doksanların başında maça giden küçük bünyelere yaptırılan harekettir. önce çocuk utanır. sonra babası "herkes maç izliyor, bakmaz." denir. çocuk "ya bakarlarsa?" diye diretirse, "oğlum herkes erkek ayıp değil, askere gidince öğrenirsin." denir ve daha falza dayanamayan çocuk işettirilir.
ingilizce anlatılması en zor terimlerden biri.
" closed swimming pool " gibi düşünülür. ortalama zekaya sahip elin amerikalısı veya ingilizi " buradaki yüzme havuzu kapalıymış başka birine gidelim. " diye düşünür; ve en sonunda lost in translation*
adı değiştirilen bir dosya yada deneme amaçlı bir harf girişi gerektiğinde kullanılan/sallanan ilk üç harfin genelde "asd" olmasıdır.
gerçek şu ki bir dosya adı sürekli değiştirilip bir iş yapılmaya çalışılırken dosya adları sırasıyla önce "asd" sonra "asdasd" ve en son "asdasdasd" olarak değiştirlir. proje bittikten sonra dosyaya gerekli ad verilir. dosyaya ad seçmek ve bir isim vermek klavyeye bakarak yazanların hızını keseceği için asd harfleri hemen sol ellerinin altında bulunduğundan bu harflere hızlı bir şekilde basarak işlem tamamlanıyor.
her sene ön elemeye takılıp daha sonra bütün fenerbahçeli yöneticilerin takındığı triptir. o olmadı bu olsun mantığıdır. kolaymış gibi bu kupada da iş yapamazlar. her sene aynı hayal kırıklığı yeinden yaşanır. yeni sezon, yeni futbolcular, yeni yönetimler bu kuralı değiştiremez.
karakter sınırlamasına uymayan hal için tam adı:" şampiyonlar liginden elenip uefa kupasını alırız tribi "
yazarın notu: gerçekler acıdır, biber de acıdır; o zaman gerçek biberdir.
doğu yücel'in yazdığı ve ilk sayfalardan sizi içine çekip bitirdiğinizde ise " ne kadar bizden bir hikaye " diyebileceğiniz türden bir roman.
zamanında* "filmi çekilseydi keşke." dedikten sonra, filmi çekilip izlediğimde "keşke aklımda sadece kitap hali kalsa." dediğim bir yapıt. (bkz: badak kitabı)
ilkokul yıllarından kalma hoş bir anıyı aklıma getirmiş olaydır.
sene 1991 ya da 92. ilkokul gezisi olarak türkiye büyük millet meclisi'ne gezimiz var. ilkokul çocuğu zaten maksimum ikinci veya 3. sınıf olmanın verdiği eblehlik hem de gezi dediğimiz zaman akla gelen servis arkasında şarkı söyleme tribi için katılıyoruz. velilerden imza kağıtları alınmış okul gezisine gidiyoruz. içimde bir garip mutluluk.
kapıda görevliler arıyor üstümüzü başımızı. ne olur ne olmaz kaygısıyla zaten tetikte olan öğretmenlerimiz küçücük çocukların aranmasını içlerine sindiremiyor ama ses dahi çıkaramıyorlar. aranıyoruz, taranıyoruz ve büyük millet meclisi denen ülkenin yönetildiği, hayati kararların alındığı bir yere demokrasi, oy hakkı, meclis gibi büyüklerin anca işin içinden çıkabildiği bir yere gönderiliyoruz.
öğretmenler kimseyi kaybetmemenin verdiği mutluluk ile bizi o soğuk kış günü meclisin ağır bir sigara kokusu ile kaplı salonlarından birine sokmak için uğraş verirken, bize doğru uzun boylu, gözlüklü ve televizyonlardan görmeye alıştığımız biri yaklaşıyor. çok bilenler hemen onun erdal inönü olduğunu söylüyor. gayet kibar bir şekilde önce öğretmenlerimizle konuştuktan sonra sıraya girmemizi bekleyerek hepimizin elini sıkarak bizi daha başka bir salona aldırıyor. bu arada ben, sınıfın en akıllı öğrencisi* öğretmenimin yanından bir an olsun ayrılmadığımdan herşeyi biraz alçaktanda olsa duyuyor, işitiyorum. "bu çocuklar ülkenin geleceği." ya da " "çok sevimliler." gibi sözlerin arasında işittiğim kadarıyla bir kaç memur hemen bize servis edilmesi konusunda uyarılıyor. millet meclisinde o günlerde iktidar olanların iyice bozulduğunu neredeyse işin çığrından çıkacağını söyleyip yakında siyaseti bırakacağını söyleyen erdal inönü acil bir işi için yanımızdan ayrılıyor.
alınan salonda çocuklara seçme seçilme hakkı konusunda uzun uzun açıklamalar yapılırken ve bir ara elinde sigara ile biri kürsüye çıkıyor. çocuklara milletvekili olma konusunda bilgiler verecek olan kişi o gün mecliste bulunan bir milletvekili oluyor haliyle. anavatan partisi urfa milletvekili olan bu şahıs önce sigarasından bir nefes alıyor ve urfayı daha önce gören olup olmadığını soruyor. kimseden ses çıkmayınca ise önce sinirleniyor daha sonra " ibrahim tatlıses var ya; hani şu mavi maviyi söyleyen adam. o mesela urfalı. ben burada onu temsil ediyorum." diyor. gülüşmeler arasında bir arkadaş "nasıl temsil ediyorsunuz?" diye gayet çocukça bir soru sorunca milletvekili anlatmaya başlıyor.* " urfa, ankaradan çok daha küçük bir yer. orada böyle çok güzel yemekler yapılır. sesi güzel insanlar genelde oradan çıkar. mesela ibrahim tatlıses urfalıdır. bu insanların verdiği oylar beni temsil ediyor."
garip birkaç konuşmanın ardından okula dönen bizlere her okul gezisi sonrası verilen ev ödevi olan "geziyi anlatan bir kompozisyon yazınız" ödevi veriliyor. çok düşünen ben aşağı yukarı şunları yazıyorum.
--sigara kokan salonları olan yerlerde demokrasi var. burada demokrasiyi anne babalarımız oy vererek sağlıyor. urfa küçük bir yer. ibrahim tatlıses milletvekili olabilir ama o adam onu temsil ettiğinden gitmiyor meclise.--
çocukluk dönemi tabi bunlar. şimdi mecliste sigara yasağı var. yanlış bilmiyorsam erdal inönü siyaseti çoktan bıraktı. çok efendi bir adamdı. hastalığı var.
artık büyümüş olan ben kompozisyon yazmayı özledim. giriş gelişme ve sonuç bölümleri vardı.
sigara kokan salonlarda milleti idare eden adamlar hayal ettim yıllarca. zamanın urfa millletvekili kimbilir şimdi nerede. ibrahim tatlıses meclise giriyor veya en azından girmeye çabalıyor. şimdi istanbulu temsil edenler türkü söyleyip, adam vuruyor gibime geliyor. gerçek istanbullular o adam orada olduğu için meclise gitmiyor. kompozisyonlarda insanlar değişiyor, mekanlar değişiyor ama istenmeyenlerin bizi temsil ettiği gerçeği değişmiyor.
edit 1: ikram ettikleri şeyler: fındık, fıstık ve bir şişe kahverengi şişeli meyvesuyu.
edit 2: meyve suyu ılıktı. fındık ve fıstık süper.
edit 3: ibrahim tatlıses meclise girerse, artık istanbul b*k olmuş demektir.
beğenilen erkeğin, yanındaki kızlara onaylatılması açısından gerekli soru cümlesi.
sadece kendi kara veremz bir kız, çocuğun nasıl olduğuna. mutlaka onay alması gerekir yanındaki arkadaşlarından. kendi düşüncesi asla bir başkası tarafından onaylanmadıkça karar veremezler. (bkz: benim tipim değil)
bu sene 1 mayıs itibariyle istanbuldan atinaya doğru start alacak organizasyondur. (yarış)
istanbula ise frankfurttan uçularak gelinecektir. lüks araba meraklları mutlaka bir araya gelecektir.* tahmin ederim ki atinaya giderken ilk kez "kasis" kavramıyla karşı karşıya gelinecek ve bu yüzden bir kaç kaza yaşanacaktır. dünya gözüyle bentley marka bir araç iski çukurunda jantı yamultacaktır.
bu tür kişiler teknolojiden nasibini almamış insanlardır. bir uçak görünce kafasını kaldırıp bakanlar da bunlardır.
özellikleri, asla bir kapının önüne gelip durmayacağını zannetmeleridir. durdukları yerde bekleseler önlerine kadar gelecek olan kapıdan geçerek isteklerine varacakken; bu tip insanlar gözlerine kestirdikleri bir kapıdan girmek için metronun yavaşlamasına yakın kapı seçerler ve kapıya paralel olarak, başkası yol üzerinde duruyor mu, durmuyor mu; aldırmadan hareket ederler. o kapıdan girmeleri onların tek görevi gibi davranırlar. metro tam yavaşlamadan kapı seçenler, kapı değiştirme esnasında mallaşırlar. bir ileri, iki geri gitmek isteyip hareket edemezler.
hızları 6km/h, mottoları "giremediğin kapı senin değildir." dir. cep telefonu ile de araları kötüdür. toplum içerisinde bağırarak konuşmalar genelde yine bu vatandaşlara aittir. (bkz: hanım koş çocuklar tespit yapmış) (bkz: bütün genellemeler yanlıştır)
özellikle sınav zamanı peydah olan, ders çalışırken aynı odada bulunan yatağın fiziksel çekimine kapılma olayıdır.
çekim alanının belirtileri göz kapaklarının ağırlaşması ve özellikle "sabah kalkar çalışırım" düşüncesi olarak karşımıza çıkar. bir nevi hastalıktır.
ilerideki nesiller için atasözü*: gece ders çalışılmaz, yatak çeker.
açılan her başlıkta, kişinin eski sevgilisinin "kadın/bayan" olduğunu düşünmemizi sağlayan durumdur. "bayan/kadın" kavramı, bitirdiği ilişkiyi, herkesin gözü önünde yaşamayı değil sadece arkadaşına anlatmayı seçer. (bkz: dedikodu) "bay/erkek" ise, kendisine yapıldığını düşündüğü haksızlığı herkesle paylaşmayı sever. (bkz: yiğidin malı meydandaır)
bu yüzden eski sevgili ile başlıklar genelde kadınları/bayanları anlatır. kişinin erkek veya kadın olması gerçeği, ilişkinin anlatılması gerçeğini değiştirmez. erkeklerin herkesle paylaşması veya kadınların bir kişiyle paylaşması arasındaki benzerlik, özel olanın paylaşılması gerçeğidir.
çoğunlukla bahsedilen ve okuduğunuz "eski sevgili" bu yüzden kadındır.
bence kötü bir davranıştan öteye gidemez.
(bkz: iki kişinin bildiği sır değildir) (bkz: öğreten adam ve oğlu tandanslı entry gerçeği)
engellenen başlıklara karşı, başlatmak istediğim kampanyanın adı. sol frame e gelmesi engellenen başlıkların mantığının, yasakçı bir zihniyetten başka birşeyle tanımlanamamasının izdüşümü kampanyadır. bu uygulamanın kaldırılması için atılmış benim için küçük bir adımdır.
yakında aynı yolla önünü tıkamaları muhtemel bir başlıkta olabilir. **
Yeni bir yorgan çıkarmışlar son teknoloji ürünü;
Adı maalesef yataş tarafından konulmuş;climarelle; diye;
Sanki bir b*k icat etmiş gibi duruyorlar değil mi?
Neymiş efendim uyurken kadın ve erkek vücut ısıları farklıymış;
Aynı yorganın altında kadın üşürken, erkek sıcaklarmış;
Bu ürün bütün sorunlarımızı çözecek hatta ırak'a demokrasi getirecekmiş..*
Herkes mutlu mesut kendi tarafında uyuyabilecekmiş;
Bırakın böyle icatları arkadaşım. Bana kalsa aynı gün ürünü toplattırırım. Ayrı ayrı uyumakta neymiş yataş denen ticari kaygı. Sen bilmezsin uyuşmuş bir kolun değerini. Sen ilgilenemezsin kimsesiz yatamayan birinin derdini. Televizyon getirmek zorunda kalmadın sen hiç uyumak için odana. Hiç uykusuzluk çekmedin sabaha karşı onu düşlerken. Sen bilir misin ne kadar önemlidir sarılarak uyumak? Sen bilir misin ısıtmak için gereklidir sarılmak. Sende bu akıl varken ne işe yarar aynı yorgan ile uzaya çıksan.
Televizyonda ses olmadan uyuyamayan bir adam düşünün. Alışmış bir kere yalnız uyumamaya, ister ki yanında bir nefes olsun; kendinden daha ufak sarılmış hiç bırakmamacasına..
climarelle alanı vuracağız uzaktan sniper tüfekle.. *
genelde kırtasiyelerde rahatça bulnan ve sadece siyah renkte olan kalemlerdir. 1.0, 2.0 ve 3.0 (mm) şeklinde 3 tip ucu vardır. Güzel yazı yazmak isteyenler alır, bulur, yazar ve mutlu olur. sevgiliye mektup yazarken kullanılabilir. eğitim fakültesi öğrencierine bazı derslerde gerekli olabilir.
derse gelen öğrencilerin belirlenmesi amacıyla bazı hocaların uyguladığı, bazı hocaların uygulamadığı yöntemdir. "sahte imzaya işlem yaparım.", " abi bana da bir imza çaksana" gibi söylemler bu uygulama ile ortaya çıkmıştır.
okula gidilmesini zorunlu hale getiren bir uygulama türü. (bkz: imza almak) genellikle labaratuar derslerinde zorunluluğu artan uygulamadır. bazı hocalar tarafından kontrol bile edilir. bazıları gıcığına uygular. "arkadaşlar yönetmeliklerde yazıyor mecburum buna." diyen; yalan söylüyor kabul edilmelidir.
kalorifer tesisatı projesi yapmadan önce; bina hakkında gerekli bilgilerin girilerek, optimumyalıtımın sağlandığı ve internet üzerinde bulunabilen bir mühendislik programıdır. tekirdağ ilinin çalışmadığını söylemek garip olmaz*. tekirdağ yerine il olarak aynı derece ve rüzgar konumuna sahip olan bursa seçilebilir.(-6,R)
her kalorifer tesisatı projesinde kullanılması zorunludur; aksi takdirde makina müh. odasından, yapılan proje geçemez. türkiye'de zaten proje aşamasına kadar kullanılır. yalıtım kağıt üzerinde kaldığından, uygulama alakasız olduğundan veya kontrol sistemine bilgisiz ve yetersiz kişiler konulduğndan programın gerçek değeri asla anlaşılamamaktadır.
yapılan bir işin veya alınan bir malın kendi fiyatını ne zaman çıkaracağı hesaplanır; buna amortisman süresi denir.
örn: binaya ısı yalıtımı yapılır. yalıtılan binada doğalgaz, elektrik ve su faturaları diğer binalara* oranla az gelir. ne kadar az geldikleri hesaplanır. bunların toplamı yapılan yalıtımın fiyatına oranlanır. bu orandan ay cinsinde süreye dönülür. Kendini kaç ayda amorti edeceği hesaplanmış olur. Buna amortisman süresi denir.