okyanusun ortasında tek başına kalmışım, gram tedirginlik duymuyorum. s.ktir et deyip, sırt üstü yatmışım, kulağımda okyanus sesi, gözlerimde gökyüzü...
siyaset yapmayın diyorlar, futbol maçı mı izliyoruz. futbol olsa daha çok konuşulur, daha yavaş unutulur gerçi ülkemizde.
yanlış, böyle ülke mi yönetilir? suriye, libya ne işimiz var? suriyelilerin ülkemizde ne işi var?
ordunun başına siyasiler geçmiş, çocuk oyuncağı gibi abd rusya arasında dönüp duruyor, hepsinden de tokat yiyoruz, böyle ülke mi yönetilir?
şehidin bile fakirinden olsun diye seçildiği, çocuklarını askerlikten kaçıran başkomutanların yönettiği ülke mi olur?
birkaç şehit var demek ne demek ya? yan gelip yatma yeri değil, kelle falan da denildi de, zorunuza gitmedi zamanında soytarılar.
yazıklar olsun.
''Benim için her şey yazılmıştı. ben hiçbir seçim yapmadım. kendime bir şans tanımalıyım. kendimi bulmak için fırsat vermeliyim.
yaşamımı değiştirmek zorundayım. yoksa, bir kere bile yaşadığımı hissetmeden ölümü karşılamak zorunda kalacağım.''
ümitsizlik mengenesi cümleler,
bu düşüncelerin çoğumuzun aklından geçtiğini düşünüyorum.
rutine girmiş hayatlarımızdan çığlıklar saçılıyor etrafa, çıkmalıyım/kaçmalıyım/böyle yaşayamam'lı fikirlerle örülüyor zihnimiz.
heyecan bekliyoruz.,
mucizeler,
biri,
kurtarıcı...
karakterimiz bu noktada hipnoz ediliyor.
ne mi oluyor?
elindekileri bırakıp gidiyor, arzularının bir bir yıkıldığını, arzu edilen şeyin arzu ettiği gibi olmadığını görüyor. hayatının aslında o haliyle güzel olduğunu da görüyor.
psikanaliz açıdan kendini değerlendiren kahramanımız,
''söyleyebileceğim şey yalnızca, son iki yıl içinde yaşlanıyor olmanın, yani sizin deyişinizle- zamanın iştahının- beni korkuttuğu. buna karşı mücadele veriyordum ama kör dövüşü yapar gibi. asıl düşmana değil, karıma saldırdım ve sonunda ümitsizliğe kapılıp beni kurtaramayacak birinin kollarına atlayarak kurtulmayı bekledim.''
Uzun zaman tanıyarak okunması gereken yalom kitabının bana fısıldadıkları, çıkarımlarım;
takıntı yaptığımız, çok istediğimiz kişi veyahut şeyler aslında kendimizden kaçtıklarımızın saplantısı. onlar gerçek değil, zihnin asıl olana odaklanmamamız için bizi oyaladığı oyuncaklar. kolaya kaçıp başkalarını suçlamak yerine kendimizi dinleyip korkularımızla yüzleşebiliriz. yaşamımızı onarabilir daha yaşanır hale ısrarla kendimizle yüzleşerek getirebilirz. yazgımızı sevebiliriz. geçmişe dönmek mümkün olmadığı için, olanı sevebiliriz.
"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim," dedi: "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek; seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda." en güzeli söylenmiş.
geldiğimiz noktada ise söylenenlere inanılmıyor. herkes çok aşık, başka birini buluncaya kadar.