harfiyen
0 (düz adam)
on birinci nesil yazar 2 takipçi 8.12 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    tahrir vazifeleri

    3.
  1. yeraltından notlarla eş zamanlı okunduğunda dostoyevskiden bile soğutabilecek ismet özel kitabıdır. evet sevdiğim insanlar hakkında çok objektif düşünemiyorum ama elden gelen bu. tahrir(yazma) göreviyle vazifelendirildiğini söyleyen huzursuz anlaşılmaz ve sert sözlerin adamına ait sert kitap.

    'şimdi ortama ayak uydurmakla büyük bir suça ortak olduğunuzu söylüyorum'
    1 ...
  2. nymphomaniac

    78.
  3. gişe sansasyonu yok bilmem ne diyerek kuru gürültü çıkaranlar ve bizim gibi filme çok anlam veremeyenler için dücane cündioğlu yazmış artık çok da konuşmaya gerek yok. http://ducanecundioglusim...ema-delisinin-oykusu.html
    0 ...
  4. salo o le 120 giornate di sodoma

    62.
  5. marquis de sade'ın isminin hakkını verdiği bir sadistlikle yazdığı eserinden uyarlanan ve aynı derecede mide bulandırıcı pier paolo pasolini filmi. felsefe ve sinema kitabındaki 'cinselliğin hristiyancası' yazısından ötürü dikkatimi çeken fakat izledikten sonra birkaç gündür kendime gelemediğim filmdir. bazı sahneler aklıma geldikçe-ki aklımdan gitmesi şu anlık zor- şöyle bir titreme yapıyor bende biraz da baş ağrısı. lars von tirer'in nymhomaniac'ından çok daha sert sahneleri var. filmi sonuna kadar izleyebilene helal olsun!
    2 ...
  6. tutunamayanlar

    490.
  7. yediyüzyirmidört sayfalık tutunma mücadelesini gün itibari ile kazandığım oğuz atay kitabı. dikkat! tanımı oğuz atayın ta kendisi yapıyor:
    tanım:bu kitap ne ciddi kavgaların, ne büyük ve yaygın sıkıntıların ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap mustarip bir ruhun iç çekişlerinin romanıdır. syf.559

    o zaman bat dünya bat!
    1 ...
  8. stalker

    132.
  9. dücane hocanın ifadesiyle tarkovski sinemanın vicdanıdır. ve bu da benim ifadem olsun stalker sinemanın kayıp ruhudur.
    2 ...
  10. uzak

    102.
  11. 'ben fotoğrafı bırakıp sinemaya geçicem, tarkovski gibi filmler yapıcam.'-diyordun noldu hani?

    yakın zamanda bir ortamda tartıştığımız ertelenmiş cinsellik konusu üzerine izlediğimde yönetmeninde bazı sahneleriyle bana hak verdiğini düşündüğüm nuri bilge ceylan filmi. ilginç olan ise bazı filmler bazı sahneleriyle gerçekliklerini yitirirken uzak filmi bazı sahnelerindeki gerçeklikle film olma özelliğini yitiriyor gibi. bir noktadan sonra iki kişiyi gizli kamera ile izliyormuşsunuz gibi
    bir gerçeklik sunuyor size. hareketler, oturmalar, kalkmalar, hatta yan rollerin birer cümlelik replikleri bile öyle doğal oynanmış ki. Evet bir şeyi sadece övmek sağlıklı bir eleştiri olmaz ama kendi adıma başka bir şey yazsam filme haksızlık etmiş olurdum. Bir de mahmut film izlerken tarkovskinin sekanslarının filme dokunuşu, stalker'a burada da rastlamak, ayrı bir güzellik.

    not: evet iç sesim haklısın. uzun süredir ismet özel okumuyoruz. eksiğiz.
    2 ...
  12. 18 nisan 2014 uludağ sözlük entelektüel hareketi

    9.
  13. her daim olması ümidiyle, destekçisiyiz .
    2 ...
  14. bir artı bir eşittir bir

    1.
  15. dücane cündioğlunun bersay iletişim aracılığıyla verdiği beş derslik felsefe
    derslerinin ilkidir. hayatın matematiksel(muhayyile,bilinç,gök,astronomi)
    yorumunun insanoğlunu ve evreni matematikleştirdiği yani makineşletirdiği bir çağda, bir artı bir'in bire eşit olması
    imkansızdır ve temenni odur ki 'makinalaşmak istiyorum' algısındaki bir dünyada insanın bir makinadan
    daha fazlası olduğunun anlaşıldığı, bir damla artı bir damlanın daha büyük bir damla olduğu yani bir artı birin bire eşit
    olabileceği bir dünyada yaşabiliriz.
    not: tarkovski de bir filminde bir artı bir eşittir bir' demiş. o zaman ciddi ciddi üzerinde düşünmek lazım.
    1 ...
  16. şehir insanı

    3.
  17. şehir, birçok duygusunu törpülüyor insanın. durmaya, durabilmeye, şöyle bir kenara çekilmeye, kendini dinlemeye izin vermiyor. çirkin ellerini uzatarak sizi müthiş bir akışın içine sokuyor. daha kötüsü insanın bir yerden sonra körele körele bütün farkındalığını yitirmesi gerçekleşiyor. ya da bazılarımız doğrudan bu farkındasızlığın içine doğuyor, düzen buymuş diyerek o da kendini bırakıyor bu acımasız akışa. birbirini dinlemeyen insanlar çoğalıyor. dış görünüşlerine göre sınıflandırılmalar yapılıyor. kalabalıkta omzunun değdiği insanlarla kapanmaz uçurumlar oluşuyor. şükür ki bu kadar ceset arasında duramayan insanlar da çıkıyor da bize de insanın olduğu her yerde umudun da olduğunu kanıtlıyorlar. öyle ki turgut uyarın dağlara çıkma isteğine hak vermemek elde değil ya da cündioğlunun bir adaya kaçışına, mağaralara sığınan insanların incinmişliğine. ama önemli değil bunlar ne de olsa dünyanın merkezine kendimizi koymuş insanlarız. yaşa böyle şehrin insanı, şimdilik ölümüne kadar hayattasın.
    0 ...
  18. ne kedisiz ne kitapsız

    1.
  19. gece gece kitap okurken kedinizin gelip kucağınızda uyumasıyla aklınıza bilge karasuyu getiren iç geçirmedir. ikisinden de vazgeçmek çok zor.
    3 ...
  20. charles bukowski

    695.
  21. there's a blue bird in my heart . üstat değildir. yaşayış şekli falan da çok tasvip edilmez ama o ses nedir arkadaş. sadece bunun için bile saygı duyulur.
    0 ...
  22. dergi çıkarmak

    4.
  23. evet biraz meşakkatli iştir doğrudur fakat herşeye değebilecek eylemdir. tabii eğer dergi çıkarmaktan para kazanmak gibi bir derdiniz yoksa bütün bu resmi işlere gerek kalmaz. o zaman da hatırla iş yapabileceğiniz bir ekibiniz ve en önemlisi bir matbaacı tanıdığınız olması gerekir. sonra alırsınız derginiz gider istiklalde mephisto'ya bırakırsınız onlar da kendi barkodlarını basarlar dergiye ya da kadıköy'de bir kaç cafeye bırakabilirsiniz. bu mekanlara bakın hem bizim dergiyi de görürsünüz. dergi hür tefekkürün kalesidir efenim hem de her şeye rağmen.
    0 ...
  24. dücane cündioğlu

    113.
  25. tek başına ense kökünü bile göremeyecek kadar aciz olan insanın hakikat denen zorlu ve tek kişilik yürünen bir yolda bir muallimin eğitiminden geçmek zorunda olduğu gerçeğini göz önüne alırsak kendisi bu konuda iyi bir muallimdir. yoksa bu yol uzundur menzili de çoktur. yanlış yola çıkmamak için soframıza teşrif etmiş düşünce adamıdır.
    0 ...
  26. erkan oğur

    509.
  27. bir yazar sayesinde tanıdığım onun içinde geç kalmışlığın acısını her şarkısını dinlediğimde hissettiğim güzel insan. ama geç kaldık diye de öyle tüketim çılgınlığıyla da dinlememek gerekir . böyle bir şeyi erken tüketmek istemiyorum. bir sevda şarkısı müthiştir örneğin ama hep dinlememeye dikkat etmek lazım. müthiş bir değer. hala dinlememiş olan varsa gözü kapalı dinlesin. mecazi değil cidden gözü kapalı dinlesin. bakın nerelere gidiyorsunuz. günlük onca saçma sapan geçici şeylerden sıyrılıp kendinizi dinlemenize fırsat verir. daha ne olsun.
    0 ...
  28. itirazım var

    25.
  29. onur ünlünün bu sefer çok tutacak bu sefer çok kişi izleyecek diyerek yaptığına inanmadığım yeni filmi. sen aydınlatırsın geceyi filmini tek kopya ile ana akım sinemanın acımasızlığından korumuş biri olarak bu filmi de öyle çok bir başarı sağlamayacaktır. zaten bunun peşinde olduğunu da sanmam. yine sadece bizim gibi sadık onur ünlü izleyicileri seyredecektir. onbeşinde film festivalindeymiş. merakla bekliyoruz.
    1 ...
  30. masumiyet müzesi

    229.
  31. her ne kadar kitabını okuyup gitmeniz gereken bir müze olsa da okumadan gittiğiniz takdirde de yetmişli seksenli yıllara ait eşyaları görebileceğiniz orhan pamuk müzesi. tabii kitabı okuyup o söndürülen sigaraları sıra sıra görmeniz çok farklı bir duygudur. müze-kitap fikrinin orjinalliğine hak vereceksiniz.
    3 ...
  32. gecenin şarkısı

    9173.
  33. gece gece erkan oğurdan -bir sevda- dinleyebilirim bu kafayla. ama o da dağıtır ya neyse.
    1 ...
  34. osmanlıca

    201.
  35. en kestirme yoluyla ecdadın dili evladın bilmediğidenir buna. bu topraklar üzerinde ecdadın dilini bilmemenin çok ızdırabı çekildi, çekiliyor ve ne yazık ki çekilmeye devam edecek. tefekkür derinliği, düşünce ufku, kelimeden manayı gidişin zenginliği için tiz elden öğrenilmesi gerekir.
    2 ...
  36. requiem for a dream

    881.
  37. ana kitabevi

    1.
  38. d&r ve türevlerinden kitap alan insanları cezbetmeyecek cağaloğlundki kitabevidir. kitap konusunda ticari kaygıların en minumum olduğu kitabevlerinde şöyle dükkan sahibi ile oturup bi çay içip kitap sohbeti yapabileceğiniz çok az kitabevi kalmıştır. öğrenciye de süresiz yüzde kırk indirimi mevcuttur.
    0 ...
  39. amores perros

    137.
  40. türkçesi berbat aşklar olup zalım çevirmeni tatmin etmemiş olacak ki paramparça aşklar ve köpekler diye çevirme ihtiyacı duymuş. bu nasıl bir şeydir arkadaş güzelim anlamlı ismi ne hale getirmiş.
    0 ...
  41. peripellakizi

    34.
  42. edebiyatçı sandığımda heyecanlandığım fakat #23356497 no lu entryi gördükten sonra hakkında hayal kırıklığına uğradığım yazar. keşke kulaktan dolma, internetten görme edebiyatı yapmasaydı.
    0 ...
  43. çok canım sıkıldı birini mi öldürsem acaba

    3.
  44. çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
    ülkü tamer
    1 ...
  45. yabancı dizi replikleri

    8.
  46. im not in dangerous im the dangerous.
    -breaking bad
    0 ...
  47. birikiminden çok entry giren yazar tipi

    1.
  48. kısa süreli gözlemle sözlükte ekseriyetle mevcut olduğunu düşündüğüm yazar tipidir.sürüsüyle hem de.
    1 ...
  49. sezai karakoç

    184.
  50. yaşayan en büyük iki türk şarinden biridir . ikinicisi için (bkz: ismet özel) bir insanı anlatmak çok riskli bir şeydir aslında. anlatacağınız insanı kendi dar ufkunuzun kelimelerine hapsetmek, küçük çaptaki yorum kabiliyetinizin ellerine teslim etmek, daha fazlasını anlayabilecek insana daha azını anlatarak mükellef bir yemek sofrasında aç bırakmak gibi birşey.
    bir insanı anlatmak çok riskli bir şeydir aslında. işte sezai karakoç hayatta bana kendisini anlatmam istenince söyleyeceğim her sözün titrek sesimden intikam almaya kalkışacağı birkaç insandan- bu kelime çok sıradan kaçıyor buraya- biridir. yani yürek ister büyük birini anlatmak. sadece hayatta en saygı duyduğunuz yaşayan ve ya yaşamış olan birini anlatmanız istense... işte tam olarak olmasa da yaklaşık buralara tekabül etmekte. bu riskli işi çok da fazla üstüme alma cesaretini gösteremeyip şiirlerine bakmak, sadece bakmak değil incelemek durmak, üstünde düşünmek sonra yine durmak durmak durmak tavsiye edilir...hatta gidin ziyaret edin elini öpün dinleyin kulaklarınız yıllarca duymayacağı şeyleri işitsin de şöyle bir kiri pası gitsin kendisine gelsin.
    2 ...
  51. mustafa kutlu

    42.
  52. onsekiznisanikibinoniki... gözüm vitrindeki türk edebiyatı dergisinin nisan sayısına takılıyor. daha doğrusu kapağındaki sakallı yaşlıca adamın resmine. altında kocaman mustafa kutlu hikâyeciliği diye bir başlık. demek bu bey amcamız hikâye yazıyor. hikâye? hani bizim o edebiyatın ilk gelişme evrelerine hapsedip yorgan altına sakladığımız, ancak yıldan yıla oradan çıkarıp edebiyat yarışmalarına iliştirdiğimiz hikâye mi? hikâyenin zamanı çoktan geçmedi mi? artık insanı alıp götüren, bir solukta okunan romanlar moda değil mi?
    daha sonra mustafa kutlu için türk edebiyatı hikâyeciliğinin dönüm noktası diye bir not düşülmüş. şu an çoğunuz gibi önceden nasıl olur da böyle bir adamı duymam diyerek mustafa kutlunun yıllarca örmüş olduğu kozasının içine giriyoruz. amiyane tabirle bir deryaya dalıyor bu dar düşünce ufkumuz, şöyle bir kendine geliyor. hikâye deyip, ağız büküp burun kıvıranlara ise damdan düşme etkisi yapıyor kutlu.
    ne kadar şanslı okurlarız ki kutlu her yıl bir kitap çıkarma geleneği hâlâ sürdürüyor. biraz edebi kaygı biraz da kariyer tutkusuyla hikâye yazarlarının mutlak bir noktadan sonra rotalarını romana çevirmelerinin aksine kutlu inatla, yıllardır sadece hikâye yazıyor ve türk edebiyatı hikâyeciliğinin en vazgeçilmezleri arasında yerini alıyor.
    hikâye içine roman sığar mı ya da bir hikâye nasıl bu kadar tazim edilebilir gibi sorular soran okuyucular için kutlunun toprak altındaki hazineleri yeni kâşiflerini bekliyor. artık sizin de hikâyeniz başlıyor, ipi hikâyecinin elinde bir uçurtmanın peşinde
    2 ...
  53. mektup

    124.
  54. bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne vardır. zarf mahremiyettir, mahrem olmasa da satırlar. bir köşeye çekinilir, yalnız okunur mektuplar. diye başlıyor kitabına bir yazar. bize de unutulan mektubun mahremiyetini ve sıcaklığını anlatıyor. çoğumuzun ömrü boyunca hiç mektup almadığı ve almayacak olması, almış olanların da son mektubunu zamanını kendilerinin de unuttuğu belirsiz bir tarihe gömmüş olmaları inkâr edilemez bir gerçek. öyle ya da böyle çoğumuz, bize yazılan bir mektubun zarfını açarken parmaklarımızın titreyişine, kalbin yavaşlatılamaz hızına tanıklık edemedik. en son ne zaman mektup aldık ya da ne zaman bir mektup yazdık?;
    birdenbire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiçbir şey geri getiremez. çünkü söylediklerimizin üstü çizilemez. çünkü söylediklerimiz dinlenmeyebilir; sözümüz kesilir, içeriye o anda biri girer. mektupta ise teker teker itinayla yan yana gelir sözcükler ve hiçbir zaman yarım kalmaz söylenecekler. okunan mektup da mutlaka kavuşur nihayetine. samimiyetin bir kâğıttan nasıl taşabileceğinin kanıtıdır mektup. dijital ortam karşısında yazılan mesajların soğukluğuyla mukayese edilemez. çünkü kalemin titreyişi vardır mektupta, kelimelerin git-geli, beklemenin ızdırabı ve kavuşmanın anlatılamaz mutluluğu. yanisi bir kısa mesajdan çok daha fazlasını barındırır muhtevasında. dijital ortamla savaşını kaybetmiş değildir henüz. basma kalıp bir ifadeyle, günlük hayatın yoğunluğundan, teknoloji yığınının yoruculuğundan kurtulmak isteyen samimi gönüllere hâlâ aralar kapısını. eşsiz bir dinginliği serer önüne hem yazanın hem okuyanın. zaten habersiz gelen bir mektup kadar ne sevindirebilir insanı.
    0 ...
  55. güneşin oğlu

    91.
  56. ülkü tamerin konuşma şiirini müthiş bir çatı sahnesinde haluk bilginerden dinleyince bir tuhaf oldum. böyle çokça tuhaf olduğum sahneleri barındıran filmdir.
    2 ...
  57. haşmet babaoğlu

    178.
  58. kaçış planıyla daha bir samimi olduğum kişidir. güzel şiirleri güzel okur.
    (bkz: dağlara çıkmak)
    0 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük