bugün

Bıyıklarıda ağlamıştı ve titremişti.
Böyle bir eser hakkında bişi girilmemesi tam bir ironidir. Ajdarın çikita muz şarkısına gelince döşeriz tabi.

Kişiler gerçek hayattan ama olaylar yalom'un hayal ürünüdür. Niçe'nin en dibi gördüğü anlarda dahi kendisinden hiçbir ödün vermemesi olağanüstü anlatılmış.

Okuyanlar bilir.

(bkz: Baca temizleme)
(bkz: lou salome)

zalımın kızı.
(bkz: lou salome tam bir şeytandır)
Okumaya değer bir kitaptır. insanı kadın erkek ilişkilerinde sorgulamaya iter.
Nietzsche'nin hayatının, psikanalizin doğuşu ile harmanlandığı, psikiyatr yazar ırvin yalom'un okuyucusuna "kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten cekinmeyenlere " diyerek ihtaf ettiği eser.
Eser, Nietzsche'nin aracılığıyla varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade ve neden-nasil gibi önemli duraklarından bahsediyor. Okurken derinlikli düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.

Kitaptan ufak bir alıntı aktarmadan geçemeyeceğim: " Kendinden hoşlanmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarının kendileri hakkinda iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesi altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen görev kendinizi kabullenmenizdir; benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil. "
Bu kadar seveceğimi düşünmeden başlayıp iki günde bitirdiğim kitaptır.

En çok gözüme çarpan lou salome betimlemeleriydi. Bir kadını bu kadar güzel işlemesi beni de en az nietzsche kadar şaşırtmıştır.
etkileyici bir irvin d.yalom romanı.
(bkz: orospu lou salome)
kusura bakmayın ama "anna o." yani bertha pappenheim de aynı klasmanda değerlendirilebilir. kahpeliğin ne lüzumu vardı ki yediniz bitirdiniz adamları. hele ki o Mathilde ye yapılanlar.
işin özü okunabilecek en iyi 10 kitaptan biridir.
Yalnız başına ölecek olma düşüncesini üzerimden atamıyorum. Öldüğünüzde, bedeninizin günlerce hatta haftalarca bulunmayacağını, ancak bir gün bir yabancının burnuna gelen iğrenç bir kokuyla keşfedileceğini bilmek nasıl bir şey biliyor musunuz?
ihtiyaç için çocuk doğurmak yanlış bir şey, yalnızlığını hafifletmek için çocuğu kullanmak yanlış, insanın kendine benzer bir kopya çıkarmayı amaç edinmesi yanlış. Tohumlarını geleceğe doğru kusarak ölümsüzlüğü araması yanlış ...

Ben de sizin gibi gece korkularıyla boğulurum. Ben de sizin gibi neden korkuların geceleri hüküm sürdüğünü düşünürüm. Bunun üzerine yirmi yıl düşündükten sonra korkuların karanlıktan doğmadığını anladım; korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler.Cinsel ilişkilerin diğer ilişkilerden hiçbir farkı olmadığını, bu tür ilişkilerin de diğerleri gibi güç mücadelesi olduğunu yazdım. Cinsel arzu, aslında, karşıdaki insanın zihni ve bedeni üzerinde mutlak hakimiyet kurmak için duyulan arzudan ibarettir. Daha derinlere bakarsanız, bu arzunun da tüm diğer insanlardan daha üstün olma arzusu olduğunu görürsünüz. ‘Aşık’, ‘seven’ kişi değildir; aslında o, soyutlamaktır. Altınları başında nöbet tutan ejderha kadar alçak ruhludur. Uçmak istiyorsunuz, ama uçmaya uçmakla başlayamazsınız. Size önce yürümesini öğretmek zorundayım ve yürümeyi öğrenmenin ilk adımı kendi kuralları olmayan insanın başkaları tarafından yönetilmek zorunda kalacağını anlamaktır. Başkalarının kurallarına uymak, insanın kendisini yönetmesinden çok, hem de çok daha kolaydır.
Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki hiçbir şey engellenemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçük bir köprü vardır, o kadar. Ama sen tam bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: Bu köprüyü geçip bana gelir misin? işte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.
bütün kitabi yazmis gibi oldum ama okunmasi gereken kitaplardan.
Kendisi Psikiyatr olan Yalom bu romanında Nietzsche'nin hayatını ve düşüncesini, psikanaliz ile harmanlayarak anlatmaktadır.

--spoiler--

ana fikri

Ümitsizliğin tedavisi: “Tanrı öldü” diyen adam acılar içinde bağırarak “Yardım Et!” diye haykırıyor. Üstün bir gücü kabul etmek zorunda kalıyor.
Bu kitap belli bir ana fikir vermiyor. Yan fikirlerden oluşturulmuş bir fikirler tacı sunduğu ortada. Okuyan herkes kendine pay çıkarabilir ve kendi yaşamını kitapta verilmeye çalışan mesajlar üzerinden tekrar gözden geçirme fırsatını yeniden bulabilir.

mekân ve zaman

Romanın ortamı psikanalizin doğumu öncesinde olan 19.yüzyıl Viyana’sıdır. Olaylar Muhtemelen havanın soğuk olduğu sonbahar-kış ayları yaşanmaktadır.

kahramanlar

Nietzsche: Sadece iki kitabı yayımlanmış, kendi zamanında pek tanınmayan bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. ihanete uğramış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Bekâr. Tanrıyı öldürmüş.”Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır” diyerek bir ümitsizlik çukurunda olduğunu belirtiyor.

Doktor Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın.

Sigmund Freud: Breuer'in öğrencisi ve arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.

Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Oldukça Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. ilişki seçimlerinde özellikle sanatçı ve düşünürleri tercih ediyor.

kitabın özeti

Bir gün erkeklerin başını döndüren kadın, Lou Salome, Nietzsche'den habersiz Dr.Breuer'e gelir. Ümitsizlik içinde olan Nietzsche'ye yardım etmesini ister. Doktor da kadının çekiciliğine kapılıp bu isteği kabul eder. Çünkü doktor da o sırada yasak bir ilişkiden yeni çıkmıştır. Hastasına tedavi sırasında aşık olmuş ve kendini ona iyice bağlamıştır. O da bunun farkındadır fakat hislerinin önüne geçemez. Bu ilişki hastasının ondan hamile olduğu yalanını uydurmasıyla son bulur. Breuer onu başka bir doktora nakleder. işte bu ilişkiyi tam unutmuşken karşısına Salome çıkar. Salome Nietzsche'yi ikna edip Breuer'e gönderir. Fakat Nietzsche çok gururlu, hiç kimseyle konuşmayan, derdini kimseyle paylaşmayan birisidir. Ruhsal sorunu olduğunu da kabul etmez.Bunun yüzünden de Dr. Breuer onun fiziksel hastalıklarını tedavi ediyormuş gibi görünerek psikolojisini anlamaya çalışır(fiziksel hastalık olarak da stresten kaynaklanan migreni vardır). Dr.Breuer tedavileri sırasında onun özel yaşamı hakkında bilgi almaya çalıştıysa da Nietzsche tek bir kelime bile etmez. Doktor en sonunda ondan hiç bir ücret talep etmeden onu bir sanatoryuma yatırmayı, migreni için üzerinde ilaçlar denemek istediğini ve bu gözlemler için de gözünün önünde olmasını uygun gördüğünü söyler. Fakat Nietzsche bunu kabul etmez ve doktordan tedaviyi bitirmesini ister. Doktor bu duruma çok üzülür. Hem arkadaşı hem de öğrencisi olan Freud'la hep onun hakkında konuşur, uyguladığı tedaviyi arkadaşına anlatıp onun da fikrini alır. Bu konuşma gününün gecesinde Dr.Breuer uyuyacakken kapı çalınır ve kendisini Herr Schlegel olarak tanıtan bir adam evinde kalmakta olan bir hastadan söz eder ve doktora bir kart uzatır. Kartın üstünde Prof. Friedrich Nietzsche Filoloji Profesörü yazıyordur. Doktor bunu okuyunca hemen Herr Schlegel'le birlikte Nietzsche'nin kaldığı yere doğru yola koyulur. Yolda Nietzsche hakkında bazı bilgiler edinmeye çalışır. Nietzsche'nin kaldığı yere geldiklerinde Dr. Breuer çok şaşırır.Nietzsche odanın bir köşesinde duran ufak bir yatakta koma halinde uyuyordur.Morarmış bir yüz,çökmüş gözler,her yanı buz kesilmiş solgun bir vücut. Dr.Breuer Nietzsche'nin başına masaj uygulamaya başlar. 30-35 dakika sonra Nietzsche kendine gelmeye başlar ve doktordan yardım etmesini ister. Doktor bunu duyduğunda çok şaşırır. Çünkü Nietzsche'yi kimseye muhtaç olmayan biri olarak tanımıştır. Breuer sabaha doğru Nietzsche'yi yalnız bırakarak diğer hastalarını kontrol etmeye gider. Geri döndüğünde Nietzsche kendine gelmiştir. Dr.Breuer'e minnetlerini sunduktan sonra borcunu nasıl ödeyeceğini sorar. Doktorda bunun üzerine daha uzun bir süre tedavi altında tutulması gerektiğini ve bir ilaç tedavisi uygulayacağını söyleyerek kliniğe yatmak zorunda olduğunu yineler. Fakat Nietzsche o gün oradan ayrılmak zorundadır. Breuer'de bunu engellemek için bir öneri hazırlar ve bu öneriyi ertesi gün muayenehanede Nietzsche'ye sunar. Önerisi ise kendisinin Nietzsche'nin fiziksel semptomlarını tedavi eden beden doktoru olacağını, Nietzsche'nin de bunun karşılığında Breuer'in ruh ve zihin doktoru olmasıdır. Nietzsche ilk başta bunu kabul etmediyse de doktora borçlu olduğu için bunu borcunu ödeme şekli olarak kabul eder. Artık sanatoryuma yatar ve doktorla birbirlerine tedavi uygulamaya başlarlar. Bu tedaviler sırasında doktor kendi sorunlarını biraz abartarak anlatır ki Nietzsche itiraf sürecine girmekte çabuk davransın. Fakat Nietzsche direnmekte kararlıdır. Dr.Breuer'de onun direncini kırmak için ona yardım etme çabalarını biraz yavaşlatmaya başlar. Bu arada tedaviler sırasında gittikçe iyi arkadaş olurlar ve birbirlerine isimleriyle hitap etmeye başlarlar. Tedavi sonucunda Nietzsche'nin migreni iyice kaybolmuştur fakat ruh durumu olduğu gibi duruyordur. Tedavi sona erdiğinde ise Nietzsche o ülkeden ayrılmaya karar verir. Doktor da onu engellemek için çok çaba gösterir. Çünkü seanslar sayesinde çok iyi iki dost olmuşlardır. Breuer Nietzsche'ye kendi evinde kalmasını teklif etse de o bunu kabul etmez ve ülkeden ayrılarak ılık güneş ve yağmursuz bir havası olan italya'ya gider.

--spoiler--

Nietzsche Ağladığında yazarının en başarılı eserlerinden birisi olarak kabul edilmiş ve çok ilgi görmüş.Sinemaya uyarlanmış olması bunu kanıtlıyor. Birçok noktada cümlelerin altını çizerek okuma ihtiyacı hissettiğim nadir kitaplardan bir tanesi oldu. Nietzsche’nin aforizma niteliğindeki sözlerine ilk kez bu kitapta şahit olmadım, fakat yaşam hakkında düşünüp tekrar gözden geçirmemiz gerekenler konusunda bu kitabın bizlere cesaret verebileceğini görüyorum.
ayrılık acısı çeken, terkedilmiş bünyelerin şifa niyetine okuyabilecekleri kitap.
Ben basit şeylerin peşindeyim; gece üçte kabusla bölünmeyen bir uyku uyumak istiyorum, ta içimdeki bu gerilimden kurtulmak istiyorum. işte benim korkum bütün ağırlığıyla tam buraya ''çökmüş duruyor..." diyerek göğsünün ortasını gösterdi.
yeni başladım 50.sayfasindayim. lou salome'yi öyle güzel betimledi ki yazar böyle birini tanısam da aşık olsam diyor insan.
ahh o nasıl kitaptı öyle dediğimdir... nietzsche'nin çektiklerine birebir şahit olmak için muhteşem bir eserdir.
Her okuduğumda daha bir farklı yorumlama getirdiğim kitaplardan. Bunu yazan ne güzel bir yazardır.
1 haftadır sadece 26 sayfa okuyabildiğim kitap.

Ne yalan söyleyim sevemedim.
Güzel başlayıp, bir müddet sonra durağanlaşan, akabinde yeniden hareketlenen yalom kitabı. Unutamadığı sevgilisi olanlar muhakkak okusun.

Bu arada unutmadan; Lou Salome sen kocaman bir eşyansın.

(bkz: orospu eyşan)
Ağlamak mı ? Bebeklere göre bir şeydir. Lütfen çocuklaşmayalım.
"Yaşarken yaşayın! insan,yaşamını tamamlayıp öldüğü zaman, ölüm, taşıdığı dehşeti yitirir! insan doğru zamanda yaşamazsa,asla doğru zamanda ölemez."
siktirsin gitsin yüzünü yıkasın 100 yıldır büyütülecek bir mesele değil...
Okurken zevk alarak okuduğum nadir kitaplardandı. Çok güzel bir kurgu vardı bu kitapta, lou sahiden o kadar güzel mi ki merak ediyorum. Nietzsche ye de burdan içindeki o ön yargılar kin ve nefret yüzünden daha çok ağlarsın demek istiyorum.
Nietzsche’yi nietzsche’den daha iyi anlatan bir kurguya sahip olan irvin d. yalom romanı. ‘Gördüğü bir şeye yapışıp kalmakta inat eder ama buna sadakat der.’
"Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki hiçbir şey engellenemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçük bir köprü vardır, o kadar. Ama sen tam bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: “Bu köprüyü geçip bana gelir misin?” işte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.."

"Birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum.."

"Bu soruların cevabını zaten biliyorsunuz! Hayır, ben seçmedim! Hayır, istediğim yaşamı yaşamadım! Benim için yazılmış yaşamı yaşadım. Ben, gerçek ben, bir mahkûm gibi bu yaşama kapatıldım!"

"O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus’un arzusunun, insanların, kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.."

''Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin.. Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil..''
görsel