hayatı boyunca hiç mala vurdurmamış kadınla olası bi ilişkiye girse, hayat bayram olsa, durumu erkektir. yadırganacak bişey yoktur. mal bu mu. bu. mavisi yok mu bunun, türü uzatılabilir girizgah.
denyıl difonun kemiklerini sızlatan reklamdır. erdal yağcılardan rabinsın olursa eh yani, kavt kuvt, deyen eşşek kadar bayazıttan da bu kadar cuma olur. külliyen cehalet, yüzme bilmiyen yeteneksizler forevır.
ayrı ya da aynı cinsten iki insanın toplum ve yasalar önünde.. neyse, epeydir yapmadığımdan tören sırasında edilen lafların bazılarını unuttuğum-laf edilmiyordu bizde tamam. gelinin anası amma da şişko, damadın eltisi bağamlı galiba türü mırmırları saymazsak.
türg gadını otuzunda çöküyo abi yaau, atalarsözünü gözardı etmeden aralık onbeşe kadar halledilecek işler listesine eklemeli bu işi. aşk-meşk, mantı evliliği, ayaağna bas-kafasını pörtlet şeyleri detay bence.
motorun artan uğultusu, pistbaşına doğru hafiften zıplaya zıplaya hızını artıran tekerlekler, ısrarla tüm yolcuları işitme engelli varsayan hostesin elini kolunu sağa-sola, yanlara açıp, denize çakıldığmızda yapılması gekenleri açıklama çabaları, uyarı ikazları, koltuk kenarlarına tırnaklarını geçiren laci takımlı, boncuk boncuk ve içten içe terleyen amca,(uyarı ikazı ne yaa, mesela örneğin gibi olmuş - gevelediğim şeydi aslında, cepleri kapatın, cıgara içilmez...bilmemne türü teypten gelen ablanın tatlı sesi), üç kulhüvallahi bir elham.
gerçek tutunamayanlardır. tutunamayanlar gibi bi metni bitiren, bence elbet-tutunamayan olamaz. kaldı ki, selim de bi zamanlar okumadığı bi kitap hakkında ileri-geri yapmıştır. battalgaazi romanları gibi abi yaa, ne kadın var ne bişey..sayfa oldu ikiyüzdört haala süleyman haala kargı...ironisine de aydınına da sakallıoğuza da...ne
takatsız, nefessiz, dermansız kalmak..kesif bir hiçlik, kocaman bi boşluk duygusunun yavaş, çok usul, iliklerine işlemesi. ağlayamamak, tıkanmak ve bunun ne kadar böyle süreceğini bi an aklına getirip ürpermek.bellek yitimi.özetle dağlara-taşlara...
kitle psikolojisi şakaya gelmez. urun kahpeye, daha da öncesine giden, neredeyse refleks bi tepkidir bu bizim gibi içi boş bi ton lafla güdülen topluluklarda. fener formasıyla alisamiyen civarında dolaşın sıkıysa ya da saraçoğlu etrafında sırtınızda cimbom forması. ağzınız burnunuz birbirine girer ve bunla yırtarsanız verilmiş sadakanız vardır. kitle psikolojisi şakaya gelmez. düşünelim bi an, sırtında binladin tişörtü bıroklin köprüsündesin. toplaşırmı yirmi dakka içinde canhıraş zenciler ya allah bismillah...
tuğçe naaber, deye ekranbaşında sabahlayan berkecanı mıntıka temizliği sonrası eğitimli gerillaya karşı dağa salarsan ağlarız daha çok hüngür hüngür. ben ağlıyorum en azından hem de hüngür hüngür. bu nassı "bi avuç çapulcu"dur ki arkadaş sonu gelmemiştir otuz yıldır bu nassı bi avuçtur. ahmetkaya dingilinin resmi olan tişört giydi deye üstüne parçalarsın elbet iki gariban hırboyu. bence elbet- bu da ağlanası bi tepkidir. cinnettir.burdaki hırbo, gariban manasındadır, murat uyurkulak mı nedir o abinin kitabındaki fantastik ülkedeki fantastik adamdır.
ne isaya ne musaya yaranamayacağım kesin, zaten öyle bi kaygum da yok.elinde silah olmayan, tehdit oluşturmayan iki türk vatandaşına yapılan bu linç girişimi özetle mastürbasyonun önde gidenidir. deyin ki toplaşalım, neredir bu kandil, gidelim..kıralım kırılalım... bi dakika duran top, olsun. amma zavallı, çopur bi kurt kırmasının kangalların arasına atılıp, parçalanmasını zevk ve huşu içinde el çırparak izlememi bekliyorsanız benden-yokum-pas...
karıncalar gibi biteviye bi araya toplaştığımız, terli-nemli yaz zamanlarının saçmalığını ayrımsayamadığımız, abuk sabuk küçük mut parçalarını tevekkül edip yaşamak güzel şey be kardeşim, deye mırıldandığımız, hiç tatmasak da aahh aşk, deye dilimize pelesenk ettiğimiz sanrı sözcükleriyle kumsaati ömrümüzü tükettiğimiz, biz insancıkların -serinlemek için en azından- şiddetle okuması gerek amerikalı bi pilotun yazdığı başkaldırı manifestosu.
"Ramora, seçtiği balığı bir yerden diğerine ulaşmak amacıyla kullanır. Balık Ramora'dan kurtulmak için bir efor sarfetmez, zaten denese de bir seçeneği yoktur. Ramora için önemli olan bu beraberlik balığın umurunda değildir..."
(Fotoğraf sanatçısı Alp Sime'nin bi dergide çıkan yazısından)
ne zaman hüzünlü, buruk, kekremsi, kırıkdökük, vıcık vıcık bi meşk öyküsü duysam, görsem, yaşasam, yaşadığımı sansam, sapla samanı karıştırsam Ramora gelir aklıma, Hoşçakal Ramora, deyesim gelir. Hoşçakal Ramora, hoşçakal...
hayatı anlamlı bulan ilerizekalılar tarafından olmadık yerde itilip kakılan, horlanan, aşağılanan güruhtur. tek teselli birbirlerini kolay tanıyıp, zorlanmadan anlamalarıdır. levrek burcu şeyi olurlar genelde ve illa oğuz atay takıntıları vardır.
allayıp pullamaya gerek olmadan tırnakiçi sözlüğe yazar sevap işlerim haybeye, deye sol üst kulağını kıvırdığım sayfada şu der :
"-mesela, güzel güzel diyosun da, nasıl güzel bu Güzel, hele onu anlat...
-Güzel abi işte...
-Kör mü topal mı, uzun mu kısa mı, etli mi butlu mu?
-Abi, ayıp oluyo ama...
-tamam, peki, onu geçelim... Bari şunu söyle, esmer mi Güzel?
-Bilmiyorum abi...
-Nasıl bilmezsin lan...
-Sevmekten dikkat etmemişim abi...
-..."
ne burdaki biri önemlidir aslında, ne de merkezin nere olduğu. önemli olan eylemdir, koymadır. sen yapıyorsundur bunu çünkü, kendi isteminle, bilerek. birini bi yere koyuyosundur. seçim senin. pekala, sonraki olası gevelemelerin sade senin çuvallama itirafların olacaktır. hala, koymak istiyo musun...şşşş ?
köprüde bi şeridi ters yöne açmak için ilerliyen karayolları kamyonetinin arkasındaki, eşit aralarla yere trafik konisi bırakan adam. yere konan trafik konilerini toplayıp, kamyonete geri koyan adam türü ise mesleğin daha şey versiyonudur.
saçma teyzelerdir bence. öyle allayıp pullamaya gerek yok hiç. top herifler. o o muydu bu bunun şeyi miydi. geberin gidin. yeni versiyonlarınız kapıda. ne sert oldu azıcık-kabul.
insanı orklardan ve elflerden ayıran temel şeylerden biri... abartıp sabah akşam kendine gahgahalar atmak afazik tıravmayla sonuçlanabilir...sonuçlanır hatta