çok mu kolay bu son demesi, vermiyorum ki son nefesi..
nicki alırken dinlediğim şarkının o an geçen sözlerinden yazmıştım, son entry mi girerken de aynı yoldan devam ediyorum..
sözlük formatı diye bir şey var ya, şu an umrumda değil..
üzgünüm, sıkkınım şu sözlüğe son entryi girmek çok sevimli bir durum değil. sanal şeylerle canlıymış gibi bağ kurmak, sevgi beslemek saçma olsa da insanın elinde değil, sevdim seni sözlük. sevdiğim başlığının karşında yemek yedim, yaptığım kahveyi hevesle içtim yaran entryler başlığında.. hep yaptım bunları..
bu veda pek isteksiz oluyor aslında, ama başka çarede yok galiba..
belki bi gün tekrar görüşürüz, tekrar öperim gül yanaklarından..
aklımdayken, kimseyi kırmamak, asla şahıslara hakaret etmemek, saygısız başlıklar açmamak, ezik bir sözlük yazarı yaptıysa beni, yapsın bakalım.
o kadar çok tanınan ve iki lafı bir araya getirmekten aciz, sapık, sorunlu, saygısız, karektersiz insanların arasında tanınmak istemiyorum zaten.
içimde kalmasın sözlüğün en kötü yazarı şahsımca alembuysakralkim..
1 yılda gözlemlediğim kadarıyla en tatlı yazar da
rapperninja
ikisini de tanımıyorum, tamamen şahsi düşüncem bunlar..
atilla atalayın harika bir cümlesiyle yapmak istiyorum vedamı
"olanları seyret ama seyirci kalma, seyret..
seyretmekle seyirci kalmak arasında ki farkı zamanla anlayacaksın.."
nacizane tavsiyem fikirleri beyan etmek hoş birşeydir yapılması şıktır,
fakat fikirleri başkasına kabul ettirmeye çabalamak, etmeyene hakaret etmek
zavallılık..
lütfen yapmayın..
--spoiler--
git ulan umrumda değilsin diyeceklere not..
hep içimdeydi bi kıza yakışmaz diye yazmadım işte yazıyorum bi siktirgit çay koy
ohh miss..
ayrıca başlık felaket oldu ayrımındayım efendim,
son olarak meraklılara not.. karmam 105 bu entryi yazarken
bakın nasıl düşecek..
belki ben göremem siz seyredin nan yazık..
--spoiler--
son ders filminde ferhan şensoy'un dillendirdiği mükemmel realite...
dersi hayat verir; hayat öğretir ne var ne yoksa, insan hamdır pişirir, güçsüzü güçlü yapar, oyuncağı kaybolunca ağlayan çocuğu en zor anlarda sapasağlam tutar. hayat insana küçük şeylerle mutlu olmayı öğretir. kusurlarınla barışmayı, kendini sevmeyi öğretir. yalnızlığı öğretir, tek başına geldiği gibi tek başına gider insan, hayat insana hazmetmeyi, sabretmeyi öğretir..
ferhan şensoy bunu bir üniversite hocası olarak söylüyordu...
ne kadar mutlu, ne kadar güçlü, ne kadar temiziz?.. *
(bkz: ya ağlat beni yada güldür)
(bkz: tebessüm ne zor işmiş)
karışık şarkılar attığın playlistte birden, belkıs özener- damarımda kanımsın çıkması ve o türk filmlerinin sıcaklığını, huzurunu eskiden türkiyenin nasıl bir yer olduğunu düşünmek, melodinin seni alıp o döneme götürmesi, iyi ki yeşilçam varmış demek..
en yakın arkadaşın askere giderken, ailesinin davul zurna getirmesi, sırf bu topraklar da doğduğu için askerliği severek yapanların olması, insanların oğullarını zevkle, gururla askere göndermesi..
aralarında 2 yaş olan kapalı annenin ve sarı saçlı teyzenin kolkola * huzurla yürüyebilmesi..
dayının köyden misafirliğe geldiğinde bir ingiliz turist yolda kalınca evine alışını anlatması, çat pat ingilizce bilen kuzenin adam nohutu çok beğendi demesi, yengenin hiç tanımadığı bir turisti evinde ağırlamaktan ve adamın hoşnut kalmasından gurur duyması..
sağlık ocağında sıra beklerken, sara krizi geçirmek üzere olan bir adamın param yok, sigortam yok diye fenalaşınca iki kadının herkesten bir tl toplayıp altta ki eczaneden adamın ilacını alması..
denilebilir ki başka ülkeler de o adam ilacını sigortasız olsa da alıyor..
doğrudur, peki o ülkelerde öyle bir hak olmasa iki teyze adamın ilaç parasını toplamaya kalkışır mı?
hayat cilveli bir şey pek tabii, ve şu anda türkiye de doğduğumuza hala şükredebiliyorsak bu büyük bir şans..
hayatın aslında ne kadar basit olduğunu anlatmak için kurulmuş söz öbeği.
böyle başlığa böyle tanım.*
yere bakan yürek yakmaz, burda kast edilen çapkınlık, girişken, hoş sohbet, dikkat çekici erkekler için mümkündür. yere bakarak yürüyen adamdan kimseye zarar gelmez..
iyi düşününce iyi olmaz. iyiyse zaten iyidir, kötüyse kötüdür. düşünerek bir şeylere yön verilmez, isteyen denesin. neyse o dur.
bütün ama bütün insanlar tipe önem verir. iç güzelliği çirkin insanları avutmak için uydurulmuş bahanedir. çok güzel bir kıza, eğer sorunlu değilse, her erkek çirkin ama kafa dengi bir kızdan daha öncelik verir.
boyut her şeydir, işlev falan hikaye, dinleyin siz beni..
hiç bir zaman iki kişi birbirine aşık olamaz. bir kişi aşık olur diğer tarafta eğer hoşlanabileceği biriyse ilşkiye başlar, zamanla belki sevgi ve/veya alışkanlık oluşur ama aşk mümkün değil.. isterseniz ihtimal olarak düşünelim. x'in y'ye aşık olma ihtimali tanıdığı 100 kızda 1 dir. y'nin x'e aşık olma ihtimali, tanıdığı ve ona kur yapan 150 erkekte 1 dir. bu iki ihtimalin birden gerçekleşmesi oo..
zenginlerin paraları var ama hepsi mutsuz, yalanlardan biridir. zenginse mutludur, çünkü günümüz şartlarında sağlık gibi istisnai durumlar hariç para herşeydir..
kimse arakadaşını canını verecek kadar sevmez, kimse karşısında ki kendinden daha mutlu olsun istemez..
bunlar hep bilinen gerçekler, sadece dillendirme ihtiyacı duydum..
eğer bunları biliyorsanız ve uygularsanız, başarılı ve mutlu olursunuz..
hayat aslın da bu kadar basittir.**
ha bu arada
(bkz: o kız hiç bir zaman geri dönmez)
bazı dönemlerde çok sık hissedilen bazı dönemlerde, çok uzak gelen bir duygu*
okuldan yeni mezun olmuş ve sağolsun eniştesinin yardımıyla özel hastanede iş bulmuş bir psikolog düşünün..
evet evet başkalarının başa çıkamadıkları dertlerinde onlara yardımcı olan, yüklenemedikleri sorunları, taşıma yolu gösteren klinik psikolog.
işin ikinci günüdür. yanında çalıştığı pskiyatr hakkında henüz net bir fikir oturtamamıştır; ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez. işe gelir bir sıkıntı haliyle.
günaydın der, adamın odasına girerken, sert bakışlarla aleykümselam der adam, tedirgin bir şekilde kendi kabinine geçer.
psikiyatr ilk gün sadece, normalde sekreterinin yapması gereken dosyaları düzenlemek, hastaların raporlarını dizmek gibi işler vermiştir acemi psikoloğa.
bir kaç saat sonra psikiyatr gelir kabinine.
"bittimi elindeki işler" der.
bitmemiştir, çünkü düzensizlikte sınır tanımayan kahramanımız normal insanların yarım saate halledeceği işi 2 saate yapar, ve yine bir kaç hata mutlaka çıkar..
"bitmedi ama az kaldı ben şun..."
sözünü bitirmesine fırsat vermez psikiyatr,
"daha ilk günden böyle yapacaksan yandık biz seninle. eniştende bana dost kazığımı atmış nedir. zaten iki sene okuyup başımıza doktor kesiliyorsunuz vikvikvikvik..."
sinirlendiği ne varsa kahramanımızın üstüne boca eder, o artık rahatlamış bir psikiyatrdır. fakat kahramanımız sinir içindedir..
öğlene kadar, ne kadar ağır iş varsa kahramanımıza yaptırılır. kahve aldırılır. yemek söyletilir. sekreter gibi kullanılır. yapılan dosyalara hakarete yakın biçimde eleştiriler getirilir. en sonunda dolar dolar ve patlar kahramanımız,
"biraz sakin olurmusunuz bende insanım." der
sabah ki sert bakıştan bir adet daha fırlatılır yüzüne.
vakit olur ikindi. öğlen namazını nedense atlayan pskiyatr mescide gider, gitmeden kahramanımızı da çağırır. "ben beş vakit namaz kılmıyorum" diyen kahramanımıza "niye cenabetmisin?" der ve hihohoo şeklinde güler, sorunlu psikiyatr. büyük ihtimalle bu espirisini herkese anlatmayı düşünerek yol alır mescidine ve kahramanımız, allahım çarp artık çarpta bitsin nidalarıyla yerine oturur.
zırr telefon gelir, "oğlum bu ay kirayı yetiştiremiycem ben, ablanlarında içeri borcu varmış, gecikti baya sen avans istermisin der."
iyice omzu çöker kahramanımızın, bu akşam eve nasıl gideceğini düşünür. avans istemesi mümkün değildir. yıllardır okurken her masrafını karşılayan annesinin yüzüne nasıl bakacağını düşünür.
saat akşam olmuştur, ve sevgilisini aramak aklına bile gelmemiştir.
neyse gece gönlünü alırım diye düşünür.
eve gitmek için 2 vesait yol gider, üstelik akşam saati olduğu için ayaktadır ve bir ara ayakta bile uyuklamaktadır.
eve gelir, annesinin suratı beş karış. kendine olduğunu düşünür, "ne oldu anne" diye sorar.
"ablan eniştenden ayrılmak istiyormuş. başka kadın varmış galiba"
"e anne nerde ablam"
"teyzene gitmiş. çekinmiş benden, teyzen gizli gizli aradı"
"allah allah"
kapı çalar, evet ev sahibidir. bütün yorgunluğun, sıkıntının, üstünden geçer..
odasına gider kahramanımız ve telefonunda 3 cevapsız arama 1 de mesaj vardır.
aramalar, kankası murattan gelmiştir, herhalde duymadım diye düşünür.
ve mesajı okumaya başlar;
'ben yapamıycam galiba, birbirimizi daha çok kırmayalım.. bitsin..'
dibine kadar yorgunluk, bedenen, ruhen, madden, manevi olarak,ter bazında, gözyaşı bazında, mutsuzluk çarpı sonsuz..
her bağlamda..
bir çok türevi var ben burda kadın erkek arasında aradaki ilginin aşktan ötürü* olanında bahsedicem;
çok canım yanıyor aslında, bu konuda çok naifim, kırgınım, umutsuzum..
aşk başlı başına bir illetken aşık olduğun kişinin de senden hoşlanması süper bir şey değil mi?
değil..
bir kere senin aşık olduğun birinin sana aşık olması pratikte imkansız; sen binlerce ihtimal içinde ona aşık oluyorsun ve ne tesadüf o da sana aşık, mantığa sığması na mümkün.
senin onu seçme ihitmalin 0.001 ise onun da seni seçmesi 0.00001 dir*. matematikte mümkün değil zaten ama mantıkta günlük hayatta biz bunu mümkünleştiriyoruz, şöyle ki biri senden hoşlanıyor, eli yüzü düzgün karekteride normal ise seninle zaman geçirmesine izin veriyorsun ve sonuçta eğer sana uygunsa sende hareketlerinden dolayı ondan hoşlanıyorsun ki bu gayet sağlıklı bir hareket fakat iş burdan sonra kopuyor.
seviyorsun onu salt, doğal ve hiç bir karşılıktan dolayı değil sadece sevdiğin için seviyorsun, ve heder ediyorsun kendini sevdiceğin uğruna. her isteğini yapmalısın onun, hep mutlu olmalı hep gülmeli gül yüzü..
bu kadar ilgi ve şefkat gören birey doğal olarak şımarıyor, kasılıyor ve kendini değerli hissediyor, eğer çok kibirli bir kişi değilse ilişki bir şekilde yürüyor. ama unuttuğu bir şey var seven tarafın, insan kendini karşısındaki anlattığı kadar bilebiliyor aynadaki aksiyle yüzleşecek cesaret insana orta yaşlarında vakıf oluyor. iltifatlar duydukça insan kendini öyle zannediyor ve böyle devam ediyor hayatına, dediğim gibi kibir yoksa sevilen tarafta yürüyor ilşki bir şekilde, ama varsa o kibir denen nalet duygu* sevilen tarafı yok ediyor eritiyor bitiriyor ve aşk zamanla terk ediyor kalbi..
diğer yönde ise kişide kibir yok, hoşlanıyorda senden tamam bitti mi?
bitmez.
sen vermekten yorulursun o almaktan sıkılmaz ve bir gün bir bakarsın ki o da aşık olmuş veya olmak istiyor, bütün verdiklerin bir anda sıfır,
ruhun yerle yeksan,
gururun maaf,
ve ayakta dur bir ilişki bitiyor alt tarafı zaten seni sevmesi mümkün değildi ki,
anlat yüreğine,
aşk acısı çek,
sabret ve;
öğren, seven taraf olmanın insanı nasıl üzeceğini, kıracağını, dökeceğini.. öğren..****