Yaz aylarında çılgınlar gibi eğlenirken ciddiye almadığınız halet i ruhiyenizin, sonbaharın götürdüğü yaşama sevincinin ardından, kışın gelmesiyle giyilen karamsarlık hırkası sayesinde şaha kalkıp.. gene çok uzattım.
Soğuk havalardan mıdır bilinmez, sevilmek istiyor insan. böyle, kedi gibi sevilmek...
Kasım ayı etkisi altındayız. uyanık olmak lazım. şimdi bu yalnız bünyeler, etrafındaki bekarların davranışlarından farklı anlamlar çıkaracaktır. Aman diyim. Üzürler adamı. bu dönemde aşk filmleri izlememekte fayda var. Yiyeceğiniz en ufak bir darbe, mevsimin de etkisiyle intihara kadar sürükler maazallah. Sıkı giyinip, C vitaminine yüklenmek lazım.
Büyük mail gruplarında adamı dinden imandan çıkarmaya yarayan sekmedir.
Türkçesi "Tümünü yanıtla" olan bu sekme, gelen maildeki bütün herkese dönüş yapabilmenize imkan tanır. Fakat ne var ki, sizin cevabınız çoğu zaman CC'de yer alan herkesi ilgilendirmez. "to" ile "CC" arasındaki farkı bilip, gereğince işlem yapın ibişler.
hisse senedi, tahvil, kıymetli madenler ve tabi ki olmazsa olmazımız para gibi, piyasası olan her türlü kıymetin, dünya borsaları arasındaki fiyat farklılarından faydalanıp, kur farklılıklarından para kazanma işlemidir.
herhangi bir risk üstlenmeyen uyanık işlemcilerine de albitrajcı denir.
sosyal medyanın dibine vurmuş*, sınırlı sayıdaki takipçileri aracılığıyla tüm millet, ümmet ve bilumum insanlığa seslenen, en içten duyguların adamıdır.
lafı uzatmadan, günün anlam ve önemine binaen, babamdan bir alıntıyla sözlerime son veriyorum.
Sizler Ülke'mizin geleceği, Millet'imizin Umudusunuz. Ulus'umuzun en değerli varlığı Çocuk'larımız, barışın, sevginin, umudun ve Kardeşliğin temsilcileri, aydınlık yarınlarımızın güvencesi tüm Çocuk'larımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayram'ını kutluyorum.
bir de kandil mesajı var:
Peygamber Efendimizin (S.A.V.) duaların geri çevrilmeyeceğini beyan ettiği 5 geceden birisi olan Regaib gecesini idrak ediyoruz.Bu Mübarek gecenin islam Alem'ine,Millet'imize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini diler Regaib Kandilinizi tebrik ederim.
senin ben yersiz noktalama işaretlerine kurban olurum.
hadi geceleri can sıkıntısından inanmıyorsun, anladık. sabahladığın zamanlarda da, göstermiş olduğun duruşa saygımız var, amenna. uyuyup uyandığında inanmamak ne abi? hele ki sabahın köründe. bari sabah sabah yapmayın şöyle şeyler. bozuk saat bile günde...evet.
içimizdeki kötüyü ortaya çıkartan, negatif duygularımızı şahlandıran, haleti ruhiyemize çomak sokan her türlü kurum, kuruluş, kişi veyahut olay.
üzerinize çamurlu su sıçratan araba*,
sınavda ucu kırılan kurşun kalem*,
boş kaleye gol kaçıran forvet*, hala hayatta olan görevinin başındaki sayın cumhurbaşkanı* aklıma gelenlerden bazıları.
a ve b birer doğal insan ve b a'dan farklı cinsiyette olmak üzere,
sıradan münasebetlerindeki duygusal geçişler dolayısıyla, birbirleri üzerinde bıraktıkları etkiye bayağı tesir denir.
bayağı tesirler üçe ayrılır:
1- basit tesirler
2- bileşik tesirler
3- tam ayılı tesirler
basit tesirler, a/b şeklindeki ifadelerdir ve aradaki bölmenin kalkma olasılığı oldukça düşüktür.
a'nın yoğun uğraşları sonucu b'nin yüz vermesi durumuna bileşik tesir denir. karşılıklı yemek yeme durumu söz konusudur. a=d şeklinde ifade edilir.
b artık çok değişmiştir ve gözlerini a'dan alamaz'ın gösterimi b-a veyahut a-d şeklindedir.
bir yuva kurup [ad], seneler sonra küçük d'nin* de aralarına katılmasıyla, abd kümesi olmaları bayağı tesirlerde olası değildir.
mide bulandırıcı tam ayılı tesirlerden bahsetmek dahi istemiyorum. allah onun belasını versin şeklinde sonuçlanan önermelerdir. farklı gösterimleri mevcuttur. a~b (misalen burada a, b'nin kalçalarına bakıyor.)
(bkz: bunlar hep abd'nin oyunları)
açlığını sucukla bastırıp, çiğköfte tadım reyonunun icabına baktıktan sonra, soluğu bayramlık şeker reyonunda alan, beleş mezar bulsa ölecek insan modeli.
bu tipler ile hesap geldiği zaman lavaboya giden tiplerin oluşturdukları kesişim kümesi elemanları vardır ki evlerden ırak. iliğinize kadar sömürdükten sonra verecekleri tepki şu olur:
"Daha yok mu??"
herkes özünde iyidir esasında.
sadece kimileri, menfaatleri söz konusu olduğunda iyi olmak eylemini terkederler o kadar.
ve bu terkediş bazen öyle bir hal alır ki, başka tür eylemler çıkar meydana.
iyilik diyemeyeceğimiz türden eylemler.
işte burada devreye giren kötülük kavramıdır.
iyi olmamayı anlarım. fakat kötü olmayı asla!..
nasıl yazdığın kimin umrunda...*
sen iyi bir yazar mısın ki?
(bkz: hoşgeldin)
vizyonunu görsel olarak halka arz etmiş araç kiralama bürosudur.
not: bir çoğu için vizyondan ziyade misyondur bu durum.
not2: Samsung marka cep telefonu.
hiçlik mertebesindeki duruşunu izliyorum çocuk.
bazen de gözlerimi kapatıp, dinliyorum.
şimdiki zamanıma kattığı bir anlamsızlık var yalnızlığının.
o kadar ki, kapıyı çarpıp gitsen, yalnızlığına eşlik edecek tek şeyin kapı gıcırtısı olacak olması içlendiriyor beni.
fenerbahçemin yenilmiş olmasının da payı büyük bu durumda fakat gene de yüreğimi parçalayan bir haller var senden tarafta.
varlığının sözlük aynasındaki yanması olan yalnızlık silüetine bir çare bulmalı.
manidar bir entry ile selamlamak mı seni? yoksa acınası bu hiçliğin gözlerinin içine uzunca bir süre baktıktan sonra, yere tükürüp çekip gitmek mi?
her halükarda kaybeden, seni yalnız bırakmış bu insanlık olacak ne de olsa.
değiştirdiğin nick ile titremeli, kendine gelmeli!..
sonra da kim bu kendini bilmez demek yerine, neşelenmeli..
(bkz: tekrar hoşgeldin)
insanların sınırsız olan ihtiyaçlarının, sınırlı olan kaynaklarla karşılanması bilimine iktisat adı verilir.
bu tanımdan da anlayacağımız gibi insanoğlu, doğası gereği sınırsız ihtiyaçlar peşinde avare, çoğu zaman biçare.
peki ya böyle mi olmalı cidden?
doğal bir eğilim ve dürtü olsa dahi, bu sınırsız ihtiyaçlar, elimizdekini paylaşmamıza engel mi teşkil etmeli?
tabi ki hayır.
Mesela benim iki tane hoşgeldinim vardı, artık birisi bu arkadaşın!..
(bkz: hoşgeldin)
Gören gözlerin, yılın bu zamanlarındaki evrimi tasvir etmesi halidir.
Gereklilik arz etmektedir. Zira bize hallenen bir değişim var, taciz etmekten geri durmayan.
Mevsimin anlam ve önemine binaen, şiirsel bir anlatımla vermek istiyorum mesajımı. karamsarlık esen sokaklara bilmem ki ne demeli?
ne güzeldi oysa her şey, şimdi böyle mi bitmeli?
ne desen boş, geldi en nihayetindekasvet.
bu da böyle bir mevsim, takma kafana siktir et.
Sende haklısın gerçi,
daha dün terlerken, titreyerek uyanmak da nesi?
hırıltılar, aksırıklar ve daha yolda nicesi.
(bkz: şiirler var mevsiminde hasatı bekleyen)
bir satın alma birimi olarak paranın, insan bünyesinde yol açtığı tepkimelerdeki itici güce verilen addır.
Yüzyıllardır dünyayı ayakta tutan ilkedir de diyebiliriz.
her şey küçük bir çocuktan istenileni yapması durumunda farklı ödüllerin onu beklediği vaadiyle başlamıştır belki de..
Bu çocuklar büyümüş, serpilmiş ve onların aklını çelecek tek şey paraya bürünmüş olmalı. safiyane hislerle evine ekmek götürme çabasında olandan tutun da, mevzu bahis paraysa, gerisi teferruattırzihtiniyetindeki insanlara kadar olan, o çok geniş yelpazedeki bütün insanlığın, odaklandığı ana unsur paraysa eğer, ki öyle, dünyayı ayakta tutan bu gözünmez perpendiküleri "paranın kandırma kuvveti" güçlü kılıyor demektir.
(bkz: bu kadar insan yanılıyor olamaz)
para olmazsa olmazımız olduğundan olsa gerek, parayı basan kapıyor kalifiye elemanı.
Peki ama para gibi bir önceliğimiz olmasa hangi iş kolları ön plana çıkardı acep?
Çağımızın revaçta olan mesleklerine bakıldığı zaman parayla doğru orantılı bir ivmeyle karşılaşıyoruz ki buda insan için, istenilen hayat standardını sağlamak adına normal olandır.
Peki ya bu gibi kaygılarımız olmasaydı hangi mesleği yapmak isterdik?
öyle ya, bize öğretilen meslekler ya doktorluktu ya da avukatlık..
Bu istek bize değil, bizi yetiştirenlere ait olsa bile zannettik ki cidden de anlatıldığı kadar rahat bir yaşamımız olacak ve ekmek elden su gölden geçinip gideceğiz.
tabi büyüdükçe durumun hiçte böyle olmadığını anladık.
Hayal kırıklıkları geldi sonrasında..
Beklentilerimizi düşürüp, meslek kıstaslarımızı daha da indirgedik derken şu anki mesleğimizi edindik ya da edinmek için hala çabalıyoruz.
Tüm bu kaygılardan sıyrılıp bir cevap verseydiniz hangi meslek olurdu seçiminiz?
Bu başlıkta bu sorunun cevabını arayacağız.
Mesela ben şimdi için değil de daha gerilere gidip vereceğim bu cevabı.
Çünkü o zamanlar para gibi bir kaygım yoktu.
Küçükken pek çok mesleğe özenmiştim ve Muavinlik de onlardan biridir. Ne güzel ücretsiz geziyorlar diye düşünürdüm hep.*
(bkz: Haydi bakalım, anketler şelale)
Yakın bir dostum fark edilmek için fark yaratacaksın derdi. ne var ki o da diğerlerinden farksız biriydi. hatta o kadar ki, kendi söylediği cümlenin içini dolduramayacak kadar sıradan. hikmetin yakın dostumda değil bende olduğunu idrak ettim sonraları. Onun yarattığı fark yoktu aslında. farkındalık düzeyi yüksek bir ben vardım o kadar. herkesin bir yeteneği vardır elbet ve benimki de insanlar fark yaratmasalar da fark edebilmemdi galiba. Spontane gelişen bir olay sonrasında, yakın dostumun bana yönelttiği 'fark ettin mi?' sorusuyla, başından beri burnumun dibinde olan, göz önünde saklanan başka bir gerçeğin tüm çıplaklığıyla önümde durduğunu fark ettim. O sorunun cevabı olmamasına rağmen fark ettim dedim. Çünkü asıl gerçeği fark etmiştim. aslında o dostla pek de yakın olmadığımız gerçeğini!*
Yakın dostumun(!) yakın olmadığını göremeyen ben, Yığınların arasındaki farksızları algılayan benden daha farksız değil. Zaten farklı olsa da önemli değil. Aslında bu başlık altında önemli olan ben değil. Sen! ve sen ki, kendisinden beklenen duruşu sergileme gücüne vâkıf olma yetisini sergileme kudretini bünyesinde barındırdığı şüpheli yazar. Benim seni fark etmem seni şımartmasın. sen hala bu sözlükte bir hiçsin. neslinin sırtına yüklemiş olduğu yükün ağırlığı altında ezilmeyi bir kenara bırakıp bırakmayacağı meçhul bir yazardan ibaretsin. Acınası vaziyetini tersine çevirecek hamleyi yapma asaleti var mı sende? Gerçekten de bir gün karşıma çıktığın entry ile gözlerimi yaşarttığın vakit, kimlik edasıyla arka cebinden çıkardığın karmada haşmetmeab yazabilir mi? yoksa 'herkes aynıyken biz farklıydık, şimdi herkes fark peşinde biz gene aynıyız' tarzı bir söylemle kendini avutaraktan, zaman içinde kayda değer hiç bir şey yapmadan aramızdan yitip gidecek misin?
(bkz: hoşgeldin)
Atatürk hayatta olsaydı varsayımından hareketle, ülkenin mevcut ahval ve şeraitinden, dünya gündemine kadar geniş yelpazeli bir çok konuda sarfedeceği olası sözlerin, yazarlarımız tarafından onun adına dile getirilmesiyle ortaya çıkmış aforizmalardır.
an itibariyle benim ithaf ettiğim bir söz bulunmamakla beraber, aklıma gelen Süleyman Apaydın şiiri vardır ki, Ata'ya yakışır güzellikte yazılanlar arasında ilk sıralarda gelmektedir kanaatimce.
(bkz: yıkın heykellerimi)
an itibariyle 8. nesil çaylaktır kendileri. Yazar olduktan sonra herkes buyur eder, önemli olan çaylakken hakettiği değeri verebilmek diyerekten yazakoyulduğum entrymin ana konusu her ne kadar hoşgeldin temeli üzerine oturtulmuş olsa da, aslında hiçte öyle değil. Olur da iyi bir yazar olursa* diye şimdiden başlık parselliyip ileriye yatırım yapayım dedim. Ya da tam tersiydi, şimdi tam hatırlamıyorum ama önemli de değil zaten.*
Anadolu Besyo nun gururu, akıllı, sempatik, sevecen, heyecanlı, tutkulu, karakterli, etrafına mutluluk yayan hipomanik hedonist in, sevdiği insanlardan biridir.** o da benim kadar olmasada iyi biridir.*
Neyse bu kadar makara yeter. Okulda başıma gelecekleri bildiğim için ciddiyete davet edilmeden benim icabet etmem yerinde davranış olur heralde.*
Uludağ Sözlüğün bugüne kadar kazanmış olduğu en kaliteli ikinci yazardır efendim kendileri. **
(bkz: sportmen)
(bkz: sağduyulu)
(bkz: itidalli)
(bkz: kalender meşrep)
(bkz: nev i şahsına münhasır)
ana başlıkları ile değerlendirdiğim, önemsenmesi gereken bir yazardır. Zaten tersi bir durumda cezanlandırıcı özelliği ön plana çıkacaktır ki emin olun hiç istemezsiniz.
Şimdilik bu kadar yeter diyip geri dönmek üzere buradan ayrılıyorum ve gitmeden önce yazının anlam ve önemini belirten şık bir bakınız içindeki başlığımı da* ekliyip tarihin tozlu entryleri arasına gönderiyorum bu girdiyi.
Türkiye cumhuriyeti devletinde yaşayan her gencin, bir dönem dahil olduğu összedekuşaklar kervanının içinde bulunduğu psikolojik süreç ve sıkıntıların sebep ve nedenlerini çözümleme çalışmasıdır.
irdeleme isteğinde olduğum bu soru ve türevlerinin temsil ettikleri sorunsalın derinliği, her ne kadar çok olsa da, en nihayetinde bir yerden başlamak lazımdı.
yüreğim yanıyor dostlar. çünkü o kadar yükleniliyor ki bu öss dönemindeki kardeşlerimize, ne yapacaklarını şaşırıyor onlarda doğal olarak. ileride sahip olacakları uzmanlıkla, uzaktan yakından alakası olmayacak ne kadar bilgi varsa, zihinleri onlarla doldurulduğu yetmezmiş gibi her taraftan hayata dair taban tabana zıt bilgi yüklemesi yapıldıktan sonra, bunları doğru yer ve zamanda kullanmaları bekleniyor zavallılardan. halbuki kişiliğini oturtma aşamasında olan kardeşlerimizin, aklını allak bullak etmekten başka bir işe yaramıyor bu yapılanlar.
yaşamlarını ikiye bölen ne idüğü belirsiz* öss öyle bir girmiştir ki hayatlarına, öncesi ve sonrası gibi bir algı oluşmuştur beyinlerinde. O kadar hayatlarını etkilemiştir ki bu sınav, yanlış bilinçlendirme yüzünden, sanki köşeyi döndüklerinde ülke gerçeklerinden uzak, refah bir hayat onları bekliyor kanaati uyanmaktadır zihinlerinde. istedikleri hayata kavuşmak için önlerinde ki tek engel gördükleri bu sınav kalkarsa her şey günlük güneşlik olacakmış gibi düşünen bir nesilden bahsediyoruz. ondandır ki Erdal Demirkıran'ın lise öğrencilerine yönelttiği 'başbakan olursanız, yapacağınız ilk şey nedir?' gibi bir soru karşısında %95'e yakın büyük bir çoğunluk 'össyi kaldırmak' diye cevap vermiştir.
Öss gibi sancılı bu dönemde, genç bireylerin sırtına yüklenen ve taşıyamayacağı kadar fazla olan yük yetmezmiş gibi, teselli etme ve teşvikmahiyetinde atılan yalanlar, asıl yanlışa sürükleyendir kanaatimce.
mesela sen başla gerisi gelir palavrası vardır ki, bu dönemdeki yurdum öğrencilerinin canhıraş öss hazırlıkları sürerken, çoğunluğunu üniversiteyle alakası olmayanların oluşturduğu eş dostun, üniversiteye girince çekilen çilelerin son bulacağı yönündeki bıkkınlık veren söylemlerinin başında yer alan büyük yalanlardan bi tanesidir.
sanki orada hiç ders yapılmıyormuş gibi fikirleri, genç bünyelerin aklına sokmalarından kaynaklanan bu yanlış algı, ne yazık ki kardeşlerimizin üniversiteye kapak attıktan sonra, gerçeği tecrübe ederek öğrenmesine kadar geçen süreçte, hayatlarını mahvetmesine yetmiştir çoğu kez.
bu travmatik dönemin sonunda ailenin kafasında ki sınır olan 'üniversite'li olma çizgisini geçen bireyden ne beklenebilir ki. o zamana kadar süregelen baskıların verdiği yılgınlık, üniversiteyi kazandıkları andan itibaren, kendilerinden istenileni yapmanın verdiği rahatlığa dönüşüyor. Buda rehavete kapılıp yolun başında oldukları gerçeğinden uzaklaşmalarına sebep oluyor haliyle. sahip oldukları özgürlükleri kötüye kullanmaktaki düşüncesizliklerinin dışavurumu olarak, doğrusuyla yanlışıyla benim hayatım diyerekten almaya başladıkları yanlış kararlar ve verilen emeklerin fütursuzcaheba edilmesi de bu yüzdendir. ne olup bittiğini anlayana kadar transkriptin utandıracak hal almasını, canlı örnekleriyle gördük çoğu kez.
kaş yapayım derken göz çıkaran halkımızın büyüttüğü âmâ nesillerin, kendilerini bulana kadar geçip giden telafisiz yıllarının ardından, neyin ne olduğunu anlayıp, bilince vardıkları anda; çoğu şeyi yapmak için çok geç olduğunu idrak etmeleri, mutsuz ve kendine inanmayan, yapabileceklerinin farkında olmayan bir jenerasyon haline dönüşmüş olduklarını da farketmelerini beraberinde getiriyor. Gençliğin içinde olduğu bu durum bizleri şaşırtmamalı ya da üzmemeli. Ne verdin ki ne istiyorsun diye sorarlar adama.
hepimizin düştüğü bu yanlışlara, gelecek nesillerin düşmemesi için yapılacak o kadar çok şey var ki, nereden başlanılacağı bilinmediğinden hiç başlanmıyor belki de.
düşüncesiz danranışlara yol açan hissiyat ve fikirleri aşılayan, bilgisi olmadığı konuda fikir sahibi olan yurdum insanıyla; karar mercî olup görevlerini yapmak yerine, etliye sütlüye karışmayan politikalar izleyen, ülkemizi emanet ettiğimiz çok yoğun ve meşgul(!) yöneticilerimize ince bir sitem mahiyetinde aslında yazdıklarım. idrakı, davranış değişikliğine yol açmayacak aşikar bir gerçek olsa da...
(bkz: değişmesi bir ömür sürer acımasız gerçekler)
uludağ sözlük'ün bir asır sonraki hali hakkında öngörüde bulunmaktır.
entropi yaşamadan, yarınlara yüz yıl devirmiş vaziyette ulaştığımızı varsayarak*; ne halde olacağımız, açtığımız başlıklar, gerçekleştireceğimiz olaylar gibi her türlü durum hakkında geleceğe dair tahminlerimizi kapsar.
bazı yazarlar için gammazlık aile kültüründe önemli bir yere sahip olacaktır muhtemelen. ayrıca mahlasların babadan oğula geçmesinden kaynaklanan sıkıntı ve güzellikler ortaya çıkacaktır. örneğin üçüncü kuşaktan nick sahibi olan uuser, dedesini yâd ederken parsellediği başlıkların artık kıymete binmesinden dolayı 'benim dede bu başlığa geldiğinde ondan başka kimse yokmuş' gibilerinden gururlu entryler girebilir. kendini avutanlar da olacaktır muhakkak. onlarda büyük ihtimalle etraflarına 'eğer dedem entrylerini silmese karmamız milyonu bulurmuş dedi babam' gibi cümleler savuruyor olacaklardır. bir de torunlarına layık olamayanların muhabbeti dönecektir kanımca ve onların torunları da 'dedem zamanının en büyük abazasıymış mübarek, belden yukarı düşündüğü tek şey yemek yemekmiş' gibi cümleler sarfediyor olacaklardır. ailece abaza olacakları hiç söylemiyorum bile, zira onlar için örnek ziyan etmeye gerek yok.
ayrıca; 'merhaba arkadaşlar. ne yazık ki, son zamanlarda dert yakamızdan düşmüyor. xxx nickinin yaratıcısı olan küçük xxx'in dedesi aramızdan ayrılmıştır. Tek tesellimiz bugüne kadar yapmak istediklerini gerçekleştirmiş olmasıdır. kalanlara baş sağlığı diliyor ve acılarını paylaşıyoruz. xxx'in naaşı, az önce bildirilen rahmetli yyy ve zzz ile beraber, uludağ sözlük mezarlığına, öğle namazına müteakiben defnedilektir.' gibi duyurular artacak ve bundan dolayı uludağ sözlük gelişmeler sekmesinin anlamını yitirmemesi adına, vefat haberlerinin yer aldığı ayrı bir buton eklenmesi icab edecektir.
kısıtımız nedeniyle kısalttığım bu özlü sözümüzün aslı,
'şapı döversen olur mu şeker, cinsini siktiğim cinsine çeker'
ya da
'katranı kaynatsan olmaz ki seker cinsini siktigim cinsine ceker' şeklindedir.
küfürlü olması sebebiyle daha yumuşatılmış halleri olan cinsine tükürdüğüm cinsine çeker ve canına yandımının cinsine çeker şeklinde kullanımları da mevcuttur.
konuyla ilgili çok atasözümüz olmasına rağmen benzerleri arasında, anlatılmak istenileni en iyi vurgulayan atasözümüzdür denilenebilir.
insanlar kendilerini geliştirmekle, okumakla, öğrenmekle ya da çok gezmekle aslından farklı bir kimliğe bürünemezler. illa ki kendi soyuyla benzer özelliklere sahip olurlar. bunlar iyi özellikler olabileceği gibi, kötü özellikler de olabilir ve ne kadar nefret edilirse edilsin yapacak bir şey yoktur. ne kadar törpülenirse törpülensin, genetikte olan özelliklerin tamamıyla yok edilmesi mümkün olmadığından, her türlü atalarımızın dediğine gelinir.
(bkz: armut dibine düşer)
* Genele vurulduğunda aşk filmlerini ifade eden fakat ilişkinin başlarında sevişmeyi tetikleyecek kötü ve sıkıcı, ortalarında sevgiyi körükleyecek aşk ve romantizm yüklü, daha sonrasında ise hangi tarz olursa olsun farketmeksizin hazza ulaşılan, izlenilesi görsel performanslar yığınıdır.
(bkz: Titanic)
bulunduğu ülke kaynaklarının kıymetini bilmediği yetmezmiş gibi her fırsatta avrupayı öven insan modelinin avrupayı örnek alan düşünce yapısıdır. onlara cevaben:
Efendiler!
Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vâdisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupadan nasihat almak, bütün işleri Avrupanın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupadan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin
Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!
Mustafa Kemal Atatürk
(Türkiye Büyük Millet Meclisi, 6 Mart 1922)
kaynaklarda 'Gösterilen yakınlığın, iltifatın gizli bir nedeni olmalıdır' diye açıklanmıştır. fol yok yumurta yok bir durum varken gösterilen sıcaklık ve alakanın altındaki gerçeği işaret eden güzel bir atasözüdür.
bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü diye de kullanılır ama Sadri alışık'ın kırk haramiler filmi referans alındığı vakit seyran yerine bayram kullanmak daha tatminkâr duruş sergiliyor.
üniversiteyi kazanmış her bireyin ilk zamanlarda en çok sıkıntı çektiği konu olup; lisedeki ana baba şevkati tadında görülen eğitim ve öğretim sonrası, kademe sıçrayışının şaşkınlığıyla bön bakışlara sebebiyet veren ve olan biteni anlama telaşı içerisinde kendini, üniversite demirbaşlarından olan arkadaş ortamları dahil üniversite kültürel mozaiğinin hiç bir yerine oturtamamaya ya da tam tersi şekilde tezahür edip kriz yönetimi birikimine sahip bireyin ilk defa gördüğü bu ortamları kolayca sindirip hemen yerini bulmasına yol açan duygudur.
türkiye gerçeği göz önünde bulundurulursa genellikle ilk şık vuku bulur çoğu kez.
(bkz: sen başla gerisi gelir şaşkınlığı)
anne ve babasına 'çektiren' bireylerin, aynı statüye geldiklerinde farksız sıkıntıları çocuklarından fazlasıyla çekeceğini yani ne ekersen onu biçersinin tecelli etmeye başlayacağı rövanş anını, hayat denen kitabın sayfalarında sona yaklaşmış ebeveynlerin önceden kestirmesini ifade eden ve mizahi yaklaşımla dile getirilmiş özlü söz.
başlangıç itibariyle anlamlı bir şeymiş zannedip okunulan fakat sonrasında okumanın sadece zaman kaybı olduğu anlaşılan bazıları hafif gülümseme yaratan yüklemli hede hödöler.
Atalarımız zamanında Orta Asya'dan çıkıp da ters yöne gitselerdi şimdi japon olurduk...