focus
103 (çalışkan)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 11.01 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    patates şiiri

    1.
  1. patatese olan aşkımı anlatan şiir.

    patates kızartması
    budur yemeğin hası
    uçar kalbin tasası
    yerken seni ulu patates!

    haşlaması ayrı güzel
    yokluğu hayli üzer
    hissederim ben çok özel
    yerken seni ulu patates!

    püreydi kenarda kaldı
    lakin etten rol çaldı
    huzur ruhumu sardı
    yerken seni ulu patates!

    salata yapacaksam eğer
    içinde varsan değer
    gönlüm kendinden geçer
    yerken seni ulu patates!

    tatlını yaptım herkes şaştı
    dediler focus kendini aştı
    haykırdım "nedeni aşktı"
    yerken seni ulu patates!
    10 ...
  2. topuklu ayakkabisiyla ofisi inleten hatun

    1.
  3. Sigara icmeye cikar, tock! tock! tock!, tuvalete gider tock! Tock! Tock!, oraya buraya dolanir yine tock! Tock! Ulan sen kadinligini seksepaliteni gosterecen hava atacan diye zorunlumuyum kafamin sikilmesine. Mahkummuyum konsantre olmus isimin arasinda beynimin icine civi cakilmasina. Yok arkadas bir kadinin icinde olacak alcak gonulluluk, mutevazilik, ince dusunme gibi faziletler.
    Topuklarina ates edip dans etmesini isteyen kowboy olasi geliyor insanin.
    0 ...
  4. pazar günü içki içmek

    1.
  5. pazar günü yaşanan pazartesi sendromunu atlatmada ele alınabilecek en iyi yöntemlerden. hatta ertesi sabah kalkınca aç karnına iki bira daha gömülmelidir ki pazartesi sabahında da devam edecek sendrom, hız kesmemiş çakır keyif kafanın hoşluğu ile duyumsuzlaştırılabilir olunabilsindir.
    1 ...
  6. bendeki bizim şarkımız

    1.
  7. iki sevgilinin ortaklaşa paylaştığı bizim şarkımız etiketinden farklı olarak, taraflardan birinin kendi bakış açısıyla sevdiğine ve bu sevmeklilikle içine düştüğü ruhsal duruma yakıştırdığı mahrem-kutsal parçadır. kesinlikle karşı tarafa söylenmemelidir.
    yine de ben söylemek istiyorum:

    http://www.youtube.com/watch?v=Y126PQnXl0g

    şaka yaptım. bendeki bizim şarkımız..

    http://www.youtube.com/watch?v=WNkxgjQvOa8
    0 ...
  8. yaşam kalım makinesi

    1.
  9. richard dawkins'in canlıları tanımlayış biçimi.
    ben soft machine demeyi yeğliyorum.(çok sevdiğim bir grupla özdeşiyor)
    dokulardan meydana gelmiş robotlardan başka bir şey değiliz.
    yalnız üstad der ki "aslen hayatta kalmak için tasarlanan bir makinenin içinde olsak bile, evrimsel mirasın getirdiği güdü ve reflekslerlere tabi kısmi bir kölelik içinde iş görüyor olsak bile tüm bu bencilliğe baskın çıkabilecek,türümüzün yani toplumumuzun yararına hareket edebilecek iradeye de sahibiz aynı zamanda"

    evrim görevini yerine getirmiş, insanoğlunu dünyanın gözü kulağı olması için seçmiştir. (hemen atlamayın lan bu doğal seçilimdir ve zeka barındırmaz)
    ve şimdi ona hükmetmesi gereken biziz.
    özümüzde yaşam kalım makineleri olsak da sadece kendimizi düşünen canlılar olmaktan daha öteyiz artık, herkezin mutlu bir hayat sürmesi için çabalayacak erdeme sahibiz. aklımız var. empati yapabiliyoruz
    evrimin son basamağı aslında ahlaktır.
    ahlak, sinirleri olup acı çekebilmesi olası her türü mümkün olduğunca acısız ve mutlu yaşatma isteğidir.
    başka bir şey değildir ahlak.
    0 ...
  10. no more i love yous

    1.
  11. orjinalini bilmemekle birlikte annie lennox seslendirilmişliğine büyük bir tutkuyla bağlı olduğum parça.
    "yok artık öyle 'seni seviyorum' demeler" anlamına gelir.

    http://www.youtube.com/watch?v=jmohElmwTws
    0 ...
  12. internet pornografisinin çocuklara olan tehdidi

    1.
  13. masumane bir google aramasıyla cinsi münasebetin sapkın biçimlerine şahit olabilecek çocukları kapsayan tehdittir.
    hızlanan zamanla birlikte tarih, biriktirdiği deneyimleri tanıştırıren insanlığa, yaş sınırını da giderek aşağı çekmekte.

    -evet mertcan artık bazı şeyleri erkek erkeğe konuşmanın vakti geldi oğlum.
    -konuşalım baba
    -öncelikle şu asian ne oluyor onu merak ediyorum?
    -ohoo işimiz var seninle
    1 ...
  14. geçinebilmek için böbreğini satan adam

    1.
  15. insanoğlunun böbreğini burkan hadisedir.
    velhasıl toplumumuz bu gibi durumlarda da en az adres soran kişiye gösterdiği ilgi ve alaka seviyesinde duyarlı ve yardımseverdir.

    en son konuyla ilgili bir haber bülteni sunumunu bu duruma örnek gösterebilirim.

    -ülkemizde güzel şeylerde olmuyor değil sayın seyirciler. böbreğini satılığa çıkaran abdullah'ın dramı isimli haberimizden sonra duyarlı bir vatandaş gence yardım elini uzattı. iş adamı olduğu öğrenilen ismini açıklamayan bir kişi abdullah bey'in böbreğine 50 bin dolar vereceğini açıkladı...
    1 ...
  16. odayı düzenlerken artan kirli çamaşır kutusu

    1.
  17. sağa sola savrulmuş giysilerden pespayeye dönmüş odasıyla birlikte bir de şifonyerindeki çamaşırlarını hal yoluna koymayı amaçlamış tembel bir insandan söz ediyorsak kirlilik sepetinin dolup taşması kaçınılmazdır.

    ilk başta bir hevesle girişilir çamaşır katlama sürecine. ama görülür ki giyim sektöründeki çalışanların istifleme becerisiyle uzaktan yakından alakanız yoktur. tişörtü kazağı katlamak denilmez sizinkine, ancak dürümlemek denir.
    canı sıkılır insanın. bir de geri de kalanlar gözde büyümeye başlar. meğer ne çok çamaşır vardır düzenlenip yerleştirilecek. işte o raddeden sonra ele alınan her çamaşır kirli gözükmeye başlar insana. havaya kaldırılan her üç çamaşırdan ikisi kirlilik sepetine sallanır. böyle böyle anca biter o çamaşırlar.

    insanın kendini kandırma mekanizmasına hayranım a dostlar.
    1 ...
  18. içki içerken sigarasız kalmak

    1.
  19. afedersiniz ama bir tiryaki için tarrakların gazabına uğramakla eş değerdir.

    "yarım paket sigara bana yeter" deyip tüm parayı alkole yatıran, bu salaklığı yetmediği gibi tam bir tütün sömürücüsü olan yazma eyleminini de bu "ser_i hoş kılma" faaliyetinin içine katmış bir insansa mevzu bahis, üçüncü dublesinin sonunda, boşalmış pakedini belki yanlarda vardır diye bir kaç kez parmaklayacak, olmadığına ikna olunca göbekteki taşı çekilmiş alkol-sigara-kalem jengasıyla birlikte kendisi de yıkılacak olan adamdır diyebiliriz hakkında.

    fakat yenilgi kabul edilmemeli, parçaların tekrar inşaa edilmesi için çaba gösterilmelidir. (bkz: #5565118) de anlatılanlar yapılmalı, olmadı sağdan soldan borç istenmeli yada veresiye için tekel beye yavşanmalıdır.

    hiç biri işe yaramazsa "hey dostum, tüm arzularım önceden programlanmış düşünce sistemimle ilgili ve ben kendi üstünde iradesi olan bir varlıksam onu hackleyebilirim" denilmeli, meditatif hale bürünüp sigaraya duyulan arzu giderilmelidir. lakin böyle yapınca yazımsallıkla egoyu besleyen damarlarda çürüyecek hatta tanrıların kanı bile sirke suyu gibi gelecektir.
    e yok artık. geriye ne kaldı?. tüm yaşamında little buddha yı oynayacak istikrarda değilim ben. geri verin bana kalemimi ve şarabımı. vazgeçmem onlardan. tabladaki külleri yalarım artık napalım.
    1 ...
  20. kıraathane ağzıyla örnekleme sanatı

    1.
  21. Bazı ulu şahsiyetler kavranması zor bir konu anlatırken olayı daha anlaşılabilir kılma adına gündelik yaşantıdan örnekler verirler. Bunu yaparken de ani bir manevrayla az önce kullandığı akademik dilin karşı kutbuna sıçrar ve kahvehane lisanına geçerler.

    "ya şimdi olay şu, adam demiş ki ben hamdiden 5 kilo palamut aldım bana maliyeti bu kadar . eee..şimdi ben bunu aynı fiyata satar mıyım, keriz miyim ben.. ben de ne yapıyorum..."

    Gibi.

    Bu yöntemi ne kadar övsek azdır.

    Bu sayede anlatılan konunun ciddi ve soğuk havası yumuşatılır. Olayı anlayamayacağı kaygısıyla ortamdan kaçma isteği duyan fakat bunu da beceremediğinden beynini "standby" moduna almış dinleyicinin ışıkları tekrar yakılır.

    Daha da önemlisi öğrenciye büyük bir güven aşılanır.

    içinde argo kelime ihtiva eden gündelik konuşma üslubu ile demek istenir ki "olay her gün sokakta karşılaşabileceğin vasıfsız, sıradan insanların, Alinin Velinin yaptığı işlemden ibaret"

    Böylelikle az önce seviyenin üzerinde görülen olay şimdi kendiyle eş bir düzleme, hatta oralardan daha aşağılara inmiştir.

    Dinleyici "Ulan kahve kültürüne sahip tırtoların yaptığı olayı ben mi anlayamayacağım" düşüncesiyle içte saklanan cesaret ve özgüven duygularını harekete geçirir. Bu motivasyon sonucunda olayın üstesinden gelmek artık mümkündür.

    Üniversitelerde öğretim veren hocalarımızın ekonomi, psikoloji, siyaset gibi dersleri aynı yöntemle anlattığını düşünelim. Alanında uzman genç beyinlerimizin sayısında artış olacağına emin olabiliriz.

    Kıssadan hisse "yavşak anlatım biçimi" eğitim sistemimize kazandırılmalıdır. Bize kalan tek şey meyveleri toplamak olacaktır.
    4 ...
  22. eylemsizlik yasasının hayatımızdaki yeri

    1.
  23. Maddenin eylemsizlik özelliğini kavram olarak bilmeyenler olabilir ama bu yasanın etkisini hissetmemiş kimse yoktur. En bilinen örneği, süratli bir şekilde giden arabanın aniden fren yapması neticesinde şoförün ön camdan dışarı çıkma tehlikesi yaşamasıdır. Maddenin içinde bulunduğu eyleme farklı yönde hareket kazandırılmaya çalışılınca dirençle karşılaşılır. Bu dirençten olumsuz etkilenmemek için eylemler arası geçişin yumuşak olması gereklidir. Bu geçiş ani olursa, alıştıra alıştıra yapılmazsa şöförün akibetine benzeyen olumsuz sonuçlar doğar.

    Herkes eylemsizlik yasasının farkındadır ama kaçımız bu yasanın yaşamın diğer alanlarında da kendini gösterdiğini, ister istemez ona göre hareket ettiğimizi, ona uygun davranmayınca olumsuzluklarla karşılaştığımızın farkındadır?

    Örneğin müzik. Yüksek sesle dinlediğimiz bir şarkı aniden kesilince kulaklarımız içinde bir şeyler acır. Müziğin aniden durması ve sessizliğe hızlı geçiş sonucunda duymayla görevli beyin merkezinde bir çarpışma vuku bulmuştur sanki. Son derece bilimsel araştırmaların sonucunda ortaya çıkmış bir program olan winamp, bu hoşnutsuzluğu dinleyicilerine yaşatmamak için eylemsizlik yasasına riayet etmiş ve şarkılar arası geçişin yumuşak olmasını sağlayacak bir özellikle hizmete sunulmuştur. (bkz: cross fade)

    Aslında bundan daha güzel bir örnek, bazı şarkıların kademeli olarak ses alçaltılmasıyla sonlandırılmasıdır. işte bu, şöförün aniden frene asılmak yerine yavaş yavaş hız düşürmesi gibidir.

    Eylemsizlik özelliğinin etkisine bir örnekte görsellikten verelim. Sinema veya televizyonda gösterilen filmlerin sonunda yukardan aşağı akan yazıları kaçımız okuyor sorarım size? Bir Allahın kulu da "ya bu filmde kimlerin emeği geçmiş, ışıkçı çocuk çok başarılıydı adını bir yere not edeyim de bundan sonra onun filmlerini takip edeyim" demiş midir? Hayır tabii ki. Ama bu gereklidir. Niye biliyor musunuz? Çünkü bunun gerekliliğini özel TV kanallarımız çok çarpıcı bir şekilde göstermiştir.

    Ana bültene yetiştireceğiz diye son karedeki adam cümlesini bitirir bitirmez filmi zart diye kesip haber jeneriğine bağlanan televizyonculuk zihniyeti hangimizi ön camdan dışarı çıkan şöför kadar yaralamamıştır. Yemeği yemişsin ama içinde mundar olmuş gibi.

    Ama bunun tam tersi bir anlayışla hareket eden kaliteli TV kanalı cnbce, film sonundaki yazıları soundtrack eşliğinde göstererek filmle gerçek hayat arasındaki geçişimizin yumuşak olmasını sağlar. Bilinçlidirler, şefkatlidirler.

    Peki ya insan ilişkileri? Yolda bir tanıdığımızı gördük. Pek samimi değiliz. Ayaküstü sohbete giriştik. Hal hatır sorulduktan sonra hafiften ayrıntılara girildi. Ne yapıyorsun, askerlik ne oldu, iş durumları nasıl falan bayaa bir kaynaştık gibi. Fakat sarılabileceğimiz klasik konular sonunda bitti, kaldık ortada. Kısa süreli bir sessizlikten sonra "oldu görüşürüz" dedik. Karşılığını alamadan yolumuza devam ettik. Ve şimdi içimizde bir rahatsızlık var. Hafiften bir göt olma durumu gibi. Karşılıklı samimiyet tavırlarından sonra bu final bu kadar sert ve ani olmamalıydı. Güzel bir espri veya "işte böyle Sametçim, naaparsın" şeklinde bir sonlandırma daha hoş olurdu.

    Bu gibi karşılaşmaları yumuşak sonlandırmanın bir yöntemi de cep telefonların çıkarılıp "dur senin numarayı kaydedeyim" sahtekârlığına girişmektir. iki kişi de birbirlerini aramayacaklarını bilirler ama eylemsizlik yasası onları böyle bir harekete iter.

    Son olarak büyük bir iddia da bulunacağım. Aslında dünyada iki tür mevsim vardır. Yaz ve kış. ilk ve sonbahar, eylemsizlik yasası doğrultusunda insanların aradaki geçişten zarar görmemesi için ortaya çıkmıştır. Öyle ya, mevsimsel hastalıkların çoğu kışın ortasında kendini gösteren güneş veya yaz ortasında çıkan bulutlar sonucu meydana gelmez mi?
    Bu da tezimi kanıtlar nitelikte sanırım.
    5 ...
  24. sıradan olmak

    9.
  25. hayatta kabullenemeyecek tek şey sıradan olmaktır.

    Geçenlerde Bilim-Teknik dergisinin eski bir sayısını inceliyordum. Zeka ile ilgili bir yazı ilişti gözüme. Bilim adamı Gardner'a göre öyle tek bir zeka türü yokmuş. Farklı farklı bir çok dallara ayrılıyormuş.Genelde tek kıstas olarak ele alınan sayısal yetkinliğin yanında, kabul görmesi gereken diğer türler de uzunca bir liste oluşturuyormuş. Duygusa zeka, kişiler arası zeka, müziksel zeka, içsel, doğasal, görsel.. Ohh suyundan da koy.
    Okudukça kendimi iyi hissediyordum.Öncekini takip eden her madde neşeme neşe katıyordu.

    Matematikte hiç bir zaman fazla başarı gösterememiştim. Şimdiyse yıllar yılı zeka belirlemede tek yetkili mercii kabul edilen, bu alanda tekelleşerek benim gibi sayı-fobik insanların hep ezik hissetmesine neden olan bir krallığının çöküşüne şahit oluyordum. O krallık ki kendimi zeki olduğuma inandırmaya çalıştığım zamanlarda vakit kaybetmeden bir askerini yollar "majestelerine göre küçüklüğünüzden beri dört işlem problemlerinde zaaf göstermişsiniz, buna göre zeki sayılmanız yasalara aykırıdır" kabilinden bir bildiri okuturdu bana. Ve şimdi yıkılıyordu. Sevincim bundan kaynaklanıyordu.

    Evet artık matematik tahtını başkalarıyla paylaşıyorsa, kurum oligarşik bir yapıya bürünmüşse içlerinden bir tanesi beni temsil ediyor olmalıydı.
    Bir yerlerden zeki olmalıydım. Nedenini bilmiyorum ama böyle olmam gerekiyordu. Liste o kadar uzundu ki elbet aralarından bir tanesi bana vurmuştur. Boş adam olmadığımı biliyordum. Zekamın bir adı olmalıydı. Hangisiydi acaba? Dur bi düşünelim......(anlatıcı burada son buluyor)

    Sıradan olmak dünyanın en kötü şeyidir. Belki de alınmak istenilen en son sıfattır. (son sıraya gelene kadar şerefsizlik, ibnelik gibi kavramları arkada bıraktığımızı unutmayalım)
    Sıradanlıktan postacı misali görünmez olmuş insanları farkedebilirseniz gidin bir iki muhabbet çevirin onlarla. Yeterince derinlere inebilirseniz, diğer insanlardan daha özel ve farklı hissetmek için tutunduğu dalı öğrenebilirsiniz. Herkesin buna ihtiyacı vardır.

    Zeki olmayı istemek de bununla ilgili. Reddedilen, ortalama zekaya sahip, ortalama bir insan olmanın dayanılmaz sancısıdır.

    Yukardaki öyküye dönelim. Gerçi engin iştahlı egonun doğal yönelimi, matematik harici diğer bütün zekaların hepsinin kendinde bolca ihtiva edildiğine inanmak olacaktır fakat kahramanımızın aç gözlü olmayıp bir tanesini seçtiğini düşünelim.
    "duygusal zeka, hmm evet bende yüksek olan bu olmalı. ama önce ne demekmiş ona bakalım. başkalarının duygularını iyi anlayabilen....."

    Sonra şöyle bir geçmişe gider. Belleğini taramaya başlar. Süzgecini duyarlı insan rolü oynadığı anları dökecek şekilde ayarlar. Veriler arasından rasgele bir iki tane seçer, üzerinde düşünür. Dinlemek zorunda kaldığı uzun bir iç dökme faslından sonra "seni çok iyi anlıyorum, hepimiz bu gibi şeyleri yaşamışızdır" girişli konuşması gelir aklına.
    Hemen orada keserek başka bir tanesine atlar.
    Durak harici kapı açtırıp otobüsten indikten sonra koşar adıma geçen kişinin, aslında yetişecek bir yeri olmadığını, arkada kendisini seyreden şöför ve yolculara "acelem olduğu için böyle bir münasebetsizlik yaptım yoksa normalde modern bir insanımdır" mesajı vermek istediğini empati yeteneği sayesinde anlayabildiğini hatırlar.

    Bu gibi örneklerden sonra kendisini ileri duygusal zekalı ilan ederek çoğunluğu oluşturan duygusal gerizekalılardan üstün olmanın hazzıyla kaldığı yerden devam eder. Tabii şöyle bir hayalin kurgusunu yaptıktan sonra.

    Yıl 2011. Bilim teknik dergisi başlığı:
    "IQ testinin pabucu dama atıldı"
    Alt başlık:
    "duygusal zekadan başkası yalanmış, dahilik ünvanı artık gerçek sahiplerinde"
    Güzel bir fantezi. Belki ileride gerçekleşebilir.
    Ama tersinin olmayacağını da kimse iddia edemez. Zira bilim tarihinin tavan arası, zamanında tüm çevrelerin itibar ettiği şimdi ise ancak gülünç diye tabir edilebilen teorilerle doludur. Yarın öbürsü gün duygusal zekanın tırt bir varsayım olduğuna kanaat getirilmesi de olasıdır. Öyle oldu diyelim.

    Bunu duyan bizimkisi, işi iyice yüzsüzlüğe vurarak bu sefer kendini süper sosyal zekalı olduğuna inandıracaktır. Veya "ulan ben tüm popüler rock parçalarının giriş kısımlarını ezbere çalabilen adamım" motivasyonuyla müzikal zekasının keskinliğine kani olacaktır. O olmadı şurası, bu olmadı orası diyip didinir dururda bir türlü orta zekada olmayı kabul edemez.
    Zeka türlerinin hepsinden umudu keserse bu sefer "ya abi aykiu maykiu hikaye, önemli olan efendiliktir, adam gibi adam olmaktır, ben bu yaşıma kadar harama göz dikmemiş adamım..." der

    Görüyosun işte olay nereden nereye geldi. Hala bir artı değer üretme çabası. Normalize olmak çok zordur arkadaş. Ama dahası var.

    Egosunu düzgün adam olmayı yeterli bulacak kadar inceltmiş insan, (tabii seviye istenmeyen sebeplerden dolayı düşmüştür) eğer dürüst biriyse adam gibi adam olma kalıbının dışına taşmamasının imkansız olduğunu farkedecek, bu anlayışa ters düşen bir çok yamukluklar sergilediğini görecektir. Al işte koptu mu tutunduğun son dal da? Peygamber olmayı da beceremedin.

    Bu noktadan sonra doğrusuyla yanlışıyla sıradan bir insan olarak yaşama gerekliliğine boyun eğmekte hala direnen marjinal bir kesim söz konusu olabilir.

    Bu grup üyeleri "battım bari tam batayım" mantalitesi güdüp dikkati bu yönde çekmek isteyen kişilerden oluşur. Mükemmel olmanın mahareti gösterilemiyorsa boka batmanın cesareti sergilenir. Tek yapılması gereken her kulvarda damı götü dağıtmaktır.
    "Oha adama bak en dibe vurmuş valla bravo" dedirtmek sıradan sayılmaktan evladır.
    Çitanın seviyesinde olmak en dibinde olmaktan daha kötüdür ve belkide bu sadece bizim gezegende cereyan etmektedir.

    Bununla paralel olarak fight club filmine taşlama yapmaktan kendimi alamıyorum.

    Tyler durden sözüm sanadır.

    Eline hoparlörü alıp "hiç biriniz eşsiz kar taneleri değilsiniz, hepiniz sıradan organizmalarsınız, zamanında rock yıldızı olmayı hayal ediyordunuz ama artık olamayacağınızı biliyorsunuz" şeklinde vaazlar verdin. insanlara kendilerini oldukları gibi kabul etmeyi öğütledin.
    iyi güzel, katılıyor ve tebrik ediyorum. Peki ama bu bilinci aşıladıktan sonra "şimdi evlerinize gidin ve sıradan bir hayat sürmekten yüksünmeyin, tek yapmanız gereken şey gıdanızı almak ve uyumaktır" şeklinde barışçıl bir direktif vermekten niye kaçındın? Oysaki egodan arınmış bir huzura kavuşmak için bu yeterliydi.

    Özgür olmak için illa dovüş klübü kurup ortalığın amına koymak, binaları bombalamak mı gerekiyor?
    Bir zümreye ait olup eylemlerde bulunmak, sıradan olma kisvesinde sıradışılığı yaşamaktan başka nedir sorarım sana? Niye terörist başı oldun taylır niye?

    Ben cevaplayayım dostlarım. Nedeni basit. Sonuçta Tylerın götü de sıradan olmayı yememiştir.
    Çünkü bu, yakmak yıkmaktan, devasa kuleleri patlatmaktan daha zor bir olaydır.
    Bu en güçlü rakip olan egoyla aramızda geçen bir savaştır.
    Özgürlüğe giden yol kabullenişten geçer. Bunun için dışarıda gösterebileceğimiz hiç bir şey yoktur.
    4 ...
  26. dahi insanların çoğu küçükken başarısızdır

    1.
  27. aşağıdaki hikayeye dayanan bir söylenti:

    Ünlü bilim adamının odasına çat kapı dalarlar

    -Rauf bey son teorileriniz sayesinde artık bir dahi olarak anılıyorsunuz. Standart prosedürümüzü uygulamak için geldik.
    -anlayamadım kimsiniz siz?
    -biz başarısız gençlerin kendilerine olan güvenlerini arttırmayı misyon edinmiş kadim bir örgütün üyeleriyiz. Size sunulan listeden uygun bir çocukluk başarısızlığı seçmenizi rica ediyoruz. Basına vereceğiz.
    -ya kabul etmezsem?
    -Rauf bey lütfen. insanlığın çalışma azmini arttırmadaki en büyük etken bu tip haberlerdir. Einstein bu sorumluluğu üstlenmişti. Peki ya Beethoven? Gerçekten sağır olduğuna mı inanıyorsunuz?
    -pekala, verin bakalım şu listeyi. Hmm.. Konuşmayı geç öğrenmek, matematikte başarısızlık, off bu saçmalıklarla uğraşacak vaktim yok, seçimi size bırakıyorum.
    -iş birliğiniz için teşekkürler.

    Ertesi gün ki gazete başlığı
    "Şok haber! Dahi fizikçi Rauf Bilir'in küçükken oynadığı "solo testte" "beyinsiz" çıktığı öğrenildi"
    4 ...
  28. loser edebiyatıyla prim yapmaya çalışan adam

    1.
  29. süregelmiş hayatının "kaybeden adam" konumuna düştüğü kısımlarını konu eden yazarlar o esnada faydalı bir faaliyet içerisindedirler. zayıf anları, müşkül durumları, rezilliğe gark olunan olayları gözler önüne dürüst bir biçimde serip, bunlarla yüzleşme cesareti göstermek bir nevi kendini affetmektir. düşünce sisteminin reddetme, hasır altı etme gibi öncelikli tercih ettiği, ama şifa bulmaya hiç bir etkisi olmayan savunma sisteminden sıyrılıp, kabullenme ve normalize etme seçeneklerini kulanmak insanın kendiyle barış çubuğu tüttürmesini ve sonrasında çiçek olup açmasını sağlar.

    fakat bir de "loser edebiyatı" diye bir şey vardır. kalıptan anlaşılacağı üzere bu bir nevi tarz, okuyucuyu tavlamada bilinçli seçilmiş samimiyetten uzak bir üslup biçimidir.
    küçüklükte her daim dışlanmış çocuk, gençlik döneminde kızlarla iletişim kuramayan silik şahsiyet, şu sıralar aşk acısı çeken yetişkin, bir baltaya sap olamayan özgür ruhlu adam, çevresi tarafından anlaşılmayan yalnız insan loser edebiyatının damar temalarından bazılarıdır. içinde gerçeklik payı barındırsa da burada asıl amaçlanan, kendi gibi kaybetmiş okuyuculara ulaşmak, onlara yalnız olmadığını göstererek yüreklerine su serpmektir. normalize etmek bir yana yakışıklı edebiyatik anlatım ve alttan alttan verilen "aslında bunlar bizim zayıflıklarımızdan değil, topluma ayak uyduramayacak kadar özgün olmamızdan kaynaklanıyor" mesajıyla olayı bir gurur kaynağı gibi sunmaktır. oltayı yutmaya dünden hazır loser edebiyatı okuyucusu kaybedilmişliklerin üzerinden geçerken aslen kendi farklılığının ve üstünlüğünün altını çizmektedir. içten içe kutsar kendini. kaybetmiş gibi hissedip kederlere yelken açarken gerçekte toplumun bağnaz ve klişe yapısına isyan bayrağı çeken elit kişiliğin taşımakla mükellef olduğu yaralarla övünç duymaktadır. kaybettikleri zaten baştan reddettikleridir.

    bir loser edebiyatçısının yani artık anlaşıldığı üzere loser övünücüsünün kendi klanı içinde önem verilen değerler üzerinden kaybetmişlik yaşaması, bunu söz konusu etmesi pek fazla görülmez. misal ne loser yazarımızın, ne de "loser yazarının okuyucusuyum" diye ortalıkta prim yapmaya çalışan sahtekarlarımızın ağzından "ben kadınlarla sevişmede çok başarısızım" şeklinde bir cümle görmemiz mümkün değildir. çünkü -freud un kulakları çınlasın- loserlıktan prim yapma isteğinin arkasında da o yadsınamaz seks güdüsü gerçeği vardır. "kendim gibi bir losera ulaşayım, gerzek çoğunluğun anlayamacağı dehamızı söz konusu etme suretiyle birbirimizi eşsiz kılalım ve sonunda nihai amacımıza yani o seksüel halvetliğe ulaşalım" şeklinde bir düşünceyse eylemin çıkış noktası, ne diye baltalansın ki bu çakal girişim? manyakmıyım ben? loserlığında bir sınırı var.

    topluluk içerisinde konuşmada sıkıntı çekerim, girdiğim her işten kovuldum ama bir gecede hiç çıkarmadan 5 posta giderim şimdi doğruya doğru. çevremde pek fazla sevilmem, öğrencilik hayatımda da hep başarısızdım ama şu ana kadar arabesk dinlemek gibi bir yanlışa düşmüşlüğüm yoktur, hayatımda hiç kro olmadım yani bak burda biz bizeyiz. yalanmı söylicem lan.

    yalansın tabii. herkez gibi sen de yalansın.
    5 ...
  30. sokakta top oynayan çocuklar

    1.
  31. canlılık ve mutluluğun yakınlarda kol gezdiğini düşündürdüğü için evlere ulaşan seslerinin insana keyif verdiği çocuklar.
    0 ...
  32. yaratılış atlası

    10.
  33. bulunamadığını söylediği ara fosilden kastı yarı deve yarı yılan şeklinde hayvanlar olan deneyimli biyologların(!) hazırladığı, ücretsiz dağıtım ağı ta pakistan'daki üniversitelere kadar uzanmış bulunan keyifli mizah kitabı.
    1 ...
  34. sigarasızlık

    27.
  35. bu duruma yakalanıp delirmemek için evde kül tablasının boşaltıldığı ayrı bir çop kovası bulundurulmalıdır. sigarasız kalınmayla adrenalinin yükselmesi durumu aynı zaman denk gelip kırım kırım kıvranılacak kadar zavallı bir hale düşüldüğünde izmarit kovası bir gazete kağıdı üstüne boşaltılmalı içilebilir olanları ayıklanmalıdır. mutlaka bir iki palamut bulunur merak etmeyin.
    2 ...
  36. kadıköy belediyesi

    16.
  37. sokaklara çöp konteynırı dağıtırken oldukça cimri davranmasının nedenini merak ettiğim belediye. bulunduğum mahalledeki 5 sokak sadece iki konteynır paylaşmakta, hane sakinleri çöp torbalarını kaldırım kenarlarına bırakmak zorunda kalmaktadır. etrafın pislik içerisinde kalmasını önemsemiyorsanız bari temizlik işçilerinizin iş yükünü hafifletme adına çoğaltın şu konteynırları.
    2 ...
  38. © 2025 uludağ sözlük