Hastalığıyla ilgili olan videosunu izledim. Altındaki yorumlar insanlığa olan inancımı bir kez daha yok etti. Duyguya bayılmıyor hatta çoğu düşüncesini yanlış buluyorum. Ama hastalığıyla alakalı bu kadar acı verici şeyler söylenmesi korkunç bir durum. Bu toplum batıyor. Arkadaşlar her şeyin bir zamanı var, olumsuz bir eleştiriniz varsa insanların kaldırabileceği zamanlarda söylemeyi akıl etmeniz gerekiyor.
Evet, bence de duygu özaslan hala beden algısı üzeride eksik düşünüyor ve çok insanı dayatılan beden veya güzellik algısına itti. Ama bunu saldırırcasına söylemek ne katıyor size. Samimiyetsiz de bulabilirsiniz, ama hasta bir insana saldırmak için geçerli bir bahane değil bu.
Hastalığa saygı gösterin. Fiziksel bir hastalık olmadığı müddetçe bu toplumda saygı görmek zor hakikaten illa gözüyle görecek hasta olduğunu. Bu zor bir hastalık, şakası yok. Küçümsemeyin, aşağılamayın, yargılmayın.
Duygu özaslan videosu korkunç olan kanal. Eleştiri değil bu düpedüz aşağılama. Duyguya ölüp bittiğimden değil ama bu içerik kabul edilmez bir halde.
Duygu özaslanın yanlışları var, bunları sabaha kadar tartışalım ama yargılamadan, aşağılayıcı davranmadan.
Siz nasıl çektiniz bu videoyu. Ne kadar acımasızsınız! Objektiflikten uzak, empatiden eser olmayan bu videoyu kaldırır, bir özür dilersiniz umarım. Sizi normalleşmiş, belli bir standart üzerinde bilinci olan bir ekip zannediyorum, çok yanılmışım şok içindeyim.
12 yaşında olsam severdim belki. Wes anderson hatrına izledik. Yani konuyu ele alışı falan baya basit. Çocuklar için üretilmiş bir animasyon mu bilmiyorum, öyleyse güzel, değilse vasat.
Aman da bu ne muhteşem filmdir, bu kara mizahın zirvesi midir? Bu nedir?
Yönetmenin beyninden helal be koçum diye öpesim geliyor.
Oyunculuklar, senaryo, yönetmen, kurgu, ışık mışık bir filmi oluşturan tüm ögeler iyiyse "film" olabiliyor ya, bu da "film" işte. Olmuşluğun zirvesidir.
Ya şu olay her ne ise sabahtan beri elim ayağımın titremesini durduramıyorum. Gerçek her neyse çıkar ortaya, suçsa suç, iftiraysa iftira.
Ama asıl olan bu gerçeklerin yaşandığı. Bu olaylar yaşanıyor ve biz bu olaylardan bihaber gibi hayatımızı sürdürüyoruz. Bugün beni asıl çıldırtan kısım bu oldu. Var işte var, yıllardır yaşanıyor ama biz hiçbir şey yokmuş gibi yaşadık, yaşıyoruz.
Hiçbir şey gelmiyor elimden, çıldıracağım. Bir iki bir şey okuyayım dedim, mide bulantısından devam edemedim.
Bunları yapanlar insan ya aklım almıyor. Nasıl bir gözü dönmüşlük ki böyle leş şeylerle yaşam sürdürebiliyorlar. Aramızdalar ya lanet olsun. Yakınımızda olmadan bilmiyoruz görmüyoruz ama bizim gibi gözüküp, bizim gibi yaşıyorlar kahrolasıcalar.
Bir kere daha bu gerçek yüzümüze çarptı ama yine çıldırıp, çıldırıp yerimize oturuyoruz kendimden tiksindim. Resmen hiçbir şey yapamadığım için kendimi suçlu hissediyorum. Eylemsizliğime kusayım.
Ne zorunuz var be regl sancısıyla? Bilmediğinizin şeyin abartıldığını nasıl düşünebiliyorsunuz? Tek bir kadının bir ayı bir ayını tutmazken siz tüm reglileri bir sanıyorsunuz. Komik.
ilaç alabiliyor mu bakalım, aldığı ilaç ağrısını kesiyor mu? Bir hastalığı var mı? Buna bağlı kullandığı başka ilaçlar var mı?
Siz anca küçük dünyanızda her boku bildiğinizi sanın.
Bu film niye çekilmiş? Bir açıklayabilirseniz çok iyi olur.
Tamam anladık, aile hayatı, şans dediğimiz şansızlıklar, sosyal hayatın bizi nasıl etkilediği falan tamam vallahi anladık. Ama neden üç saat akmayan bir şey izliyoruz ya neden? Kurgucu abi kesemedin mi iki saatini şöyle güzelce ya, filme benzeseydi.
Kara komedi deyince akla gelen filmdir falan diyenler gördüğüm ve üzüldüğüm filmdir.
Oyunculuklar gerçekten kötü.
Konuyu ele alış desen köşedeki bakkal daha yaratıcı bir şey sunardı.
Basit mi basit bir film. Açtığım ilk dakikada kapatır mıyım? Hayır. Ama korkunç derece boş bir vaktim varsa izlenir.
Kara komedi listelerinin vazgeçilmezi olarak gibi bir sınıflandırma yapmayı bırakın, dümdüz vakit öldürmelik film listelerine ekleyin o zaman doğru yeri bulur. Beklentisiz izlenir. Abartılmasına asla anlam veremedim.
Çok çeşitli olmasında hiç de gerek olmayan şeydir. Reklamların yarattığı algıyla çöpe giden paralar, bunu anlamayan kafayı yemiş beyinler hayatın gerçeği olmuştur.
Bu adamın adını duyduğumda aklıma gelen ilk şey şu; beyaz showa katılmıştı, beyaz yine konuklarına pirim kastırmak adına sorular soruyordu, binbir gece dizisinin patladığı bir dönemdi, sunucu beyazıt öztürk konuklarına hasta bir çocuk için bilmem kaç dolara bir gece geçirir misiniz diye sordu, tüm samimiyetsiz konuklar toplumdan red görürüm forsum düşer korkusuyla "bütün yolları denerim, başka çareler üretmeye çalışırım, borç bulurum" gibi naylon cevaplar verdi. Sıra rober hatemoya gelince "yaparım tabi ya, çocuk gidiyor orada" dedi tüm samimiyetiyle. Bir alkış aldı, bütün konuklar da morardı, tüh ya keşke ben deseydim, primi ben kasmış olsaydım dediler gözleriyle.
O gün bugündür bu adama başka gözle bakarım. Samimi geliyor bana, iyi kalpli biri gibi. Özel, günlük hayatında, insan ilişkilerinde nasıldır bilemem ama perdeleri olmayan biri gibi.
Bu kadar anlam yüklemeyin bu zehire be. Sigara şirketleri zengin olsun, güçlerini kaybetmesin diye pazarladıkları bir şey işte. Açın birkaç belgesel izleyin, farkındalık geliştirin.
Şirketler sadece güçlerini düşünür, sizi değil. Amaç hep daha fazlasıdır. Yok dostum, yok dert ortağım bilmem ne. Böyle anlamlar yüklerseniz tabii kopamazsınız.
Kurumuş ot işte, yak, nefes al, ver, al, ver. Başka bir numarası yok. Kendinizi yok yere bağımlı yapıyorsunuz. Neden? Sigara şirketleri daha da zengin olsun, sizi daha rahat manipüle etsin diye.
Ona ayıracağınız parayla neler yapabileceğinizi bir düşünün.