bruce willis'i çok fazla sevmesemde bu filmde gerçekten süper bir tarz ve sempatiklikle karşımıza çıktığını söylemem gerekir. filmin yarısını bir kaç yıl önce bir otobüs yolculuğunda izlemiştim. yolculuk bittiği için kalan kısmını izleyememiştim tabi. Eve döner dönmez izleyeceğim derken unuttum. bir kaç gün önce bir arkadaşımda tesadüf görünce aldım ve izledim. film başından sonuna kadar en ufak bir sıkıcılık yaşatmadan sürükleyip götürüyor. filmin final sahnesi ise aklınızın ucuna bile gelmeyecek keyifli bir sonla bitiyor. gerçekten izlemeye değer bir film kanımca.
bu sahnedeki şarkıyı merak edecek olursanız twist in my sobriety (tanita tikaram)
mükemmel bir The Stills Soundtrack'idir. 2004 yılında gösterime giren Wicker Park filminde kullanılmıştır.
ca y est c'est reparti
je me divise en deux
je suis tout a la fois
l'acteur et le decor
je ne sais ou je vais
ou je vais, le saurais-je?
je vais nulle part mais a toute vitesse
l'haleine des camions
le soleil alienant
sur le toit du bancroft building a montreal
les filles a moitie nues
je pense a toi souvent
les filles completement nues
ca me fait toujours mal
et puis je reste la
les gens me semblent heureux
si tu savais suffrir
je m'en porterais mieux
tu recevras ma lettre
dechirante et dechiree
les larmes de non-retour
de la chienne crevee
ca y est c'est reparti
je me divise en deux
je suis tout a la fois l'acteur et le decor
je ne sais ou je vais
ou je vais, le saurais-je?
je vais nulle part mais a toute vitesse
arkadaşımın kullandığı laptop ın kasası metalik bir yapıya sahipti. touchpad in solundaki alan öylesine ısınıyordu ki üzerinde yumurta kırdığını iddia ediyordu.
26 Ekim 1963 doğumlu amerikalı müzisyendir. Müzik kariyerine 1981 ve 1993 yılları arasında bulunduğu alternative rock grubu 10000 Maniacs ile başlamıştır. 1993 yılından sonra ise solo kariyerine devam etmiştir. Solo kariyerindeki albümleri ise şöyledir;
Oil dripping on my head
Let's go back to bed
Bring you back to me
Bring you back to me
Oil dripping on my head
Bring you back
From the dead
From the dead
Here's wishing you were here with me
Here's wishing we could massage
History, history
I'm witness to what you do
Anything that you feel
In between, in between
You and me
Bound at sea
Floating on debris
Yr so close, close to me
Yr so close, close to me
Oil dripping on my head
Let's go back to bed
Bring you back
Bring you back
From the dead
From the dead
Wishing you were here by me
Wishing you were here
Let's massage history
All the money's gone
All the money's gone
Funny it was never here
It was never here
Here's a song
Here's a song
To massage along
History along
Come with me
To the other side
Not everyone makes it out alive
Come with me
To the other side not everyone makes it out
Alive
I want you to suck my neck...
bazen rahatsız ediyor bu şarkı beni. çünkü tek bir kelime bile edemeyeceğim kadar sarsıcı. bazen onun çocukluğu aklıma geliyor. kendini beğenmiş bir piç. ama mutsuz ve çaresiz.
i hear the ringing of the telephone
no one's home and none of you can reach me
i'm alone and i feel fine
there's nothing anyone can sell to me
nothing new, none of you can teach me
but i'm sure that you will try
i'm tired of living in the modern world
with pretty boys and plastic girls
broken hearts, vanities that disease
i hear my music on the radio
what's that song from long ago they're still playing
is it saying anything to you
pretty people in the magazines
play the part of kings and queens
hair and make-up can cover up the ugly truth.
i'm tired of living in the modern world
with pretty boys and plastic girls
broken hearts, vanities that disease
it really doesn't mean a thing to me
it really doesn't mean a thing to me
i'm tired of living in the modern world
with pretty boys and plastic girls
broken hearts, vanities that disease
i hear the ringing of the telephone
no one's home and none of you can reach me
i'm alone and i feel fine
i'm tired of living in the modern world
with pretty boys and plastic girls
broken hearts, vanities that disease
it really doesn't mean a thing to me
it really doesn't mean a thing to me
it really doesn't mean a thing to me
herkesin bilgisayarında en az bir kaç bulunduğuna emin olduğum klasördür. her ne kadar bu klasör adı kötüye yorumlansa da ve her zaman merak edilip bakılsa da bazen tembellikten isimlendirilmemiş veya içi boşaltılıp başka bir yere taşınmış klasörde olabilmektedir.
başrollerini Mads Mikkelsen ve Jessica Schwarz ın paylaştığı alman yönetmen anno saul filmidir. filme materyalist bir çerçeveden bakmadığınız sürece son derece etkileyici ve sürükleyici bir film olduğunu söyleyebilirim ki film zaten olayın doğa üstü boyutuyla değil hikayesiyle alakadar tutmaktadır sizi. Filmin çekim kalitesini çok hoş buldum doğrusu. alıştığımız hollywood filmleri renginden öte doğal bir görüntüye bakıyormuşunuz hissiyatı uyandırıyor. Konusuda bana kalırsa oldukça güzel ve akmayan filmlerden hoşlanan biri olarak son derece sürükleyici bir yapım olduğunu belirtmek isterim.
I always watch you when you're dreaming
Because I know it's not of me
I smoke a dozen cancer sticks
Imagine there are two or three ways
To make you love me
And not dream of someone else
Become the movie on your eyelids
The reflection of yourself
The reflection of yourself
I cry when I listen to you breathing
Because I know there's nothing else
The conscious of that crushing feeling
To know there's no connection left
That we both go through the motions
That we're both living somewhere else
That the movie on your eyelids
Is no reflection of myself
Is no reflection of myself
Is no reflection of myself
I wanna be, I wanna be your movie...
I wanna be, I wanna be your movie...
Why can't you be me?
Why can't you be me?
Why can't you be me?
Why can't you be me?
Be me, be me, be me...
bir Phoenix şarkısıdır. 2009 yılında çıkardıkları Wolfgang Amadeus Phoenix albümlerinde yer alır. insanı yormayan kaliteli bir çalışmadır. Kanal kayıtta aldıkları videoda sadece akustik gitar üzerine Thomas Mars ın pürüzsüz netlikteki vokalini dinleyebilirsiniz. orijinalinden daha hoş bir akustik versiyon olmuştur. Sonuna kadar dinleyin derim.
Dahlias, they come from me
A promise to get well
That ain't working, thinking that you're no good
Don't worry 'cause I'm not the kind to kiss and tell
Dahlias and cherry trees, I don't recall them anyway
Some lovers know it ain't gonna wear out
To each his own the same
Look what you wasted
When the lights are cutting out
And I come down in your room
Our daily compromise
It is written in your signed armistice
And when the lights are cutting out
And I come down in your room
Well, we'll decide as always
Here is your signed armistice
It's time to follow and not to heat it up
Requesting this plane is a propeller
In the middle of the course when ambitions are low
Head on close, hang on before you lose control
The octagon logo had to rip it up
The semaphore message on your lips
Some lovers know it ain't gonna wear out
To each his own the same, what else is wasted?
When the lights are cutting out
And I come down in your room
Our daily compromise
It is written in your signed armistice
And when the lights are cutting out
And I come down in your room
Well, we'll decide as always
Here is your signed armistice
For lovers in a rush, for lovers always
For lovers in a rush, keeping promises
For lovers in a rush, for lovers always
For lovers in a rush, for lovers always
For lovers in a rush, keeping promises
For lovers in a rush, for lovers always
1998 yılında çıkradıkları Shrink albümünden bir the notwist çalışması daha. Elektronik altyapısıyla gitar müziğinin karışımı gerçek bir sentez meydana getirmiştir. yağ ve su gibi. her ne kadar birbirine karışması zor olsada bu bütünü sağlamak gerçek bir tür oluşturur kanımca.
Then I saw the electric bear
Now he`s always there
I can talk of your eyes every day
Cause they don`t look old
And I never feel any cold
All the things I do with you
They don`t fade away
23 mart 2002 tarihinde yayın yapmaya başlamıştır ve o yıldan bu yana dinlediğim tek radyo istasyonu olmuştur. girdiğim bir çok garip ambiansta arkada çalan radyo istasyonu hep o olmuştur. yaklaşık 5.5 yıl çalıştığım işimden yakın zamanda kovulduktan sonra bir arkadaşım aradı ve şöyle söyledi.
-senden sonra kullandığın arabanın kontağını çevirdim ve radyo ekseninin açık olduğunu duydum. Aklıma sen geldin ve gözlerim doldu...
filmi iki kere izledim ve bir kere daha izleyebileceğime eminim. Filmde Jason Statham ın canlandırdığı ''Jake Green'' karakterinden ziyade Andre Benjamin in canlandırdığı ''avi'' ve Mark Strong ın canlandırdığı ''sorter'' karakterleri daha çok etkilemiştir beni. filmi kavrayabilmek için başından sonuna kadar filme odaklanmanız filmi seyretmeye mecbur kılmaktadır sizi ki bu da guy ritchie nin uyguladığı kaliteli bir tekniktir kanımca. Evet, film yer yer usual suspects ve fight club gibi filmleri anımsatsa da kesinlikle bunlardan bağımsız bir filmdir. Üstü kapalı biten filmler her zaman dikkatimi çekmiştir ve bu filmde izlendikten sonra bile kafanızı kurcalamaya devam eden bir türdedir. Filmde kullanılan müzikler ve sözlerse ayrıca dikkat çeken unsurlardandır.
''zeki olabilmenin tek yolu daha zeki bir rakiple oynamaktır''
''en büyük düşman en son bakacağın yerdedir''
Blonde redhead in 2004 yılında çıkardıkları en efsane albümleri Misery is A Butterfly da yer alan bir çalışmadır. Bu albümü defalarca dinlememe rağmen neden bu şarkıyı atladığımı bir türlü anlayamadım. Ta ki tesadüf eseri bu canlı performanslarını izleyene dek. Kazu makino elinde bir beyaz gibson sg ile her zamanki gibi klavyesi başındadır. Eşsiz güzelliği ve büyüleyici sesi bu performansta da alır götürür. Her ne kadar boktan gitar çalıyor olsa da onun parmaklarından çıkan tonları duymak yeter. 1.46 da koluyla burnunu siler. garip ama o ne yapsa hoş geliyor bana.
kendisi rep müziğe gönül vermiş birisidir. bir dönem o ve tayfası rock müzikle ilgilendiğim için uzun süre rahatsız etmişlerdi beni. ama o günler çok geride kaldı. birbirimizi uzun senelerdir tanırız. bazı geceler bir kaç bira alır ve geç saatlere kadar varoluş, sonsuzluk, zaman ve bilinmeyen üzerine konuşuruz. Kendisiyle burada karşılaşmak ilginç oldu doğrusu.
müzikal anlayışın estetik anlayışıyla bir şekilde alakalı olduğunu düşünüyorum. daha önceleri keskin hatlı tasarımlardan hoşlanıyordum. Hatta sevdiğim bir çok sanatçının elinde bu ve buna benzer tasarımlar gördüğümde neden bu saçmasapan modelleri kullanırlar diye düşünüyordum. Ancak zamanla müzikal anlayışım değiştikçe estetik anlayışımda değişti. Artık oval hatlar dikkatimi çekiyor. başı ve sonu olmayan çizimler, doğaya ait olan hatlar. bir su damlası veya bir yaprak gibi.
evet, bu gitara ait söyleyecek tek bir cümle varsa gerçekten de jaguar gibi bir gitar olduğudur.
Evet, uzun süredir bu isim dilime dolanmış durumdadır. bazen arkadaşlarıma ''hey okereke'' diye hitap ettiğim bile oluyor.
tam adı Kelechukwu Rowland Okereke olan siyahi vokalimiz 13 ekim 1981 tarihinde Liverpool da dünyaya gelmiştir. Katolik bir aileye sahip olan okereke nin annesi kadın doğum uzmanı ve babası da moleküler biyoloktur. Ancak kendisi rock müziğe gönül vermiş ve elektro gitarın ruhunu hissedebilmiştir. Onu farklı kılan şey ise sesinin ve müzikal kimliğinin ötesinde siyahi bir alternative rock grubu vokali oluşudur ki nadiren görülen bir durumdur. Bunun ingiltere de büyümüş olmasıyla da alakası var tabi. ama Amerika da yetişmiş olsaydı belki de rep müzikle ilgileniyor olacaktı. Bu bir ayrım değil elbette. Müziğin bölgelere ve toplumlara göre farklılık göstermesi çok normal bir durumdur. yine de onun rock müziği tercih etmiş olması bu anlayışın dışına çıktığını ve hissettiği şeyi yaptığını gösteriyor kanımca. ve buda ayrı bir sempati duymama neden oluyor.
bu adamı hiç bir zaman tanımadım ve hiç bir zaman şarkılarını dinlemedim. Ancak ona ve oluşturduğu müzikal kimliğe saygı duydum her zaman. Kafama takılan soruysa şuydu.
Death in Vegas'ın 1997 yılında çıkardıkları Dead Elvis albümlerinde kastedilenin ne olduğuydu. çünkü Bir zamanlar elvis presley'nin meşhur olmadan önce vegasta barlarda çaldığını duymuştum. Bunun grubun adıyla da bir bağıntısı olabilir tabi.
genel olarak çevirilerde hovarda, ahlaksız ya da ahlak kurallarını hiçe sayan olarak kullanılsada tam olarak türkçe karşılığı bulunmayan ingilizce bir olgudur. Erkek için kullanılmaktadır.
gariptir ki placebo'nun yaptığı şarkıların çoğunun bestesi bu adama aittir. Dinlediğimiz tüm o sarsıcı müzikler. Ancak kimse bilmez ve tanımaz. Lost dizisinde aynı durum konu edilmiştir. abisi drive shaft grubunda iken charlie ye şöyle der.
- unutma ki basçılar her zaman ikinci planda kalır.
gerçek bir piyano sesi karşısında her zaman büyülenmişimdir ve her zaman piyano çalmak istemişimdir. brian molko da bir röportajında en çok çalmak istediği enstrümanın piyano olduğunu söylemiştir. (parçayı çalan stefan olsdal dır)
tanıma gelicek olursak 2003 yılında çıkardıkları sleeping with ghosts albümünün en vurucu şarkılarındandır. geçmişteki kırgınlıklarınızı hatırlatacak bir şarkıdır. live in paris 2003 kaydını ise izlemeden geçmeyin derim. ekranda dönen siyah beyaz resimlerdeki kadının kim olduğunu çzöemedim ama garip bir ambians vermiş.
her dinlediğinizde geçmişin sonbahar yaprakları gibi belleğinizde savrulduğunu hissettiren bir placebo şarkısıdır. 98 yılındandır ve without you i am nothing albümünden.