ışığın kitlelere mal olmuş, en bilinen huyudur. o kadar yüksek bir hızdır ki, 10 metre ötenizde sıçan bir köpeğin bokunu, bok varmış gibi "çıktığı anda" diyeceğim kadar kısa bir zaman içinde görmenize sebep olur. halk arasında "bokun kokusu gelmeden ışığı gelir" sözü boşuna değildir. bu açıdan hoş olmayan yanları da yok değildir.
ülkemizdeki kız çocuklarının yaklaşık %90'ında doğumla birlikte görülen bir hastalıktır. tek tedavisi, hanım kızımızın herifi ile birlikte rus, çek, isveç kızlarının bol olduğu bir mekanda en az 1 saat geçirmesidir.
insana şah damarından daha yakın olan, evrenin düzeninin yol haritasıdır. Nereye baksanız onu görürsünüz, o her yerdedir. Ancak insan tarafından algılanamadığı, kontrol edilemediği için talihsiz ve sığ bir şekilde "düzensizlik" olarak tanımlanmış ve es geçilmiştir. kendisini ifade eden en kapsamlı ve uzun tanımlamalar bile sığ kaldığından, ayrıca dehşet uyandırmaktadır.
evrenin, geri dönülemez biçimde değişmesidir. Buna karşın insan bu mevzuyu da büyük ölçüde yanlış anlamış ve içerikten uzaklaşacak bir algıya sebep, "zaman" kavramı ile ifade etmiştir.
7 milyon yıl sonra beslenme zincirinin en dibine düşen insanın, tanımsız dehşet ile arasındaki tek engel olan marketin cam cephesinin ardında, 24 saat içinde ilkelleşip her türlü hurafenin peşine takılacak kadar çaresizleştiği, 7 milyon yıllık birikimini 24 saat içinde unutuverdiği insanın yaşama sevincini yok eden bir öyküdür.
Bilimkurgudan ziyade, gerilim. Bükülmüş insanın hikayesini bilimkurgusal germek... Felsefi altyapıyı falan yakalamaya çalışmayın kitabı okumanız lazım. Benim tek çıkarımım, evrenin tanımsız ve kontrol edilemez güçlerinin altında böcek gibi ezilen insanın, içi çöpten geçilmeyen bir uzay gemisinde şuursuzlaşıp, içine bükülüp, kendi türüyle, varlığıyla bambaşka tanışıp, türünden ve kendinden tiksinecek noktaya gelmesidir. Hikaye insanın yaşama sevincini alıp götürüyor. Tam benlik.
Nerede insan gerçekle, tekil zavallılığı ve kollektif çat pat ayakta durabiliyor olmasıyla tanışır, orada insan evrene hak ettiği zerre düzeyinde karışıp ana rahmine döner gibi rahmetine kavuşur. Ben de tebessüm ve mutlulukla izlerim.
Bakan kişinin ilüzyonudur. alışılmışı realite kabul edip, sonsuzda bir ihtimali adam yerine koymayanın dumurudur. geç yaşta genç görünmek için mimikten arınmak lazımsa kendini belli etmeyendir.
ilahi yalnızlık, sen de bir alemsin diyerek geçiştirilmeye çalışılabilen, evrenin tekinsiz sonsuzluğunda kaygısızca dönüp duran bir gezegende, gezegenin bile farkında olmadığı bir türün bireyi olmaktır. Evlenmek, sevilmek, çoluk çocuğa karışmak, geçici - anlık çözümler sağlasa da ilacı yoktur. Bireyi meydana getiren tarihsel sürecin ve müstakbel geleceğin bile umursamadığı bir canlı olmak türünden felç edici bir durumdur. insanın sürekli müdahale ederek dindirmeye çalıştığı bu azap, bugünün teknolojisini ve hatta facebook'u yaratmıştır.
Bedenin, zihinde oluşan her türlü fitne fesat fikirlere karşı pasif ve barışçıl bir eylem haline girerek, kişiyi bu davranışlarından alı koyması veyahut bu davranışları geciktirmesidir. kıçı başı ayrı oynamak diye tabir edilen düzeyde olmasa da bir nevi bölünmüş bir ruh halidir. başlıktaki gereksiz vurgusu ile özellikle altı çizilmiş bu eylemin, gereksiz olarak tanımlanmasının özünde de kişinin çeşitli aşklara veya ülkeyi - dünyayı kurtaracak eylemlere geçmek üzereyken uyku haline geçmesi, bununla yetinmeyip bildiğin uyuması söz konusudur. ne kadar fırsat kaybettirici bir durum olsa da durumdan vazife çıkarılıp doğru kullanılırsa, sonraki fırsatlar için güç biriktirme halidir.
hakkında hiçbir şey bilmediğim, benden önce yazılmış 25 entry'den bir sonuca varmaya çalıştığım, nick araması yapıp entry'lerini görmeye elimin bir türlü varmadığı, üşengeç, yorgun bir günüme denk getirdiğim, uzun bir zaman sonra sözlüğe girmeyi başardığımda (şifrem basit de olsa zırt pırt unutuyorum ki 1234 kadar da basit değil esasında) entrylere bir göz attığım sırada adını en üstte gördüğüm yazardır. konuşulanlardan anladığım kadarıyla kendisini sevenlerin hakkında pek entry girmediği, genellikle kendisinden veya görüşlerinden hoşlanmayanların daha çok söz konuştuğu bir yazardır. işin ilginç tarafı bunca kıyamete rağmen entry'lerini görme isteği - merakı şahsımda nedendir bilinmez hala oluşmamıştır. dedim ya, bugün benim için oldukça sakin ve meraksız geçecek dedirten yazardır.
Halk demektir. Hicbir sey bilmedigi halde her an her yerde her seyi isteyebilen, devlet bahceli gibi durtusel ve yine en kotusu her daim hazirdir. Her seyi hak edendir. Ilgili birilerinin o dusunmeden, onun yerine hesap edip coktan hayata gecirmis olmasi gereklidir. Imkansizliklara alistigindan imkansizi isteyendir. Dusuncelerini kendi nesline aktarandir.
Verilmeyen bir yerde herseyi istemek serbesttir ilkesinin yilmaz savascisidir. Odanin bir kapisi oldugunu ancak kapi acilmayinca fark edendir. Bugun kizini okutmak istemeyen yarin bayan doktor isteyendir. Racon adamidir. Omurgasizdir. Halk olmaya lanetlenen, devletin kutsal sinesidir. Sagduyusudur. Beladir. Kendisine ragmen kendisi icin savasilandir. Inanilinca gercek olan bir yalandir.
Agzim acikken gozumu kapattigimdir. Bela okudugum ama yine de acidigimdir. Garibanimdir. Agzindan cikanlarin, aslinda sorumlusu olmadigidir.
Off ulan oftur. Nereden baslasam nasil anlatsamdir.
gey şarkıları söyleyen kişidir. gey şarkıları söylemesinin yanında, bir türlü evlenemediğinden sülalenin başından savdığı tüm işlerin doğal sorumlusu, kendi ailesini kurup çocuk doğuramadığı için birikmiş sevgisini sülalesine ne kadar boca etse de dert yoksa akla gelmeyen, herşeye inat kocaman gülümseyen, tebessümünün bile gizleyemediği özlem bakışlı hızır teyzesine benzer. tam döşüne sığınıp "barbara teyze bana bir şarkı söyleyip uyumama yardım eder misin" diyeceğim anda kendimi durdurduğum, durmak zorunda kaldığım, ünlü gey şarkılarının sesidir.
1 günlük tatil hakkıma ulaşmak için aşmam gereken 6 günlük engeldir. yemeğimi bitirmeden önce, o yemeği soframa getirmem için gerçekleştirmem gereken, aklımın almadığı kaotik bir silsile içinde ezilip büzüldükten sonra iştahımı kaçıran bir eylemdir. mide kramplarına engel olmak için yaptığım türlü şaklabanlıkların genel adıdır. alfabeyi öğrenmeden önce sözlü, öğrendikten sonra yazılı tacizlerine uğradığım bir kutsaldır. nereye baksam gördüğüm, insan selini kaldırımlara döken yüce bir güçtür. hayır bir güç var biliyorum denen şeyin bu olma ihtimali vardır.
kupayı tek elle kaldıramadığını ima ederek, karşısındaki er kişiye bel altından vurup, hormon kepçeleten kızdır.
sevdiği şeyleri paylaşmaktan hoşlanmayan kızdır.
karşısındaki can ismindeki er kişi ile kahve içip sohbet ederken birden aklına mevcut olan sevgilisi gelince onu düşünmeye başlayıp, özlediğine kanaat getirip "burada ne işim var, ben ne yapıyorum, onu şu an incitiyorum" diyerek birden tanıdık bir sıcaklık arayan kızdır.
karşısındaki er kişi ile tatlı sohbete dalıp ara ara aklına mevcut sevgilisini getirip, hele ki 3'ü bir arada falan içiyorsa içinden "berke'nin ve canberk'in iyi yanlarını bir arada toplamış bir berkcan olaydı iyiydi" diye sohbetten uzaklaşan kızdır.
karşısındaki er kişi ile sohbet ederken kahve içiyorsa, üstelik kahve de kupadaysa, kupa da iki elle kavranmışsa kesin sigara içilen açık mekanda kış günü üşütülen kızdır. yüreği geniş ve narinimdir. karşısındaki öküz birkaç nefes sigara soluyup kahve içip böyle bir de hatun ile takılacak diye öküzlük ede dursun, gülyüzlümün bulduğu tek dostane tattır.
evrenin merkezinde yaşadığını düşünen, her boktan nem kapan öküzün "niye ki?" moduna geçmesi için herhangi, alakasız, masum, sıradan sebeplerden biridir.
gülyüzlümdür. çok severim iki kız eli ile kavranmış kahve kupasının, önünde baş eğdiği o kiraz dudağı...
akla sığmaz kılınmanın ilk kuralıdır. ikinci kural, herşeyi planlayıp, eş zamanlı ilgilenebilecek gücü kendine bahşetmeye ihtiyaç bile duymamaktır. üçüncü kural, tüm kuralların kaynağı olmaktır.
mehepeli olmanın fikri özetidir. refleksif, içgüdüsel, programsız ve anlıktır. işin kötüsü her zaman hazırdır. mehepeliliğin silahsızlanmış halidir. geriye kalanıdır. ayrıca bu toprakların algısına göre sempatiktir.
kişinin kendi burnu ile karşısındaki kişinin burnu arasındaki farkları algılamak için yapmış olduğu bir eylemdir. kendini, diğerlerini, doğayı, hayvanlar alemini, evreni tanımak için atılmış bir ilk adım... önemli olan nereden başladığınız değil, başlayıp başlamadığınızdır, öyle değil mi? diyerek bu bakış açısına yer açmaya çalışan, sözlüğü tanımaya çalışan bu entry'nin gayreti ile akraba tutumdur.
götü kaybetmektir. doktorun bu saatten sonra "önce götü mü yoksa korkusunu mu veya ikisini eş zamanlı mı kaybettiniz?" sorusunu sormasının anlamı kalmamış ileri bir aşamadır.
kadının çıkmazıdır, evrim geçiremediği birkaç noktadan biridir. bundan yüzbin, milyon sene önce eve et getiren er kişidir. av peşinde günler, haftalar, aylar boyunca koştururarak yapılır. dar kalça demek et demektir. günümüzde ise eve et getiren erkeğin orasına kalça demek, uzva hakaret olur. daha çok salça kıvamındadır. modern kadın için eve et getiren erkek yine makbul iken aklı dar olana milyon yıldır takılmıştır. bekleme yapma devam et demekle geçmeyen bir geri kalmışlıktır.
şu ana dek sadece bir at tarafından reddedilmiş kişi... Bir ülkede şu an başbakanlık yapıyor. devletli... Bazı sağlık sorunları var ama ailesinin durumu oldukça iyi. öyle böyle değil gerçekten çok iyi. sen çok yaşa devletlim
aslında olmayan bir paradır. para yokken alışveriş yapmanın yollarından biridir. para yokken alışveriş yapmak borçlanmak demektir. borç yiğidiğin kamçısıdır. türkiye'de 70 milyondan fazla yiğit yaşamaktadır.
"Anneaaaa bana su versenaaaa" diye böğüren çocuğa anında su getirmenin sonucudur. Çocuk bir böğürtü ile suya ulaşmayı zeka sayarken, ailesi tembelliğinden arınırsa zekası ile büyük işler başaracağına inanır. Buna karşın çocuk tembelliğinden arınırsa suyu almak için odasından mutfağa gitmek zorunda kalacak ve annesine böğürüp suyu önünde bulmaktan daha mal bir davranış sergilemiş olacaktır. aslında çocuk suya ulaşmak için ona uzanmamayı tercih ettiğinde su önüne geldiğinden anne ve babasından daha zekidir. bu zeka da onu tembel yapar.
kabus bir paradokstur; çocuğun tembelliği zekasının mı sonucudur yoksa kendi başına su içemeyecek kadar mal mıdır? anne - baba, çocuğu mala mı dönüştürmüştür yoksa çocuk onlardan daha mı zekidir?
insan olmak nedir sorusunun insanlık tarihindeki en kapsamlı cevabını bir tokat gibi yapıştırmış, bunun için evrende gezilmedik dip köşe bırakmamış kişidir. Bulduğu cevabın anlamsızlığında kaybolmuş, dönüp dolaşıp yumuşak havlusuna sarınarak teselli bulmuştur.