Üniversite ve toplum ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan bir organizasyonun henüz oluşmakta olan kütahya şubesidir.
Gönüllü takımı, sosyal sorumluluk sahibi üniversite öğrencilerinin oluşturduğu temeli birlik ve dayanışma ilkelerine dayanan bir yardımlaşma örgütüdür.
Orta halli bir tipiniz olduğunu düşünerek yazıyorum. Çok yakışıklıysanız kızlar çekinirler. o yüzden çok yakışıklıların işi de bazen zor olabilir. *
Streight bir erkek için verebileceğim taktikleri soru cevap şeklinde aktarmaya çalıştım.
soru: Okulun ilk günü nasıl giyinmeliyim?
Cevap: ilk etki her zaman çok önemlidir. ilk 5sn, ilk 7sn, ilk 3dk gibi lafları hep duymuşuzdur *. O yüzden ilk gün bırakacağınız referans etki daha sonraki adımlarda işinizi kolaylaştıracaktır. Saçınız, başınız, hareketleriniz, konuşmanız ve bakışlarınızın önemli olduğu kadar dış görünüşü oluşturan en önemli enstruman olan giyiminiz de çok önemlidir.
Giyim tipe göre uyum gösterdiği için size, her tipe büyük oranda uyum sağlayabilecek bir kombinasyon vereceğim.
Erkek olduğumuz için giyim konusunda pek seçeneğimiz yok aslında. Tişört-şort, tişört-pantolon, gömlek-pantolon gibi sıradan ikililer mevcut. Burda bize lazım olmayan kesinlikle "tişört, şort" ikilisidir. Okulun ilk günü şortla gitmenizi tavsiye etmiyorum. Polo yaka tişört ve bir pantolon en idealidir. Bize lazım olan sade bir giyim.
Ve renkler... Renklerin bilinç altında uyandırdığı etkileri düşünürsek seçeceğiniz renkler de çok önemlidir. Bir kaç örnek vermem gerekirse; Mavi renk özgürlük, sihay renk gizem, beyaz ise masumluk gibi etkiler yaratmaktadır. ilk gün için kırmızı, pembe, sarı, yeşil, turuncu, mor gibi renkleri kesinlikle tavsiye etmiyorum. Ama çok iyi oldum çok da güzel oldum, bana kırmızı çok yakışıyor diyorsanız o zaman giyebilirsiniz. Herşeyden çok kendinizi nasıl hissettiğiniz önemli.
Tüm bunlara ek olarak kesinlikle temiz olmalısınız. Dişlerinizi fırçalamıyorsanız o gün kesinlikle fırçalayın, yüzünüzü falan yıkayın, tırnaklarınızı kesin, kulaklarınızın içini temizleyin değişikliklik olsun ne bileyim.
soru: Okulun ilk günü sınıfa hangi saatte gitmeliyim?
cevap: Okulun ilk günü fazla gecikmenizi önermiyorum. Erken giderseniz ilk gelenler ilk sizi görecektir. Tipinize göre bıraktığınız etkiye bağlı olarak bunu avantaja dönüştürebilirsiniz.
soru: Okulun ilk günü sınıfın neresinde oturmalıyım?
cevap: Kafanızın arkası yüzünüzden daha güzelse en önde oturabilirsiniz.
Ne en önde ne de çok aradalarda olun.
Soru: Okulun ilk günü nasıl tiplerle takılmalıyım?
cevap: Okulun ilk günü kendi kafanızdan arkadaş bulmak zor olabilir. Ama yalnız görünmemek için fazla seçici olmadan kendinize bir arkadaş edinmeye bakın derim. beğenmediğiniz tipler de olsa onların yanında olun. fazla ilgilenmesiniz de siz yine eski bir arkadaşınla mesajlaşıyor olacaksınız.
burdaki amaç yanlız görünmemek.
Soru: Okulun ilk günü kızlarda iyi bir etki bırakmak için ne yapmalıyım?
cevap: iyi bir ilk etki için dış görünüşten sonra tavırlar, hareketler, konuşma, bakışlar ve mimikler gelir. O yüzden kendinize güvenin.
Cool etkisi yaratmak için tek takılabilir, eski bir arkadaşınızla mesajlaşarak dışarıya "benim size ihtiyacım yok" mesajı da verebilirsiniz. (bkz: bir önceki soru) Ancak coollukla mallık arasında çok ince bir çizgi olduğunu da belirteyim. Buraya dikkat. Cool olacağım derken kimseyle iletişim kuramayan amele etkisi de yaratabilirsiniz. O yüzden ayarınızı kaçırmayın.
Gün içinde gözünüze kestirdiğiniz kız(lar)a zaman zaman yaklaşın ama fazla yaklaşmayın. kantin sırasında hemen önünde olun mesela anlatabiliyor muyum? kendinize çekmeye çalışın yani.
kısaca olay sizde bitiyor arkadaşlar. bu işler taktikle olmaz.
son soru: Abi benim vaziyet çok kötü ben napayım?
cevap: durum çok kötüyse duvar köşesinde pusuya yatıp elinde kitaplarla gelen kıza ani bir çıkışla çarparak kitapları yere düşürme taktiğini uygulayabilirsiniz. kişide şok etkisi yaratır. yüzünüz beynine aniden iletilir ve consciousness duvarına sertçe çarparak kalıcı bir etki bırakır. bunun sonrasında oluşan confusion ve anger belirtileri kişinin individual karakterine göre değişim gösterebilmektedir.
çarpışma sonrası yapacağınız bakış ve kişideki etkiyi gözlemleme beceriniz avınızı size sadık bir köle yapabilir *.
hede: o kadar kötü sayılmaz olm tamam artı da vermeyin ama niye ekselediniz özel mesaj atın bari merak ettim vallahi.
ben açık aradım lakin xss dışında pek bişey bulamadım. 1 tane buldum ama onu bulabileceklerini sanmıyorum. eğer daha basit bişey buldularsa helal olsun derim.
bekleyip görelim.
fenerbahçe yada fener demek yerine fenev veya fenevbahçe diyen insanlardır efendim. hatta tanımı güçlendirmek adına insan dememek lazım. döl israfı diyelim.
bir kaç seviyeli forum sitesinde de rastladığım üzere bu tip söylemlerde bulunan veledi zinalar genelde 10-15 yaşlarındalar. bu doğrultuda baktığımız vakit; biz sözlükteki liselilerden şikayetciyken, ortada bir de ergenliğe henüz girmeye başlamış yazarlar olduğunu görmekteyiz. durum gerçekten içler acısı.
birşeyler konuşacaksanız seviyeli konuşun ki insanlar okusun, dilesin. bir yazının başında fenev veya 8taş görünce inanın okumuyorum. çünkü biliyorum ki o yazıyı yazan kişi 6-0'lık maçta uykudaydı, 8-0'lık maçta muhtemelen ödev yapıyordu.
not: fenerbahçeli değilim. söylediklerimin aynısı 8taş, cincon, 6s, f5 diyenler için de geçerlidir.
öncelikle belirtmek isterim ki her seferinde olduğu gibi yine 50 karakter sınırına takıldım. bundan mütevellit oluşan anlatım bozukluğu ve bir adet harf düşüklüğünü (***) maruz görünüz.
50 karakter sınırlaması olmasaydı başlık muhtemelen şöyle birşey olurdu:
"bakkaldan birşeyler aldıktan sonra paranın yetmemesi sonucu bakkalda oluşan duygusal anlar".
böyle olacaktı heralde. 50 karatker ile sınırlı alternatif başlıklar üretirken aklımdakini de unuttum.
herneyse. bu 50 karakter sınırıyla ilgili uzun uzun konuşabilirim ama şu an yeterince dolmadım. yeterli eşik seviyesine ulaşınca onunla ilgili de bir deneme yazıp siz değerli yazarlarla paylaşmayı düşünüyorum.
hepimizin başına gelmiştir bu tip bir olay. bakkaldan birkaç parça abur-cubur alıp tam parayı ödeyecekken para yetmez. paranın yettiği kadarını alırsın. bunun için de alınan hödölerden birini veya birkaçını bırakmak zorunda kalırız. kimisinde esnaf babacan yaklaşır, sorun etmez, bizi mutlu eder. kimisinde ise parayı ver düdüğü çal kuralı geçerlidir. o da haklıdır tabi eleştirmek doğru olmaz. burda önemli olan paranın yetmemesi anında alınanlardan birini veya birkaçını bırakırken yaşanan duygusal anlar...
böyle olayları çok yaşadım ben. öğrenci olmaktan mı, dikkatsizlikten mi, başka şeylerden mi bilmiyorum ama bakkalda, simitçide, markette kısacası heryerde yaşadım...
buna örnek olarak son yaşadığım olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
bir cumartesi günüydü. saat 7.45 gibi uyanmıştım. herzamanki gibi günlük 20 şınavımı çektim ve elimi yüzümü yıkayıp ihtiyaçlarımı giderdikten sonra kahvaltılık abur cubur almak üzere evin karşısındaki bakkala gittim. ordan süt, ekmek ve 2-3 çeşit çikolata aldıktan sonra olay ödeme kısmına gelmişti. bakkalın sahibi insan* fiyatı söyledikten sonra elimi cebime attım ve bir avuç bozuk parayı çıkardım. sayarak eline veriyordum **. bir, iki, üç, üç buçuk, üç yetmişbeş, üç doksanbeş, dört kırkbeş, dört altmışbeş, dö... para bitmişti... halbu ki hesap 5.75 idi. para bulma umuduyla son bir defa ellerimi ceplerimde gezdirdim ama olması gerektiği gibi para çıkmamıştı. zaten para çıkmayacağını biliyordum ama bu hareket tepki vermek için yeterli düşünme süresini kazandırmıştı bana. "aa para çıkmadı" gibi salak ve bir o kadar doğal bir tepki verdikten sonra aldıklarım içinden en az 1tl 10kr değerinde birşeyler bırakmak üzere elimdekilere bakmaya başladım. seçim yapmakta zorlanıyordum. daha 1-2 sn geçmişti ama o 1-2 sn çok uzun gelmişti bana. sanki 5dk düşünmüştüm. şakaklarımdan akan terler yanaklarımdan süzülüyordu. seçim yapmanın zorluğu ve sıradaki insanları bekletmenin verdiği zamazingonun oluşturduğu stresle hemen iki tane çikolatayı bakkal sahibine geri uzattım. ve işte o an göz göze geldik. o benim gözlerimin içine baktı, ben de onun gözlerinin içine baktım. aramızda anlık bir duygusal bağ oluşmuştu. zaman durmuştu sanki. herşey durmuştu. sırada bekleyen insanlar donmuş gibiydi. yoldan geçen arabalar bir anda yavaşlamıştı. çok şaşırmıştım. elliyle, altmışla giden arabalar nasıl anında 3km/h gibi çok düşük bir hızla gitmeye başlamıştı? fizik kurallarına aykırıydı bu. kuşlar nasıl o kadar yavaş uçabiliyordu, herşey neden birden yavaşlamıştı? o sırada bakkal sahibinin gözünü çok yavaş bir şekilde kırptığını farkettim. normalde göz kırpma olayı çok hızlı olmalıydı. ama o çok yavaş kırpıyordu ve teypte çalan şarkı da bir o kadar yavaşlamıştı. ankaralı turgutun şarkıları bu kadar yavaş mıydı? o an bakkal sahibinin başının arka tarafındaki duvarda aslı duran saatte; akrep ile yelkovan, inlemeli, bol baslı, biraz reverblü ve azıcık da delaylı bir sesle 8in üzerinde buluştu. işte o an duygusal sahne gereği slow motion modda olduğumuzun farkına vardım. rahatlamıştım. hemen olayın heyecanını üzerimden attım. tüm bunlar olurken en fazla 1 saniye geçmişti. bakkal sahibi hala gözümün içinde bakıyordu ben de tekrar onun gözünün içine baktım. ve zaman bir anda eski temposuna dönüverdi. adam elimi tuttu ve "canın sağolsun 1tl 10krş'un lafımı olur *" dercesine uzattığım elimi (çikolataları yani) bana doğru ittirdi. bir an kasadan 5tl çıkarıp ön cebibeme koyarak "bununla da bi çorba iç" diyecek sandım. ama yapmadı. o an çok şaşırmıştım. çünkü böyle esnaf çok yoktu dünyada. neyse, bakkalın hareketine karşı ben de herkesin yapacağı gibi "yaa hayır lütfen, olmaz ama" gibi şeyler söyleyerek geri vermeye çalıştım. almadı tabiki. "tamam o zaman akşam geçerken bırakırım" tarzı birşey söyledim ve kabul ettim. parayı sonra getirsem de almayacaktı biliyordum ama icabı gereği öyle dedim.
o an çok mutlu olmuştum. sırada bekleyen insanlar yaşanan olayı içlerinden alkışlıyorlardı. bunu gözlerinden anlayabiliyordum *. birkaçının hareketleri "hadi birader yarım saattir bekliyoruz burda" der gibiydi ama olsun. o yaşlı teyze, o minik kız ve bizim ali osmanın bakışları takdir niteliğindeydi.
ben, kimse yok mu derneği tarafından yardım gören fakir; bakkal, yardım yapan zengin ailenin babası; sırada bekleyenler de yardım yapan zengin ailenin diğer fertleri gibiydiler sanki. ankaralı turgutun o şarkısı murat göğebakan'ın ay yüzlüm şarkısı gibi geliyordu kulaklara. ta ki "selamun aleykum birader bi tane uzun 2000" diyerek araya giren kamyoncu tipli adam gelene kadar... herşey normale dönmüştü. bakkal sahibi müşteriyle ilgileniyor, yaşlı teyze elindeki gazeteye göz gezdiriyor, minik kız cips seçiyor, ankaralı turgut "Amaan heey, gidiyom gidemiyom, az doLdur icemiyom, Yar yar aman
yarasin aman, sen benden gectin amaan, ben senden gecemiyom, vay vay" diye devam ediyor, ali osman da sıraya yeni giren güzel kızı kesiyordu. kız da beni kesiyordu ama umrumda değildi. çünkü; 4tl 65 kuruşa aldığım 5tl 75krşluk sütüm, ekmeğim ve çikolatalarım vardı poşetimde...
böyle şeyler beni çok mutlu ediyor nedense.
başka bir başlıkta tekrar görüşmek dileğiyle...
hebelehübele: "yetmemesiyle olacak dostum. 'i' yi ekle :)" diye özel mesaj yollayan güzel yazar* arkadaşıma selam ederim. halbu ki ilk cümlede onu açıklamıştım. entryler hiç okunmuyor. yazık.
yine 50 karakter sınırına yakalandım. esasında başlık:
"öss birincilerinin çok büyük iş başarmış gibi kollarını havaya kaldırarak zafer pozları vermesi"
olacaktı.
ulan zaten ders çalışmaktan elinin yüzünün rengi gitmiş amk ayakta zor duruyosun. öyle gözler yarı kapalı hayattan bezmiş gibi kolları havaya kalırmanın anlamı ne? çok büyük iş yaptın sanki.
sevdiği kişinin parası yoktur belki, belki mesajlaşmayı sevmiyordur, bişeye kızmıştır belkide...
örnek diyalog:
deniz: (bu benim*, helikopter süren sinek diyince ciddiyeti kalmıyor. "hiç mesaj atmıyorsun helikopter süren sinek" ıyyy. sakin ol şampiyon geldi aklıma. o tarz bir hitab var sanki. neyse)
ırmak: (bu da denizi seven kız olsun)
deniz evde oturmaktadır***, birden mesaj gelir.
--
-1 yeni mesaj-
--ırmak--
ırmak: hiç mesaj atmıyorsun deniz. ben de atmasam nolcak bilmiyorum.
deniz: aklımdasın ırmak, önemli olan mesaj atmaksa atarım bundan sonra.
ırmak: aklında olsam mesaj atardın zaten. ben dedim diye atcaksan boşver atma.
--kestik--
şimdi ırmak denizi kızdırdıysa ve daha sonra aralarında bu konuşma geçtiyse deniz son mesaja nasıl bir cevap vermelidir? büyük bir soru işareti... "tamam atmam" dese olmaz. deniz de hoşlanıyor çünkü.
kısacası mesaj atmıyorsa "neden atmıyor acaba?" diye düşünün efendim. ortada bi sebep yoksa bilin ki; ya sizden bekliyordur, ya da aklına bile gelmiyorsunuzdur.
anlayamadığım bir olaydır. q7 ve guti gibi güzel yıldız transferler yaptınız tamam ama bu kadar havalanmaya ne gerek var?
fenerbahçe ve galatasaray bunu yıllardır yapıyor zaten. ayrıca yine yıllardır fenerbahçe ve galatasarayın arkasındaydınız, 2 transferle turkiş galaktikos mu oldunuz?
öncelikle başlık için 50 karakter sınırına takıldığımı belirtmek isterim. aslında şöyle birşey olacaktı:
"gittiği her mekanı cep telefonuyla facebook durumuna yazan insan" veya "bi mekana gidip cep telefonuyla gittiği mekanı facebookta belirten insan" yada "her gittiği yeri...." neyse anlamışsınızdır. uzatmaya gerek yok.
çok gereksiz bulduğum için az da olsa dolduğum insanlardır efendim. baban sana o cep telefonunu facebooka gir diye mi aldı? bir yere gider hemen durumuna "@burgerking", "@mado" kısacası "@gidilen yer" yazar. ne gerek var cidden anlayamıyorum. sen bi cafeye gittiysen biz napalım? olay davetse, efendi gibi çağır işimiz gücümüz yoksa ve o an istiyorsak geliriz zaten. ama sanki ulaşılmaz bi mekana girdin de artistlik yapıyorsun amk. halbuki masasını sandalyesini siktiğimin boktan cafesinde ağzını yüzünü siktiğim üç beş ergen arkadaşınla oranını siktiğim çayını içerek karı kız muhabbeti yapıyorsun. mekanı kendin yaratmış gibi yazmanın ne alemi var?
bi de bu yazılan durumları (bkz: @gidilen yer) beğenenler yok mu. adam çok büyük bir iş mi yaptı niye beğeniyorsun?
bir de durumun altında geçen konuşmalar olur bazen.
hebele hubele: @wafflebox (5dk önce)
(am can, hedenur hödöoğlu, zamacan zingo ve 7 kişi daha bunu beğendi)
hedenur hödöoğlu: oo bigün de bana ısmarla : )
hebele hubele: tmm canım ne demek (: **
hedenur hödöoğlu: (:
zamacan zingo: olm hergün dışardasın yerinde dur bikere de xD
hebele hubele: : )
.
.
.
gerçek hayatta birbirlerine selam bile vermez bunlar ama sanal ortamda gördüğünüz gibi işte. ne gereksiz insanlar var.
olgunlaşıp büyümeniz ümidiyle...
gitgide sözlük formatının dışına çıkılmasından rahatsız olan yazarın başlattığı kampanyadır.
gün geçmiyor ki aramıza yeni bir ergen katılsın... 20 entrylik sınırlamayla entryleri neredeyse hiç okunmadan onaylanan yazarlar sayesinde çöplüğe dönen sözlük artık kendinden biraz daha uzaklaştırıyor beni ve benim gibileri.
halbuki sözlük tc no ile üye alsa böyle sorunlar çıkmaz. biraz da güven meselesi ama iş cidden oraya kadar geldi.
hede: akıl yaşta değil baştadır. 18 olmamış ama olgun yazarlar ne olacak?
hödö: nasıl ki 18den küçükken ehliyet alamıyor, evlenemiyor ve oy kullanamıyorsan sözlükte de yazama arkadaşım. burası inci mi?
"yanlış numara çeviren kişinin yanlış numara çevirdiğini anlayınca telefonu karşıdakinin yüzüne kapatması"
eziklikten, medeni caseret yoksunluğundan olduğunu düşündüğüm ve birçok kez yaşadığım hadise.
yanlış numara çeviren eleman*: alo? helikopter suren sinek: alo?
+takk!
-alo? alooo? alOOOOOOOOOOOOOO?! #$+%+^!!'^+^'
genelde sesi duyunca yanlış olduğunu algılayıp hemen kapatırlar. çoluk çocuk olsa tamam anlarım ama bunu yapanlar yüzünün kırışığını siktiğimin kocaman insanları be. hiç mi tanımadığınız biriyle diyaloğa girmediniz ulan!
hele bir de gecenin bi saatinde telefonun çalmasıyla uyanıp aklınızda binbir türlü felaket haberleriyle telefona koşup, hızla atan kalbinizin verdiği heyecanla korkarak "alo" dedikten sonra bu tarz birşey yaşaarsanız tüm şartellerinizin atması mutemaldir. (bkz: ben yaşadım işte)
yapacağınız sadece şu :
helikopter suren sinek: alo?
yanlış aradığım insan: alo?
+: sinekgül'ü aramıştım ama yanlış oldu sanırım?
-: evet yanlış numara.
+: rahatsız ettim kusura bakmayın. iyi geceler.
-: iyi geceler..
***
yanlış aradığım kişi az önceki yanlış arayan eleman gibi biriyse son basamak şöyle olabilir:
***
bugün çok doluyum sözlük.
acaba insanlara gereğinden fazla mı güveniyorum, belki de ona fazla değer verdim. yada onu elde etmek için yeterince iyi değilim, belki de hatalarım var ama göremiyorum. sorun nerde bilmiyorum ama sözlük, inan bugün çok doluyum...
en başta böyle bir ihtimal olacağı bile hiç aklıma gelmezdi. o, o kadar iyiydi ki kendimi onun yanında çok boş hissediyordum. onu taşıyacak gücü görmüyordum kendimde. o yüzden olduğum gibiydim. kaygım yoktu rahattım, kasmıyordum ya belki de buydu onu etkileyen. sonra o bişeyler hissettiğini belli etmeye başlayınca ben ben olmaktan çıktım. eski helikopter süren sinek gidip yerine başka biri geldi sanki. ama kolay değil. anlarsın. heyecan falan hani. aşk mı ne diyorlarmış buna.
belki de hiç etkilenmedi amk. ama lanet olsun ki onu da bilmiyorum.
bugün çok doluyum sözlük.
yalandan da olsa birkaç ay sevildiğimi hissederek yaşadım. bunun verdiği acının yanında mutluluk da var tabi ama hangisi daha baskın anlayamıyorum. neden oldu bunlar? acaba yapılmayacak bir yanlış mı yaptım diye düşünüyorum bazen. hani hiç olmadığı halde kendinizden emin olsanız bile duruma göre acaba oldu mu diye düşünürsünüz, kendinizden şüphe edersiniz ya, o hesap benimki de. ağlayacak gibi oluyorum ama olmuyor, ağlayamıyorum. çünkü değmez biliyorum. en fazla gözlerim doluyor o kadar.
ve şimdi bimden toptan fiyatına aldığım süt, jelibon, kola gibi yaşamam için uzunca bir süre yetecek bilumum malzemeleri mutfağa depoladım*, kendimi hapsettim eve, çektim pijamalarımı oturdum bekliyorum*. bakalım ne zaman arayıp soracaksın. ararsa da cevap verir miyim bilmiyorum sözlük...
yıkılmışlık, hüzün ve çaresizliği beraberinde getiren bir sürece daha son noktayı koymak üzereyim. bu yüzden çok doluyum sözlük. içimden gelenleri bir anda yazdım ne dedim bilmiyorum. birazdan yatar uyurum ben* ama sen hep burdasın. muhtemelen kafa siktim. kusura bakma.
hede: al aq entryi girer girmez aradı. ben ne yaptım dersin? boşver.
edit: ve o artık yaşamını yitirdi. söylenecek söz yok.
çok üzülüyorum bu minik sevimli yaratıklara. zaten 1 günlük ömürleri var onu da apartmanda geçiriyıorlar.
belki apartman onlar için büyük ve sevimli bir dünya, belki hayatlarından çok memnunlar bilmiyorum ama o bir günlük ömürlerini çiçekler, böcekler içinde duvarların olmadığı bir dünya da geçirebilirlerdi.
a: üniversiteyi kazanamayan ahmet
b: eski toprak babaannesi
a: bu sene istediğim yer olmadı babaanne. seneye tekrar bilgisayar mühendisliğini deneyeceğim.
b: ahh oğlum ahh çalışsaydın biraz.
a: jeoloji mühendisliği, makine mühendisliği falan oluyordu babaannecim ama ben bilgisayar mühendisliği istiyorum puanım iyiydi aslında.
b: hmm. (kafayı yana çevirip, asık bir suratla ve sessiz bir şekilde) alçağa sıçmaz yukarıya da götü yetişmez.
a: babaanne biraz para versene ya aslıyla buluşcaz da..
bu kadar da abartılmaz ki efendim ya. sol framedeki başlıkların neredeyse %90 ı anket olmuş. tamamı böyle olacak diye korkuyorum. nerede o eski*** sözlük kalitesi.
hep sözlük formatından bihaber ergen yazarlar yüzünden oluyor bunlar.
edit: ankete sitesi nedir yahu. anket sitesi olacak o.
binbir atraksiyon yapabildiği, binbir nota, gam, armoni bilgisi olduğu halde. bunları uygularken güzel şarkı söyleyememektir.
kulağı yoktur demeyin. 2 tane var ve ıslıkla gayet güzel çalabiliyorum.
(bkz: ühüüe konşamicaağaamm)
google'ı bilmeyen erkekle aynı seviyededir ama google bilmeyen kızdan yukarıdadır. (google'ı biliyorsa tabi)
sözlük yalakası olduğumu düşünmeye başladınız biliyorum ama başımdan geçen olayı sizlere anlatınca belki bana katılırsınız... belki de katılmazsınız ama anlatmaya değer(?).
neyse devam edelim.
bu akşam sözlükte takılırken hafif flört dönminde olduğumuz kız arkadaşım aradı. ve aramızda şöyle bir konuşma geçti.
k: uludağ sözlüğü bilmeyen hafif flört döneminde olduğum, aptal, cahil, kıvırcık saçlı, koca kafalı, iğrenç gülüşü olan kız.
b: uludağ sözlüğü bilen normal bir kafası ve idare eder bir gülüşü olan ben.
k: -aloo naber canım?
b: -iyiyim canım senden naber?
k: -ben de iyiyim ne olsun işte. ne yapıyorsun bakayım sen?
b: -bilgisayar başındayım takılıyorum ya..
k: -nerelere takılıyorsun bakayım?
b: -sözlükteyim ya bişeyler okuyorum.
k: -sözlük müüüğii? ne sözlüğü? sözlük ne arar la bazarda? ben 55 yaşındayım... bize öyle bi bilgi gelmedi. ki ki ki..
b: -(yapmacık bi ki ki ki sonrasında) uludağ sözlük var ya o iştee.
k: -o ne ya ben ekşiyi biliyorum. özentileri mi çıkmış hemen.
b: -*??'^+'^++^%^+&+%&
k: -neyse buluşalım diyecektim...