You can keep your love from me just like you were a miser
And I'll admit it wasn't very smart
So I went out and found myself a guy that's so much wiser
And he taught me the way to win your heart
dün geceki maçta rüştü'nün sakatlandığı sıradaki diyaloglardır. hatta bu konuşmalar rıdvan dilmen'in bile dikkatini çekmişti. şu şekilde :
ibo: abi sizin kızlar bi güzel ya, anlamıyorum bu işi.
krasic: what?
ibo: kızlar diyorum, güzel.
krasic: I don't understand.
ibo: saçların güzelmiş, kaç ayda uzattın? benimkiler de iyi bak.
krasic:..........
arkadaş kavga edeceksen tartışacaksan, çıkıp dışarda et. sonra başına bir sürü iş alırsın. karşı taraf seni şikayet eder, dekan seni çağırır, bilmem ne, son senede okul uzar mı diye kafa yorarsın. aman diyim, ben ettim, siz etmeyin.
az evvel arkadaşlarımla beraberdim, onlardan ayrılıp eve doğru yürümeye başladım. caddede bir binanın önünden geçerken, girişteki çalılıkların içinde bir kadının yattığını gördüm, yavaş yavaş hareket ederek doğruldu. belki sarhoştu, belki dengesini kaybedip düşmüştü, bilemiyorum. içimden ''iyi misiniz?'' demek geldi ama, benim yaşlarda bir kadının bu insanı davranışımı yanlış anlayacağını düşünerek sadece bakarak yanından geçtim.
beni kınamayın ama gerçekten korktum. sonuçta 21.yüzyıl...
anne babanın, belki birkaç arkadaşın, belki nüfus müdürlüğünün, belki ösym'nin dışında kimsenin umrunda olmamak...
ne kadar keyifli değil mi hayat?
üstad oğuz atay'ın dediği gibi:
Sabah erken kalkarım
Ne yüzümü yıkarım
Ne sokağa çıkarım.
Kışın soba yakarım
Yazın camdan bakarım
Hayattan yok çıkarım.
diziyi çakır ölene kadar izledim ne yalan söyleyim. bu akşam şöyle bir baktım, alemdar mezun olduğu okula (bkz: ankara siyasal) (bkz: ali candan) yakışır bir şekilde müsteşar olma yolunda ya da oldu, bilemiyorum. ama yakında başbakan olursa şaşırılmaması gereken durum. dizi senaristleri bir düşünsün.
ayrıca o makamdan sonra cumhurbaşkanlığının yolu da açık. (bkz: polat alemdar ın cumhurbaşkanı olması)
amerika'daki son toplantıda korumalarla olan münakaşada iki kişiyi öldürebilirdi. come on alemdar!
bu papazlar yok mu... az adamlarımı çalmadı. şimdi o özelliğin adını hatırlayamadım ama, oynayan herkes bilir papazların hacılama özelliğini. ah ordaki ses, o ses beni benden aldı, nazlı yardan çaldı.
sesi buraya yazmam çok saçma olacak oynayan herkes hatırlayacaktır, ama şöyleydi galiba: uaaa uaaa uaaa *
sonrada bir parıltı sesi( parıltı sesi ne ya)
zor bir dersi geçtiğinizi öğrenirsiniz ya da uzun zamandır beklediğiniz bir oyun piyasaya çıkar, bir kızı seversiniz belki o da sizi sever diye, belki o da olur. güzel herhangi bir şey olur, beklediğiniz güzel bir şey ya da beklemediğiniz.
bırakın içinizdeki obafemi martins'i, rahat rahat atın havada taklaları...
işte sevinç gözyaşları...
You found a way to break away
from the one you say that you love
now you cry out your eyes day and night
you set free the one that you love
and it's true, I don't remember you
but I believe you if you say that we met
I get confused
nights, i've been wondering
I thought I was already dead
but man, I loved
yeah, I loved
when I loved
it was love
it was love
or at least, the closest I got
and the coffee, the cream
the blood in my dreams
are the ones you used to know
and the gas, the plane, the interstate
live the ones you don't have to know
and I regret this sad and awful truth
but my mouth, it'll get away from me
you, I just put up with you, kid
I stayed cause you wouldn't leave
remember love
oh, love
when we loved
it was love
it was love
or at least, as close as I've come
and maybe joan was running all alone
and there is a shortcut
by putting a gun to your brain
man, to take all that you got
and the truth was I was just scared for you
but for me, that's the way that it comes
you'd gotten used to me and my awful tongue
but god, didn't we have some fun?
when we made love in the van
and I drove with your hand on my lap
and when san diego got too unkind
we just picked up and left it behind
and we had some love and some hope
a full tank of gas and a wide open road
it was love
to us, it was all that we had
and there's just a day when you just break
the best thing you had
and I still call it love
for now, it's the closest I've come
düzenli olarak haftada üç kez ayrılan çiftlerdir efendim. bir öyle bir böyle. bir bakarsınız romantizm diz boyu, bir bakarsınız kanlı bıçaklılar.
bıktım arkadaş yahu, bıktım ya! bir tek bana mı denk geliyor bunlar?
----cinsellik içermeyen sadece saçma bir gözlem-----
şimdi eğri oturup doğru konuşalım. elbette türk kızları gözümüzün nuru, başımızın tacı, her şeyimiz... o konuyu açıklığa kavuşturalım. yüzleri, gözleri güzel ona da lafımız yok amma ve lakin bu gerçeği de söylemek gerekecek sanırım.
evet ne yazık ki durum bu; küçük göğüsler ve büyük kalçalar. türk kızlarının en tipik özelliği...
kartal gol gol gol, kartal gol gol gol, kartal gol gol...diye inliyordu tv. arkadaşlarım beşiktaş her pozisyona girdiğinde hop oturup hop kalkıyordu. tuttuğum takım olmasına rağmen, bense sessizce izliyordum maçı.aklım sabah olanlardaydı çünkü...
-evet gülümsüyoruz, bak şimdi hafif bir gülümseme. hadi , hafifçe...
her seferinde öyle diyordu fotoğrafçı. sanki gülümsedikçe yerime brad pitt, kıvanç tatlıtuğ gelecekti. beş fotoğrafımda da gülümsüyordum hafiften, her ne kadar elden ''devlet asabiyetini'' bırakmasam da. bilgisayardan bakıp beğendiğim fotoğrafı çıkartacaktı. ''bak bu güzel, bu da fena değilmiş bence'' dedi her fotoğrafıma. ama bence hepsinde çirkin bir adam gülümsüyordu, hem de çirkinliğinden utanmadan. ''bu olsun'' dedim, az gülümseyen bir fotoğrafımı göstererek.
baskı sırasında başarısız birkaç sohbet girişimimiz oldu yakışılı fotoğrafçıyla. okulumu, okulumun kızlarının güzelliklerinden bahsedip durdu.o konuşurken ben ise kafamla onu onaylıyor, bir yandan da okuldaki güzel kızlardan hangilerinin fotoğrafını çektiğini düşünüyordum.gerçi benim içim birisi önemliydi, onun dışında isterse bütün kızları çeksin bana ne! ah seni, sen yok musun yakışıklı fotoğrafçı...
bense çıkarttığım fotoğraflarımdan birini, yakın zamanda duygularımı açmayı düşündüğüm demet'e verebilirim diye düşünüyordum. hakkaten ha niye olmasın, alır koyar cüzdanına değil mi? aynen de öyle olacaktı.
çektiği kızlardan biriyle görüşmeye başladığını, hatta bir gece bara gittikten sonra eve götürdüğünü arsızca anlattı bana. ''vay be'' dedim içimden, koca bir ''vay be''.
o sırada birçok kız fotoğrafı gösterdi. sanırım sıkça başka okullardan araya karışan oluyordu.sonra cebinden bir tane kız fotoğrafı çıkardı.''bak bu da görüştüğüm kız'' dedi ve fotoğrafı bana uzattı. elime aldığımda, dokuz aydır hoşlanmaktan öte şeyler hissettiğim demet'in güzel yüzüyle karşılaştım. ah be demet, ah be. yakışıklı, '' yatakta da çok iyi'' dedi aniden. ''yatak'' dedim, ''yatak'' içimden.''yatak''. içimden fotoğrafçının ağzını yüzünü orada kırmak geldi. dakikalarca vurmak istiyordum o yavşak ağzına. ah seni, sen yok musun yakışıklı fotoğrafçı...
hiçbir şey demeden geri verdim fotoğrafı, o arada fotoğraflarım çıktı. parayı verip hızla çıktım dükkandan. fotoğrafların olduğu küçük zarftan bir tanesi aldım elime. ''tabi'' dedim ya ''tabi''. ''tabi ya,şu tipe bak senin yüzüne nah bakar! ''
-dakikalar doksan artı üçü gösteriyor sayın seyirciler ve beşiktaşımız şampiyonlar ligine bir puanla başlıyor, derken eyvah eyvah. yapma rüştü, yapma. yedik golü, evet inönü derin bir sessizliğe gömülüyor...
bordo siyah yayınevi'nin çıkarttığı ne kadar ince kitap okuyup, kafka'dan, tolstoy'dan hele hele Schopenhauer dan söz açıldığında alim kesilen tiplerdir.
i'm waiting
for my moment to come
i'm waiting
for the movie to begin
i'm waiting
for a revelation
i'm waiting for someone
to count me in
cos now
i only see my dreams
in everything i touch
feel their cold hands on
everything that i love
cold like some
magnificant skyline
out of my reach
but always
in my eyeline now
we're tumbling down
we're spiralling
tied up to the ground
we're spiralling
i fashioned you
from jewels and stone
i made you
in the image of myself
i gave you
everything you wanted
so you would never know
anything else
but everytime
i reach for you
you slip
through my fingers
into cold sunlight
laughing at the things
that i had planned
the map of my world gets
smaller as i sit here
pulling at the loose
threads now
we're tumbling down
we're spiralling
tied up to the ground
we're spiralling
when we fall in love
we're just falling
in love with ourselves
we're spiralling
did you wanna be a winner?
did you wanna be an icon?
did you wanna be famous?
did you wanna be the president?
did you wanna start a war?
did you wanna have a family?
did you wanna be in love?
did you wanna be in love?
i never saw the light
i never saw the light
i waited up all night
but i never saw the light
when we fall in love
we're just falling
in love with ourselves
we're spiralling
we're tumbling down
we're spiralling
tied up to the ground
we're spiralling
her aşkta veresiye değil, peşin satanın kazanacağı; ne kadar yakışıklı ve güzel olduğunuzla doğru orantılı, dünyada bütün devletlerin vatandaşlarına kanunlarla olmasa da gizlice uyguladığı, vatandaşları arasında uygulattığı sistem.