belki bunları yazmaya bile değmez ama sokakta gördüğünüzde uzaylıymışız gibi bakmanız, insanı elinde olmayan şeyler yüzünden dış görünüşü yüzünden yargılamanız, dalga geçmeniz hepsinden hepinizden nefret etmemize neden oluyor. O her imalı bakışınız sözünüz bizi ışık hızıyla sizden soğutuyor. vitiligo veba değil sadece aşırı duygusal ve stresli insanlarda ortaya çıkan bir rahatsızlık. tedavisi yok ama en azından bu başlıkları açan köpek gibi hastalıklı bir beynimiz ruhumuz yok. bu başlıkları görmek bile sinirimi bozuyor ve başka bir yazara hakaret etti diye silik yemeden önce - ki daha önce de mesajla kendisine hakaret ettim cevap vermedi-. sözlükten ayrılıyorum. umarım acı çekerek ölürsün.
Olayın duyulmasının üzerine Alanya'dan gelen baba Adem Helvacı, sinir krizi geçirdi. Oğlunun çok aklı başında bir çocuk olduğunu belirten Adem Helvacı, "Oğlum halk arasında 'ala hastalığı' olarak bilinen hastalığa yakalanmıştı. Önceleri dert etmiyordu. Ancak daha sonra okuldaki arkadaşları 'Sen hastalıklısın' diye dalga geçmişler. Bu yüzden yaşamına son verdiğini düşünüyorum" diye konuştu.
erecte gibi şereften yoksun yaratıklar yüzünden bu çocuk intihar etti. Ben de vitiligoyum , bu ve bunun gibi pisliklerin oluşturduğu şey sizin deyiminizle "toplum" bizi öldürüyor. sözlükte böyle yazıları bir sorunum var butonuyla şikayet etmiştim daha önce de ama görüyoruz ki sözlük de insan tanımı çerçevesinin dışında kalmış.
erecto nickiyle hala yazabildiği için de tebrikler.
Şair, roman yazarı ya da başka bir fikirci sanatı para için yapıyorsa çıkmasın. dünya çapındaki hangi yazar hayattayken o kitaptan para kazanmış?
ayrıca yapmayın lütfen bir kitap kaça mâl oluyor, 5 liraya satılmasın? Satılsın ki daha çok okunsun. 35 lira etiket koyup sülalesini kurtarmak yerine az kazansın, çok okunsun.
bilmediğim bir dilde unutmak geçiyor seni içimden
evet seni unutunca
dünyanın bütün yalnızlarına
peygamber diye inebilirim
sevgili dediğimiz
bizim içimizde yalnız kalabilen tek kişi değil mi?
eğil yüreğim eğil
ne zaman ki yalnızlık kral kesilir
güzeller hep ihtilalle gelir
biliyorum önce annemi öldüreceksin
sonra çocukluğumu kurşuna dizdireceksin
ve ağladığın her damlanın bedeli
kandan ırmaklar isteyeceksin
bu öyle bir savaş ki
ben yenilirsem seni kazanacağım
sen yenilirsen benim olacaksın
ikimiz de yenildik en başından,
ikimiz de kazandık
adet yerini bulsun diye öldürüyoruz birbirimizi.
hayal kurmaktan kokuyorum gerçek olurlar diye
başka birinin hayali değil mi benim gibi yaşıyor olmak
kaç yolcunun gelmek istediği yerdesin
en iyisi yerinde durmak
yolların peşinde ömrünü çürütmektense
yolları kendine uydurmak
hazır değilim çünkü ben bilmem
beklemenin basitliğiyle nasıl durulur cam kenarlarında
nasıl bu kadar uzak bakılır uzaklara
ve neden bekleyen kadınların gözleri
baktıkları yollar gibi tozlu?
neden yollar dururken tabutu doldurur
kadını beklemeyi bilmeyen yolcu?
bir melek neresinden öpülür ağlatılmadan
ya da güneş nasıl aydınlatır kışı, karları eritmeden
bir beyazlıktır, görünmez olur kar
ne zaman ki şairin kalbi doğar
ne zaman ki şairin dudakları biter meleğin dudaklarında
melekler bembeyaz ağlar.
binlerce öpücük kök salar...
kardelenler kalbinin sıcağından anlar baharın geldiğini
ve gözyaşlarını içer daha beyaz açabilmek için
korkuyorum aşka secde etmeyeceksin
telmihler içinde sana şeytan kalacak
her düş seni kendinden kovacak
kibir senin de sonun olacak
damla damla eriyeceksin, damla damla eriyeceksin
ve günah gibi insan olduğum sürece beni terk edemeyeceksin
cennetimden kovulacaksın
cennet sadece kötülerin mezun olduğu bir okuldur
sen başkalarına sokul dur
saydır gövdeme ihanetin mermilerini
hocayı vuran mezun olur
sen gidince cennet tutuşacak hasretinden
güller küle dönecek
ateşten ırmaklar kıvrıla kırıla yazarken adını
kaburga kemiğimin hırsızı kadını
kalbimi çalarken yakalayacağım
bunu biliyorum çünkü kalbim olmazsa sen üşürsün
alevden ırmaklarda bile yıkanamazsın
temizleyemezsin vücudunu aç kurtların terinden
her dolunayda kurtlara uyan ihanetin kederinden
bilmediğim bir dilde unutmak geliyor seni içimden
seni anlatamamak, susup kalmak, dalıp gitmek
kelimeleri bulamamak istiyorum
şairliğin lanetinden kurtulmak için ver gözlerini
onlar ki şiirlerin tanrısıdır hüzünle bakınca
onlar ki tanrının şiiridir toprak ve suyla bir emre yazılmış
onlar ki şairini inkar eder
ve alır başını gider bir mısralık anlamlardan
destanların yarı yalan dünyasına.
evet seni unutunca
destan olabilirsin
ben kırk günde büyürüm yetişmek için senin yaşına
kalbine yetişmek için savaşırım kan dökerim
ne cengaverdir senin kalbin bilirim
yüzümün kalkanlarını duman ettiğin günlerden
ve kırk yiğidimi sırf yüzünü gördüler diye
hayatın anlamlarıyla savaştırırım
hayal kalman için gerçeklerle
gerçek olmaman için hayallerle kapışırım
kırk gün ve kırk gece
art arda gözümü kırpmaksızın tam kırk kere ölebilirim.
dünyanın bütün yalnızlarına
anlatacaklarım var
aslında herkes delidir
tımarhanedeki cesurdur maskesini çıkaracak kadar
yalnızlık aklı çeviren bir surdur
ama içeriye sallanır gülleler
kapılar sana kapatılır
benlik kuşatılır
o sana taş attıkça sen ona kuş atarsın
o da yarı yolda uçar gider
herkes dışarıya çıkmak için savaşır
yalnızlık bir buyruksa adamı deli eder
yalnızca ölü kuşlar yalnızlığa değer
peygamber diye inebilirim
insanım diye çıktığım dağdan
ne denizleri yarabilirim musa gibi
ne isa gibi raks edebilirim
ama bir gün katıksız güldürebilirsem seni
bir gün hüzne değdirmeden çıkarabilirsem kalbinin kırkını
aşkın da bir mucize olduğunu gösterebilirim
imansızların inanamadığı kitaplara
şiirler yazabilirim.
sosyal medyada yazdıklarını görüp de birkaç yıldır takip ettiğim kişidir. özcan so özcan (ö.s.ö) kısaltmasını imza olarak kullanır. Yazdıkları basit görünebilir ama en azından ahmet batman soğuk kahveden kalitelidir.
--spoiler--
Galaksin olmak istiyorum, soluduğun hava, baktığın gökyüzü, içtiğin su, içine düşeceğin mutluluk olmak istiyorum. Kavga etmek istiyorum, olur olmaz şeyler yüzünden didişmek, ardından seni buzdolabına yaslayıp öpmek.. Tuhaf şeyler istiyorum, içinde uzun vadeli beklentilerin olduğu, gözle görülemeyecek kadar küçük yazılmış kredi kartı sözleşmelerine benzeyen şeyler..Hayatımın geri kalanının yeryüzündeki saçmalıkların dışında bir anlamı olsun istiyorum, özel bir anlam bu, sonsuz bir anlam,senden benden öte bir anlam.. Beni yanlış anlama, bir anlamın eksikliği değil bunun nedeni. Uzaya bir isim vermek istiyorum, senin ismini.. bir boşluğu doldurmak için senin varlığından daha muhteşem ne olabilir. Başlangıç için, bir sürü yıldızım var, yüzük ister misin ?
--spoiler--
--spoiler--
Bakma sen bana, ben ne söylediğimi bilmiyorum. Sen de zaten ne istediğinin farkında değilsin. Ne söylersem söyleyeyim içinde bulunduğumuz duruma faydası olmayacak, sen de şu durumda neyin sana iyi geleceğini bilmediğinden ilişkimiz orta saha mücadelesi şeklinde geçiyor. Güçlü savunmalarımız var ama gol yollarında iyi değiliz. Ortak bir şarkımız yok. Ben de çok sevdiğin bir şey yok. Benim sende sevmediğim hiç bir şey yok. Böyle pis bir durum işte, bazen keşke birbirimizi hiç tanımasaydık diyorum, ne kaybederdik ki en fazla,bir kaç sigara az içerdik, bir kaç iyi geceler, biraz da seni seviyorum..
Anlatsam anlatılmayacak kadar..
Yüzünü astı, bana baktı. Bak dedi, araya girdim, bakıyorum dedim, buraya oturduğumuz andan itibaren, seni tanıdığım andan beri, hatta doğduğum gün itibariyle sürekli sana bakıyorum. Ben sana bakmak için yaratılmışım. Ben sana bakınca tuhaflanıyorum, karnımdan gıdıklanıyorum. aklım uçuyor, esrar içmiş habeş maymununa dönüyorum. Sen de tahmin edersin ki ben sana bakarken aynı anda sen de baktığında yeryüzündeki en mutlu adam ben oluyorum. Ki, göz göze gelmek denilen durumun kralı budur, galaksideki bütün takım yıldızlar bana aitmiş gibi hissediyorum.. O yüzden şimdi yeniden düşün ve o dikkatimi çekmek için vurguladığın" bak" ı geri al, biz seni tanıdığım günden beri gazetelerin arka sayfalarında resmi basılan bikini güzelleriyle bile ilişkiyi kestik, sağda solda gözümüz zaten yok. Bir şey söyleyeceksen de ben bakmıyorken söyle. Hem, bugün kirpiklerin çok güzel, sıcak bir şeyler söyleyesi geliyor insanın.Ama ne bileyim ben susarsam sen gitmeli bir şeyler söyliycekmişsin gibi bir şey seziyorum. Ben de ağzı kuruyup çok konuşmaktan ölen ilk kişi olmak için aday olmuş kelime doğurmaya devam ediyorum.
Hem, dudakların bugün ne güzel..
Bütün ülkeye çay ısmarlamak istiyorum..
Sana neden öfkeliyim biliyor musun? Çünkü boğazıma kadar içine gömüldüğüm boktan,mide bulandıran insan kalabağında ayakta durabilmek için tutunacağım kırık cam parçasıydın sen. Bu demiştim, tutacak olan,
kesecek olan da..
öfkemi tanımak istersen, bir bıçağı avucunla kes.
ben burada bekliyorum seni.
Anneniz babanızdan nefret edebilir. Dünyadaki en zıt insanlar evlenirse çocuklarını kim mutlu edebilir?
"arkamı dönüp bakıyorum hiçbir şey yok ortada, geleceğe bakıyorum yine bir şey yok"
bir anneden bunları duymak kadar kötü ne olabilir? Sevgilinizden ayrıldığınız için mi üzgünsünüz? Aileniz sizi Antalya ya tatile götürmedi diye mi üzgünsünüz?
benim hayattan o kadar büyük beklentilerim yok. Sadece kavga etmeden iki kelime konuşsunlar istiyorum. Aynı evin içinde yaşayan düşman olmasınlar, odam sığınak görevi görmesin istiyorum. Ağlama krizlerini değil de, kahkaha seslerini duymak istiyorum o kadar.
Hangi çiçek, diğerini "sarı açtı" diye ayıplar?
Hangi kuş, "farklı ötünce " diğerine yasak koyar?
Derisinden, dilinden öte öldürülüyor insanlar.
Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar...
Kendi nick altına entry giren ergen yazar olarak anılma tehlikesini göze alıp bu yazıya başlıyorum. Aralıkta ankarada doğdum, ve 19 yıldır ankarada yaşıyorum. Hayatımın her alanında olduğu gibi sözlükte de görünmez olmayı başarmış ve kendi kendime yazmaya devam ediyorum. Burası benim kimseye anlatamadığım her şeyi yazdığım elektronik bir günlük gibi oldu. Hiçbir zaman edebi bir şey yazmadım,yazamam ama sürekli okurum. Okudukça yazdıklarımdan tiksinirim bu nedenle aslında çok da yazı yazmıyorum. 08.04.2012 saat 14.58den bu yana 183 entry girdim ama yazdığım şeylerden sadece birkaç tanesi benim için değerlidir ve onlar da sözlük yazarlarının itiraflarına kimi zaman ağlayarak kimi zaman çok mutlu olduğumda yazdığım şeylerdir. Hiçbir zaman bir hedefim olmadı bu yüzden bir ara karakalem resim yaptım -en son resmimi 2010da çizdim-. Bir ara fotoğraf çekmeye,kısa filmlere çok uğraştım sürekli sanatsal bir şeyler yapma çabasındaydım ama benim yapabildiğim tek şeyin okumak ve izlemek olduğunu fark ettim. Bazı insanlar bir şey ortaya koyar diğerleri buna seyirci kalır,ben sadece iyi bir seyirciydim. Klasik rus romanlarındaki hastalıklı karakterlerden biriydim ivan petroviçtim, oğuz Atay romanındaki selim ışık, masadaki hiç yenmeyen ama hep orada olan garip reçeldim. Hayata dört elle sarılıp ertesi gün oturup sadece ölmeyi isterdim. Bazen ciddi anlamda geri zekalı olduğumu düşünür bazen bir dahi olduğumu düşünürdüm. Ben bir taştım insanlar taş deyip geçiyor ama değerli bir taş olduğumu anlamıyorlar sanırdım. Yanılmışım. En son vasat bir insan olduğuma karar verdim. Kendime baktığımda toplama bir bilgisayarı görüyorum herkesin istediği şeyleri birazcık yapmış ortaya manasız bir bütün çıkmış gibi. Bunu da can sıkıntısından yazıyorum sanırım ama her neyse ya o kadar gereksiz entry arasına bir de benimki eklensin azizim .
Filmlerdeki,romanlardaki uzun otobüs yolculuklarındaki karakterlere özendim hep. Şehirler arası otobüslerde öğrenecektim ben de unutmayı. Fonda duygusal bir müzik çalacak kafamı dayadığım camdan kaldırıp göz yaşlarımı silecek ve unutacaktım artık zamanaşımına uğramış kişiyi. Her şey tasarladığım gibiydi anneannem yalnız kalmasın diye onun yanına gitmiş 24 gün kalmış ve ankaraya, evime geri dönecektim. Otobüsün saat 11de olması ilk hatamdı sanırım, güneş tam tepedeyken acı mı çekilir ya da birisi mi unutulurmuş?
Neyse dedim ve 7 saatlik yolculuk için otobüse adımımı attım.
bir hafta öncesi:
-merhaba ben pazar gününe bilet almak istiyorum.
+ 1 mi 9 mu?
- 9 olsun, teşekkürler.
iç ses: ohaaa son iki bilet kalmış ve birini ben aldım off çok şanslıyım.
pazar günü:
evet adımımı attım ve 9 numaraya oturacakken etrafa göz attım otobüste 9 kişi bile yok. Yine geç kalkacak anlaşılan otobüs, işin yoksa bir de bunları bekle ki gelsinler diye söylenerek yerime oturdum. Yanımdaki teyze diş yapısını zihnime kazımak istercesine güldü bana, ben de yaramazlık yapmış çocuk gibi bakıp güldüm . Yalnızca 5 dakika onun yanında oturdum, ilçeden çıkana kadar ama 5 dakikada bir insan başka bir insanın hayatını nasıl karartabilirmiş bana bunu kanıtladı teyze. Önce adımı sordu, sonra neden burdasın, ben seni daha önce görmedim, merkezden misin köyün yok mu senin, ankarada nerde oturuyorsunuz... 55n 1k sorularını passaparoladaki adamdan daha hızlı sordu bana. Zayıfım diye de bir buçuk koltuğa oturmasın mı iyice sinirlendim. Benden tc kimlik numaram hariç aldığı bütün cevaplardan tatmin olamayan teyze kafasını cama çevirdi. -9 numara benimdi cam kenarı benim hakkımdı.- bunu fırsat bilip hemen bir arka koltuğa geçtim ama içim içimi yiyor ya muavin gelip bana bir şey derse neyse ya biletim var boş otobüs ne diyebilir diye kendi kendimi teselli etmeyi de ihmal etmedim. Teyze bu duruma bozuldu biraz sanırım ama benim ayarlarımı bozduğu o 5 dakika yüzünden iki saat deliksiz uyudum hem de cam kenarındaydım. Yaşasın yolculuk! Diyordum ki teyzenin sesiyle uyandım kendine yeni kurban olarak yan koltuktaki kır saçlı amcayı belirlemişti. Ah canım modern görünmeye çalışan orta yaşlı amca nasıl üzüldüm ona da. Onu bırak beni al onun çocuğu falan vardır yazık demeyi isterdim ama o gücü kendimde bulamadım.
kulaklığımı taktım, yolda sadece ağaçlar ve gökyüzü var. Yeşil ve mavinin tonlarına hüzünü de ekledim ve pilli bebekten haram geceleri açtım.
"Aklım başımda değil ki
Sebebini bilmiyorum
Bize nazar değdi inan
Adım gibi biliyorum
Yine bana haram geceler
Senin için ağlıyorum
Yar yine bana haram geceler
Senin için ağlıyorum"
o kadar güzel bir an ki tam görüntüleri hazırladı beynim film şeridi yapacak ve sessizce gözümden bir kaç damla yaş akacaktı ama olmadı.
" yanıyoruum yanıyorum ah yanıyorum yanıyorum
yar yine bana haram geceleeer"
bu sahne teyzenin cam ile koltuk arasından uzattığı elma ile bölündü. Teşekkürler deyip aldım elmayı ve şarkıya devam ettim. Sonra muavin gelip " kulaklık istiyon mu televizyon için yeğenim" dedi, teşekkürler bende var dedim. Etrafıma göz atıp şarkıyı tekrar başlattım.
aklım başımda değil ki
sebebinii bilmiyorum
ve otobüs durdu. Otobüste 8 kişiyiz toplam ama yine de çocuklu aile, geveze teyze, yaşlı amca kadrosu var. Bu nasıl kader allasen? Ben unutmak için duygusal bir ambiyans tasarlıyorum orda çocukların çişi geldi diye otobüs duruyor. Otobüs hareket ettikten sonra kulaklığı çıkartıp uyudum. Paralel evrende o bilet aldığım kıza 1 numara deseydim otobüsteki tek,genç,yakışıklı ve uzun boylu çocukla oturup mutlu olacakmışım.
olmuyormuş yani sözlük şehirler arası otobüslerde bir aydınlanma, hem kafanı vuruyorsun cama acıyor hep kandırmaca bunlar.
The Fifa World Cup is close by. Let me give you a few rules that will preserve your beauty.
fifa dünya kupası yaklaşıyor. Hadi birkaç kural koyalım senin güzelliğini koruyacak.
1. The remote control belongs to me for the whole month.
1. Kumanda kontrolü bir aylığına bana ait olmalı.
2. Tell all your friends not to give birth or wed or die or whatever during the World Cup coz we won't go.
2. Bütün arkadaşlarına söyle dünya kupası boyunca parti vermek ya da düğün ya da cenaze ya da herhangi bir şey yok çünkü gitmeyeceğiz.
3. You support the teams that I support.
3. Benim desteklediğim takımı destekliyorsun.
4. No talking during the game, wait for half-time or end of the game.
4. Maç boyunca konuşma, ilkyarının ya da maçın bitmesini bekle.
5. Repeats & highlights are as good as the main match, so am gonna watch them..
5.tekrarlar da maç kadar önemli yani onları da izlicem.
6. We can watch Daily tv soaps provided actors and actresses Are wearing football shirts and they are in
Brazil.
6. Günlük dizileri izleyebiliriz aktör ve aktrislerin forma giymesi ve brezilyada olması şartıyla.
7. You don't just pass in front of the TV if i'm watching football, you better crawl on the floor.
7. Eğer ben maçı izliyorsam televizyonun önünden geçme, zeminden emeklemen daha iyi olur.
8. Make sure you don't ask silly questions such as; is this Chelsea versus England?
8. Chealse mi ingiltere mi gibi salakça sorular sormayacağından emin olmalıyım.
9. No funny faces to my friends when they come for football.
9. Arkadaşlarım futbol için geldiklerinde surat asmak yok.
10. Smile everytime EXCEPT when my team is losing.
10. Her zaman gülümse takımım kaybettiği zaman hariç.
11.There shall be no comments about Cristiano Ronaldo's looks. Professinalism shall remain an absolute part of the World Cup.
11. Cristiano ronaldonun görünüşü hakkında yorum yapma. Dünya kupasında mutlak bağlı kalarak yorum yapabilirsin.
12.If you miss the line up please ask, 'who is that guy?'
12. Eğer kaçırırsan bu adam kim diye sorma lütfen.
13. Ronaldo the Brazilian and Ronaldo the Portuguese are not related, Tanzania and Kenya did not qualify.
13. Brezilyalı ronaldo ve Portekizli ronaldonun bağlantısı yok, Tanzanya ve Kenya ile tanımlama.
Thank you,
GENTLEMAN'S ASSOCIATION.
ben çok güldüm siz de gülün istedim sözlük de hangi başlığa yazacağımı da bulamadım bunu. Çeviri çok saçma olabilir ama hemen yazmak istediğim için incelemeden anladığım gibi yazdım.
Engeli olan ya da olmayan tüm sinemaseverlerin ücretsiz olarak katılabileceği bugün başlayan festivaldir. Bu yılki ev sahipleri ise Ulucanlar Cezaevi Sinema Salonu ile Çağdaş Sanatlar Merkezi olacaktır. Bugün ben de çağdaş sanatlar merkezinde Hababam sınıfı ve Sen Aydınlatırsın Geceyi filmlerini izlemeye gideceğim, hep birlikte film izlememiz mümkün, hadi filmlerdeki engelleri kaldıralım!
Pervin!
Benim yerimde olsaydın benim gibi yapardın: böyle bir mektup yazar, zevcene bırakır, bir daha onu görmemek üzere bu evden çıkardın. Ben de öyle yapıyorum. Çünkü... Hayır..sebepleri sana bildirmeğe lüzum yoktur; sen ki o sebeplerin hepsini icadettin, onları benim kadar, belki daha mufassal bilirsin.
Pervin; ayrılıyoruz.
Yakında resmen de ayrılacağız. Bu andan itibaren serbestsin, daha doğrusu ben, senin izdivaç esnasında da kendi kendine bahşettiğin bu serbestliği rızam ile kanun ile sana veriyorum. Artık rahat ol, şimdiye kadar bilmeyerek harcadığım izzetinefsimin zararlarına katlanıyor ve daha fazlasına dayanamayarak çekiliyorum. Teyzemin yanında oturacağım. Bu mektubu yazarken tarih haziranın üçüdür, gün çarşambadır, saat sabahın sekiz buçuğudur, hava güzeldir, kalb rahattır, hayat yenidir ve ben her şeyi anlamış bulunuyorum.
Ankara da Selanik sokakda bulunan flamingo cafe/pastane de yiyebileceğiniz müthiş tatlıdır. Çikolata seviyorsanız vakit kaybetmeden tadına bakın, bu lezzetten mahrum kalmayın efendim.
ikimiz birden kalabiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak vizelerden şu ders notlarından
zalim hocalardan güneşlerden bulunmayan notlardan
Durmadan harcadığım şu fotokopi paralarından al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu konuları atla bu konuları da bunları da
Göğe bakalım
Falanca büte sonra gireriz göğe bakalım
Kalacak var deriz zaman durur kalırız
Bu notlar böyle iyi aferin hocaya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
çalışkanlar tembeller açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa tembeliz nasıl olsa kalırız sokaklarda
vizeleri bırak göğe bakalım
Senin bu notlarında ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski sınav soruların yalnız gibi ağaçlar gibi
zaman geçsin diye bakıyorum geçiyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız derslerin vardı bir bir kapattım
büte kalasın diye bir bir kapattım
Şimdi sınav gelir geçer gideriz
kalmayacağımız bir ders beğen başka türlüsü güç
Bir notların bir büt yeter belleyelim yetsin
kopyaları aldım bana ayırdım durma konuları hatırlat
Durma konuları hatırlat
Durma göğe bakalım.
Vize Uyar
edit: vize haftasında sanata bakış açısı değişen bir yurdum öğrencisi dramıdır.
Konuştuğumuz her konunun bir yemeğe bağlanarak bittiği en büyük ortak noktamız yemek olan yazar. Yakında Avrupa görüp bize de aydınlatacak yüce şahıs. Seviyoruz seni ailecek.
Kızınızı mı evlendireceksiniz?
Damat hakkında yeterli bilgiye sahip değil misiniz?
Karar vermekte zorluk mu çekiyorsunuz?
Eğer bu soruların cevabı evetse 15 dakikalık görsel hafıza teknikleri destekli sunumumuzla aklınızdaki soru işaretlerinden kurtulabilirsiniz. Hayırlı uğurlu olsun.
Doğrusu "tıpkı sizin gibiyiz +1 farkla" olan başlıktır.
21 mart dünya down sendromu günü için +1 kromozom fazlası olan dostlarımızı temsil eder. Ayrıca birkaç dakikanızı ayırıp şiddetle izlemenizi tavsiye ederim : http://m.youtube.com/watch?v=Ju-q4OnBtNU