bana bir yıldız kadar uzak olsan da seni her yerden hissedebiliyorum. bu gece gökyüzü bana bir şans tanırsa eğer, yıldızların en parlak olduğu an da ışığı takip et. beni bulacaksın.
insanlar daha kendini tanıyamazken, bir başkasını gerçekten tanıması mümkün gibi gözükmüyor.
''kişi size ne kadar izin verirse o kadar tanıyabilirsiniz'' der sokrates baba konu ile ilgili olarak.
1. sarhoşken nasıl?
bazı insanların sarhoşluğu çekilmez olur. sevilen insansa, tamam yine çekilir. ama bir lokma bir şey içti mi, içindeki bütün kompleksler, iblisler bir bir dökülen insanların asıl ayıkken bir meselesi var demektir.
2. hangi küfür?
argo da, küfür de hayatta yerini bulduğun da güzel ifade araçlarıdır. fakat birine küfrederken hangi sıfatın, tamlamanın, eylem vaadinin seçildiği o insana dair işaretler taşır. zaten birin öfkelendiği an başlı başına önemli bir veridir.
3. bana bir çay getir!
istediği kadar iyi, nazik, yüce gönüllü görünsün. bir insanın, kendisinin eşiti görmeyerek aşağıladığı meslek gruplarının bulunması bütün bu imajı yerle bir eder. garsonlarla, apartman görevlisiyle nasıl konuşuyor? emir kipi mi, tamam.
4. içindeki ırkçı
her şey normaldir, bir sürü konuda kafa denginiz gibidir. ama sonra öyle bir laf eder ki donar kalırsınız. etnik, dinsel, cinsel her tür ayrımcı beyan da, espri de, o insanı gerçekten tanımanız için malzeme verir. örneğin 'pis çingene' diyen biriyle iki çift laf edecek mideniz var mı?
5. mızıkçılık sıkar
monopoli de olur, okey, tavla ya da poker de? işin içine kazanma-kaybetme ikilisi girdiğin de anın da değişen, mızıklanıp çirkefe yatanlar vardır. 'yahu şurada oyun oynuyoruz' diyemezsiniz, onun için hayatın merkezidir.
6. aynı ev laboratuvarı
üniversite de ki ev arkadaşı da olsa, hayat arkadaşı da sınırları belli alanda birden fazla kişi zorlu bir sınavdır. insan daha 10'lu yaşlarında ailesiyle bile aynı eve sığamazken karakterin oturduğu yetişkinlik dönemi hayli zordur. koridor da ters dönmüş terlikten yanan ampulü değiştirmemeye uzanan bir dünya dert tasa...
7. ailesinin yanında
siz onu işyerin de, okul da ya da duygusal ortamlar da tanıyıp sevmiş olabilirsiniz. ama insan en çok doğumdan beri tanıyanların yanın da kendisi olur, özüne döner. esprileri, oturup kalkması, birbirlerine hitapları derken onu ailesinin evin de bırakıp dışarı yalnız çıkmanız olası!
8. ya onu ben alacaktım!
tabakta son kalmış patates kızartması, kalamar, kurabiye, her ne ise? bazı insanların sonsuz nezaketi masada kimsenin yiyememesine neden olur, o ayrı. ama son mu, başka biri var mı, yok mu diye düşünmeden atlayanlar, siz de pek iyi bir görüntü vermiyorsunuz.
9. haberler den al haberi
gündemin en civcivli anlarından birin de birlikte ana haber bültenini izlemeyi deneyin. toplumsal olaylara, çatışmalara, öğrenci protestolarına falan verdiği tepkileri inceleyin. 'sallandıracaksın üç tanesi taksim'de' kıvamındaysa tepkileri, geçmiş olsun.
10. borç-harç işleri
öyle gerekmiştir, borç para istemişsinizdir. ya da bir eşyasını ödünç alıp alamayacağınızı sormuşsunuzdur. çok açık bir şekilde bu tekliflere yanaşmaması ayrı, bir de çocukça bahaneler bulması? kaçınız.
11. sahada değişenler
maça gitmekle maç yapmak arasında akrabalık olsa da, sonuçlar farklı. hayatı boyunca hiçbir alanda 'hırs' sahibi olmamış birinin maçı kazanmak için her türlü çamur hareketi yapması olasıdır. sert girer, çelme takar, durmadan itiraz eder. 'karıncayı incitmeyen' bu adam bir de bakmışsınız yenilen golden sonra kaleciye dümdüz gidiyor.
12. gerzek ya?
başlarından ne geçerse geçsin, bir insanın eski sevgilisinden, eşinden, eski arkadaşlarından söz ederken seçtiği sıfatlar, ne kadar düzgün biri olduğunun işaretidir. böyle anında 'satışlar', bir gün sizin de başka masalara böyle malzeme olacağınız anlamına gelir.
13. tatilin zehir olma riski
sürekli güneşlenenlerden olabilir ya da denizden hiç çıkmayanlardan. iki dakika susmuyordur belki ya da ağzını bıçaklar açmıyordur. hesap saati geldiğinde cüzdanın üstüne yatanlardan mı, her şeyi ödeyip sizi kendisine bağımlı hale getirmek isteyenlerden mi? tatil ,yoğunlaştırılıp dar zamana sığdırılmış bir hayat simülasyonudur, insanın hası iki günde belli olur.
14. cinsi münasebet
fazla ayrıntıya gerek yok, bir insanı tanımanın en iyi yollarından biri de budur. o aşamaya gelene kadar yapılan numaralar, sonrasında ki hal ve gidişat da öyle?
15. trafik canavarı
arkadaşınız direksiyon başında bir canavara mı dönüşüyor? yayalara, bisikletlilere, motorlulara katiyen yol hakkı tanımıyor mu? kadın sürücülere en ufak bir hataların da saydırmaya mı başlıyor? müsait bir yer de inebilirsiniz.
16. cenaze ortamları
herkesin üzüntü eşiği de, inanç dünyasının sınırları da, acıyı yaşama biçimi de farklı. ama bazı durumlar bu tür farkları kılıç gibi gözünüzün ortasına sokar. sizin için önemli birini kaybetmişken, yan tarafta başkasıyla kikirdeyen arkadaş ilişkileri gözden geçirmeye neden olabilir.
17. vatanı kurtarma faaliyetleri
kimi zaman yemek masasın da, kimi zaman günlük muhabbet içinde birden konu siyasete gelir. birinin 'vatanı kurtarma' formülü, o insanın hayatta durduğu yere dair en temel işaretleri verir.
18. stadyum da dönüşenler
stadyum ambiyansı değerli verilerle doludur. maça birlikte gittiğiniz 'mülayim' arkadaşınızın ilk düdükle galiz küfürler savurmaya başlamasına, her durum da soğukkanlılığını ve nesnelliği korumakla meşhur bir kişinin "hoca versene penaltıyı", "ne ofsaytı be..." gibi çıkışlar yapmasına tanık olmak işten bile değildir. formayı çıkarıp sahaya dalma girişimlerine girmeyelim bile..
19. aşk üçgeni
olur ya, iki arkadaşın gönlü aynı insana kayar. aşk meşk işlerin de 'önden siz buyrun' gibi bir teklif de olmaz tabii, ama 'çirkinleşmek' de şart değil. zaten böyle durumlar da aşık olunan şahıs durumu anlayıp anın da ortadan tüyer. aklı varsa tabii?
20. parayla ilişki
cebinde ki akrep meselesi ayrı, ortak hesap ödeme anları çok belirleyicidir. onun dışın da birin parayla kurduğu ilişki, yeni satın aldığı bir şeyi size tarif edişi önemli parametrelerdir.
21. terfi testi
bir insan en iyi eline güç geçtiğin de tanınır. o kadar acayip bir güç olmasına bile gerek yok. işyerin de terfi aldığı günün ertesi gün iş arkadaşlarına tavrı değişen biri mi? verdik notunu?
22. kavgada denmez
günlük hayatta her şey şahane, güllük gülistanlık. ancak buzdağının görünmeyen yüzü de böyle mi? tartışırken nasıl, kavga ederken neye dönüşüyor? 'matrix reloaded'ın efsanevi repliği 'bir insanı kavga etmeden, tam anlamıyla tanıyamazsın' sözü o an akıllara geliveriyor.
23. ofis partisin de
gün boyu arkasından çan çan konuştuğu müdürünün eteğin de mi dolanıyor, yiyecek-içecek bedava diye kendini mi kaybediyor, herkes bir şekilde eğlenirken üstten üstten bakıp bir kenara mı çekiliyor? formal iş ilişkisinde su yüzüne çıkmayanlar aynı ortamda ipler biraz gevşetilince yüzmeye başlar.
24. toplantı ritüelleri
ağzınızdan laf alanı da, lafı ağzınıza tıkayanı da çekilmez. işyerin de esprinin dozunu ayarlayamamak, düğmesine basılmış gibi kalem çevirip arada düşürmek, sinir bozucu bir tikle ayağını sallamak ve tabii bütün işi o yaparmış gibi görünmek... bunlar etrafı geren hareketler.
25. sosyal medya ortamları
facebook'ta, twitter'da kimi takip ediyor? hangi olaylara ne tip yorumlar yapıyor? kimleri, hangi durumları 'beğeniyor'? yazı dili, imlası nasıl? bir insanı şıppadanak tanımanın en garantili yolu bu olabilir!
- kişiden kişiye değişen testler bütünü.
- bu çıkmaz bir yoldur, zira tanıyamazsınız. tanıdığınızı sanırsınız...
bu konuda ki son sözü dostoyevski söylemiştir zamanında :
"insanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır."
- en iyi yol, onu hiç tanımamak (mı?). hiçlik en güzeli; gerisi aşk, gerisi düşler, gerisi kopartırcasına başlayan sevgi olsa gerek..
yalnızdır,
o esintide ki huzur, bulutların dağıttığı hüzün, yaşadığını hissettiriyor.
evde tek başına ve yalnız olmayı seven insandır.
belki de evinde vakit geçirmeyi seven insandır, dışarı çıkma zorunluluğu yoktur, nasıl olsa hava kapalı evde kalıp, mutlu olabilir.
belki başka alternatifi olmayan insandır.
bu havada kim ne yapar ki diyerekten bütün günü yatakta geçirmeyi planlayan insandır. yağmuru izlemeyi seviyordur, o yağmur damlaların pencerede çıkarttığı sesten hoşlanıyordur. en güzel anılarını, yağmur damlaları eşliğinde yaşa(n)mıştır, kim bilir. dışarı izlerken kendini huzurlu hissediyordur.
sıcaktan bunalmış olan insandır. kalabalığı sevmeyen insandır. o kapalı havada gezmenin zevkini bilen kişidir. yağmurlu ve kapalı havada kendini daha iyi hissediyordur. yağmur yağdıktan sonra o toprağın mis kokusunu seviyordur.
hava güzel, kızlar güzel, hayat güzel üçlemesinin sahteliğinden haberdar olan insandır.
"yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını..
herkesin yüzü gözü ıslak,
başları eğik omuzlarının arasında..
yağmur yağdığında... herkes..
benim hep olduğum gibi..."
hayatınızın bir dönemine eşlik etmiş kokulardır. sadece hatırlamak değil bu, hissediyorsunuz. en azından mutlu olabiliyorsun, ya da üzülüyorsun.
- tebeşir kokusu.
- kokulu silgi.
- bayat bisküvi kokusu.
- kalemtraştan yeni çıkmış ahşap kurşun kalem kokusu.
- sıcak süt kokusu.
- vicks kokusu.
- leblebi tozu kokusu.
- mazot- benzin kokusu.
- zarf kokusu.
- sahaftan alınmış kitap kokusu.
- ilkokul da beslenme saati gelip de çantalar açıldığın da ortalığa yayılan yiyeceklerin o karışık kokusu.
- pide kokusu.
- pastel boya kokusu.
- dalin şampuan.
- çatapat, mantar tabancadan çıkan koku.
- eski yorgan kokusu.
- simit kokusu.
- yeni biçilmiş yonca, yeni sürülmüş tarla kokusu.
- yıkanmış beton merdiven kokusu.
- odun ateşin de pişirilen kıstırma ve mayalı ekmek kokusu.
- çıra kokusu, yanmış portakal kabuğu kokusu.
- taso kokusu.
- balataları yanmış araba kokusu.
- lunaparkları hatırlatan toz kokusu.
- bebek kokusu.
- sevgiliyi anımsattığın da burun sızlatan kokulardır.
size bir an da geçmişi yaşatan kokulardır. parayla satın alamayacağınız kokulardır. insanın içini bir hoş ederler. en güzeli, sevilen kişilerin bıraktığı kokusu ve eşyalarının kokusu olsa gerek...
- istiklal'de tek başına yürüdüğünüz an.
- sabahları uyanınca tek başına kahvaltı etmek.
- çalan telefonunun ya da gelen mesajın heyecan uyandırmaması.
- canının en sıkıldığı an da saracak birini bulamamak.
- kendini ısıtmaya çalıştığın zaman.
- yanında kimse yokken iki elinin de dolu olduğu andır.
- başını yastığa koyduğun an.
- herkes bir şeylerle uğraşırken aylak aylak takılmak, yurtta geçen ilk hafta ve son haftalar.
- tam bir şey söyleyecek iken seni kimsenin anlamayacağını fark edip vazgeçilen an.
- iki sevgili gördüğün de birbirlerine sarıldıkları ve öptükleri an.
- uzun bir yolculuk sırasında, mola yerinde tek başına yemek yenilen andır.
- duvar saatinden gelen sesi duymaktır.
- içindeki derdi kimseye anlatamadığın andır.
- ilgi görmediğiniz an değil ilgisini beklediğiniz insanın sizi görmezden geldiği andır.
- en huzurlu hissettiğiniz anları konuşmayı sevdiğiniz birisine bahsedemediğimiz an.
- bu başlığın görüldüğü an.
- kendisini kimsenin anlamadığı an.
- insanların sadece işi düştüğün de aradığını fark ettiğin an.
- birini aramak için telefonu eline alıp, yüzlerce kişi arasından arayacak kimseyi bulamadığın andır.
- çok sevdiğin bir şeyi paylaşacak biri olmadığı an.
- tam olarak şuan, gerçekten yalnız biri için her an.
yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de vardır hayatta
ama genellikle
bir ömür alır
bunun farkına varmak
o zaman da
çok geçtir
ve çok geçten
daha kötü
bir şey yoktur
hayatta...
ne diyeceğini, nasıl davranacağını kestiremediğin dönemdir. yorucudur. aşılması zordur. her şey de bir anlam çıkarmalar, bir hareket yapmadan önce kırk kere düşünmeler, acabalar o da mı öyle düşünüyordur silsilesi. "biz şimdi tam olarak neyiz" dönemi. belirsizliğin en tahammül edilemeyen hali. sonunda sevgili olunacaksa en güzel dönemdir. ha olmuyorsa da en kısa zamanda yol verilmesi gereken ilişki türüdür.
sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez der sokrates. bir insan kendi varlığını sorgulamayı, düşünmeyi boş iş olarak görüyorsa, neden yaşadığını bir anlatsın. yaşadığımız sistemlere de yön veren felsefedir.
insanlar felsefe yaparak hayatın yönlendirmelerini sorgulamış, onun kalıcı acılarını ve geçici heveslerini anlamaya çalışmıştır. böylelikle kendi kararlarını verme, hayatı yaşanabilir kılma ve anlayabilme imkanı doğmuştur. hayatı kabullenebilmek, olayların ardına bakabilmek ve yaşanabilir kılmak için felsefe yapılmıştır.
felsefe bir yaşam biçimi olsa gerek, ya da bir tür ayna. baktığımız da kendimizi görebilmemiz gibi. felsefe insanın ta kendisidir.
ruhunu bulmayı gerektirir. aramaya inanmaktır, her şeyden önce. her daim umutla, yılmadan beklenecek olandır.
aslında olabilecek bir eylemdir. sonuçta aynı yönlere eğildiğiniz, sizi anlayabilecek bir insan vardır hayatta..
kendiniz de arayıp bulmak istediğiniz ama bir türlü bulamadığınız özellikleri barındıran, yanında kendinizi huzurlu ve tamamlanmış hissettiğiniz insanı bulmaktır.
bazı insanlara göre hayatın tek gayesidir, kim olursanız, nelere sahip olursanız olun o insanı bulamadığınız sürece hep bir şeyler eksik kalacaktır.
kocaman bir hayal kırıklığıdır bazen. sen bulmuşken o bulamamıştır.
insanlar ruh eşlerini ararken kendileri ile ortak noktaları en fazla olan insanı arıyorlar. aslında kendilerini, eksiklerini veya yanlışlarını en iyi tamamlayacak, kapatacak insanın ruh eşleri olduğunun bile farkında değiller. bu yüzden bulmakta çok zorlanıyorlar ve bulduklarında farkına bile varmıyorlar.
zordur gerçekten. önemli olan bulmak değil yitirmemektir, kime sorsan buluyor zaten.
ne zaman bulunacağı bilinmez ama bulunduğun da şiir gibi, hayal gibi bir hayat olacaktır.
büyüdükçe arzularım küçüldü, şaşkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşıyacak bir şey kalmadı. büyümenin bir bedeli varsa işte bu, yarım metre uzadım, yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim.
emrah serbes
- masumiyet.
- umursamazlık.
- güven.
- cesaret.
- enerji.
- merak.
- iyi niyet.
- zaman.
- huzur.
- içten bir gülümseyiş.
- yıllar.
- diz kapağında ki yaralar.
- hayal gücü.
- inanç.
- bayram sevinci.
- heyecan.
- tahammül.
- keşfetme arzusu.
- küçük şeylerle mutlu olabilme yeteneği.
- takvim yaprakları.
- içtenlik.
- saf duygular.
- uyku.
- bana hiçbir şey olmaz hissi.
- süt dişleri.
- sevgi.
- sayısız çorap teki.
- silgi, taso, misket.
- ilgi.
- tatlılık.
gittikçe azalan yok olan samimiyet ve buna nispet artan iğrenç, pislik sahtelik.
her şeyin çok güzel olacağına dair umut.
kısacası her şey.
büyüdükçe daha da zevk aldığınız, iyi ki de büyümüşüz dediğiniz bir şey var mı?
büyüdükçe kazanılan hiçbir şey yok, en azından küçükken duyulan, duygu alınan tada değişebilecek hiçbir şey yok.
insan büyüdükçe mi artıyor dertleri?
yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?
- pamuk şekerin pamuktan yapıldığı.
- bohçacıların o bohçalarla çocuk kaçırdığı.
- renkli gözlü insanların renkli gördüğü.
- tüm bebekleri leyleklerin getirdiği.
- bir gece aileden uzak kalındığın da hemen onların çocuğu olunacağı.
- serçelerin büyüdüğü zaman güvercin olması.
- kuşbaşı etini gerçek kuş başı zannetmek.
- kahve içersen kara olursun.
- hamur yersen karnın ağrır.
- yemezsen arkandan ağlar.
- gitme bak öcü varmış orada.
- ayın bir dede olması.
- radyonun içinde adam olduğu.
- tolga abiyi hugo'nun babası sanmak.
- banyodan sonra sıhhatler kelimesini saatler olsun olduğunu sanmak.
- herkesin türkçe konuştuğunu düşünmek.
- filmleri ve dizileri gerçek sanmak.
- acı yendiğin de sesimizin güzel olacağı.
- gözlük takanların çok zeki olması.
- doktor yazısı ayrı bir dil değilmiş.
- solucanların büyüyünce yılan olacağını sanmak.
- herkesin hep yanında olacağını sanmak.
- hep çocuk olarak kalacağımı zannetmek.
- hep iyiler kazanır.
- büyümenin iyi bir şey olduğu düşüncesi.
çocuk olsam yeniden...
bir tek düştüğüm için acısa içim,
ve kalbim;
çok koştuğum zaman çarpsa sadece...
bir kadının en güzel yeri diye bir şey yoktur. kadın baştan aşağı her yeri güzeldir. sevdiği adam için atan kalbi, onu görünce içi parlayan gözleri, düşleridir. benimle bütünleştiği her yeridir. seviyorsan her yeridir kadına aşıksanız çok fazla ayıramazsınız.
- dudağının hemen kenarıdır. oraya yerleşip, bir hayat yaşamak istenir.
- boynudur. en öpülesi, koklanası ve okşanası yeridir.
- kalbidir. buruşmaz, sarkmaz, küçülmez. zor bulunan bir cinstir.
- düşünebilen beynidir, bir de kırmamak için çabalayan dili..
başını koyduğun göğsü,
sımsıkı tuttuğun eli,
okşamaya kıyamadığın saçları,
incitmeye korktuğun kalbi,
sana koşa koşa gelen bacakları,
hiç bırakma dercesine sarıldığın kolları,
seni seviyorum diyen dudakları.
sevdiğiniz o kadının; her yeri, her şeyi, her uzvu güzeldir, her santimetre karesi güzeldir. sizi sakladığı yerdir, taa içinde bir yerde.
kadının en güzel yeri herkesin göremeyeceği içinde, derinler de barındırdığı yerdir.
zaman zaman eşlerine de gösterseler çoğunlukla çocuklarının nasiplendiği,
şefkatli, sadakat, fedakar, anaç yürekleridir.
görmesini bilene, görmeye nasip olanlara...
bir hediyeyi en güzel yapan nedir, kimin için en güzeldir tartışılır. en güzel hediye o an ihtiyacı olan hediyedir. ondan bir parça maddi değeri ölçülemeyecek bir şey. bir insana verilebilecek en güzel hediyeyle eş değerdir. kişiye özeldir. duruma göre de değişebilir.
bazen yaslanacak bir omuz
bazen derin derin içine bakılacak gözler
bazen hafifçe dokunulacak bir yüz
bazen usulca okşanacak saçlar
bazen duyulacak bir çift söz
bazen masumca duyulan sevgi
bazen mide de uçan kelebekler
bazen aniden gelen heyecan duygusu
bazen sıcacık bir tebessüm
bazen de içten ve kocaman bir sarılış yeter.
onu anlamak ve içten olabilmesine izin vermektir. en zor zamanında destek, en sıkıntılı anında anlayış, her zaman sevgi ve saygı. kişinin varlığı zaten en güzel hediyedir. gerisi zaten bir şekilde hallolur. o kadar çok alternatif var ki, mesele ilgi alanlarını, sevdiği şeyleri bilecek kadar tanımanız da. ince çizgiler hep güzeldir. beklentisiz sevmektir. hesapsız, kitapsız, sorgusuz, sualsiz. bir insana verilebilecek en güzel şeydir.
insanın hayatın da bağımlılık yaratan
içinde kendi ruhunu barındıran, kesinlikle özleten
bambaşka anlamlar taşıyan var olan yer
en güzel günlerin geçtiği yerlerin içinde olmasından sanırım
ya da ben özlemişim tam bilemediğim, hep seveceğim seni.