zamanında kulüpte oynuyoruz. hani genciz yaşımız toy o vakitler. 10-12, 12-14, 14-16, sonra da yıldızlar diye tanımlanan bir klasmandayız. dedim ya yaşımız çocuk. 13 yaşındayım o zamanlar. ama mahallede forsumuz o biçim. öyle böyle değil. niye mahallede forsumuz var çünkü bizler kulüpte futbol oynuyoruz şekle bak.
hayal etsene yaşıtların sokaklarda top oynarken sen hem sokaktasın hem kulüpte. yemin ediyorum kızlar bile farklı bakıyordu bizlere. okulda bile yaklaşımları farklıydı. vayy be.
neyse uzatmayayım. biz böyle artistiz, farklıyız ya. büyükler bizi mahalle maçlarına alımışlardı günün birinde. bir pozisyon oldu defansa geldim ve ben mi defansa geldim yoksa o top mu beni defansa getirdi bilemiyorum. hatırlamıyorum o kısmını... tanrım fecahat. çektiğim acıyı anlatamam. nereden baksan olduğum yerde 10 takla atmışımdır. en son hatırladığım beni saha kenarına işetmeye götürmüşlerdi... işeyebiliyorsa sorun yok hesabı... vay amk.
bu bende klasik. şirketin oradaki köpekleri de "şerefsiz" diye çağırıyorum. alıştı hepsi. ne zaman denk gelse biri "naber lan şerefsiz" diyorum deli gibi kuyruk sallıyor kerata. öyle şiddetli öyle heyecanlı sallıyor ki götü başı ayrı oynuyor.
gariban işte besleyen ele hep bir şükran sunma çabaları.
kendi hatası yüzünden boktan bir duruma düşen şovmen. hatalı. her şeyden önce madem programında bir şey yaşadın ve bir şey yaptın. yaptığının arkasında duracaksın. dik duracaksın yahu. bu kadar basit. hee yok dik duramıyorsan eğer adamı böyle eğip bükerler. sen de anca böyle yayını yarıda bırakırsın.
dik duramayıp bir de sırf birilerine yaranmak için ana haber bülteninde özür dilersen hiç kusura bakmayacaksın adamı bozuk para gibi böyle harcarlar. lamı cimi yok...
ben polis çocuğu değilim misal ama babamın bana tek mirası tek bir cümlesi olmuştur;
"hayatta hep dik dur, eğilip bükülme. bu hayat duruşun olsun senin"
keşke sen de dimdik durabilseydin. artık ağızınla kuş tutsan ne fayda.
oysa ben bir beyaz show hatırlıyorum bundan seneler önce. belki 15 sene belki 10. gayet güzel keyifli kahkahalar dolu bir programdı. hatta o programa iktidarda olan partiden bir bakan ya da milletvekili bağlandı telefonla ve hatırladığım kadarıyla dedi ki;
"....... ....... ........ teşekkür ediyoruz size beyazıt bey insanlarımızı güldürdüğünüz, eğlendirdiğiniz ve moral verdiğiniz için"
beyaz durur mu yapıştırmıştı cevabı;
"rica ederim sayın bakanım/vekilim sizler ağlattıkça bizler de güldürmeye çalışıyoruz"
bunun gibi bir diyalog geçmişti. araştıran bulabilir youtube amcadan.
sözün özü şu beyaz kendi kendine etti. yazık da etti.
saçmalık diyenlerin ya da böyle bir kutsal kavramı saçmalık olarak nitelendirenlerin vatan dedikleri topraklar nereler acaba hakikaten merak ediyorum ben?
hayır tamam bu tiplerden kimse vatanseverlik beklemiyor. beklenti "gölge etme başka ihsan istemez" seviyesinde. ama illa bu tipler sürekli pompalarlar bunu şehitlik saçmalık falan. molla zihniyetinden farksız, istiklal harbi döneminde kubilay'ı şehit eden, izmir'de hasan tahsin'i öldüren yunan askerlerinden farksız bu zihniyet. aynı hiçbir fark yok.
şehitler var ya hani saçma bulunan o kutsal kavram...
bu vatanın temelidir temeli. bu ülke onların anafartalar'da, çanakkale'de, anadolu'da akan kanlarıyla bu vatanın temeli üzerinde yükseldi. o taşıdığın türkiye cumhuriyeti nüfus cüzdanı bu sayede var. saçmalıkmış bak hele!?
sonra vatansız dediğimizde biz suçlu oluyoruz. daha da yazarım da eşeğe laf anlatmak vatansıza anlatmaktan daha kolay.
şehitler nurlanmış, gaziler onurlanmış vatan evlatlarıdır. allah hepsinden razı olsun.
lakin... gelmiyor azizim gelmiyor. azrail dediğin sipariş almıyor rezervasyon denen kavramdan zaten bihaber zat-ı muhterem. işin kötüsü bir üst mahkemeye de taşıyamıyoruz konuyu!
+ bizim bir ölüm işi vardı mümkünse ötanazi onu bi şeyapsaydık
- ....
+ pardon ölüm işi demiştim ama...
-...
diyoruz ama kapı duvar. ne mümkün? ben bu şartlarda daha fazla kendisiyle muhatap olamayacağım açıkçası. çok kırıldım. ulan hiç bir şey bilmiyorsan bir rüyaya gir, karabasanlık yap, balkondan falan atlat di mi? yok ama... paşamızın keyfi gelmedi. daha da muhatap olmam. açık ve net.
muhteşem bir aşk cümlesi. modern zamanlarımızda böyle aşk dolu cümlelerimiz yok ilişkilerimizde. ne acı. orhan gencebay'ın güzide eseri ümit şarkısının bir bölümünde geçer şöyle ki;
Kuruyan dudaklar seni heceler
Geçmiyor aşk dolu sensiz geceler
Yalnızlık bahtımın dinmez yarası
Seversen bitecek bu işkenceler...
müthiş güzel bir cümle. çok derin, çok anlamlı. anlayabilene tabi. eee bu arada söyleyen de önemli nihayetinde. öyle ya bazen kalbinin sesini dinlemeli insan. hepimiz bir şekilde yaşamışızdır bu tereddütü. duygusal patlamalarımız, aşklarımızın başlangıcı belki bitişi, adrenalin ve heyecan zirvelerimizin başlangıcı belki de sona ermesinin gerekçesidir bu cümle.
ya dinleriz ya da umursamaz mantıkla hareket ederiz. sonuç ya hüsran ya da mutluluk.
hakikaten hangimiz "doğru senin gönlünde başkasının dilinde değil" cümlesini hatırlayarak iddaa'dan yatmadı ki. hep kupon yatınca kendi kendimize "şerefsizim içimden bu geçmişti" demedik mi?
afilli hırsız. kendisi tam bir dolandırıcıdır. zira imar bankası faal oldığu dönemde bankacılık dışında her türlü üç kağıdı yapıyorlardı. bankacılık adı altında. zaten zenginliklerine zenginliği de o dönemde kattılar.
duydum ki bu ara gençlik kolları hareketlenmiş. ak parti'nin alternatifi biz olucaz gibi bir fikirleri var sanırım. hırsızın alternatifi başka bir hırsız. al birini vur ötekine.
ölümü gördük mü ki biz? birileri bize inatla sıtmayı dayatıyor?
atatürk orman çiftliği... atatürk'ün türk milletine mirası idi... vasiyetinde de vardır...
atatürk henüz hayattayken çok ağır eleştirldi, olmaz dediler, burası çorak arazi buradan verim alınamaz dediler. atatürk ne yaptı? dinlemedi buraya bu yapılacak dedi. bir sürü çaba bir sürü uğraş sonunda o verimsiz denilen arazide çiftlik yükseldi, gürbüzleşti, verimsiz ve çorak denilen toprak bereket kustu bildiğin. olayın teferruatı internette mevcut çok yüzeysel yazdım. köşe yazarlarının da konuya dair geniş kapsamlı yazıları var. merak eden araştırıp okuyabilir.
demem o ki; onlarca yıldır devrimleri inkar edilen, ön görüleri bir bir çıkan türk milletinin yobazlığın tüm karanlığında el feneri olan ve yol gösteren atatürk'ün müthiş ön görüleri sayesinde var olmuştu çiftlik. ve aynı atatürk türk milletine miras bırakmıştı.
kendisine sormak lazım.
neyin görevi? hangi görev?
kime hizmet ediyorsun birader sen?
amacın nedir?
milliyetçi hareketin şu anki durumu ne? nerede bu hareket?
ya bi siktirgit allasen. dinozor oldun çakıldın partinin başına. tayyip'ten tek farkı tayyip ülkenin diktatörü, bu da mhp'nin diktatörü milliyetçi harekete tek bir katkısı yok. olmadı. varsa söyleyin bilelim.
defol git de gerçekten vatansever, milliyetçi insanlar geçsin partinin başına. senin gibi rantçı. özde tek adamcı sözde milliyetçi rant severlerden kurtulsun parti.
parti içi muhalefete bile göz yummayan sen mi savunacaksın demokrasiyi?
an itibari ile (bu cümleyi de hiç sevmem amk) televizyonda izlediğim türk sinemasının efsane filmi. defalarca izlenilmesine rağmen her defasında aynı etkiyi yaratan muhteşem eser. oyunculuk, senaryo, karakterler tek kelime ile müthiş.
tam dayaklık bir karaktere sahiptir kendisi. öyle böyle değil. bir yaşadığı hayata bir de diğer oğluna yaşattığı hayata...
çocuk en son bursa'da bir pastanede çalışıyordu yanılmıyorsam. ara sıra medyaya oğlumla güzel iletişimimiz var fotoğrafları vermekle babalık olmuyor tabii.
beyimize bak hele. cahil adam parayı bulunca böyle oluyor işte. sorsan oturduğu mahallede o arabanın farı fiyatına meteliğe kurşun atan insanlar vardır. tamam paran var, tamam görgüsüzsün, planlamış, programlamış sıfır arabayı haşat etmeyi koymuşsun kafaya amenna para senin araba senin bize bir bok yemek düşmez.
iyi de güzel kardeşim birilerine de bir faydan olsaydı keşke bunu yaparken. hepimizin etrafında fakir fukara insanlar var. böyle bir görgüsüzlüğe ne gerek vardı? deşarj olmak istiyorsan bunu çok daha ucuz yollardan yapabilirdin zaten.
elbette biz bilemeyiz belki de kendisi fakire fukaraya da destek oluyordur. yargısız infaz gibi yaklaşmış olmayayım ama öyle bile olsa fuzuli gereksiz ve fazlaca masraflı bir şov olmuş bu. görgüsüzlük ve cehalet başka da bir şey değil.
dünyalar güzeli bir genç kızdı. direnemedi öldü. nasıl direnecekti ki zaten onca yanığa?
daha önce vücudunuzda 1. derecede yanık oldu mu bilmiyorum. benim oldu. aynı anda vücudumun birden fazla yerinde. 21 gün yattım. tarifsiz bir şey o ölü deri kokusu.
demem o ki bu dünyada yanarak öldü serap. üstelik de katili terör örgütü mü yoksa devlet mi hala belli değil.
diyanet'in kimlerin tarafından ne şekilde yönetildiğinin alenen ispatıdır bu. zihniyetinize sıçayım ben sizin. rezil insanlar. biri çıkar hayvanat bahçesi müdürüyken tübitak'ın başına geçer, diğeri çıkar çocuk tacizcisiyken gider önemli bir kurumun başına geçer üstelik de bu kuruma çocuklarımız emanettir... hakikaten mide bulandırıcı be.
yahu neresinden tutsak elimizde kalıyor arkadaş. sen büyüksün yarabbi...
geçenlerde bir akit yazarı yazmıştı sanırım "para, kadın ve lükse açtık" temalı bir yazıydı. şimdi bunlar aç oldukları şeylere sahip oldular. kültürsüz ve cahil zenginlerde bu tarz sapık eğilimler olur. gözlemleyin bunu. ensest de olur, pedofili de olur.
ama asıl şuna dikkat çekmek istiyorum. bunlar her konuda uzun zamandır "ölümü göster sıtmaya razı et" hareket tarzını benimsemiş vaziyetteler. bu milleti hakikaten uyuşturuyor. sosyal medyada bizler tepki vermesek diyanet o açıklamayı kaldırır mıydı?
kaldırmazdı dostlarım. kaldırmazdı. bir adım öteye giderdi.
aynı diyanet'in başı elinde belge, bilgi yokken fetö cumhurbaşkanımızı zehirlemek istedi demedi mi? dedi.
gazetecilik hasan tahsin'lerden... hasan karakaya'lara...
diyanet işleri başkanlığı da... nereden nereye...
yahu islam dini aydınlıktır, ilimdir, bilimdir tüm islam alimlerine bakarsak bunu görürüz. bunu içki içen, oruç tutmayan, namaz kılmayan ben biliyorum da bu ülkenin diyanet işleri başkanı neden bilmiyor?
aç oku islam bilginlerini, islam alimlerini. en azından cehaletin körelsin be adam. mercedes'le gömülmeyeceksin arada bunu hatırla. ikimizde o sırat köprüsünden geçeceğiz ben dimdik geçerim de bakalım sen yanında tayyip olmadan nasıl geçeceksin?
Kaç zamandır yüzüm traşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim kulağım kirişte
Ölümü özledim anne.
Yaşamak isterseken delice
Ah.. verebilseydim keşke
Yüreği avcunda koşan herbir anneye
Tepeden tırnağa oğula
Ve kıza kesmiş
Bir ülkeye armağan
Düşlerimle sınırsız
Diretmişliğimle genç
Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma
Usulca açıverdi yanağımda tomurcuk
Pir sultan'ı düşün anne, şeyh bedretinn'i
Börklüce'yi, torlak kemal'i
Insanları düşün anne
Düşün ki yüreğin sallansın
Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
Mutlu bir yusufcuk havalansın..
Yani benim güzel annem
Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken
Oturup yıldızlar icinde kendi buruk kanımı içtim
Ne garip duygu şu ölmek
Öptüğüm kızlar geliyor aklıma
Bir açıklaması vardır elbet giderken dar ağacına.
Geride masa üstünde boynu bükük
Kaldı kağıt kalem.
Bağışla beni güzel annem
Oğul tadında bir mektup yazamadım diye
Kızma bana.
Elleri değsin istemedim
Gözleri değsin istemedim
Ağlayıp koklayacaktın
Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda.
Yaşamak ağrısı asıldı boynuma
Oysa türkü tadında yaşamak isterdim.
Ölmek ne garip şey anne
Bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
Sedef kakmalı bir kutu içinde
Vermek isterdim çocukların ellerine
Sonra, sonra benim güzel annem
Damdan düşer gibi vurulmak isterdim bir kıza
Gecenin kıyısında durmuşum
Kefenin cebi yok
Koynuma yıldız doldurmuşum
Koşun çocuklar koşun
Sabah üstüme üstüme geliyor
Kısacası güzel annem
Bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
Gülmek umut etmek özlemek
Ya da mektup beklemek
Gözleri yatırıp ıraklara.
Ölmek ne garip anne
Artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
Şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
Mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
Baba olamayacağım örneğin
Toprak olmak ne garip şey anne.
Ölmek ne garip şey anne
Uçurumlar ki sende büyür
Dağlar ki sende göçer
Ben bayrak derim çiçek derim
Çam diplerine açmış kanatlarını kozalak derim
Gül yanaklı çocuğa benzer
Yinede oğlunu yitirmek kim bilir ne garip şey anne
Her kavgada ölen benim
Bayrak tutan çarpışan
Her kadın toprağı tırnaklayarak
Doğurur beni
Özlem benim kavga benim aşk benim
Bekle beni anne.
Bir sabah çıkagelirim
Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapıyı
Adı başka sesi başka
Nice yaşıtım
Koynunda çiçekler
Çiçekler içinde yeni bir ülke getirirler.
içinden bir cümle çıkarıp alayım istedim ama ne mümkün. her cümlesinde çok derin yusuf hayaloğlu var. müsaade etmiyor ki çekip alayım.
yine de denedim...
"Kefenin cebi yok
Koynuma yıldız doldurmuşum
Koşun çocuklar koşun
Sabah üstüme üstüme geliyor"
"baba olamayacağım örneğin"...
sevgili dostum bakardicola uyardı sağolsun. şiir aslında nevzat çelik'e aitmiş. bilmiyordum öğrenmiş oldum. buyrun madem;
"Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim
Kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
Bugün görüş günü
Günlerden salı
Islak
Sarı bir yağmur
Ülkemin neresine bakarsa ay
Orada yitik bir anne ağlıyor
Sen aralıyorsun yağmuru
Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
Sonra bir umut koşuyorsun
Yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak
sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk
pir sultan'ı düşün anne
şeyh bedrettin'i
börklüce'yi
torlak kemal'i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın
deniz'i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın
sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda
mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu
dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim çok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde
sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun
kırılacak cam mışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz siyasi eylül'ün
ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara killi ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim
ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına
geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı
ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını
yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond'u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı
ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza
künyemi okudular
suçumuz malum
gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum
iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine
korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara
ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne
uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kim bilir
ne garip şey anne
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılışıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıka gelirim
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan şalterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çiçekler
çiçekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yorgun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne
çok daha ön plana çıkması gereken islam bilgini. hakikaten özellikle bu dönemde kendisinin çok daha ön planda yer alması lazım. zira sahip olduğu islam ilmine ve aydınlıkçı islam felsefesine bu ülkenin çok uzun zamandır ihtiyacı var. hoca bir şekilde bir şeyler yapıp sahneye çıkmalı tabir-i caizse...
zira onun alimliği ve islam ilmiyle ekranlarda yer alması diğer zibidilerin ortadan silinmesini sağlar. bu ülkenin ihtiyacı olan şey onun gibi alim ve aydınlıkçı din bilginlerinin varlığı.
bak bu entryde "aydınlıkçı islam felsefesi" diye bir kelimeler grubu var. biz bugün bu dönemde böyle kelimeleri bir arada kullanma gereği duyuyoruz. oysa islam dediğin din direk bilimle eşgüdümlüdür. dönüp bakarsak tarihimize islam tarihinde göreceğimiz tek gerçek bilimdir.
(bkz: kandırıldık) fetö tarafından...
(bkz: kandırıldık) malum çözüm süreci boyunca güneydoğu'da pkk'nın silah ve mühimmat depolaması. yolları tuzaklaması falan...
(bkz: eşek değilim) ben. zira aynı çukura iki kere düşmem.
kesinlikle evcil hayvanlar bu sınıflamaya girmez. giremez. girmemeli. evcil hayvanlar satın alınmaz. sahiplenilir. ve sahiplenildiğinde de sonuna kadar ortak bir yaşam kurulur. taa ki taraflardan biri göçüp gidene kadar.
evcil hayvan sahiplenip sonra sokağa bırakan tiplere kuruluyorum ben de arkadaş. bakamayacaksan, ilgilenemeyeceksen sahiplenme amk. ne diye yiyemeyeceğin yarrağın altına yatarsın ki?
neyse salon erkeği çizgimden saptım. ağzımı bozdum yine...
evcil hayvanlar dışında ki bir sürü ıvır zıvırdır bunlar.
en acımasız gerçek. bununla sınanacağız hepimiz. en acımasız tarafı ise en sevdiğiniz, hayatımda olmazsa olmaz dedikleriniz, sevdiceğiniz, eşiniz, anneniz, babanız belki kardeşiniz belki ağabeyiniz ya da ablanız sizden önce ölecek. onların ölümlerine tanık olacak buz gibi soğuk bir morg'dan alınmış bedenini buzdan da soğuk olan o üzerinde dolaştığınız toprağın altına gömeceksiniz.
o tabutu omuzladığınız zaman fark edeceksiniz "bu dünyada daha ağır hiç bir şeyin olmadığını" omuzunuz çökecek. o ağırlığın altında. adımlarınız yavaşlayacak. nefesiniz sıklaşacak. ve sonra birisi sizin yerinize omuz verecek o tabuta. bir süre arkasından yürüyecek o tabuta bakacaksınız. sonra o tabut açılacak. kefene sarılı çok kısa süre önce sarıldığınız, sesini duyduğunuz o bedenin mezara konuluşunu izleyeceksiniz. sonra elinize lanet bir kürek verecekler. elleriniz titrerken toprak atacaksınız o mezara. sonra mezar kapanacak. herkes evine gidecek. kapkaranlık gecenin sonunda tavana bakarken bulacaksınız kendinizi. alabildiğine eksik, alabildiğine yarım ve yüreğiniz alabildiğine kanar halde.
eskişehir anadolu üniversitesi ve eskişehir osmangazi üniversitesi'nin çalışmaları sonucunda başarılı sonuç alınmış. ve yapay kan ülkemizde de üretilmiş. bu gerçekten çok çok önemli bir başarı.
allah kimseyi acil durumlara düşürmesin hastanede kan bekleme stresini kimseye yaşatmasın. işte bu yüzden çok önemli bir başarı bu. acil durumlarda kan grubu fark etmeksizin ihtiyacı karşılayacak çünkü. daha önemli bir şey olabilir mi?
basitliğini anlatmak için şöyle bir benzetme yapıyorum; en ağrısız en acısız diş çekiminizi düşünün bu ameliyat o'nun 100'de 1'i kadar değil.
öncelikle bademcikleriniz senede 4'ten fazla kere şişiyor ve sizi rahatsız ediyorsa ki ediyor bu durumda artık işlevlerini yerine getiremiyorlar. kimi doktorlar 4 değil de 6 derler. aynı şey bence. bu durumda yapmanız gereken şey ameliyat hazırlıkları.
senede birkaç defa bu boğaz sıkıntısını yaşamaktansa bir kere ameliyat olun ve kurtulun. ameliyat süreci çok basit. hastaneye yatıyorsunuz, ameliyat oluyorsunuz ve ertesi sabaha evinize dönüyorsunuz. bende işleyen prosedür buydu. 1 gün sıcak soğuk yeme demişlerdi ama eve geldiğimde çorba içmiştim. sıcak sıcak. bir de mercimek çorbasıydı pul biberi de basmıştım ki öyle böyle değil...
sonuç müthiş bir memnuniyetim var bu ameliyattan dolayı. boşa işkence çekmektense aldırıp kurtulmak en iyisi. ama elbette kıstas belli en az 4 kere sorun çıkarmalı bu afacanlar.
ameliyat hakkında ve sonrasında "bademcikleri aldırmak zararlıdır, onlar mikropların gelmesini engelliyor" diyen teyzelere şunu demek lazım; teyzem bunlar kendileri mikrop üretiyor şiştiklerinde....
aldır kurtul kardeşim. şartların uygunsa. burada tecrübe konuşuyor.
ortak dilleri türkçe zaten bu ibnelerin. bir istatistik yapılsa ki belki yapılmıştır benim bilgim yok ama bu ibnelerin içinde kürtler, rumlar, azınlık olarak türkler ve yoğunlukla ermeniler olduğu biliniyor zaten. bu ibneler asala biter bitmez başlamadı mı ben mi yanlış biliyorum? bunca çeşit olunca tabi ortak dil ingilizce olacak değil ya.