can yayınlarından çıkan baskısını yeni bitirdiğim kitaptır. elimden bırakamadım. bir yandan da bitsin istemedim hiç.
tavsiye edilesi kitaptır efenim, pişman olmazsınız.
yaklaşık 5 aydır üye olduğum spor merkezi.
kadıköy'de moda caddesinde yerinin merkeziliğinden dolayı tercih edilen ve fakat tercih edilmeyi çok da hak etmeyen bir kurum.
evime yakın olması, kadıköy'de başka bir alternatif olmaması ve yakın arkadaşımın "ööeeeh fena değil" yorumunun da verdiği gazla gidip kaydımı yaptırdım.
bir kere modadan ve kadıköyden -söylenene göre ataşehir ve üsküdar'dan da gelen üyeleri varmış- gelen kemik bir üye profili var buranın. sayısı da az sayılmaz. lakin alınan para ile gösterilen hizmet kesinlikle doğru orantılı değil.
bir spor salonunun en önemli özelliği spor aletlerinin durumu ve süresinde yapılan bakımıdır mesela. burada ise aletler eski ve dokunsan elinde kalacakmış gibi korkutuyor insanı.
suyu bile parayla satıp aldıkları onca paraya rağmen salona sebil koymayan bir ticari akla sahipler.
ama beni asıl sinirlendiren ve bu entry girmeme sebep olay geçenlerde yaşandı.
salonda soyunma odasında bir üyenin çantası alenen çalınıyor ancak sports universe yaşanan bu vahim hadiseyi dünyanın en normal olayıymış gibi diğer üyelere de aksettirmeden deyim yerindeyse hasıraltı ediyor.
bir kere sen sayısı azımsanamayacak sayıda üyeye sahip bir komplekssin. evvela dolapların kilitlerini bir çekmeyle açılacak kadar emanet yaptırmayacaksın. hırsızlık olayı bu tip spor merkezlerinde sık yaşanır evet ama sen bunu önemsemiyor gibi davranamazsın. neticede üyelerinin çantalarını kilitlediği dolaplardan mesulsün.
son hadise yaşanmasa belki yine de amaan neyse gidip geliyoruz işte derdim ancak bu sefer sinek küçük değil ve mide bulandırmak bir yana, kusturuyor.
sonuçta kesinlikle tavsiye etmiyorum. burada karar kılmadan önce mutlaka başka yerlerle görüşün.
dün açıkhava'da sezen'li yıllar'daydık. şu bir gerçek ki sezen aksu şarkıları bu coğrafyada yaşayan herkesin bir yerine dokunuyor, dokunacak. ucundan kıyısından bilmediğin şarkısı yok mesela. en az birinde ağlayıp, birinde göbek atılmıştır şarkılarının.
amma velakin dünkü sahne performansının ardından üzülerek söylemeliyim ki, sezen bitmiş. ritimleri kaçırıp, şarkılara doğru yerlerinde girememesi, sözlerini yanlış söylemesi, çoğu yerde sesinin cidden yetmemesi vs. bir ara şarkıları dinlerken n'olmuş bu kadına yahu diye düşünürken buldum kendimi.
sezen'li yıllar için konuşursak; fikir güzel, sahne şovları ve dansçılar iyi, orkestra harika fakat sezen şarkı söylemeye başlayınca film kopuyor. keşke vokalleri çıkıp söylese dedim artık konsantre olamamaktan.
sezen aksu ve şarkılarıyla ilgili bir sürü şey yazılıp çizilmiştir malumunuz. kendisi de kabul eder ki sezen aksu'yu sezen aksu yapan insanların başında uzayp heparı, aysel gürel ve onno tunç vardır. şimdi diyorum ki ya başka biri söylesin şarkılarını ya da eski kayıtlardan dinlensin. çünkü belliki artık cidden söyleyemiyor minik serçe.
en basitinden dün konser sonrası taksiye bindik ve radyoda geri dön'ün eski kaydı çalıyordu. bu dinlediğimiz kadınla konserdeki kadın aynı kişi miydi diye sorduk birbirimize. yıllar içinde ses elbette deforme olur buna bir lafım yok ancak sezen'in sesindeki ve performansındaki sıkıntı doğal deformeden çok daha fazlası bence.
son olarak bir ara hatalar yaptığını ama ona rağmen seyircinin onu bırakmadığını, dostlar arasında böyle şeylerin olabileceğini söyledi. bir ara çok kızmıştım sezen'e. şimdiyse nötrüm. sezen aksu şarkıları hayatımın vazgeçilmez bir parçası olduğundan bir anne çocuğunu nasıl inkar edemezse, ben de kendisinin hayatımdaki yerini yok sayamayacağım. her duygumda bir şarkısının izi mutlaka vardır.
işte bu yüzden, bunca sözün ardından yine de iyi ki doğdun sezen! diyorum.
ben çok iyiyim. yokluğunda anneme çok iyi bakıyorum.
umarım sen de gittiğin yerde çok iyisindir.
sen gittiğinden beri... sen gittiğinden beri hayat çok zor be baba.
keşke hiç bırakıp gitmeseydin bizi. gitmeseydin belki de o yağmurlu pazartesi sabahından sonra balkonda kurutulmuş biber gibi beklemezdim. yolunu gözlemezdim. belki de geri döneceğini söylediğimde, bizi terketmediğini söylediğimde manav şükrü'nün kekeme oğlu benimle dalga geçemezdi.
gitmeseydin belki de hayat bu kadar kötü davranamazdı be baba. ben seni çağırırdım. sen de hayatın ağzını burnunu kırardın.
bir süreliğine yaşamak için geldiğim şehir. 1 haftası havasına alışmaya çalışmakla geçti. güvenilmeyen tek tarafı havası yani. pubları güzel, insanları sıcak, yeşil-gri bir başkent. ha bide hayat --avrupa'ya oranla, türkiyeyi katmıyorum bile-- oldukça pahalı.
pişman mıyım? asla. sadece guinness için bile değer.
"bilmedin ki, ben senin gurbetinde
delirmemek için
kalbimin aklıyla ördüğüm yıldızlı bir kubbede
yaşadım.
tecellinin içinde ecel durur sevgilim,
görmedin mi?
adaletin içinde bir zalim oturur."
yazmayım yazmayım diyorum ama yazıyorum işte.bu nedir allasen?ite kaka sezonu yarıladınız helal size valla.allahtan özge'nin hikayesi girdi araya da bir ekşın oldu,onun dışında aynı çemberde dönüyorlar hala.neden izliyorum bu diziyi diye kendimi sorguluyorum ama sanırım benimde saçmalık sınırım bu kadar.elveda fato der,daha da izlemem.
bugünitibariyle ölümünün üzerinden 9 yıl geçmiştir.13 yaşında neden konferansa gittiğimi bile anlamazken,Necip Hablemitoğlu konuşmaya başlayınca etkilenmiş ve baştan sonuna kadar harfi harfine dinlemiştim.sonra 9 yıl önce bugün öldürüldüğünden bir haber,evinin önünden geçtik.bir o konuşmasını dinlediğim günü,birde evin önündeki inanılmaz kalabalığı unutamam.biz bu ülkede faili meçhullere alıştık yazık ki.fikirleri uğruna öldürülen aydınların hala katilleri ha bulundu ha bulunacak.ama şunu biliyorum ki,insanları öldürebilirsiniz çünkü onlar et ve kemikten ibarettir fakat fikirlerini öldüremezsiniz.ben Necip hocayı o kürsünün başında yaptığı konuşmayla hatırlayacağım hep.ışıklar içinde uyusun...
'O bir fırtına kuşuydu.
En ağır rüzgarda bile,
rüzgara karşı uçtu.'
uzaya uzaya don lastiğine dönen dizidir.mustafa denen lüzumsuz karakter zorlama olarak dizide duruyor bence.adamın artık olaylarla alakası yok hala milletin peşinde koşmalar falan.ece-melek ikilisi her dizilerinin izlenilmesinin verdiği rahatlıkla konuyu sündürdükçe sündürdü.kanımca dizi 3.sezonda yayınlanacak,bu yavaşlık ve saçmalık ondan.ha yine izlenecek ve raitinginde düşme falan olmayacak orası ayrı ama kaliteli dizileri bilince insan.. (bkz: ezel) amaan öyle işte.
Kelimelerin anlatmaya yetmediği insanlar vardır evet.Ve Atatürk onlardan biridir.Bu anlatılması çok güç bir sevgi,değişik bir bağ,tarifsiz bir minnet...Gerçek bir lider,hatta bir milletin başına gelen en büyük şanstır kendisi.Işıklar içinde yat Ata'm.
hakikaten evinizin herşeyidir.Aklına gelmeyecek her türlü ürünü bünyesinde barındırmaktadır.Ha bide sadece yemek kısmında içeceğin bedava olması bile birçok Avmye göre burayı gidilir kılar.
aslında bir nazım hikmet şiiridir.ezginin günlüğünün harika yorumuyla tadından yenmez.
Seni Düşünmek Güzel Şey
Seni düşünmek güzel şey,seni düşünmek ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek
gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum
ayşe kulinin aynı adlı romanınıda ağlayarak ve böyle bir insanın varlığını anlamaya çalışarak bitirmiştim.diziyide ısrarla raiting alamaz bitirirler diyenlere inat izliyorum.ha çokta beğendim o ayrı.özellikle türkan saylanın annesini oynayan oyuncu tam hayalimde canlandırdıgım gibi,hatta cokta gercekci.
kim ne derse desin,her ne kadar azınlık oldugunu düsünmek istemesemde,birileri var onu hala hatırlayan ve yaptıklarını unutmayan..
son zamanlarda dost meclislerinde sürekli konustuğumuz,izleyemeyenlere itinayla anlattığım bu seneki favori dizim.
not:ayça bingöl sen ne harika bir oyuncusun!