kramp adlı efsane rock grubunun en iyi parçalarından biri...
sözleri şöyledir...
bitmedi tükenmedi çileli zindan
mihneti zindan, zulmeti zindan aman
zulmette çırağım olsun
helvacı selim heman
cugaradan çek bir duman
aahhh çek bir duman
aşereye yazdım şahım
gel aşk için çek bir nefes
duman ile muhabbetle
cennet olur demir kafes
kuş olsan bile uçamazsın
çek cuğradan püf püf duman
bir can olur kuzu ejder
dört duvar, kardaşı dilber.. aahh...
homeroğlan: sen devekuşu nedir biliyor musun?
oya: evet... kuş...
h: neden deve deniliyor peki?
o: çünkü büyük ve uçamıyor...
h: köpekbalığını biliyor musun?
o: evet... balık...
h: ama havlıyor değil mi?
o: hehe hayır....
h: neden köpek o halde?
o: çünkü ısırıyor...
h: afferin sana bea...
o: sen onu boşver de tüp bebek nedir ou biliyor musun?
h: evet... bebek...
o: neden tüp deniliyor madem?
h: hmmm...
o: ???
h: ...
bekleyen istek sayısı 40 olunca merağıma yenilerek "bakayım ne isteniliyormuş" dediğim zararsız ve anlamsız bulduğum isteklerin yekununu kabul ederek kurtulduğum fakat merağımı söndüreceğime alevlendirdiğim duurum...
neyi neden kabul ettim tam olarak bilmiyorum bilmiyorum...
korsan kitap almanın insanların emeğine saygısızlık olduğunu ve haksız kazanca yol açtığını anlamayanların kazıklanarak akıllanmalarını sağlayan kitap...
bir konuda tartışmaya başlarsınız ve başladığınıza pişman olursunuz...
siz bilgi verirsiniz, belge gösterirsiniz, kaynak kitaplardan bahsedersiniz...
karşınızdaki insan falanca abi şöyle demişti...
filanca yerde şunu görmüştüm der...
ya da
içine gömüldüğü dogmalardan, farazi yorumlarından bahseder...
at gözlüklerinin izin verdiğiyle görebildiklerinden söz eder durur...
tartışmaya başlanılmıştır bir defa...
bazen laf anlatamamanın verdiği sinir ile, bazen inat ile, bazen de "belki bir insanı saplantılarından kurtarırım" umuduyla neticesizliğe doğru uzar hararetli konuşmalar...
inanılanların yanlışlığının kabul edilmesi güçtür...
karşınızdaki insan sizin haklı olduğunuzu anladığı halde diretmeye dolayısıyla kendiyle çelişmeye başlar...
bu çelişkili, komik konuşmalar sizi çileden çıkartır...
tartışmanın sonunda laf anlamayan bir insan ile vakit kaybettiğiniz için kendinize kızarsınız...
ve...
aklınıza gelir...
anlayana sivrisinek saz anlamayana sazın sapı az...
erenköy istasyonunun arka tarafında kalan kazım karabekir paşa müzesi, anadolunun üçte birini düşmandan kurtaran paşamızın eşyalarının sergilendiği müzedir...
müzede paşanın kütüphanesine ait çok sayıda kitap, paşanın silahları, fotoğrafları, madalyaları sergilenmektedir...
kazım karabekir paşa'nın çaldığı keman ve eşinin çaldığı piyano da yine bu müzede bulunmaktadır...
müzedeki en ilginç eser ise "trabzon ermeni yetimleri" tarafından teşekkür amaçlı hediye edilen kazım karabekir portresidir...
bu portre "bir ermeni soykırımı var olsaydı, yetimler kazım karabekir paşa'ya teşekkür eder miydi?" sorusunu akıllara getirmektedir ve bir türk paşa olan kazım karabekir'in bölgede ne kadar adil davrandığını göstermektedir...
kazım karabekir paşa müzesi, istanbul'un görülmesi gerekilen müzelerinden bir tanesidir...
haluk levent'in 1998 yazında piyasaya çıkan kitabı...
kitabında ne şekilde ünlendiğinden, müziğe bakışından ve müzik hakkındaki düşüncelerinden bahsetmiştir...
türkiye'de kültürün ne şekilde yozlaştığına ve popüler kültürün ağına düşüşümüze dair güzel örnekler göstermiştir...
dil tarih ve coğrafyanın birbirinden ayrılmaması gerektiği bilincine tam olarak varamadığımız ortada...
adalar denizine ege denizi diyoruz... "ege" sözcüğü ise yunan mitolojisinden geliyor. hikayeye göre özetin özeti olarak, "aegeus" adalar denizine atlayarak intihar etmiştir. denizin ismi aegeus'tan gelmektedir....
yüzyıllarca hükmettiğimiz adalar denizi ve adaları yunan megali ideası ve emperyalist devletlerin oyunları ile elimizden çıkmıştır...
adalar denizi ve adaları elden çıkmıştır da yunan megali ideası bitmiş midir?
adalar denizi adaları konusunda adil bir paylaşım olmamasının yanı sıra adalar denizine ve megali ideanın yunanistan'a ait olduğunu iddia ettiği batı anadolu bölgesine yunan kültürüne ait bir isim vermek ve "ege" demek toprağımıza sahip çıkamamanın yanı sıra kültürümüze de sahip çıkamadığımızı göstermektedir...
devletlerin günümüzde de topraklarına kattıkları bölgelere kendi dillerine ve kendi kültürlerine uygun isimler verdikleri unutulmamalıdır...
bu duruma bir örnek olarak da Çin'in doğu türkistan topraklarına Şin-cian diyor olması gösterilebilinir.
adalar denizi'nin ege denizi batı anadolu bölgesinin ise ege bölgesi olarak adlandırılması engellenmeli dil tarih ve coğrafyanın ayrılmaz bir bütün olduğu unutulmamalıdır...
ek 1: ekşilenmiştir. ekşileyenin ekşileme nedeni merak edilmektedir...
türkler akdeniz ile batı anadolu denizini birbirinden ayırmamışlardır. batı gösterilerek ilk hedefiniz akdeniz denilmesi buna güzel ve basit bir örnektir. fakat coğrafi şartlardan ötürü bazı durumlarda açıklamalarda karışıklık olmamasını sağlamak için akdenizin batı anadolu kıyılarında kalan kısmına adalar denizi denilirdi.
bahsi geçen deniz için eskiden olduğu gibi "adalar denizi" denilmesi doğru olacaktir.
(bkz: adalar denizine ege denizi denilmesinin sakincasi)