Üstünden yıllar geçse de her sene olduğu gibi doğum gününü göğe bakarak kutlamaktır. Aslında sevmek fazlasıyla iyi veya kötü pişmanlık barındırır bazen içinde. Gene de olsun bee… Unutmadım, unutulmuyor… iyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki tanıdım seni…
gülünce küçülen gözlerini, attığın kahkahanın sesini, alnındaki lekeyi, dişindeki çiziği, yürüyüşünü, kolundaki saatini sallayışını, ayakkabı bağlayışını yıllar geçmesine rağmen unutmadım, unutmayacağım. umarım bir gün bir yerde karşılaşırız. son kez olduğunu bilerek bakmak isterim gözlerine...
şırnakta görev yaptığım okulda hiçbir öğrenci okumuyor, protesto ediyor, ıslık çalıyordu. okuyan da türk kelimesini kürde çevirip okuyordu. zorlamayla olmuyor bazı şeyler. onca şeye rağmen ısrarla her sabah andımızı okuyorduk. güzel günlerdi...
istediğini giymekte özgür yurdum öğretmenidir. başka bir sıfatlama yapmak anlamsız gelmektedir. Öğretmenin kılık kıyafet yönetmeliği vardır ama kimi buna uyar, kimi uymaz. okul idaresi sorun çıkarmıyor demekki.
genelde psikolojik sorunların yaşanmasıyla istemsizce yapılan eylem sonucudur. diş gıcırdatması da eklenirse kişiye de ev içindekilere de uykuyu haram edebilir. sakinleştirici ilaçlarla biraz olsun yatıştırılabilir ama geçici bir çözüm olur.
Kendime dahi zaman zaman itiraf edemiyorum. Düşünmekten utanıyorum. Unutamıyorum. Beynimi söküp atasım geliyor. 11 yıl geçti gitmiyor aklımdan. Evlendim, çocuğum oldu. Hayat telaşına verdim kendimi ama olmuyor. Kırdığım yumurtada, yattığım yastıkta, giydiğim kotta, izlediğim dizide, dinlediğim müzikte, yaptığım tostta onu hatırlıyorum. Oğluma bakıyorum onun çocuğu olsa daha mı esmer olurdu diyorum. Sonra düşüncemden utanıyorum. Sonra olmadık bir koku geliyor burnuma gene başa dönüyorum. Sosyal medyaya sarıp uzaktan takip ediyorum. Neye ne yazmış, neye gülmüş bugün diye. Sanki geçen 11 yıl rüyaymış da uyanıp gene onu arayacakmışım gibi geliyor. Ağır depresif moddayım ve çıkamıyorum. Kendimle bile yüzleşmekten korkarken başkasına aktaramıyorum beynimin içindekileri. insanın bu zamanlar için psikolog arkadaşı olmalı.
ilk gün sıcağı sıcağına insanda bir boşluğa düşmüşlük hissi verir. araman gerekiyor ama arayamıyor veya telefonunun çalmasını bekliyorsun ama çalmıyordur.
ilk günkü acıyı 11 yıl çekmek ise daha da zordur. her yeni gün katlanarak artar acın*
Onu kaybedeli dokuz yıl oldu... dile kolay... Yokluğunu hala derinden hissettiren dünya iyisi, mutluluk abidesi biriydi.
Yüzünü bile anımsayamıyorum artık o kadar zaman geçmiş. Mezarına en son ne zaman gittim, mezarı nerdeydi hatırlamıyorum bile. Vefasızlığım canımı sıkıyor, daraltıyor beni. Hep giderdim aslında ona. Hayat telaşı her şeyi ertelettiriyor insana.
Gittiğinden beri o kadar çok şey yaşandı ki hiç birini konuşamadım onunla. Adım atsak kritiğini yapardık yaşasaydı hayat bambaşka olurdu benim için. Yiğit’in isim annesi olurdu kesin. Alır, gezdirir, oynardı onunla. Oğlu gibi bakardı, en has kankası olurdu adım gibi biliyorum. Hakkında yazılanları okusa kesin duygulanır gene de geyiğe vururdu. Hep öyleydi... Hayatı önemsemez, mutlu olacak bir şeyler bulurdu hep. Kendi karamsarlığımı onunla aydınlatıyordum belki de. Özledim... Seneler sonra Taksim’e gittiğimde daha bir anladım. Kahkahasını, gülüşünü, yüzünü, gözle anlaşmamızı özledim...
Yeri dolmayacak ablam. inan bana her zaman eksikliğini hissediyorum. Vefasız kardeşini umarım affedersin...
zar zor elde edinilen sonrasında sırtı devlete yaslamanın verdiği rahatlamayla insanı mest eden, salla başı al maaşı modunda olanları çoğunlukta olan meslek grubu.
il merkezine göre daha çok gelişmiş şırnak ilçesidir. sınır kapısıdır. halkın geneli kapıdan beslenir. haftalık giriş çıkışlarla nevale toplanır. kaçak olan her şeyi bulmanız mümkündür. en sorunsuz anında bile sorun yaşanabilir, her an her şey olabilir. ipekyolu caddesinde yürürken taşlanmanız an meselesidir. çünkü genelde ara mahallelerden yola taş atan çocuklar mevcuttur. yolda giderken panzerin girdiği mahalleye girmemeye özen gösterirken bulursun kendini. hedef olmasanız da dolaylı olarak hedef olursunuz. en ilginç yanı da dersinden çıktığın öğrenci çıkışta servisini taşlar köşeyi dönene kadar. bugün de cam ensemize patlamadı diye sevinirsin ama iki üç haftada bir o servis camı illa değişir. çocukların oyun kültürü farklıdır anlarsın. ertesi gün anlatsan da anlamazlar çocukturlar(!)... sokakta yürürken "Atatürk'ün piçi" diye küfür yer, istifini bozmadan, tek kelime edemeden, boğazın düğümlenerek yoluna devam edersin. değişik bir memleket, ayrı bir dünyadır silopi. havasında bibergazı vardır. yürürken esir alır ara ara seni. bünyen alışır zamanla gözlerini yaşartan ağır havaya. değişik bir yerdir yani. başka şehirden oraya gelip de psikolojisi yerinde olan kimseye rastlamadım. nüfusu 75 bin civarında olup memur dışında halktan kadın görmeden geçer zaman. görsen de koloni halinde iki üç kuma görürsün bir sürü çocukla. kısacası farklı ülkede yaşıyormuş hissi uyandırır insanda...
öğretmenliğin gerekliliğidir. dünyadaki gelişmelere ayak uydurma çabasıdır. öğretmen olup atanınca hepsi bitti sanırsın ama daha yeni başlar insan ders çalışmaya...
öğretmenlikten zerre anlamayan beynin ürettiği genellemedir. pireye kızıp yorgan yakmaktır. ha hiç karaktersizi yok mudur? tabiki vardır. hangi toplulukta karaktersiz insan yoktur ki... ama öğretmenlere dil uzatırken önce dönüp kendine de bakabilmeli karakterli insan ki eğer kendini karakterli sayıyorsa... yapmayın gençler... ana baba evinde, ekmek elden su gölden, ergen psikolojisiyle atıp tutmak kolay.
güzelim ülkemin eeenn doğusunda yaşıyorsanız bağrınıza bastığınız çocuğunuzla olan ilişki gibidir. sabaha kadar koyun koyuna yatılır. odanın dekoru bile kalorifere göre yapılır.
kafa dağıtmak amacıyla gereksiz insanlara gereksiz değerler vermeye sebebiyet verebilecek süreçtir. tehlikelidir. acının etkisiyle unutma çabası içine giren insan ayvayı yer. "çivi çiviyi söker" moduna girmek ahmaklıktır.
Itici, gıcık edici, izlerken adamı gerip insanda kendisine kafa atma isteği uyandıran, kas yığını altındaki boş insan. Sıfatında meymenet yok kişiliksizin.
yokluğu zaman zaman insanın nefesini kesen can dostum. hayatta acı tatlı olan her şeyi onsuz yaşamak, güleç yüzünü, kahkahasını, sohbetini 3 senedir hissedememek çok ağır geliyor insana **
yan odadaki ev arkadaşımın ağzını burnunu inanılmaz dağıtasım var. psikopata bağlamam an meselesi. içimden şeytana uymak da gelmiyor değil hani... hayali bile keyif veriyor. *
birçok şeyi yoktan var etmeye çalışmaktan ibarettir. sadece okuldan ibaret bir yaşam sürülmez asla. velisi ayrı, köylüsü ayrı, muhtarı ayrı derttir. sınıfa girince her şeyi kapı dışında bırakamazsınız büyük şehirlerdeki okullardaki gibi. her işi sizden beklerler. okulun müdürü de, öğretmeni de, hizmetlisi de sizsinizdir. evrak hazırlar, ders anlatır, badana yapar, tuvalet temizlersiniz. ne işle orada olduğunuzu algılama problemi çekersiniz ilk zamanlar. ha bir de bunların hepsinin üzerine mutlu olmanızı, sakin olmanızı, mesleğinizi en iyi şekilde yapmanızı isterler beş sınıfı birden okutarak. dört sınıfa ödev verir bir sınıfa ders anlatırsınız aynı çatı altında. zaman zaman meslekten soğur, kendinize söverken bulursunuz kendinizi.
bu ülkedeki bir çok köy öğretmeni bunu yapmak zorunda, yapıyor da ama eğitimin verimi inanın tartışılır.
kısaca; zor, zahmetli, kafayı yedirten cinsten bir ortamda öğretmen olmaktır.
insanın psikolojisini bozan ama bir o kadar da eğlenceli oyun. bir süre sonra taşlara donmuş şekilde bakarken kendinizi bulmanız işten bile değil. "onu alıp oraya koysam, ordan o çıkar, o açıkta kalır" diye düşünürken kendinizi masada mala bağlamış halde bulabilirsiniz.