28 yıldır aynı yerde çakılı olarak başhekimlik yapan; 28 yıldır iktidarda bulunan her partiye yanlamakla kalmayıp yerel seçimlerde o partiden belediye başkanlığına aday olarak siyasi orospuluk peşinde koşan; hastane çalışanlarına etnik ve siyasi ayrımcılık yapan; personele sürekli olarak ağza alınmayacak küfürler eden; siyasi orospu kimliği ve varlığı ile hakim politik iktidar enstrümanlarını arkasına almak suretiyle çalışan personele sürekli mobbing uygulayan küfürbaz bir haydo'dur.
ısparta şehir hastanesinde, endoskopi sırasında anestezi uygulanan 6 hasta işlem sonrası kötüleşti ve yoğun bakıma alındı. bu hastalardan biri maalesef hayatını kaybetti.
yapılan incelemeler sonrasında bu hastalara propofol etken maddesine sahip dormofol isimli ilaç verildiği anlaşıldı.
propofol etken maddesi anestezi amacıyla tüm cerrahi ve endoskopik girişimler sırasında anestezi uzmanları tarafından uygulanan bir ilaçtır. çok hassas ve unique bir moleküldür. üretim aşamasında hata ve sahtelik kabul etmez. en ufak bir anomalide uygulanan kişide septik şok tablosuna yol açar. ki bu yaşanan olayda mağdur olan tüm hastalar septik şok tablosu neticesinde yoğun bakıma yatırıldılar.
dormofol marka ilacı kim üretiyor?
basit bir internet araştırması neticesinde vem ilaç isimli firmaya ulaşıyorsunuz.
vem ilaç firması bu skandal sonrası ürünleri arasından dormofol isimli ilacı hemen kaldırmış.
firmayı incelediğiniz zaman fabrikası çerkezköyde ki tüm yerli ilaç firmaları bu organize sanayi bölgesinde üretim yaparlar. yalnız ilginç bir fark var. vem ilaç firmasının genel müdürlüğü ankara'da muhkim. ayrıca bu firmanın ürettiği ilaçları incelediğinizde sadece hastanelere, yoğun bakımlara ve ameliyathanelere yönelik ilaçlar ürettiğini görüyorsunuz. yani ürünlerin alıcısı eczaneler ve son kullanıcılar değil. direkt olrak hastaneler ve özellikle kamu hastaneleri. şirketin merkezinin neden ankara'da kurulduğu herhalde anlaşılır olmuştur. merkezi alım ihalelerini kovalamak için.
süreç bir çok karanlık nokta barındırıyor. özellikle yerli ilaç kullanımı ile ilgili kampanyaların yapıldığı dönemde bu firmanın yıldızı parlıyor. hayati öneme haiz çok hassas ilaçları kamu hastanelerine pazarlamaya başlıyor.
muadil ilaçların eşdeğerlik sorunu hala tartışmalı bir konudur. orijinal molekülün muadil olarak kimyasal eşdeğerini üretseniz bile bu molekülün biyo-eşdeğerliğini yakalamanız çok mümkün olmaz. bugün çoğu eczanenin verdiği eşdeğer ilaç mücadelesinin zemininde de bu yatmaktadır. ucuza mal edilmiş eşdeğer ilacın orijinal molekül ile eşdeğer olduğunu savunurlar. tabi bu tartışma çok su kaldırır. lakin önümüzde yaşanmış bu büyük skandal mevcut. eşdeğer bir ilaç ölümlere sebep oluyor.
bu skandal sonrasında çıkar çevreleri hemen açıklamalarda bulundu. özellikle antalya eczacılar odası başkanı mehmet ertekin'in açıklamasını buraya bırakıyorum. ibret olsun. panik halde saçmalamanın en güzel örneği. adam dormofol ilacının eczanelerde satılmadığını söyleyerek halkın panik yapmasına gerek olmadığını söylüyor. be beyinsiz. zaten bu ilaç hastanelere toplu ihale yoluyla satılmak amacıyla üretildi. bu ilaç zaten eczanelerde satılmıyor ki.
gelelim diğer boyuta. vem ilaç denen firmanın onlarca tür ilacı halen hastanelerde kullanılmakta. bunların içinde antibiyotiklerden tutun da narkotik analjeziklere, lokal anestetiklere kadar bir çok ilaç bulunuyor. bu skandal sonrası bu firmanın tüm ilaçlarının yasaklanması gerekirdi ki yapılmadı. olay hala bir parti malda oluşan hata olarak gösterilmeye çalışılıyor.
bu olayın derinine inmesi gereken yürekli savcılar ve cesur gazeteciler aranıyor. vem ilaç burada buzdağının maalesef görünen yüzüdür. sütre gerisinde dönen dolaplar, insan sağlığını hiçe sayan skandallar zinciri burada kalmayacaktır. vem ilaç gibi yerden bitme birçok firma bu sahte ilaçları hangi yollarla tedarik eder hale geldiler bunlar araştırılmalıdır. bunun gibi firmalara ihale veren yetkililer, bu ilaçlara lisans veren daire başkanları titizlikle sorgulanmalıdır.
sektöre hakim birisi olarak size şunu söyleyebilirim. hepimiz ve tüm sevdiklerimiz bu ükede şans eseri yaşıyoruz.
orospu çocuğu diktatörlerce yönetilen devletlerdir.
tarihte örnekleri vardır. (bkz: hitler) (bkz: saddam hüseyin)
her ne kadar bu tür orospu çocuğu kişilikler tarihin çöplüğüne gömüldüyse de malesef 21.yüzyılda ortadoğu denen coğrafyada benzer orospu çocukluğunu icra eden diktatörler halen mevcuttur.
bu diktatörler kendisine karşı en ufak ses çıkartan halk kitlelerini sindirmek, bastırmak ve hatta yok etmek için devletin bütün araçlarını kullanır. bu ülkelerde cezaevleri yazarlar, gazeteciler, akademisyenler ve üniversite öğrencileri ile doludur.
bu şerefsiz diktatörler çoluk çocuk demeden kimyasal gazları halkının üzerine büyük bir zevk ile boşaltabilirler.
herkes tarafından adı çok iyi bilinen bu orospu çocuğu diktatörlerden biri de günümüzde dünyanın en güzel coğrafyalarından birisine çöreklenmiş ve halkına karşı tüm zalimliğini sergilemektedir.
tez zamanda yıkılıp yok olması dileklerimle bu şerefsiz köpeği huzurunuzda lanetliyorum.
ortadoğuda bir ülkedir.
sopa tornadan geçirilmek suretiyle amerikan milli sporunun bir aracı haline getirilir (bkz: beyzbol sopası) ve sonra ortadoğudaki bu ülkenin başbakanının götüne sokulur.
götüne sopa giren bu ülkenin başbakanı katillerin ve soysuzların orasını-burasını yalamaya başlar.
bu ülkenin sınırları yoktur. giren çıkan belli değildir.
terörist götü yalamaktan ağzı mayasıl tutmuş şerefsizlerin yönettiği bir ülkedir ayrıca.
tanrı herkese onurlu bir ülke nasip etsin. amin.
pastafaryanların başlattığı bir kampanya.
ayasofya büyük bir tencereye dönüştürüldükten sonra içinde pişirilecek spagettiler bir çok aç ruhu doyuracaktır. uçan spagetti canavarı bundan inanılmaz hoşnut olacak ve makarnaların üzerini lezzetli köfteler ile donatacaktır. gerçek mucize için ayasofya tencereye çevirilmelidir. hemen.
ne idüğü belirsiz bir organizasyon şirketinin kelebekler vadisinde gerçekleştireceği konser etkinliği.
soyu tükenmek üzere olan kelebek türlerine ev sahipliği yapan bu cennet köşesi para ve rant uğruna yokediliyor. https://www.facebook.com/cadirfestivali
tavukkarası gecelerde titanikte sevgiliyi öldürmek
şahin bagajında bir kaldırım taşı
50 yıllık bir kavak ağacı kesildiğinde taze taze kalan kütüğü koklamak.
fışır fışır ıslak organik bok kokusu.
takım elbiseler içinde cilveli cilveli traşlı bir gelecek
yanaşık düzen bireysel silahlanma kursu.
uslu pisli bir ellialtı kilobayt sesiyle yeşerdi belki bir ölüm ağacı
bencil ve sessizce paranormal mastürbatör hayallerde
hazzın çan eğrisi...
sarı şerit teleks kağıt çöpleriyle öğrendim mors alfabesini ptt nin arka bahçesinde
unutkanlık sencilcedir
unutmak bencilce.
nereden nereye demeye başladıysan ellerin titrek huzurun incedir.
iki taş ararsın arası doldurmalık
biri doğum diğeri ölüm.
kulakta periyodik ezanlar, hunharca ve ölümce.
köşedeki leğen sesli imam isteyecektir helalliğini susuk cesedine.
bir ikizler, bir erboğa, bir ülker bir eldabaran,
el alamein de bir sıcak top namlusu.
hürriyetin eşkalinde bir pürüssüz asfalt,
kuralsız gecelerde alkolmetre ve serbestli denetimlik.
sıkıştırılmış bulutlar, içine ağlarmış.
gene sen yine ben ve sarı kafalı kilometreler.
eşek yükü paraların onaltı inç eksoz borusu.
saklı tanrının köleleriyiz
ölüm bile sıradan..
eskiden korkardık ölümden.
ceset ceset vahşet vahşet otomatik ölümler, kiminin allahı ekber, kiminin silahı,
papyonlu sessizlerin nobeli, natosu ve haklı cinayetleri.
birini öldürmek halatsız bir kuyuya inmektir.
nasıl olsa ölmeyecek miyiz?
7-70 hayat frekansında hepimiz paralı güçlerin köleleriyiz.
dediler ki ölüme hazırlık kursu var,
olm zaten hepimiz ölmeyecek miyiz?
dediler ki bazıları ölmeyecekmiş.
kim dedim?
hepimiz dediler.
kapı pervazına çıplak ayakla tırmanan boncuk göz vardı.
sakal bırakmış.
yağlıyormuş artık sakalını.
niye demek istedim, diyemedim.
korktum zebanilerinden.
ölüm beni sen yapar,
seni de ben.
ölüm insanı bencilleştirir.
bir ortadoğu ülkesidir.
yönetim şekli muz tipi cumhuriyettir.
orospu çocukları milletvekili seçildikten sonra bu muz cumhuriyetinin meclisinde ana bacı küfür ederler.
milletvekili kılığındaki bu orospu çocukları uyuşyurucu kaçakçısı katillerle pek bir muhabbet içindedir. bazen terörist başının ikamet ettiği villaya gemiyle turlar düzenlenir. burada bu tura katılmış olan orospu çocukları bu terörist-başının sikini somura somura yalarlar. terörist başı boşaldıkça muz cumhuriyetinin demokrasi endeksi "durağan" dan "ileri demokrasi" pozisyonuna da geçer.
bu ülkenin milli içkisi biber gazı, mili silahı da polis copudur.
topluca paraya taparlar. para uğruna altına yatmayacakları yarrak yoktur. bazılarının özel kesilmiş ve traşlanmış bıyıkları vardır. bu bıyıklar biat ettikleri gücün sikini tersten yalarken makata masaj yapabilmek için özel olarak tasarlanmış ve traşlanmıştır. bıyıklarının şekli bir meyvenin çekirdeğine benzer.
bu ne güzel bir ülkedir, bu ne kutlu bir demokrasidir.
helal olsun. çok şükür ki güzel ülkemiz türkiye böyle değildir.
akp hükümetidir.
kandil dağında pkk üst düzey yöneticileri düzenledikleri basın toplantısıyla hükümete 6 maddelik bir muhtıra vermişlerdir.
yönetici karayılan akp hükümetine verdiği muhtıra ile yeni bir anayasa yapılmasını, yapıulacak anayasada bölgesel özerklik verilmesini, sınır dışına çıkacak terör örgütü mensuplarına müdahale edilmemesini emretmiş, aksi halde çatışma çıkacağı şeklinde tehditlerde de bulunmuştur.
atarları ve giderleriyle ünlü yağız kasımpaşa delikanlısı(!) sus pus olmuş, ülke gündemine bizim milli içkimiz ayrandır tartışmalarını ustalıkla oturtmuştur.
özetle, terör örgütü basın toplantısı düzenleyerek hükümete muhtıra vermiştir. utanç verici bir durumdur bu.
akp hükümetinin her yerde dile getirdiği siyasi argüman neydi? geçmişte asker vesayeti vardı. mgk toplanır, ülkenin tehdit algısına göre hükümete direktif verirdi. türban yasağı, imam hatiplerin üniversite sınavındaki kat sayı düşürülmesi gibi direktifler bizzat askerler tarafından hükümete dikte ettiriliyordu. uygulamada en ufak bir gevşeklik sezildiğinde paşalar kamera karşısına geçip muhtıra veriyorlardı, tank yürütüyorlardı.
behey demokrasi(!) mücahitleri, şu soruyu kendinize neden soramıyorsunuz?
pkk nın kandilde yaptığı basın toplantısında verdiği muhtıranın geçmişte tsk nın verdiği muhtıralardan ne farkı var?
askeri savunanları demokrasi düşmanı, darbeci ve postal yalayıcı olarak nitelendiren sizler;
pkk nın hükümete verdiği bu emirler karşısında ne diyeceksiniz merak ediyorum. askeri vesayet vardı diyorsunuz ama bu durum düpedüz pkk vesayeti be arkadaşım.
terörist aponun bir taraflarını yalayarak mı barış ve demokrasi getireceksiniz bu topraklara. karşı çıkanları hemen kan dökülmesini isteyen barbarlar olarak etiketliyorsunuz pislik akan ekranlarınızda.
akp hükümeti bağımsız değildir. teröristlerden emir alan hükümet türk halkının hükümeti olamaz.
akp hükümeti meşruiyetini yitirmiştir. bu nedenle yeni bir anayasayla ülkeyi bölüp kıçlarını kurtarmanın derdindedirler.
teröristten emir alan hükümet benim hükümetim olamaz ve şartlar oluştuğunda her türlü mücadele aracıyla bu hükümet ile savaşmak ülke bağımsızlığı için şart olmuştur.
herşeyi bilen ve yaratan sonsuz ve ölümsüz yüce varlığın, aslında korku dolu bir sarmalda var olma çabasıdır.
biz olmasaydık allah var olduğunun farkında olabilir miydi?
kutsal kitaplara göre bizden önce melekler falan varmış. e peki ondan önce ne varmış? sadece kendisi varmış. niye melek yaratmış? sonra bizi niye yaratmış?
evrendeki tek mutlak bilinç allah ise tek başına allah olmak neye yarar ki?. mutlak teklik.
allahın varlığına şahitlik edecek başka varlıklar olmadığı sürece tek başına bir allah hiçtir.
allahın tek korkusu yalnızlıktır.
allah yalnız olmaktan korkar.
çünkü allah kendini bilmeyen şuurlar olmadığında "yok" olmaktan korkar.
şimdi bir soru gelecek tabi:
kuzey afrika çöllerinin en derinindeki bir kum tanesi sen onu görmüyorsun diye yok mu olacak.
hayır biz burada allah'ı konuşuyoruz. sanırsam o her yerde.
ve galiba biz olmasaydık o hiç bir zaman var olamayacaktı.
ve zannedersem kendini paramparça edip insanlara dağıtmış gibi. her insanın diğer insana yaptığı büyük bir günah oluyor.
insanlar sayesinde allah ölümü tadıyor bilinç ile.
o koskoca herşey aslında koskoca hiçlik, ölümlü insanlar ile var olduğunu hissediyor.
allahın korkusu aslında yalnızlığıdır.
biz olmasak onu kim severdi? biz olmasak ondan kim nefret ederdi?
allah cesur değildir.
allah bizim gibi ölümlüleri var ederek korkak olduğunu ispatlamıştır.
alah ölümden korkar.
tüm ölümlüler gibi.
kısa bir google araştırması neticesinde, elektronik sigaranın zararlı olduğuna dair yayınlanmış haberlerin başta ensonhaber.com gibi liboş cemaat destekli medya organlarında yer aldığını görürsünüz. neden? herkesi aptal mı zanneder bu fındık beyinliler?
ben elektronik sigara satıcısı veya pazarlayıcısı değilim, baştan söyleyeyim. ama satılmış medya aracılığı ile toplumun nasıl manipüle edildiğine dair çok güzel bir örnektir bu. benim kızdığım nokta da bu.
elektronik sigaranın sigarayı bırakmaya faydası vardır veya yoktur bunu tartışmayacağım burada. benim söylemek istediğim şu: elektronik sigara kullanımı yasallaştığında ve serbest bırakıldığında bundan kim zararlı çıkacaktır? el-cevap: küresel sigara şirketleri. eh anlaşılmıştır herhalde bu haberlerin neden yayınlandığı. pubmed veri tabanına girip karşınıza çıkacak bilimsel makaleleri incelediğinizde elektronik sigaraların sigaradan daha az zararlı olduğu veya bazı makalelerde zararsız olduğu kanıtlanmış durumda.
örnek 1: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23467656
bu makale 6 mart 2013 tarihinde "tobacco control" dergisinde yayınlanmış. elektronik sigaradaki toksik maddelerin sigara ile karşılaştırılması yapılmış. bulunan maddelerin 4 ila 950 kat daha az olduğu bulunmuş.
örnek 2: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23033998
bu makale 24 ekim 2012 tarihli "inhalation toxicology" dergisinde yayınlanmış. elektronik sigara içilen ortamdaki dumanaltı olma etkisi incelenmiş. ortam havasında hiç toksik maddeye rastlanmamış.
bu örnekler çoğaltılabilir. benim sinirlendiğim nokta televizyonlara çıkıp bas bas bu zararlıdır diye bağırıyorsun ama bu söylemini bilimsel bir temele dayandırmıyorsun. aksi halde ben senin uluslararası sigara şirketlerinin para karşılığı ısmarlama haberlerini yaptığını düşünürüm. ki malum sitelerin ve ajansların sicilleri de bu konuda hiç temiz değil. para ve güç kimdeyse onların borusunu üflerler.
yandaş basın mı?: basitsiniz, iğrençsiniz, aptalsınız ve cahilsiniz. paraya ve güce tapan içi boş kuklalarsınız.
türkiye cumhuriyeti gibi kabile tarzı yönetim şeklini benimsemiş geri kalmış sömürge ülkelerinde şaşırtıcı olmayacak bir gerçekliktir.
türkiye iş kazası vakalarında bırakın avrupayı dünyada ilk üçe oynayan bir ülkedir.
iş kazaları adli olarak "bildirimi zorunlu" vakalardır. yani bir iş kazası ile karşılaşan hekim veya sağlık personeli bunu adli birimlere bildirmekle yükümlüdür. özel hastanelerin pıtrak gibi çoğaldığı bu geri kalmış ülkede elbette bunun da bir çaresi bulunmuştur. sigortasız ve iş güvencesiz ucuz iş gücü çalıştıran işverenler (burada işveren yerine başka bir şey veren diyecektim ama vazgeçtim) fiyat olarak anlaştıkları özel hastanelerde işçinin tedavisini gerçekleştirmekte, hem işveren yasal yaptırımlardan kurtulmakta hem de özel hastane para kazanmaktadır. tipik bir win-win durumu.
aslında iş kazası oranları resmi oranların çok çok üzerindedir. istatistiklere girmeyi başaran oranlar sadece ölümle sonuçlananlar veya çok ciddi yaralanmalarla sonuçlanan olaylardır ki sadece buzdağının görünen kısmı bile dünyadaki en yüksek dağlardan biridir.
istanbul aşkabat seferini yapan uçakta bir ihbar üzerine yapılan aramada kargo bölümünde şifreli kasalara gizlenmiş 1380 kg külçe altın yakalandı. kargonun polimeks isimli inşaat şirketine ait olduğu ortaya çıktı.
kaynak: akşam gazetesi. http://www.aksam.com.tr/g...cakta-baskin/haber-171875
söz konusu firma türkmenistan da milyar dolar ölçeğinde inşaat ihaleleri alan bir inşaat şirketi. 1.3 ton külçe altın neden yurt dışına kaçırılmak istenir? ufukta beliren bir ekonomik kriz nedeniyle şirket varlıklarını gizli bir şekilde yurt dışına çıkartmak istiyor olabilir. art arda iflas eden inşaat şirketleri de hatırlanacak olursa (bkz: fi yapı) (bkz: ukra inşaat) hiç de yabana aatılacak bir neden gibi durmuyor. emlak ve inşaat sektöründeki balonun patlaması yakındır.
gelmiş geçmiş en hızlı kıvırtan dansözdür.
tüm dansözlerin başıdır. en ünlüsüdür.
sergilediği figürler o kadar kıvrak ve hızlıdır ki daha ne olduğunu anlamadan bir diğer figürü izlerken bulabilirsiniz kendinizi.
kıvırtma figürleri arasında bir anda "ak" figürler "kara" figürlere dahi dönüşebilir. bu açıdan hal ve hareketleri bir renk cümbüşü dahi sergiler.
konu ile hiç bir ilgisi olmayan bu videoyu da link olarak verelim ve önümüzdeki figürlere bakalım. http://www.odatv.com/vid_video.php?id=8B7E2
adında adalet(!) ve kalkınma kelimeleri geçen bir siyasi partinin iktidar olduğu dönemde iyice çözümsüz bir hale getirlmiş bir rant ve köleleştirme -ama bazılarını zenginleştirme- sistemidir.
ben maalesef ki türkiyede çalışan bir sağlık emekçisiyim. 6 yıllık tıp fakültesi eğitimi, 6 yıllık pratisyen hekimlik yaşantım, 7 sene süren uzmanlık eğitimi denen asistanlık sürecim ve yaklaşık 2 yıllık mecburi hizmet dönemimde yaşadıklarım beni ziyadesiyle kendimden, yaşadığım hayattan ve ülkemden tiksindirdi. iğrenç bir yabancılaşma sürecinin artık sonlarındayım sanırım.
"hayvan gibi para alıyorsun lan bıdı bıdı etme" diyen arkadaşlar için maaşımı söylüyorum: 2200 tl.
bu 2200 tl benim yasal maaşım. 1400 tl miktarında "ek ödeme" denen bir maaş iyileştirmeye yönelik bir ödeme de alıyorum ve toplamda aylık elime geçen para 3600 tl. bu 1400 lira, yönetmelikler ile düzenlenmiş bir ek ödeme. yani garantisi yok. ülke bir ekonomik kriz içine girdiğinde rahatlıkla iptal edilebilecek şekilde planlanmış bir ödeme. en nihayetinde günümüz şartlarında 3600 lira bir ücret veriliyor.
işte burada 3. bir sistem devreye giriyor ey ahali. maaş+ek ödeme olarak aldığınız paraya ek olarak para kazanmak istiyorsanız "performans puanı" denen şerefsiz bir sisteme dahil olmanız gerekir.
performans puanı nedir?
performans puanı hastaneye başvuran hastalara yapılan her türlü işlemi puan ve dolayısıyla paraya dönüştüren bir sistemdir. http://www.bsm.gov.tr/doc...%C4%B0slemler_Listesi.pdf
listede görüleceği üzere her işlem belli bir puana karşılık gelir. ilk başta kulağa hoş gelen bu düzen zaman içinde para elde etmeye yönelik bir şerefsiz sisteme ve çarklarına dönüşmüştür.
listedeki işlemler incelendiğinde (kod numarasını vereyim de kolaylık olsun: 520.030) basit bir hasta muayenesinin 20 puan olduğu görülecektir. sadece poliklinikte 50 hastaya bakıldığında (ki dikkat ederseniz bakmak diyorum) 1000 puan elde edilecektir.
beyin cerrahisi ile ilgili işlemler listesine bakarsanız örneğin epidural hematom ameliyatı. bu, travmatik bir şekilde meydana gelen ölümcül bir durumdur ve oldukça risklidir. aynı listede 615.260 koduna karşılık gelen puanı 440 tır. yani bu amelyatı yapmayıp oturup 22 tane reçete yazarsanız aynı puanı alırsınız.
daha fazla para kazanmak isteyen bir doktor ne yapacaktır?
daha çok işlem yapacaktır. ama hangi işlemleri? elbette yükte hafif pahada ağır yani puanı görece yüksek işlemleri.
bu durum şunu doğurmuştur: endikasyon dışı müdahale. yani gerekmediği halde cerrahi girişim.
özel hastanelerde sıkça karşılaşılan sosyal bir felakettir bu durum. gereği yokken ameliyat edilirsiniz ve para getirirsiniz. zaten özel hastanelerin kurulma amacı para kazanmaktır. para kazandırmayan doktor işten çıkartılır. özel hastaneler en nihayetinde ticari kuruluşlardır ve para kazanma amacını güderler. özel bir hastanede işe giren bir cerrahın çatır çatır ameilyat yapması beklenir hastane sahibi tarafından.
kokuşmuşluğun zirvesi de mevcut hükümetin artık devlet hastanelerini bir ticari kuruluş olarak görmesiyle vücut bulur. sağlıkta dönüşüm adı altında sağlık bakanlığının tüm taşra teşkilatı "sağlıkta dönüşüm" adı altında genel sekreter ünvanı ile getirilen sözleşmeli ceo lara bırakılır. ceo lar kelime anlamı olarak da yapacakları sağlık kuruluşlarını ticari bir zihniyetle yönetmektir. yani kar ve para. yaratılan bu suni kadrolar maaşlarını nereden alacaklardır? elbette hastanede çalışan ve hastanenin döner sermaye havuzuna "puan" yoluyla kazandırdıkları paralar yoluyla emekçilerin sırtından.
bir gün bir telefon gelir dahili hattan, arayan elbette ceo dur. varoluş sebebini yaratmak mecburiyetindedir.
"bugün sadece 30 hastaya baktığınızı görüyorum sayın freud. hatta geçen ay çok az ameliyat yapmışsınız"
"afedersiniz sayın kıymetlimiss..yoldan geçenleri de ameliyat etmediğim için kasanıza para kazandıramadım, sonsuz kederler içindeyim..affedin beni"
bu arada tabii performans puanları direkt olarak maaşa yansımaz. onu söylemeyi unuttum. bir hastanedeki tüm doktorlar puan yapma yarışında puan toplarlar. ay sonunda hastanenin ortalama puanı açıklanır. eğer sizin topladığınız puanlar hastane ortalamasının altında kalmışsa değil döner sermaye, kuruş bile alamazsınız. sürekli daha fazla puan yapıp ortalamayı geçmeniz gerekmektedir.
poliklinikte kapının önünde bekleyen ayşe teyze lcd ekranda ismini görür. sevinir. devlet ilk defa onu insan yerine koymuştur. ama randevusunu mhrs denen merkezi randevu sistemi üzerinden almalıdır. her telefon araması 4 tl dir. muayene olup ilaç yazıldığında da eczaneye gittiğinde 8 tl muayene ücreti kendisinden tahsil edilecektir. 12 lira ismini ekranda görmek için vermiştir ayşe teyze. şanslıysa dedim çünkü dizindeki ağrı nedeniyle hiç gereği yokken puan kazanma uğruna dizine protez bile takılabilir.
peki hastaneleri yöneten bu ceo lar nasıl seçildi? onun için de bir iki link vereyim de nasıl şerefsiz bir sistemin içinde sahte mutluluk balonları şişiriliyor anlayın. http://sozcu.com.tr/balli...hastaneleri-paylasti.html http://sozcu.com.tr/saglikta-saadet-zinciri.html http://sozcu.com.tr/saade...rinin-hesabi-sorulur.html
hekime yönelik şiddetin temelinde aslında bu iğrenç sistem yatmaktadır. bu sistem içinde yabancılaştığımın gayet farkındayım. ve her sabah soruyorum kendime: ben kimim? ben ne yapıyorum?
apo denen itin serbestlik kazanmasına "doğum", amerikayla uzun süreli ilişkinin sonucuna da "hamile kalmak" dediğinizde moderatörlerin hışmına uğrayacağınız gerçekliktir.
gebe kalmak deyimi hiç kullanılmıyor bu topraklarda değil mi? ama yüce padişahınız gebe bile kalamaz.
güdük beyinli moderatörlerinizin de.... siz kime gebesiniz?
görüleceği üzere ulusçuluk kavramı ile etnik milliyetçilik karşılaştırılması yapılmıştır. asla türk ve kürt kimliği karşılaştırılmamıştır. ama buna rağmen yandaş ve köpekleştirilmiş medya ısrarla türk ve kürt karşılaştırılması yapıldığını bilerek ve isteyerek söylemektedir. olayı etnik zeminde iğrenç ırkçı tartışmalara çekmek isteyen, asla ulus olamamış ümmetçi artıkları elbette ulus kavramını anlayamazlar. ümmetçilik temelinde şeyhinin, padişah bozuntusunun götüne takılmış bir halde emperyalistlerin taşaklarını yalayan şuursuzlar, olmayan beyinleriyle kavramları ancak böyle üzerine oturdukları organlarıyla algılarlar.
ben kürdüm diyen demokrasi savaşçısı oluyor, ben türküm diyen ırkçı faşist oluyor bu orospu çocuklarının sisteminde. kendi milliyetini reddeden milliyetsiz padişah bozuntusu ve onun göt yalayıcıları türk ulusu denen vatandaşlık birliğinin karşısına etnik bir terör örgütü olan pkk yı müzakere sürecine oturtuyor. türk kavramını ve ulus kavramını yerle bir etmeye çalışıyor götlek medyasıyla ve paranın köpeği olmuş şerrefsiz müridleriyle.
başaramayacaksınız..içine beyzbol sopası girmiş götünüzü yırtsanız da bu ulus birliğini yok edemeyeceksiniz. sonsuz bir azap sizi bekliyor hain köpekler.
tarih boyunca kuramadıkları devlet kavramını tanrılaştırmaları ve bunun sonucunda verdikleri mücadeleyi haklı görmeleri ve göstermeye çalışmaları yepyeni bir tarihin de başlangıcıdır. ama unutulmamalı ki tarih bazen tekerrür etmeye karar verebilir.
devlet denen kürt tanrısı genellikle bütün zenginliği ve parayı diğer kullarına bağışlamıştır ve genellikle görünmez (bkz: nerede bu devlet)
devlet denen tanrı sisteme hizmet eden kullarına her türlü yer yüzü cennetini, toplu konutları ve hurileri bahşederken edilen bir diğer dua: (bkz: devlet bize bakmıyor)
sürekli ezildiklerini düşünen kürtler isyanlarına hedef olarak devlet kavramını seçmiş ve farkında olmadan da onu tanrılaştırmışlardır.
tam bir fakirden alıp zengine verme durumudur.
devletin para kaynağı vergilerdir. sen benim vergimle para biriktiren züppeleri nasıl sübvanse edebilirsin? diye soran da yok.
yok efendim tasarrufu teşvik ediyoruz da falan filan diye gelmeyin canınızı sıkarım. 100-200 tl gibi, sisteme cüzi miktarda para yatıranlar belki teşvik edilebilir ama kardeşim bunun sınırı yok ki? adam her ay 10.000 lira atsa sisteme devletten trink 2500 tl teşvik alıyor. aynı devlet memuruna emeklisine işçisine 30 tl zam yapıyor.
ha şunu söyleyen de çıkacaktır eminim: bireysel emeklilik sisteminde devlet tahvili borçlanma senetleri ağırlıklı bir yatırım planlaması yapıldığı için devlet teşvik ediyor olabilir. ha orada dur. bu yaptığın andavallığın otoyolları 5 yıllık geliri karşılığında 25 yıl satmanla eşdeğerdir benim gözümde.
günü kurtarmaya çalışan hesap bilmez zevatlar. hakkımı zerre helal etmiyorum.
dörtlüleri yanmış hyundai accent bozması düğün alayı terk; şekil, şemal ve aynı zamanda dürrük; konvoy-ül reklam-ül humayun.
çak-çak efektleri eşliğinde fbi tarzı bir finale imza atmak istemişlerse de bunu bile becerememişler. şüpheli aracı kırmızı ışıkta durdurma başarısına imza atmışlar ve üst araması yapmadan şüpheliyi sivil görünümlü araca tıkıştırmışlardır.
tüm polis yönetmeliklerine kafa tutan sivilimsi böğürtlenleri bize göstermiş bir ibrettir.
faşizm ve diktatörlükle yönetilen ve polis devletine dönüşmüş geri kalmış ülkelerde görülebilecek bir durumdur.
haber bültenlerinde sürekli olarak polisin yaptığı yapılan operasyonlar, gözaltı haberleri, yargılama haberleri yer alır. halkın haber alma özgürlüğü sadece iktidarın izin verdiği ölçüdedir. buna karşı çıkan gazeteciler cezaevlerine atılır.
yıllardır komşu bir ülkenin topraklarından yapılan saldırılar neticesinde yüzlerce vatan evladını toprağa gömmesine rağmen, bir eli yağda bir eli balda, kıçını gemiciklerde gezdiren bir yüzsüz olması da elbette ihtimal dahilindedir. nedeni o ülkeyle olan parasal ilişkileridir.
iğrenç çıkarları için boktan sebeplerle sağa sola savaş açmakta da bir beis görmez çünkü hizmet ettiği tarafın yaşamsal çarkları modernize kölelere ve kana ihtiyaç duyar.