımları da vardır tabii. yok göz bebekleri büyür, yok kalp atışları hızlanır, yok midesine ağrı girer falan. bana göre ise kontrolümü kaybetmemdir. onun yanında karakterimin, kişiliğimin, davranışlarımın tamamen devre dışı kalma durumudur. bi nevi salaklaşma durumu yani.
o an akvaryumda mal mal bakan japon balığı gibi bakarım. bi çok şeyi kontrol edemem. zamanı ağır çekimde yaşamam da cabası tabi. kimsenin dikkatini çekmeyen anları da yakalarım. o kadının saçları rüzgarda savrulur. eğer aşıksam o saçların her bir telinin savruluşunu ağır çekimde izlerim. o an ki zamanı yaşamayıp da kendi zamanımı yaşama durumu gibi. etrafın umrumda olmaz pek.
tam bir tanımı asla yoktur. her bedende ve beyinde farklı şekilde yaşanır. her insanın farklı yaşayacağı bi şeydir. kimisi 'benden başkasına yar olamaz' diye düşünürken kimisi de 'onun bu dünyada varlığıyla bile mutlu olur. kimisi ayrıldıktan sonra bile başkasıyla beraber olmasını kaldıramaz ve intihar eder. kimisi de onun uğruna kurduğu çilingir sofrasında tokuşturur kadehini.
lisede beden eğitimi öğretmenim tarafından yapılan ibneliktir.
kız öğrenci bileğini burkar. 'ciyaakkk' diye bi çığlık attığı cengaver beden eğitimi hocamız koşar hemen. ve ilk yardım başlar.
-hoccamm çok accıyoooo.
+burası mı? (bilek hafifçe kavranır)
-evet hoccam.acccıyooo.
+tamam cansucum. (bilek hafifçe okşanmaya devam edilir)
cansu hoca tarafından kucaklanıp beden eğitimi odasına götürülür. bilimum merhem, krem, sargı ne varsa cansunun bileği için sürülür. bilek ve bacaklar epeyce okşanır. biz erkek öğrenciler beden hocamızın 'siktirin' demesiyle odadan çıkartılırız.
1 hafta sonra bi erkek öğrenci bileğini burkar. bu sefer hocamız ağır adımlarla olay yerine doğru gelir. yerde yatan bi erkek öğrenci oldu için eğilmemiştir bile.
-noldu lan?
+hocam valla bilmiyorum. birden burkuldu bileğim. çok fenayım.
-olmaz lan bişey.
+hocam valla fenayım. bi sargı, krem falan şeyyapalım.
-yok olum krem falan. olsa sürmezmiyim.
ben ve 2 arkadaşım bu diyalogdan sonra 'sokarım böyle işe' diyerek beden eğitimi odasına gireriz. oda talan edilir. krem, merhem, sargı bulunur ve kullanılır.
asıl amacı sözlüğe adam gibi şeyler yazmak değil de saçma sapan şeyler yazmaya ve insan ayrımı yapmaya gelmiş yazar düşüncesi. güzel bi başlığa 10. nesil açmışsa yazmayacak mısın? başlıktan önce hangi nesil açtı diye mi bakıyosun? bunları yapıyosan zaten yanlış yerdesin.
iyi bi başlık iyi başlıktır. kaliteli entry de kalitelidir. nesil ayrımı yapılmaz. biz 2 satır yazamayan ne nesiller biliriz de saygımızı bozmamak adına susuyoruz işte. gördüğünüz saygıyı suistimal etmeyin.
bi bak bakalım sol frame'e hangi nesiller 'kemalist-dindar-kürt' kavgası yapmakta. bunların arasında 10. nesiller de var ama bu adamlar daha önce hangi nesilmiş bunu da bi araştır. araştırmana da gerek yok zaten kendi ağızlarıyla söylüyolar. şöyle bi başlığa bile yazmaktan utanıyorum da neyse. yaptığınız şeyleri görüyoruz demek istedim sadece.
beni burada yalnız bırakmayıp uzun zaman yazmasını istediğim yazar. doğru tespitlerin, 2 kez mesajlaşınca kişilik analizi yapabilen ve bi çok şeyin farkında olup her şeye rağmen efendiliğinden ödün vermeyen yazarı. nesil arkadaşım olması ayrı bi şans tabii. güzel bi abimiz. kendisini ilerde çok farklı yerlerde görürsem asla şaşırmayacağım! düşüncelerin ve kelimelerin hiç bir şeyden asla etkilenmesin. yaz sen.
küçük şeylerle mutlu olabilen insanlar. sistemin dışında yaşamayı becerebilirler hep. kafaları her daim güzeldir. lakin bu hayatın ayık kafayla çekilmeyeceğinin farkındadırlar.
haklı sitemdir. sol frame maaşallah sabah 10.00'da da aynıydı, gece saat 04.00 olmasına rağmen aynı. evlere şenlik. ya başlık açmak tabii ki önemli ama açılan 1-2 tane başlığa da adam gibi entry girilmeyince başlık aşağılarda kayboluyo. madem başlık açamıyoruz, adam gibi açılan başlıkları da sikip atmayalım. şu sol frame'e bakın bakalım 1 tane bilgi ya da adam gibi yorum yapılacak bi başlık varmı?
trollük desen ayrı bi olay. 1-2 tane adam gibi troll var. gerisi eksi kasmaya çalışan bebeler. trollük bilgiyle olur. birilerine sağlam laf sokarsın ve adamlar seni eksiler. kaldıramazlar senin sahip olduğun bilgiyi. yağlar yağlar sokarsın lafı. ama burda trollük 'kürt-kemalist-şakirt-akp-chp' gibi saçma başlıklar açıp altına 1 cümle dahi yazamamak olarak algılanmış. 2. cümleyi yazanı görmedim daha.
hala çok güzelsin be. 11 yıldır görmüyodum seni. bi anda öyle gülümseyerek neden karşıma çıktın ki bugün? olsun iyi ki de çıktın. saçının her teline kadar deli gibi özlemişim seni. yanındaki adamın eşin olduğunu anlamam zor olmadı tabii. çok yakışmışsınız birbirinize. iyi bi adam olduğu her halinden belli. doğru ya, lisede sana aşık olduğumu söyleyememiştim dimi. hala bilmemen de fayda var. çünkü ben bilirim seni. içine dert olur, üzülürsün.
hamileymişsin. farkettim hemen. karnın biraz şişmiş ama hala dünyanın en güzel kadınısın benim için. kötülüğünü asla isteyemem. allah, benim yaşayacağım bütün güzel şeyleri benden alıp sana nasip etsin. eşinle ve çocuğunla çok mutlu ol. hep mutlu ol.
ayrıca bu nesil defter kitap kaplamak için kırtasiyeden alınan jelatin tarzı malzemeyi evde dayak yemek uğruna da olsa, gözünü kırpmadan uçurtma yapmak için kullanmıştır. pişman değilim.
çok garip olay. adam gibi yazana hakkının verilmesi lazım. 10. nesilmiş 9. nesilmiş bakılmaması gerekir. adam gibi yazmışsa sorun yok. yiğidi öldürüp hakkını yemeyeceksin.
nesil ayrımı yapmam diyorum ama şöyle de bi durum var. bana bi 10. nesil olarak 8. ya da 9. nesil kızarsa bi karmasına bakarım, bi de ne kadar kaliteli entry giriyo ona bakarım. zaten onlar bana herşeyi anlatır. ama bana 1.- 2.- 3.- 4.- 5. nesil kızarsa anlarım. sözünü de dinlerim. hatamı düzeltmeye çalışırım hemen. çünkü bu adamlar (ilk 5 nesil) adap, usül bilirler. saygı göstermek nedir bilirler. yazarken düzgün düzgün yazıp, lafı kol gibi sokarlar. ama bundan sonrası benim için pek önemli değil kusura bakmayın. dediğim gibi karma ve kaliteli entry keriterleri önemli benim için. ilk 5 neslin gerçekten önemli çabaları oldu zamanında bu sözlük için. bunu unutmamak lazım.
kusura bakmayın da benim neslimin yarsı da feyktir. neden feyk peki? haa bir de zamanında 7.- 8.- 9. nesilden silik yiyenler troll olarak geri geldi. çoğu da söylüyo zaten benim eski nickim şuydu buydu diye. sen kendi nesil arkadaşını koruyamamışsın, adam gibi yazan kendi nesil arkadaşlarını üst nesillerin trollerine yedirmişsin , adam küfür edip silik yemiş ve 10. nesil olarak geri gelmiş. ki nesil arkadaşını koruyamamışsın diyorum ama şimdi 11. nesiller gelecek. adam gibi yazanları kendi nesil arkadaşlarımdan bile korurum. gerekirse kendi nesil arkadaşımla da tartışırım. önemli olan adam gibi yazmaktır.
bülent arınç, rte'nin en son 'kızlı erkekli' açıklamasından sonra kendisine sitem etmiş, 'başbakan bu konuya 1-2 gün için de kendi ağzıyla açıklama' getirmelidir demiştir. muhtemelen ilerde ikisi arasındaki fikir ayrılıkları daha da belirgin hale gelecektir.