hasan çolak ın ikinci bölümü çıkmış öyküsüdür. ikicisi birincisini aratmıyor hakikatten. eğlenceli ve absürd hikaye okumak isteyenler için bulunmaz nimet.
şüphesiz bir kilometre taşıdır. kant, dogmatik uykusundan uyanarak, hem skolastikleri hem hume'u hem descartes'i hem locke'u dize getirir bu kitapla. kritik felsefenin temel kitabıdır bu. kategorilerin detaylı olarak aktarıldığı kitaptır. önermelerin açıklandığı kitaptır. dili pek kuru ve ağır bulunmuştur ve bundan ötürü eleştirilmiştir. sırf bu sebeple saf aklın eleştirisine bir önsöz niteliğinde prolegomena'sını yazmıştır kant.
tanrının algılarının nesnelere sürekli bir varoluş kazandırdığını savunmuştur, bu şekilde hem tanrıyı tanıtlamış hem de varoluşu tanrıya bağlamıştır:
"Gök korosu ve yer malzemesinin tamamının akıl olmadan hiçbir varlıkları yoktur, ya hiç varolmamalılar ya da bir Ölümsüz Ruh'un aklından ibarettirler."
onu anlatmak için söz bulmak zordur kanımca, bu nedenle kasmadan sadece bir alıntı yapmakla yetineceğim:
"sevgilime gelince, ilk kez dudaklarını verdi bana; bir parktaydı, bir kahve orkestrasının müziğiyle, funda ve nane kokan bir akşamdı ve durup dururken, ne bir giriş ne bir açıklama, dudaklarını verdi bana. ne zevk! insanı ağlatacak cinsten! bugün anlıyorum ki, yeni cesetler yaratmaktı söz konusu olan ve biz erkekler kıyıma gittiğimize göre, kadınlar da kendilerince işe koyuluyorlardı; ama o dönemde ben henüz ahlaki bir harabe değildim ve bu düşünce aklıma gelmiş olsa da benim için sadece boş bir felsefeydi ve gözlerimden akan yaşları engelleyemiyordu."
Stephan Czarniecki'nin Anıları isimli öyküsünden...
Schopenhauer'i Varolmanın Acıcı isimli kitabında belki de alman incelemecilerden bile daha hoş bir şekilde işlemiş yazar-çevirmen-felsefecidir. Ayrıca Kant felsefesini işlediği Aklın Sınırları kitabı da pek değerlidir.
skolastizme dur diyen, bunun için yöntemler belirleyip yoluna sağlam adımlarla başlayan ama maalesef skolastik etkiden kurtulamayarak felsefesini yine tanrıyı tanıtlamaya adayarak kendiyle çelişmiş filozof olmakla birlikte, akılcı ve tedbirli yöntemi ve akla yönelik çağrısıyla modern felsefeyi başlatan adamdır.
bir kraliçenin kaprisli bilim merakı uğruna pek erken ölmüştür. çok yazık.
Kant'ın gereksiz konuları tutarsız şekilde incelemesine yazılarıyla bir dur diyerek, onu dogmatik duygusundan uyandırıp, belki de tüm zamanların en değerli düşünce adamı olmasını sağlayan şahıs.
elbette onu sadece Kant'a olan etkisiyle ele almak yanlış olur. daha 27 yaşındayken yazdığı başyapıtı insan doğası üzerine inceleme, onun ne parlak bir zekaya ve ne berrak bir değerlendirme gücüne sahip olduğunun kanıtıdır. bu kitap bir analiz dehasıdır.
Levent Özşar tarafından maalesef sadece bir bölümü, yani özet gibi bir şey olarak, Türkçe'ye çevrilmiş kitaptır bu. aslında özşar önsözde gereksiz betimlemeleri ve yinelemeleri çıkararak kitabın özünü koruduğunu belirtmiş olsa da edebi değerinin de incelenmesi açısından yetersiz kalan güdük bir girişim olmuştur bu. yine de hiç çevrilmemesinden elbette daha iyidir bu durum.
düşmanı hegel ile aynı başlangıcı yaparak Kant'ı etüt ederek yani felsefesini oluşturmaya çalışmış olan filozoftur. hegel'in akılcı felsefesine ters olarak o, iradeyi işleyerek belki de çağdaş psikolojinin temellerini oluşturmuştur. hegel'in felsefesi her ne kadar kurgusal olarak hayranlık verici olsa da tutarlılık olarak Schopenhauer'in onu geride bıraktığını da itiraf etmekte fayda vardır. üniversitede hocayken rakip olduğu ünlü hegele karşı ilk raundu kaybetmiş olsa da özellikle psikoloji alanında kalıcı etkisi olarak düşünüldüğünde tüm hegel hayranlığıma karşın bence maçı kazanmış kişidir.
tam manasıyla sindirirek okumayı hedeflediğim için felsefe okumalarıma platon'dan yola çıkarak adım adım başlamamı sağlayan şaheserdir. muradıma erdiğimde hiç de yanlış bir iş yapmamış olduğumu farkettiren kitaptır.
Sartre'ın ona değin ulaşagelmiş kupkuru felsefe tabirlerini adeta canlı hale sokarak, elbette bireyci bir yaklaşımla psikolojik detayları da konuya dahil ederek oluşturduğu, kendi felsefesinin dizgesini temsil eden bir nevi varoluşçuluk ansiklopedisidir.
absürd edebiyat anlayışının beckett ve gombrowicz ile birlikte üç silahşörlerinden biridir. genellikle tiyatro oyunu yazmıştır, ama türkçeye yalnız adam olarak çevrilen romanı onun düşünce dünyasını(cehennem günlüğüyle birlikte)belki de oyunlarından daha açık şekilde ortaya koyar
felsefi dizgesini hristiyanlığa oturtma çabasıyla sona eren yöntemi ve çalışmasıdır. kendi geliştirdiği bu yöntemi ilk başlarda gayet oturaklı kullanmıştır ama daha sonradan kurgusal aklın bu yöntemi onu yer yer hatalara düşmeye maruz bırakmıştır. yine de peşinden gelen düşünce adamlarını etkilemesi yolunda epey önemli bir yöntemdir bu-yadsınamaz.