Festival kapsamında yaklaşık 13 film izlediğim, program olarak önceki yıllara nazaran daha kötü performansı olan bu sene 14. gerçekleştirilen bağımsız festivali. Ayrıca bilet fiyatlarının bu denli pahalı olması isyan ettirmiştir çevrelerce.
festivalin yanı sıra guy maddin'le the forbidden room uzerine ve pedro cosra ile de horse money uzerine salt beyoglunda söyleşinin olmasi da bir nebze olsun gonulleri ferahlatmistir.
son olarak, depo: akıl hastanesinde hayat ismli turk yapimi belgeselin de salt beyoglunda festival kapsaminda ilk kez seyirciyle bulustugunu belirtebiliriz. Belgeselcilik adina zayif olsa da (bir searching for sugar man degil) iceriksel olarak idare ederdi.
Sinema adına var olan en dandik en işe yaramaz kurumdur. Kendi içinde bile birbirlerini çekememe gibi türlü türlü egzantirik davranışa sahiptir çoğu üyesi ve verdiği kararlar, seçtiği çogu film en az kendileri kadar vasattır.
Sonbaharda deniz kenarında yürümeye aşık olan, boynuna fularını/atkısını takmayı oldukça seven kişiler için yaz mevsimi ve istanbul sıcağı adeta cehennemin fragman halidir.
Hiçbir zaman tamamiyle ne düşündüğümü söyleyemeyeceğim. Belki yüzde 60'ını falan belki 70'ini söylerim. Arta kalan yüzdelik de tüm ömrümü kurt gibi yiyedursun.
Ali Aydının ilk uzun metrajlı filmidir. ercan kesalın ne denli devleşerek oynadığına şahit olursunuz. Film aynı zamanda türkiye'nin hatta dünya'nın kanayan yarası olan faşizm'e bir nebze parmak basıyor.
Okul hayal ettiğim gibi çıkmadı sözlük. Üniversite ortamı eğlenceli vs. Diyorlardı. Ee tamam da hayal sadece barlara gidip içki içmekten ibaret olan da mı eğlence sayılıyor. Dehşet bunaltıcı. Çocukken çıtayı yüksek tutmuşsam demek ki. Hep şey zannederdim, derslere aristokratlar falan geliyor, şapkasını çıkarıyor, büyük bir bilgelikle bilgisini paylaşıyor, sen de hararetli sinema/edebiyat/müzik/sanat konuşuyorsun arkadaşlarınla. Hah! Nerde be sözlük! "yarın da akıyor muyuz"cular, "ojenin numarası kaç yea"cılar ve bir sürü insan. Kibirli değilimdir sözlük. Sanırım çocukken fazla düşlediğim zamanların hayal kırıklığı.
sürrealist ressam salvador dali'nin ispanyol yönetmen ve aynı zamanda deneysel sinemanın babalarından sayılacak luis bunuel ile nasıl tanıştığını, dali'nin resme olan sürrealist bakışının sinemaya aktarılışını, fikirlerini ve birlikte çalıştıkları filmlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenişini geniş çapta anlatan ansiklopedidir. Türkçesi henüz basılmamıştır. Dileyen olursa, istanbul modern sanat müzesi kütüphanesi'nde bulabilmektedir. Amazon.com'dan da satın alınabilir.
1952 doğumlu yazar, senarist, sosyolog olan çok yönlü kişi. Sorbonne üniversitesinde sosyoloji eğitimi almıştır. Sinema, televizyon senaryoları dışında birçok romanı bulunmakta. Ama bunlardan biri var ki elden düşmez. Modern sanatın doğumunu ve paris sokaklarındaki bohem sanatçıların hayatlarını edebi bir dille anlatan kitabı: bohemler. Sel yayınlarından çıkmıştır. Okuyun, okutturun efendim.
Fazlasıyla abartılan, çoğu filmin zaruri olarak bulunduğu listedir. Bu liste yerine filmleri daha net kategorize eden alternatif ve yararlı oluşumlar mevcuttur.
Aile yanı / istanbul
istanbul gibi bir şehirde 300 lira katiyen yetmez. Yahu bunun sineması, kitabı, arkadaşla bir kahvesi vs. var. 500 idealdir, normaldir kendimce.
tam 3 yıl sonra doğru sandığım bir yanlışı öğrendim. buraya da bunu yazmaya girdim. birazdan uyuyacağım ve sabah uyandığımda midemdeki yumrukla uyanacağım. finallere çalışıp bunu unutmaya çalışacağım.
iksv'deki konserine gittiğim, benim için anılarla dolu olan bal sesli hatun. Kendisi buraya gelirken denize girebileceği için heyecanlanmış ama bunu erçekleştiremediği için yazın gene gelmeyi planladığını söyledi. Ayaklarına, sesine, ellerine sağlık.
"Keşke adı sadece sinema olsaydı. o 4 yıl sinemaya doysaydık." dediğim iletişim fakültesi.
kendimi bildim bileli istediğim bölümdür. alın teriyle, dirsek çürüterek hak ettiğim, sonunda ulaştığım bölümdür.