kahverengi kokarca böceğidir. istanbul'da haber olduğu yıllardan bu yana ankara'nın bazı semtlerinde de fazlasıyla mevcuttur. görünüşü hantal ama uçabilen bir tür. balkondan ve pencereden evlere girip kışı geçirmeyi amaçlayan, perde tepelerinde gezinip çıtırtı yapan ve bir türlü kurtulamadığım böcek bu böcek.
Affetmeyin.
Size sıradan biri gibi davranan, önceliği siz olmayan, varlığınızı unutan ve kırıldığınızı bildiği halde umursamayan insanları sakın affetmeyin.
hayat, okuduklarımızdan, öğrendiklerimizden sınav yapmaz bazen. hiç umulmadık bir anda, hiç bilmediğimiz bir sorunla karşı karşıya kalırız. işte o zaman asıl sınavı geçmek zorundayız.
ankara'da da 2 yıldır görülen, şehrin merkezinde, öyle pek yeşillik olmayan bir yerde oturmama rağmen balkon ipine astığım çamaşırlarda gezinen, evin içine girip perde kornişlerinde gezinen, ışığa ve sıcağa doğru uçup çarptığı yerde takırtılı sesler çıkaran, sert kabuklu oluşu sebebiyle kolay öldürülemeyen,kış ayları dışında bir türlü kurtulamadığım iğrenç böcektir.
Bu hafta size masal anlatmak istiyorum. 1964’te Shel Silverstein tarafından yazılmış.
Öyle güzel bir masal ki, Youtube’da yazarının sesiyle olan videosunu, Twitter’dan paylaştım.
Paylaşır paylaşmaz şöyle bir mesaj geldi: “Sen masal anlatıyorsun, memlekette neler oluyor.” Ben de şöyle cevap yazdım: “Çocukken bu masalı okusalardı, şimdi onların masallarını izlemiyor olurduk.”
Bizim dilimizde niyeyse, “Bana masal anlatma” diye bir cümle de var. Halbuki masallar daha çok anlatılmalı.
Şimdi, benim vaktim var bunlara diyenlere, benim anlatımımla; ‘The Giving Tree’ (Cömert Ağaç).
Bir zamanlar bir ağaç varmış ve küçücük bir çocuğu çok sevmiş. Kendinden bile çok sevmiş.
Arkadaşmış bu ikisi. Çocuk ağaca tırmanır, elmalarını yer, dallarında sallanır, gölgesinde uyurmuş. Ağaç da çok mutluymuş bu durumdan...
Sonra çocuk büyümüş. Bir sevgilisi olmuş çocuğun. Beraber gelip uzanmaya başlamışlar ağacın gölgesine. Ağaç da, her ne kadar çocuk artık tırmanıp dallarında sallanmasa da, mutluymuş bu durumdan. Kız arkadaşıyla çocuğa vermiş cömertçe elmalarından.
Derken çocuk biraz daha büyümüş. Ağacın yanına geldiğinde neşeyle sallanmış ağaç, “Haydi” demiş, “Tırman üzerime, dallarımda sallan.”
“Of” demiş çocuk, “Ben artık büyüdüm, başka bir şeye ihtiyacım var. Paraya ihtiyacım var. Bana para verebilir misin?”
Düşünmüş ağaç, “Hmm” demiş, “Param yok ama elmalarım var, sana elmalarımdan veririm, sen de satarsın para kazanırsın olur mu?” “Tamam” demiş çocuk.
Ve ağaç dökmüş önüne bütün elmalarını...
Uzun süre görünmemiş çocuk. Sonra, yine bir gün çıkagelmiş.
Bayram yapmış ağaç sevinçten ve heyecanla demiş ki: “Hoş geldin!
Haydi, tırman üzerime, dallarımda sallan, gölgemde uyu!”
“Bunlara zamanım yok” demiş çocuk, “Benim bir eve ihtiyacım var. Sen bana bir ev verebilir misin?”
Düşünmüş ağaç, sonra demiş ki: “Sana bir ev veremem ama dallarım var benim. Onları kesip kendine bir ev yapabilirsin!” Ve böylece, bütün dalları kesilmiş ağacın.
Bir süre daha görünmemiş çocuk, sonra bir gün uğramış yine. Tabii bizim ağaç sadece koca bir gövde, sevincinden sallamış koca gövdesini...
“işte geldin, seni bekliyordum” demiş. “Haydi tırman üzerime, gölgemde uyu!” Çocuk artık orta yaşlı bir adam, “Benim bunlara halim yok” demiş, “Denize açılmak istiyorum. Bir kayık lazım bana. Sende var mı bir kayık?” Düşünmüş ğaç... “Koca bir gövdem var, onu kesip kendine bir kayık yapabilirsin!” Bunun üzerine çocuk kesmiş ağacı.
Ve gitmiş her zamanki gibi.
Derken bir gün yaşlı bir adam olarak çıkagelmiş çocuk.
Ağaç yine çok sevinmiş.
Ağaç dediğime bakmayın, kesik kısa bir gövde. “Hoş geldin” demiş yine gülen sesiyle. “Ben artık çok yorgunum” demiş çocuk...
“Sadece bir yer bulup oturmak istiyorum.” “iyi ya” demiş ağaç, “Gel otur üzerime.” Ve çocuk gidip ağacın kesik gövdesine oturmuş.
Böyle bitmiş ağaçla çocuğun masalı.
Hepimiz, sadece oturmak isteyen birer yaşlı olmadan, gövdesi kesik bir ağaç gibi olmayı öğrenelim diye, sevgilerimle.
Kaan Karahan & Cenk Eşgin'in müzik ve sözler açısından duyguları en iyi şekilde ifade eden şarkısı. bu bu müthiş sesi, duygu seli yaratan sözler eşliğinde bıkmadan üst üste dinleyebilirsiniz.
burunaltı oluğudur.
Birçok uzman 'burunaltı oluğu' dediğimiz bölgenin insan vücudunda tarihöncesi çağlarda oluştuğunu ve koku alma duyusunu arttırıcı bir işlevi olduğunda hemfikir. Bugün elbette koku alma duyularımız çok gelişmiş durumda ama 'burun oluğu' hala orada duruyor ve bize atalarımızı, köklerimizi hatırlatıyor. Peki başka bir işe yarıyor mu? işte buna çok şaşıracaksınız. Anne karnındaki bir bebeğin sağlıklı olup olmadığını, mesela otizm geliştirip geliştirmediğini doktorlar 'burun oluğu'ndan anlayabiliyorlarmış!
Trajus, Dışkulak kıkırdağıdır. antitragus ise kulak kepçesi çıkıntısıdır.
Tuhaf bir gerçek: kulaklarımızdaki bu küçük tümseklerin isimleri Latince "tragos" sözcüğünden geliyor. Yani bu bölgelere tıpta ''keçi'' adı verilmiş. Trajus, arkadan gelen sesleri duymamıza, güçlendirmemize ve kaynaklarını tespit etmemize yardımcı oluyor. Antitragus ise önden gelen sesler için aynı görevi yapıyor.
üzülen, bir gün üzülmemeye başlar ama üzen, gelecekte kendisi üzülecek kişi olma yolunda ilerlemeye devam eder. ne demişler su testisi su yolunda kırılır.
bazı insanlar, hayata dair dersler verir. insanların ne kadar iyi rol yaptıklarını, çıkarları bittiğinde ne kadar acımasız olduklarını, boş vaatler verebildiklerini, yürekten gelmeyen tatlı sözleri rahatlıkla söyleyebildiklerini, insanları aldatmayı hüner sandıklarını, kendi kurdukları yalan bir dünyada pervasızca yaşayabildiklerini ve dürüst olan insanları ezmeye çalıştıklarını onlardan öğrenirsiniz. hatta yıllarca emek verdiğiniz birine aslında bir saat bile harcamamanız gerektiğini de onlar öğretir. pişmanlıklar sonucu, keşke demeyi öğreten, size kötü deneyimler yaşatanları hayatınızdan silmek ama unutmamak gerektiğini de onlardan öğrenmiş oluyoruz. birini silmeyi, o insanın hayatınızda fuzuli yere yer kapladığının bilincine vararak hayatımızdan çıkarmayı öğreniriz. ancak bu silme işlemini yaparken o insanın bize yaşattıklarını unutmamayı, aynı hataya düşmemek için gerekli ders çıkarmayı da öğreniriz. bu arada, bazı insanlar kötüdürler ve yaptıkları kötülüklerle bizi, bu dünyadaki iyi olan insanları en çabuk ve en doğru şekilde ayırt edebilmemiz konusunda uzman yaparlar. onlardan öğrendiğimiz en önemli şey ise bu insanların yaptıkları kötülüklerin bir bedeli olduğu ve o bedeli er geç başlarına gelecek bir bela ile ödeyecek olmalarıdır. tecrübeyle sabittir.
iki gundur sozluge laptoptan girdigimde sayfa duzgun gorunmuyor.bircok alan undefined olarak adlandirilmis.profilim,mesajlarim, baslik aranacak kisim dahil duzgun gorunmuyor
gülmenizi hatta gülümsemenizi engelleyen her ne varsa hayatınızdan çıkarın.
gözünüzden bir damla yaş düşmesine neden olabilecek insanlardan uzaklaşın. onları hatırlamayın, görmeyin, duymayın.
içinizi durulaştıran, sizi germeyen, samimi, dürüst olan insanları çevrenizde tutun, onların fikirlerine önem verin.