dün gece zorlu studio sahnesindeki performansını izlediğim ve çok keyif aldığım bir ses. tavır ve hareketleri feminen olabilir zaten bunu gösteriyor, yaşamak istediği gibi yaşıyor adam gayet normal. ancak performans ve ses harikaydı.
gerçek adı fatih imiş diyenler vardı, sanki gerçek adı ali rıza olsaydı bişey değişecekmiş gibi.
zordur. bir de senden sonra gelen torpilli tipler senden fazla maaş aldığında daha çok koyar. ancak piyasa bombok olduğundan yerini de fazla kaptırmak istemeden kafanı eğip çalışmaya devam edersin.
şahan ın yeni dev bütçeli filmi. güzel taktik şahan az bütçe bol para. böyle giderse cumali ceberler, kayhanlar, ondan sonra seyfettinler ragıplar türemeye devam edecek.
aile arasındayı izledikte türk sinemasının en azından ölmediğini görebildik.
kardeşim ne yaparlarsa yapsınlar, klasik savunmaları " hangisi yapmıyor ki" veya "peki tamam bunlar gitsin kim gelsin? belgeler doğru olsa ne olmasa ne. bu kafalara ne anlatsan boş.
Cem yılmaz olunca beklenti tavan tabi. Ama bu filmde beklenti biraz düşük gidersek, filmden çok keyif alacağımız aşikar. Zira şahsen ali baba ve 7 cücelerde söverek çıktık sinemadan.
Fragman kalite kokuyor. Bu sefer az beklenti ile gidip filmden çok keyif almak istiyorum. Cumali ceber ve recep ivedik kafalarını ezer geçer orası ayrı.
kekeme insan kekemeliğini kabullenemez. çünkü her konuştuğunda ya da konuşmaya çalıştığında toplumdan tepki alacağını ( alay edilmek,gülmeleri vs ) zanneder. aslında işin aslında bu değildir. emin olun ki kekemelerle pek ilgilenmiyor toplum, umurlarında değil. sadece bu bir hüsnü kuruntumuz. kekemelik kimisine korku, kimisine kıskançlık, belki bir yangından kaçarken, deprem ya da belki bir aile baskısı ya da aşırı sevgi, henüz çocuk yaşta takılarak konuşurken ailenin verdiği "hadi konuş, bak bilmem kim nasıl konuşuyor ya da cümlesini anne babasının tekrarlaması" ile başlayan illet bir durumdur. daha önceden yine buradan yazmış olduğum bir yazıma istinaden bir çok arkadaşım bana yazmış buradan, nasıl düzeldi diye? uzunca süre girmediğim ve sözlüğü kullanmadığımdan ötürü çoğuna geç cevap vermişimdir bunun için kendileri kusura bakmasınlar lütfen.
gelelim anlatacaklarıma, 10 yaşında da olsan 40 yaşında da olsan kekemeysen kekemesindir. ben duraksayarak konuşuyorum, yavaş konuşuyorum veya takılarak konuşuyorum arada diye kendimizi kandırmayacağız. şu sıralar aldığım bir terapi var. ne yavaş konuşma, ne heceleyerek konuşma ne de başka bir yöntem bu. yapılan tek şey kekemeliği kabullenme yöntemi. misal hiç tanımadığın on kişiye "merhabalar ben kekemeyim konuşma terapisi görüyorum" diyorum adam bana gülüyor. inanmıyor yani. kekemelik nankör bir durumdur, kimisinin yanında hiç yaşamazsın kimisinin yanında da ağzını açamazsın. buna tetikleyici unsurlar deniyor psikolojide. kekemelik bir nefes kontrolü bozukluğudur arkadaşlar. nefesimizi kontrol ettiğimizde, o kaygıyı, panikliği, aman konuşamazsam sıçtım düşüncesini de kontrol ediyorsunuz.
ben bunun yöntemlerini terapide öğrendim. uygulamaları zor ve uğraştırıcı biraz ama afedersiniz seve seve yapacaksınız. eğer ki kafanızdaki düşünceleri atamaz ve silemezseniz, 1 ay kekeleme, 31.gün gene kekelersiniz. böyle uyuz bir durumdur bu.
6 yaşında köpek korkusuyla başladım yaş 32 daha yeni kabullendim. varın siz hesap edin gerisini. ama kabullendiğinizde bunun geçtiğini farkediyorsunuz. çünkü eyvah takılacağım korkusu bizi bitiren ve engel olunamayan düşüncedir. terapilerle bu düşüncelerden kurtuluyorsunuz arkadaşlar. misal ben otobüste metrobüste tramwayda telefonumu her zaman sessize alırdım, çalarsa sıçtık derdim. şimdi özgürce telefonum açık ve kekelemediğim her an işte bu be diyorum. normal konuşan arkadaşlar bu sizin için birşey ifade etmez belki anlamazsınız ama tek bir şey söylüyorum size, dünyaya yeniden gelmek gibi birşey bu.
terapide öğrendiklerim nefes egzersizleri, diyaframı doğru kullanma ve tabiki hipnoz. ancak yine söylüyorum kabullenme de terapinin baştacı..
hipnoz yöntemine ise pek inanmazdım hatta anlatana hadi lan ordan diyen bir adamdım. bu yöntemle kendi kendinizi hipnoz ediyorsunuz. hemen hemen her akşam nerede mutluysam orada oluyorum bilinçaltımdaki 1 saatlik süreyle ehehe. bunu sizde yapabilirsiniz.
işin özeti kendinizi sevin, sizden bir tane var dünyada unutmayın.
böyle tiplerin yanına kürekle gidilmelidir, zira suratına bakmadan umursamadan sadece aynen dediği anda küreği aktif hale getirip, ağzının ortasına yapıştırılmalıdır.
film güzel ancak keşke diyor insan, keşke daha güzel olabilirdi diye. bundan sonrası spoiler.
--spoiler--
ilk yarıda süleyman ve arkadaşlarının vatan sevgisi koreye gönüllü gitmeleri, savaş sahneleri, replikler gerçekten harikulade. yani hakikaten olmuş be dedirten cinsten.
lakin ikinci yarı belgeselci kızın itici ve bok gibi aksanlı ingilizcesi, çetin tekindorun donuk halleri ki burada benjamin button gibi bir örnek varken süleyman ı yaşlandıramaz mıydık o da ayrı bir soru işareti? çetin abimizin kızı rolündeki kadının gereksiz kızgın, sıkıcı halleri. olmasaydı da olurmuş zaten.
süleyman ın geldikten sonra nuran ın bi anda evlenmesi ve oradaki sahne biraz saçma geldi. ne olursa olsun böyle birşey olmamalıydı, he gerçekten olduysa da nuranın ağzına sıçayım.
ayrıca yönetmen nasıl görememiş ya da önemsenmemiş midir nedir? çetin tekindorun o saçları nedir ya? uzun halini kurtarmışlar resmen, kes gitsin ne yani film için değmez mi? ilaveten ikinci bölümde sahneler çok hızlı geçiş yapıyor, ordan oraya kopuk kopuk sahneler.
üzen bir detay daha ali marilyn konserine gidebilirdi be. ah..
--spoiler--