fallacy
0 (düz adam)
on ikinci nesil yazar 10 takipçi 142.16 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    iğrenç bir his tarif et

    28.
  1. sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

    22680.
  2. ikiye bölünmüş hissediyorum her şeyde. Bir yanım sessiz olmak istiyor, çok sessiz. insanların yanında hayatlarından duygularından sessiz bir silüet gibi geçip gitmeyi. Kimseye dokunmamayı. Kimsenin bana dokunmamasını. Hayatın bir anlamının olmadığını düşünüyor. Anlamları bizim yarattığımızı. Bir yanım anlam yaratmak istiyor. Kendime saplanacağım bir şeyler bulmayı. Dokunmayı, hissetmeyi. Ve bu yüzden kaçınılmaz bir şekilde kırılmayı. Kırılacağımı biliyorum. Bunı yaparsam kırılacağımı. Kırıldığım gibi, kırdığım gibi. insanların kırıldıkları gibi. Tamamen bir toza dönüşene kadar kırılmak üzerine yaşanan bir hayat olacağını biliyor.
    Bir yandan anlamlar yaratmanın tıpkı bir oyun gibi kurmaca bir şey olacağını düşünüyorum. Anlamlar yaratılmaz içinde kendiliğinden beliriverir gibi. Benim olmuyor. Kavuşamayacağım şeylere saplıyorum kendimi devamlı. Belki kuracağım oyunu daha uzun süre oynamak için. Çözmek için, çabalamak için, daha uzun bir süre oyalanmak için. Hatta belki sahte bi kırılmışlık ve hüznün, mutsuzluğun içinr düşmek için. Tutunmak istediğim şeylere ben erişemiyorum. Beni tutmaya çalışanlar bana dokunamıyor.
    Yaşamak isteyip bir gün hayat güzel diyorum. Bir durgunluğun, bir huzurun bir hüznün, hatta bir karmaşanın içinde.
    Bir gün ölmeyi diliyorum, hiç yoktan bir neşenin içinde, mutluluğun, yine durgunluğun yine hüznün ve kafamın içinde dahi bir sessizliğin içinde.
    Diyorum yaşamak kıymetli. Ne kadar gencim. Bu vücudumun en sağlıklı halleri mi? Gücümün doruklarında mıyım şimdi, isteğim sonsuz mu, baktığım suratım en güzel halinde mi şimdi?
    Bir gün unutmayı düşünüyorum. Neleri unuttuğumu. Ne kadar büyük şeyleri. Sevgimi. Aşkımı. Yeri dolmaz şeyleri.
    Özlem bile içimde varla yok arası. Bulunduğum noktada kendimi özlerken buluyorum. Kendimi hiç bilmediğimi düşünerek.
    Kimim, neyim, nerdeyim, ne için buradayım, ne için varım, var mıyım?
    Susmak da konuşmak da anlamsız geliyor. Geri dönütler almayacağım biçimde anlatmak istiyorum birilerine. Duysunlar istiyorum ve hiç duymamış olmalarını. Cevap versinler istiyorum ve hiçbir cevap duymamayı.
    Kendim hakkında yıllarca düşündüm. Her şey hakkında yıllarca düşündüm. Kendimi bilmiyorum. Hiçbir şeyi bilmiyorum. Yürüdüğüm onca yoldan hiçbir şey öğrenmeden, bildiğim her şeyi unutmuş halde, öylece, yürüyorum.
    3 ...
  3. insanı duygusuzlaştıran şeyler

    336.
  4. Ölümle karşılaşmak. Sonra ona alışmak ve kabullenmek. Yani neyi atlatamayız ki. Yani ne canımızı acıtır da geçmez ki.
    2 ...
  5. sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

    22015.
  6. Hiçbir yer evim değil amına koyayım. Bu hissiyatın gölgem gibi peşimde dolanmasından sıkıldım.
    1 ...
  7. sözlük yazarlarının itirafları

    161237.
  8. Öylece yaratıp öylece öldürdüklerinden ben özür diliyorum. Sen peki?
    2 ...
  9. antidepresan kullanmayı bırakmak

    12.
  10. Bakın şimdi. Yazıcam, yazma ihtiyacı hissediyorum çünkü yraklara yan basmış durumdayım. Elimden bir şey de gelmediği için, bağıra bağıra ağlamakla da geçiremediğim için odağımı dağıtmaya çalışıyorum. Tabii var olan bi odaktan bahsetmek mümkünse.

    5 yılı geçkindir farklı antidepresanlar kullanıyorum. Komple farklı değil ama işte doz değişimi, ilaç değişimi, yeni eklenen ilaçlar, çıkartılanlar vs vs. Bundan 5 ay kadar öncesinde (belki 6?) venegis xr 225 mg, zestat (kaç mg hatırlamıyorum şu an), bi de lamictal (bunu da hatırlamıyorum) kullanıyordum. Zestat ve lamictali doktor kontrolünde azalta azalta bıraktım. Ama sağlam sayılırdım. Venegisi de çok yavaş biçimde azaltmaya başladık ben bırakmak istediğim için. Zaten harika olmadığım için diğerlerinin yoksunluğunu çok bariz şekilde hissetmemiş olabilirim. Ama venegis... Azaltmaya başladığımdan beri toplamda bi 7-8 kilo kadar verdim. Ama şu an her zamanki kilomun 5 kilo altındayım. Ama bariz şekilde iştahım kapandı. 8 kiloya kadar giden bir haftalık sürece maalesef çılgınlar gibi alkol alma da zemin hazırlamış olabilir. Bu yanlış. Bunu yapmayın. Az için ya da. Haftada bir için. Sonra uyku gitti. Sürekli halsizlik ama bir türlü vücudumun geçiş yapamadığı uyku. Hayatımın çoğunda ruhsal olarak bomba gibi olmadığım için bu etkileri uzun uzun yazmayacağım. Ama bariz bir düşüş yaşadım evet. Ama her zaman olan bir şeylere bok atarak bu durumu geçiştirdim. Dedim bundan bundandır. Son bir aydır en düşük dozdayım, 37,5. Şu an artık "lan ben ne yaşıyorum" diyerek araştırdığımda gördüm ki belli bir süredir hissettiklerimin büyük bir kısmı yoksunluk belirtilerindenmiş.
    Şöyle bir durum gerçekleşiyordu bir süredir: zaman zaman kafam zaman ve mekandan bağımsızlaşıyor gibi. O vakitler sadece kafa karışıklığı benzeri, flu, tam olarak ne olduğunu algılayamadığım ve kafam uçmuş gibi hissettiren şeylerdi. Dalgınlık gibi, unutkanlık gibi, sarhoşluk gibi, bi böyle değişik bi hissiyat ama tam olarak ifade edemiyorum. Heh bunları yaşarken sadece şey diye düşünüyordum "acaba biri bana gizli gizli uyuşturucu falan mı kullandırıyor".
    Neyse yaklaşık 50 saat önce içtim son ilacımı. Dün unutmuştum, bugün de baktım bitmiş dedim artık demek ki bırakma vakti. Ölüyorum anasını satayım. Bu fiziksel belirtilerle beraber dank etti şu süreç içerisinde yaşadıklarım. Şu an götüm götüm halde nöbetçi eczane bulup hemen alıp tekrar mı kullanmaya başlasam paniği var üstümde. Yani oluyor arkadaşlar. Evet bu panik oluyor. Ellerim titriyor, midem bulanıyor, kulaklarım sanki su altındaymışım gibi bi böyle basınçlı gibi. Ve evet o kafaya elektrik vermişler hissi de başladı.. Gözlerimi hareket ettirdikçe yerimden sıçrıyorum. Gözlerimi hareket ettirmesem de başımın içine 10 saniye aralıklarla minik titreşimler veriyorlar gibi. insanın ateşi olduğunda kafasında hissettiği o basınçlı hissiyat gibi. Neyse ben bir saattir falan dura dura yazıyorum. Yazma isteğim geçti. Hissettiklerim geçmedi. Şimdi tansiyonumu ölçüp biraz ölücem galiba daha ne kadat sürecek diye ağladıktan sonra uyumaya çalışacağım. Allah da böyle işin belasını versin. içsen dert içmesen dert.

    Edit:arkadaşlar ben bunu yazdıktan sonraki gün gittim nöbetçi eczane aradım başladım geri en düşük doza. inş bir gün psikiyatriden randevu açılırsa doktorla görüşüp öyle bırakacağım. Kafamıza göre iş yapmayalım..
    1 ...
  11. sözlük yazarlarının itirafları

    161061.
  12. Çığlık atasım var tüm gücümle. Böyle bağırarak ağlayasım. Birileri duysun istiyorum. Ama kimse de duymasın istiyorum.
    2 ...
  13. ulaşılmazlık

    20.
  14. Sanırım dağıttım. Hayatımdaki her şey derli toplu görünüyor. Her şey tamam. Her şey halledilmiş. Ama artık kendime ulaşamıyorum. Ne düşünüyorum, ne hissediyorum, ne yapıyorum, ne için yaşıyorum bilmiyorum. Toprağın üstündeyim, bastığım yerden çim ve toprak kokusu geliyor. Vücudumun bulunduğu yerde olabilmeyi özlüyorum.
    2 ...
  15. sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

    21418.
  16. Babamın ne kadar güzel yemek yaptığını göremediğin için çok üzgünüm. Pilavda bu kadar ustalaşmasını göremediğin için. Seni her gün daha çok özlüyorum. Ağlamaklıyım boğazım düğüm düğüm.
    4 ...
  17. ilk maaşla alınan ilk şey

    178.
  18. iki kedim var.
    Evet anlatmaya tam da buradan başlamak istedim. Çünkü kafamın içinde hala sözlük yazarıyım ve bazen de entrylerden bazılarını buraya giriyorum işte.
    Neyse ne diyordum, iki kedim var öz be öz evlatlarım yani. Fakat günlük olarak etrafa saçtıkları tüyleri de toplasak nerden baksanız bi beş kedi sahibiyim. Muhteremleri sahiplendiğim zamandan beridir hasıl olan aksırık tıksırık ne bileyim envai çeşit alerji belirtileri vücudumdan eksik olmadı. Bir ay öncesine kadarki süpürgemin emiş gücünü sizlere tarif etmek için süpürgeyi çalıştırmadan önceki hazırlığımı anlatmalıyım. Öncelikle koltuklar ve yatak örtülerinin üzerindeki tozlar tüyler o eski sarı süpürgelerle süpürülür. Sonra koltuk ve yatak örtüleri balkondan aşağı fiyuv fiyuv silkilir. Halı yıkarken kullandığımız o plastik fırçalarla halı fırçalanır. Sonra gırgırla (evet maalesef) halının üstü gırgırlanır. Çıkan tüyler çöpe atıldıktan sonra da oda süpürülür fakat nefes almaya devam edebilmek için günlük burun spreyinizi sıkmanız büyük önem taşır. Son iki yılım böyle geçti ve hayatımın en sitem ve küfür dolu dakikaları da süpürgeyi çalıştırmam esnasında gerçekleşiyordu.
    Zart indirimi zurt indirimi derken şu an korkunç döviz artışları gerçekleşti ve ilk maaşımla almak istediğim süpürgeler maalesef muhtemel maaşımın üç katına çıktı. Dysondan philips marathona ve onun da alt versiyonlarına bakmaya inen yolculuğumu arnica teslanın diğerlerinden üç kat daha pahalı olan modelini almamla sona erdi. Evet üç kat pahalı modeli diye özellikle belirtiyorum çünkü aldıktan sonra "lan bi bakayım internette ne kadarmış" dedikten sonra iki bin lira falan daha ucuz olan modelleri görünce koşarak banyodaki jilete uzanmak üzereydim. Neyse biraz araştırdım ve benimki iki bin liralık daha iyiymiş, hıhım evet öyleymiş. Neyse işte ilk maaşımla aldığım ilk şey de bu süpürge. Kendisiyle çok mutluyum işten geldikten sonra üç saat kadar süpürge yapıyorum ve her gün üç kilo kadar toz ve tüy çıkıyor. Çıkanları herkese gösterip beş kat daha mutlu olduktan sonra da "lan oh be her yer tertemiz" hissiyatıyla evimiz hariç her şeyin boktan olduğu günlük hayatsız hayatıma devam ediyorum. Mis.
    2 ...
  19. sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

    21200.
  20. kabus

    109.
  21. Annem öleli bir yıl olmak üzere. Hâlâ her 2-3 gecede bir farklı şekillerde ölmesini izliyorum tekrar tekrar. Annem tek bir kere öldü, ama her gün her gece tekrar yaşadığına inanıyorum ve tekrar öldüğünü görüyorum. Bir ölüm için çok fazla kere ölmüş gibiyim.
    3 ...
  22. yeni yıl

    87.
  23. Evet, başlıyorum.

    geçen yıl bu saatlerde kardeşimle balkonda oturup saatlerce konuşmuş sigara ve kahve içiyorduk. annem içeride yatıyordu, hastaydı ama içerideydi, yatıyordu.. şimdi ise yok. 11 ay geçti ölümünün üstünden. Gerçekliğin gözümde sarsılmasının üstünden 11 ay, kardeşimle bu ihtimalden bahsedip ama buna inanmayışımızın üstünden ise tamı tamına 12 ay geçti. 365 gün 2-3 saat kadar.
    Babam yoktu. Evde üç kedi yoktu. Şimdi onlar var, iyiler, bu kez onlar yatıyor içeride. Hayat bir alıp üç verdi der miyim, yine de bilemiyorum.
    Benden çok fazla şey aldığı kesin. Hayatımın en kötü yılını geride bıraktığım kesin. Hala benden alabileceği çok fazla şey olmasına rağmen, artık bunların beni şaşırtmayacağı kesin.
    Artık hiçbir şeyin sonsuza kadar gitmeyeceğini biliyorum. Tek tekerleği olmayan bir arabanın, ilerlese bile en nihayetinde bir gün duracağını biliyorum.
    Aslında bu yazıyı buraya bir daha uğradığım zamanki bana yazdım. Artık bir kalem kağıt kullanmaktan daha kolay bir ekrana dokunarak ortaya bir şeyler koymak. Belki artık ortaya bir şeyler koymaya başlayacağım burada olmadığım zamanlarda. Ölüm var, ben yok olana kadar bir şeyler oluşturmaya başlayacağım.

    Her günkü gibi önümüz tam bir meçhulken umut denen şeyden bahsetmek yersiz sanırım. Yine de zamanında ağızdan ağza dolanmış bir efsane gibi bunu geveleyip duracağımıza eminim zaman zaman.
    Şimdi geçmiş mi daha karanlık yoksa geleceğim mi bilemiyorum. Çok ileriki yaşlarıma kadar sürdüreceğim bir işe başlayacağım yakın zamanda. Şimdi nereye sürükleneceğini bilmeden, nasıl yapacağını bilmeden bir tabure üstünde oturup sigaranı içiyorsun. Belki bunu bir daha okuduğun zaman elinden çıkan sigaraların daha düzgün sarılmış olacak. Kafeinsiz kahvenin fiyatını pahalı bularak bir daha almayacaksın belki, bu son paketin olacak. Belki aylar sonra bu saatlerde çarpıntılarını göze alarak kahve makinesinin başında dikiliyor olacaksın. Bambaşka bir yerde. Nasıl bir durumda olacağını hiç hayal edemiyorum. Beklenmedik şekilde hayatında yapıcı bir şeyler olmaya başlayacak geçen bu yıllardan sonra. Belki yine aldığın nefes ciğerine yetmiyormuş gibi hissedeceksin, belki ışıklardan çok uzak bir evde gökyüzündeki yıldızlara hayretle bakıyor olacaksın. Bu üşengeçlikle gözlüklerinin numarası hala aynı, camları günlerdir silinmemiş olacak yine. Belki hayata baktığında diğerlerinin yarısı kadar göreceksin her şeyi; değiştirmek senin elinde olsa bile. Belki de daha flu, daha karanlık görmeyi tercih edeceksin. Ama değiştirmek de yine senin elindeydi bir noktaya kadar. Olsun, nasıl olursa artık.
    Yıllar önce ilaçlarına başlarken olmasını umduğun şeyleri; şimdi belki de ilaçlardan dolayı olmamasıyla suçluyorsun. Neyse boşver, belki buna da bir el atarsın. Belki bi gün onları yine bırakıp, umudunun tedavide olduğuna inanırsın. Birbirinin tersi her iki durumda da boku bir diğerine atacağını biliyorum. Bunu hep yaptın. Belki bir gün sebepler arayıp durmayı bırakırsın. inanmanın ya da inkârın sana bir yarar sağlamadığı bu süreçlerle oyalanıp durmayı bırakırsın belki. Belki bir gün annenle tekrar kavuşacağına dair bir umudun olur içinde. Belki bir gün tüm seslerin susmasının da huzurlu olduğna inanırsın. Bir gün çürüyen bir cesedin içindeki böcekleri düşünmeyi bırakırsın umarım. Ve belki bir gün bir mezarın başında olmak bile özlemini biraz olsun dindirmeyi başarır. Umarım yeniden bir mezar başında nefessiz kalmazsın.
    Alkol ucuzlar, hükümet değişir, kedilerin hep mutlu yaşar umarım. Hayatla ve ölümle, insanların tümüyle, böceklerin bacakları ve kafandaki tanrı figürüyle barışırsın umarım. Bir şeyleri sadece ummaktan ve öylece zamanın geçmesini istemekten vazgeçersin umarım.
    Hep anneni daha sık aramanı söylerdi sesler.
    Tüm mesajlara kafanda cevap verir, aylar sonra gelen aramalara ölmüştüm yeniden dirilmişim gibi bahaneler sunardın. Hala yapıyorsun. Yapma. Umarım bir gün hepsine cevap verme gücü bulmuş olursun.
    Babana bunu yapma. Onu ara. Bir gün bir telefonda kalan tüm kırıntılarını tek tek toplayarak acını dindirmeye çalışmak istemiyorsan eğer, hemen yap. Kardeşini de ara. Annen 48 yaşında öldü, bu hepimiz için genç bir ölüm, dövünürsün sonra. Kestaneyi de öp benim için. Geçmiş ve gelecek için.
    2 ...
  24. yeni yıl

    84.
  25. Sözlüğün tipi değişmiş, böyle yeniliklere her zaman şüpheci yaklaşmaya başladım. Yok aslında her şeye şüpheci yaklaşmaya başladım. Şimdi uzun yazı yazacağım, silinirse falan ağlarım. O yüzden, deneme.
    0 ...
  26. sürat kargo

    254.
  27. Senin amına koyayım şehrin-ta-dışına-şube-koyup-gelen-kargoyu-başka-şubeye-yönlendirmeyen ama eve de getirmeyen kargo firması gibi.
    1 ...
  28. gözaltı morluğu

    42.
  29. Kuzenlerimin gözaltlarında hep böyle mavi-yeşil ince damarlar, bazen kahverengimsi bazen de morumsu görünen karartılar vardı. Benimkiler de dümdüz ten rengiydi işte, yüz saat uyumasam yüzümden bi sikim belli olmazdı. Onlara çok özenirdim. Böyle hem hüzünlü hem çekici görünürlerdi (gülmeyin, ben de böyle bir ergenlik geçirdim ne yapayım, çoluk çocuğunuzda çıkar bak, god bless). Neyse şimdi aynaya bakıyorum da artık gözaltlarımda morluklar. Onlar dram filmlerinin başrol oyuncuları gibi görünürlerdi, e porselen gibi bembeyaz pürüzsüz suratları vardı; ben de şimdi yani bakıyorum da aynaya, tam olarak dinlenilerek dövülmüş gibi görünüyorum.
    0 ...
  30. lamictal

    5.
  31. Bir süredir pinral kullanıyordum. Eczacım elinde olmadığı için tek yumurta ikizi olan bu ilacı verdi dün. Kodumun ilacını açabilmek için beş dakika uğraştım, tırnağım ayrılıyordu. Sinirden elim ayağım titreye titreye prospektüsüne baktım bunu nasıl açacağımız yazıyor mu diye. Hakikaten yazıyormuş. Neden böyle bir paketlemeyi tercih ettiler anlayamıyorum.
    Küççük motor kaslarınızı geliştiren bir adet katlanılabilir tatlı ilaç.
    1 ...
  32. sözlük yazarlarının itirafları

    159909.
  33. Babam 4 buçuk yıldır cezaevinde. 2013 yılından önce dershanede öğretmenlik yaptığı için. Şimdiye kadar ağzından tek kelime küfür çıktığını bile duyan olmamıştır. Dünyanın en sabırlı insanıydı. Hayvanlara, insanlara çevresindeki herkese ve her şeye merhamet ve şefkat dolu biriydi. Beraber geçirdikleri yıllarda anneme tek bir kere sesini bile yükseltmedi. Kimseye küsmez, içinde zerre kin beslemezdi. Babamı "terörist" diye içeriye aldıklarında annem kanserdi. Beyninde üçüncü evre bir tümör vardı. Ki bu tümör yaşam yüzdesinin çok düşük olduğu ve kişinin günlük hayatını çok sınırlayan bir tümör türüydü. Babam içeride annem için kaygılanmaktan yüksek tansiyon hastası oldu. Ben başka bir şehirde okuyordum. Annem benim okulum bitene kadar daha lisede olan kardeşimle beraber, beş kanallı bir televizyonla bir odada 3 yıl boyunca yapayalnızdı. Yıllarca mutfağa yürüyene kadar soluk soluğa kaldığı bir vücutla desteksiz şekilde yaşadı. Babamı 1,5 yıl boyunca mahkemeleri sadece erteleyerek içeride tuttular. Çıktığı sondan bir önceki mahkemede hakim delil yetersizliğinde babamı bırakmak istedi, savcı itiraz etti mahkeme tekrar ertelendi. Hakim değiştirildi ve bir sonraki mahkemede tutukluluk kararı verildi. Babam defalarca kez annemin yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyerek annemin ameliyat dosyalarıyla, mr sonuçlarıyla karar itiraz etti. Her defasında reddedildi. Annem beynindeki tümör dışında bu süreçte meme kanserine yakalandı. Göğsü tamamen alındı, aylarca aylarca kemoterapi ve ışın gördü. Allahtan tedavilere başlandığı zaman ben eve döndüm. O kadar ağırdı, o kadar zorlandı ki. ilaçların hiçbir şekilde kesemediği o mide bulantılarında öyle çaresiz hissettim ki. Elimden gün saymaktan başka bir şey gelmedi. Anne çok az kaldı bak sadece şu kadar şu kadar daha dayan bir daha olmayacak, bitecek bunları hepsi, geçecek. Yüzlerce kez aynı cümleleri kurmaktan başka elimden hiçbir şey gelmedi. Tedavi aylar sonra bittikten sonra yine aylarca etkilerinin de vücudundan geçmesini bekledik. Artık tam toparlanmaya başlayacaktı. Yine olmadı. Bu kez beynindeki tümör üçüncü kere nüks etti. Babama telefonda acil ameliyat gerektiği haberini verdiğimde babamın üç ayı kalmıştı cezasının bitmesine. Baba dedim üç ay erken bırakmazlar mı? Sadece cenaze durumu olursa ona katılabiliyormuş.... ha bu arada ona da katılamadı * virüs nedeniyle izin veremiyorlarmış. Yıllarca hiçbir şeyi değil ama sadece annemle babamın kavuşmasını istedim, bunu bekledim. Annem babama kavuşamadan öldü. Son ameliyatına yine babamdan uzaktayken girdi. Ameliyat kritik olduğu için ve ameliyattan çıkamama durumu olduğu için ameliyat sonrasında babama haber vermek istemiştik, rahatlasın diye. Cezaevini aradım, sadece haberini bile iletemeyeceklerini söylediler. Annemle babam kavuşamadılar. Afla dışarı saldıkları yüzlerce caniyi, tecavüzcüyü, pedofili sapığı düşündükçe; defalarca kez şikayet edildikleri halde hiçbir işlem yapılmayan daha sonrasında isimlerini işledikleri cinayetlerle duyduğumuz o kişileri düşündükçe aklıma sadece bu geliyor. Annemle babam kavuşamadı. Babam kimseye sesini bile yükseltmeyen bir insandı ama onu terörist diye içeride tuttular yıllarca. Yıllarca gerçekten ihtiyacımız olduğu halde babamdan uzakta kaldık. Ama bu canileri öylece akladılar birer birer. Bunları unutamıyorum. Şimdiye kadar ne o şiş gözlü orospu çocuğuna, ne de durmadan salağa yatan o diğerlerine gram sempati beslemedim. Kendimi bildim bileli sadece bi şovmendi gözümde hepsi. Ama ben yara aldım. Çok yara aldım. Ailem çok yara aldı. Annem yok, babam yarım, kardeşim ve ben bitmişiz. Biz gerçekten bitmişiz, bizi ne toplar bilmiyorum. Şimdiye kadar babamın masumiyetinden zerre şüphe duymadım ama bu şartlar altında kendi geleceğimden şüphe duyduğum için bu sadece çok yakınlarıma anlattığım bir durumdu. Artık bir damga yerken kendilerinden olmadıkça ne tarafta olduğumuzu önemsemedikleri için geleceğimden endişe duydum işte. Sanki sadece yaşadıklarımı dile getirmemi bile tehdit olarak algılarlarmış gibi. Şimdi düşünüyorum da gerçekten dipteyim. Dışarıda insanların hayatlarını alanlar kol geziyor. Ama onlar rahatlar, buna karşılık ise onlara dokunmadılar ama bizim de hayatlarımızı aldılar. Benim artık bir şeylerin düzeleceğine umudum kalmadı. Yaşamıyorum.
    4 ...
  34. rutubet

    10.
  35. Sonunda banyonun duvarları ufak ufak dökülüyor anne. Hiç ellemiyorum, ev sahibine de söylemedim asla. Kalsın öyle, dökülsün her yer. Nasılsa yıkılıp dökülmüş her şeyi gerimizde bırakıyoruz bir gün değil mi?
    Zaten çok içerlemiştim gidişinden sonra her şeyin sapasağlam, her şeyin normal devam etmesine. Bakıyordum balkondan, sokakları sular basmamış, evler yıkılmamış, insanlar normal adımlarla yürüyüp geçiyorlardı. Evimizden ateşler yükselmiyordu, kimse nasıl bir boşluk oluşmuş bu evde diye şaşırmıyordu, kimse bilmiyordu. Herkes gelip geçiyordu işte öylece.
    Bu iyi oldu anne. Yıkılsın bu duvarlar, hepsi yıkılsın. Zaten bir enkazın altında kalmışım gibi göğsümde tonlarca ağırlık var.
    1 ...
  36. nasılsın

    280.
  37. Allahla teke tek kavgaya çıkmış gibi hissediyorum.
    0 ...
  38. amok koşucusu

    32.
  39. "Siz biliyor musunuz ki, siz, yabancı insan, burada bir şezlongda rahat rahat oturan, dünyayı gezen bir yolcu olarak, siz hiç bir bedenin iki büklüm olduğunu gördünüz mü, morarmış tırnakların boşluğu kavrayışını, gırtlaktan çıkan hırıltıları, her bir organın kendini savunuşunu, her bir parmağın korkunç olana karşı direnişini ve gözlerin kelimelerle anlatılamayacak bir dehşet içinde açılışını?" ...... "Ben sadece bir şeyi anlamıyorum, nasıl.. nasıl bir insan bunu yapabiliyor, o anlarda onunla birlikte ölmeden durabiliyor... nasıl oluyor da ertesi sabah bir uykudan uyanabiliyor ve dişlerini fırçalayabiliyor ve bir kravat takabiliyor.. o nefes, uğruna çabaladığım, mücadele ettiğim, ruhumun bütün güçleriyle tutmak istediğim o ilk insan.. elimden kayıp giderken... bilmediğim bir yere doğru, dakika dakika, giderek daha büyük bir hızla kayıp giderken ve hummaya tutulmuş beynimde o, o biricik insanı nasıl sımsıkı tutabileceğime dair hiçbir bilgi yokken... benim hissettiklerimi yaşadıktan sonra, nasıl oluyor da yaşamaya devam edebiliyor..."
    1 ...
  40. ben bu yazıyı sana yazdım

    30548.
  41. Anne şimdi kalbimin ortasında bir oyuk gibi kaldın. Dün ananem aradı, ekrana bakınca "annem" yazıyor sandım. Tutuldum kaldım. Telefonundan arama kayıtlarına bakıyorum. O sabah 11.53'te aramışsın beni. Parmaklarının bitkince telefonun tuşlarına bastığını hayal ediyorum. Ben o son saatlerde hadi geç kalacağız biraz daha hızlı olalım diye kendi kendime sitem ederken senin sadece suratıma bakıp susuşunu hatırlıyorum. Bir önceki gece yaptığım yemeği biraz sulandırarak püre haline getirmemi isteyişini. içine bir de pipet koydurmuştun, gece uyanıp yerim demiştin. Aylardır ilk defa kahve istemiştin benden. Çok uykum var ama uyumak istemiyorum demiştin. Seni konuşturmak için kendi kendime konuştum durdum sen kahveni içerken. Belki kendimce kızmıştım da hiç konuşmamana, sorularıma cevap vermemene. Ama gitmeme de izin vermemene. Koridorun ışığı açık, kapı ağzında oturmuştum ben de. Kahve içişini izlemiştim. Neler düşünüyorsun dediğimde elini salladın "çok şey" anlamında. Ama tek bir şey de demedin. Son günlerimizmiş, son saatlerimiz, son konuşmalarımız. Her şeyden habersiz gidip yattım. Daha her şeyin başındaydık çünkü. Çünkü her şeyin boğazımda düğüm düğüm olacağını, içimde kocaman büyüyeceğini, ağzıma kadar dolu hissederken içimdeki boşlukta süzüleceğimi bilmiyordum. Güzel yüzünün, ipek teninin belki günler sonra çürüyeceğini bilmiyordum. Babamla konuşup güzel şeyler söyleyecektik ona anne. Eğer her şey bir saat sonra olsaydı babam dayımın "başımız sağolsun" demesini değil senin sesini duyacaktı. Son konuşmanızda babamla, daha görüş tarihi belli bile değilmiş. Ama sen ona demişsin ki ben bir sonraki görüşe gelemeyeceğim. O günlerde ve gecelerde hep yanında oturmamızı istemiştin. Odaya gelip kestaneyi yastığa çıkmış kafanı koklarken gördüğümde bana "kestane bile senden daha anlayışlı" demiştin bana. "O devamlı beni kontrol etmeye geliyor". Halbuki ben de sürekli yanına geliyordum ama belki de daha fazlasına ihtiyacın vardı. Şu an kızıyorum daha fazla orada bulunmadığım için. Şu an odana girip oturuyorum ve hayalin bile kaybolmaya başladı odada. Ölürken tüm yaşamımız gözümüzün önünden geçiyormuş ya. Anne şimdi seninle olan tüm anılarım gözlerimin önünden geçip duruyor. Hastanede sana getirdikleri çiçekler hala vazoda. Onlarda bile birkaç canlı yaprak kaldı. Onları bile çöpe atmaya kıyamazken seni nasıl gömdük bilmiyorum. Fatih küreği toprağa saplayamadı. Hepimiz güçsüz mecalsizdik, senin gidişinden sonra senin gibi hissettik biz de nihayet. Her şey boğazıma diziliyor. Gözyaşlarım bile duruldu artık. Ama senin arkandan öyle çok yağmur yağdı ki anne. Fatih hep annem öldüğü için dedi. Rüzgar esti annem öldüğü için dedik. Kar yağdı annem göremedi dedim. Yaptığım her şey ve yapamadığım her şey bir bir içime doluyor anne. Arkadaşlarını, abilerini, yeğenlerini, anneni, babanı ve eşini ben teselli ediyorum. Tıpkı her şeyin 10 dakika öncesinde sana yaptığım gibi, ölümünü de süslüyorum anne. Diyorum ki güzel güzel giyinmişti, kıyafetlerini kendisi seçti. Bir önceki gün nevresimlerini değiştirmiştik. Kahvaltısını yaptı güzelce. Güzelce yıkadılar. Abileri babam için de attı o toprağı üstüne yavaş yavaş. Hepimiz ağlarken birbirimize güç vermek için uğraştık. Kahve bardaklarına dokunmadım hiç. Önceden atmak için devamlı ısrar ettiğim ama senin o çok sevdiğin yapay çiçekleri yatağının üstüne koydum. Senin seçtiğin, benim giydirdiğim o giysilerini keserek çıkarttılar üstünden. Ben onları katladım yatağına koydum. Seni sarıp götürdükleri çarşafı geri serdim. En çok yarı açık gözlerine sabunlu suyu dökerlerken canım yandı. Bi o zaman bakamadım sana. Gerçekten canım yandı. Tamam hissetmiyordun belki ama öyle de yapılmazdı ki. Sesini çok özledim. Her şeyini çok özledim. Gerçekten her şeyin yükünü sırtlamışken beni basit dertlerimden ötürü teselli etmeni özledim. Yatağında oturup öylece el aynana bakmanı özledim. Çirkin görünüyor diyerek benden istediğin yara bandıyla boynundaki benini kapatmanı özledim. Nereye dokunsam canın acırdı. Ellerin çok ağır diye sitem ederdin. Seni öyle hızlıca evirip çevirip yıkadılar ki, çok canım yandı. içimden dedim öyle yaparsanız hemencecik morarır kollarını. Bu esnada yarı morarmış vücudunu görmek çok canımı yaktı. Otobüsle geçerken baktığım mezarlığın morgunda bir gece geçirmen çok canımı yaktı. Dönemediğin için seni yan yatırıp bir yanına yastık koyardık. Mezarda seni yan döndürüp o yastık koyduğumuz tarafa toprak doldurmaları çok canımı yaktı. Ama anne senin canın yanmamıştır hiç umarım. Sadece bunu diliyorum. Senin yapamadıkların yaşayamadıkların için pişmanlık duymaya vaktin olmadı belki. Şimdi ben senin yerine ağlıyorum tüm o şeylere. Seni aylarca yıllarca hayattan izole şekilde yatağa bağlayan çektiğin o acıların hepsine ağlıyorum. Ben senin yerinde olsaydım bu kadar şeyi kaldıramazdım dediğimde, "başına gelseydi kaldırırdın" deyişini hatırlıyorum. Şu an başıma gelebilecek en kötü şey geldi galiba anne. Bunu söylediğimde inanmamıştın ama gerçekten hayatımda en sevdiğim insanı kaybettim. Ve bir şekilde kaldırıyorum her şeyi, ama ayakta ama çökmüş vaziyette ama sürünerek.
    7 ...
  42. sözlük yazarlarının itirafları

    159813.
  43. Her ölüm erken ölümdür.
    Annem öldü.

    Birşubatikibinyirmibir. Saat 13.48.
    6 ...
  44. beyin tümörü

    28.
  45. insanlar tümörüm olsa adını marla koyardım yazıları paylaşadursun, biz bir isim koyacak kadar sahiplenemediğimiz bu illeti annemin kafasından üçüncü kere söküp attık. Patoloji sonuçları nasıl gelecek tedirginliğiyle beklediğimiz şu sürece doktorumuz "tedaviye yanıt veren bir tümör" haberiyle son verdi. Fakatt ameliyattan iki gün sonra rahatça yatakta oturabilen annem şu an yine koltuğa oturttuğumuzda kendi kendine aşağı doğru kayıyor. Ameliyattan sonra ilk yürüdüğü zamanki gibi dizleri bükülmeden yürüyemiyor. Doktora göre önceki ameliyatlarda aldığı ışın tedavilerinden dolayı incelmiş olan bir şey bir şey duvarı bu sefer de sızıntı yapmaya başlamış ve tek burun deliğinden beyin omurilik sıvısı akmaya başladı. Ameliyatın üzerinden 8 gün geçti. Biraz iyiye gidiyor gibiyken şu an hareketlerinde olan zorlanmanın artması beni tedirgin ediyor. Bazı şeyleri yapmaması ya da yapamaması güç vermemesinden ötürü mü yoksa hala tümör ya da başka bir sebepten ötürü mü anlayamıyorum bir türlü. Daha yeni yeni oturarak yemek yemeye başlamışken şu an yine neredeyse yatar pozisyona geçtik. Üstüne battaniye örtüyorum ama yemek yemek için ellerini dışarıya kendisi çıkartmıyor. Bir soru soruyorum ama cevap vermiyor, sadece durmadan öylece yüzüme bakıyor. Anlamıyor mu, cevap mı vermek istemiyor yoksa üşeniyor mu bir türlü anlayamıyorum. Karamsar yaklaşmamaya çalışıyorum ve sürekli kendimce bir sebep buluyorum ama gerçek sebebi asla bilemiyorum. Şimdi de bu "bos" denen zımbırtının dışarı sızmasını engellemek için tekrar bir ameliyat yapılacak. Annem depresyonda mı bunu bilmiyorum. Ne düşünüyorsun diye soruyorum ama söylemiyor. Kardeşim cevap verdiğini sadece geç cevap verdiğini benim sabırsız olduğumu söylüyor. Ama ben bu gecikmenin isteği dahilinde mi yoksa nörolojik mi yoksa psikolojik mi olup olmadığını bilmiyorum. Bize söylenen tedaviye yanıt veren ve bu şekilde uzun bir süre yaşamaya elveren bir tümör olduğu. O zaman karşımda duran kadının neden böyle olduğu sorusu yanıtsız kalıyor. Ne yöne baksam ayrı bir sıkıntı veren şu durumu ve hayatımızın bu boktan kısmını geride bırakıp, geçmiş hiç olmamış gibi ve geleceğin de iniş çıkışlarla dolu olduğunu bilerek gündelik sofralara oturup kalktığımız zamanların özlemiyle bekliyorum.
    Kafalarımızda ve kalplerimizde tam bir muallak olduğu için bir kenarda öylece beklettiğimiz tanrıya, şu tıp biliminin de cevap veremediği sorularla geri dönüş yapıyoruz. Çekilecek tüm filmler, girilecek tüm ameliyatlar, içilecek tüm haplar biterse ve hala çaresizsek eğer; tekrar gözlerimizi kapayıp, acaba duyulacak mı merakıyla o yalvarmalardan ibaret dualarımıza geri dönüyoruz.
    14 ...
  46. sözlük yazarlarının uyuyamama sebepleri

    22.
  47. sözlük yazarlarının itirafları

    159733.
  48. Nasıl başlayacağımı bilemiyorum, ama yazmaya ya da içimden dışarı çıkartmaya ihtiyacım olan cümleler var.
    Annem bir süredir yürüyemiyor. Çok değil üç gün öncesinde öleceğini düşünüp her yanım buz keserken şu an bu yazacaklarımı düşünmek hoş değil. O yüzden bu bir itiraf. Kendi hoşuma da gitmeyen bir itiraf.
    Beynindeki tümör üçüncü kere nüks etti. Bu sefer tümör beyinde çok fazla ödeme de yol açtığı için temel ihtiyaçlarını dahi kendi başına karşılayamıyor bir halde sinirlere yaptığj basınçtan dolayı. Biliyorum hepsi geride kalacak, bunu umuyorum. Hepimiz için.
    Hakikaten ne yazacağımı, nereden başlayacağımı bilemez durumdayım. Yorgunum. Sinirlerim de allak bullak. Tüm bu süreçler çok fazla üst üste geldiği için, başlarda virüs vs, sonrasında evin temisliğine yetişememem, bulaşıkların sonsuz yığılması, çamaşırların tümünün makineye eşlik etmesi süreci, genel tuvalet ve banyo temizliği, bir de anneme ait temizlik işleri beni çok takıntılı yaptı. Dokunduğum her yüzey bana kirlenmiş hissettiriyor. Artık öğürmüyorum ama sinirlerim yıprandı. Kendimi sürekli pis hissediyorum, devamlı ellerimi yıkıyorum. Sürekli her şey idrar, kusmuk, bozuk yiyecek, hastalık vs kokuyormuş gibi geliyor. Üstümü değiştiriyorum, ellerimi yıkıyorum, her yeri çamaşır suyuyla siliyorum, durmadan makineye çamaşır atıyorum, sürekli bir yerleri siliyorum ama bu koku hissi geçmiyor. Belki bilmemkaç yaşına kadar altıma kaçırdığım yatağı temizleyen; bütün bebekliğim ve çocukluğumda, altımı değiştiren, hatta eski tip naylondan olan bezlerimi yıkayan, kusmuklarımı silen, bulaşıklarımızı yıkayan anneme ait bu işleri şu an yaparken kendimi böyle hissettiğim için suçlu hissediyorum. Ona belli etmemeye çalışıyorum elbette, ama sürekli eline ıslak mendil tutuşturmam ya da odadan çıkınca durmadan birkaç defa ellerimi yıkamam ya da kalan işleri yapmamdan utandığını ya da kötü hissettiğini hissedebiliyorum. Onun gücünün olmadığını biliyorum ama onu yatağa yatırıp kaldırırken içten içe hiç yardımcı olmamasına sinirlendiğim için kendime kızıyorum. Tüm bunların onun elinse olmadığını bilmeme rağmen sürekli bu sinirli halimden arınamıyor oluşuma kızıyorum. Yaptığım her şeyi artık vurur çarpar ya da kırar gibi yaptığım için kendime kızıyorum. Kendime ve etrafıma olan sinirimi asla dizginleyemiyorum. Beni uykumdan uyandırmamak için dayanabileceği son raddeye kadar bir şeyler istememek için uğraştığını bildiğim halde yatağımdan bir saniye içinde çıkıp agresif agresif her şeyi halledip kafayı vurup geri yatmama kızıyorum. Kendime her şey için çok kızsam da, şu an bu yaptıklarımı yapmak istemesem de bu sinir halime engel olamıyorum. Bazen çok bir şey değil sadece yanında öylece oturmamı istediğinde oluşan kanın beynime sıçrayışına kızıyorum. Kendimi dizginleyemez haldeyim. Sürekli kendimle savaş halindeyim ve bu beni çok yoruyor. Bir zamanlar kendi isteği dışında da olaa babam yanımızda olamayıp hayatımdaki bazı zorluklarda elimden tutamadığı için ona da kızıyordum. Bende bu önünü alamadığım sinir hep vardı, ama şu an beni durmak bilmeden ele geçirmiş olmasına dayanamıyorum. Git gide dozu artan sakinleştiricileri içmem öfkem haricindeki tüm duyguların içini boşaltmış gibi hissediyorum. Sadece bu siktiğimin siniri tam da yakama yapışmış ve tüm ruhumu çekiyormuş gibi hissediyorum. Kedimle bile kavga ediyor olmam normal mi bilmiyorum. Çok yorgun hissediyorum. Her şey yoluna girsin istiyorum bir an önce. Bu boğuştuğumuz her türlü fiziksel rahatsızlıkların bizden tüm mental sağlığımızı götürdüğünü hissediyorum. Saatte üç yüz km hızla bir duvara doğru sürüyormuşum gibi hissediyorum. Ve ne bu hız beni heyecanlandırıyor, ne de bu çarpışmadan kalıcı hasarsız kurtulabileceğimi düşünüyorum.
    6 ...
  49. dönüm noktası

    18.
  50. Sanırım insan hayatı sonsuz köşeli bir çokgen. Binlerce dönüm noktamız var, bir gün ilk çocuk saflığını taşıdığımız o başlangıç noktasına döner miyiz bilmiyorum.
    Ama hayatlarımızı -benim ve ailemin hayatını- sonsuza kadar farklı bir çizgiye sokan o günü çok iyi biliyorum. Hafızam: ayakta zor durmasına rağmen çürük raporu verilmeyen bir bina gibi her gün parça parça dökülürken, her şeyi yavaş yavaş unuturken, o günü unutmuyorum.
    Çocuktuk hakikaten. Kardeşimin anasınıfında "haftanın kralı" olamadığında tüm hafta sürekli ağladığı zamanlardaydık. Haftasonuydu sanırım, ya da okuldan gelmiş olmalıyız. Akşamüstü vakitleri. Salondaki büyük masanın çevresinde dolanarak birbirimizi yakalayabilmek için koşturup duruyoruz. Annem de salonda koltukta yatıyor. Biraz uyuyacak, bir saat sonra onu kaldırmamı istiyor. Artık ne kadar süredir kardeşimle aynı dönüp durma eylemini gerçekleştiriyoruz bilmiyorum; annem bir ara yastıktan kafasını kaldırıp bir şeyler söyler gibi oluyor bana. Ama anlamsız, kısa bir şey. Anlayamıyorum. Derken koltuktan düşüyor, elleri ve çenesi kitlenmiş. Durmadan titriyor. Sadece etrafına tonlarca kötülük yaptıktan sonra felç geçiren o insanların gösterildiği televizyon dizilerinden tecrübe edindiğim kadarıyla annemin felç geçirdiğini düşünüyorum. Çarpılmış parmaklarını düzeltebilirsem sanki olayı durdurabilirmişim gibi çığlıklar atarak ve ağlayarak parmaklarına sarılıyorum. Apartmana çıkarak devam ediyorum çığlıklara: yardım edin. Üst komşumuzu çağırıyorum. Bu esnada sokağa çıkarak yardım edin diye bağırmaya devam ediyorum. Komşular bize toplanmış, ben o anki paniğimle beraber ambulans diyeceğime "polis çağırın" diyerek bağıra bağıra ağlıyorum. Daha sonra bu cümlem o zamanlara dair tek komik şey olarak konuşuldu durdu, olayın komik bir noktasından tutulmazsa çocuk aklımla o çığlıklar kafamdan hiç silinmeyecekmiş gibi. Ağlayarak pencerede babamı bekliyorum. Babamın aradığımızdan en az 5-10 dakika sonra evin önünde olduğu, arabanın kapısını açık bırakarak eve doğru koşuşunu hatırlıyorum. Ve o zamanlar siyah olan saçlarını. Gençliğini. O zamanlar annelerimizin yaşlarını kapıştırırken arkadaşlarıma gururla söylediğim "32 yaşında" cümlesini hatırlıyorum. Üstünden 15 sene geçmiş. Sonraki zamanlarda verdikleri mr tarihi gelene kadar annemin daha birçok kere geçirdiği nöbetleri hatırlıyorum. Geceleri anneme bir şey olursa diye sandalyede uyumamaya çalıştığımı ve otururken o şekilde uyuyakaldığımı. Bir keresinde babam toplantıdayken, kardeşimle hazırladığımız acil durum çantasıyla annemi izlerken annem nöbet geçirdiğinde dilini ısırarak kopartmasından korktuğum için baş parmağımı dişlerinin arasına koyduğumu. Kardeşimle babamı beklerken hep anneme hem de onun dişleri arasındaki parmağıma çığlıklar atarak ağladığımı. Tırnağım mosmor olduğunda düşeceğini düşünmüştüm sonraki günler. Düştü mü hatırlamıyorum ama ondan sonraki zamanlarda "acil durum çantamıza" tahta spatula da eklemiştik kardeşimle. Ara ara başının durmadan döndüğü nöbetler geldiğinde, ziyarete gelen arkadaşlarından bir tanesine sarılarak odanın ortasında döndüklerini hatırlıyorum. Ama beyin tümörü teşhisi konulduktan sonra ve ameliyat sonrasındaki tedavi sürecini hatırlamıyorum. Nasıl toparladığını hatırlamıyorum. Toparlayabildi mi onu da bilmiyorum. Ama birkaç yıl sonraki ikinci ameliyatından sonra gencecik şekilde yaşlanmış biri olduğunu biliyorum. Ergenliğime denk gelen o zamanlarda kardeşimle süren sonsuz kavgalarımızdan birinden sonra dayımın "annenizi bu kadar üzüyorsunuz, o ölürse bir daha sizin yüzünüze bakmam" dediğini ve o yaşlarda kendi kendimize yaptığımız gururla kardeşimle birlik olarak dayıma küstüğümüzü hatırlıyorum. Her şey geçti, biz değiştik. Bireysel olarak da, aile olarak da çok değiştik sonraki yıllarda. içimde bunlardan sorumlu olması gereken bir suçlu arama isteğim hiç değişmedi. Tüm bu arada sonsuz dönüm noktalarından dönmüş bile olsak, hiçbiri bizi ilk noktaya geri döndürmedi. Sonsuz köşeli bir çokgenin içerisinde her birimiz ayrı ayrı şekillerde farklı şeyleri sorguladık durduk. Hepimizin yara alma biçimleri farklı oldu. Hepimizin yöneldiği yönler farklı oldu. Yine de hala benzer şeylere çözüm arayıp duruyoruz. Her sorun çözümünü beraberinde getirir mi? Bilmiyoruz, arıyoruz varsa da yoksa da. Annem eski gücünü bulamadığı için, atik bir şekilde oradan oraya koşuşturamadığı için, bir solukta birkaç merdiven çıkamadığı için, bütün bir yaz kış için konserve hazırlayamadığı için kimi suçlayabileceğimi bilmiyorum. Bize, bizim dışımızda gelişen olaylar karşısında dik durma zorunluluğunu kimin dayattığını bilmiyorum. Yorulsak da yükümüzü kimin paylaşabileceğini bilmiyorum. Tek bir hayata sahipken annemi 60 yaşında değil de, 32 yaşında yaşlandıran hayattan kimi mesul tutacağımı bilmiyorum. Kader diyecek olursam, "kader" diyen insanların teslimiyetiyle sessiz bir şekilde sabredebileceğimi sanmıyorum. Yine de bu zamanlarda babamın annemin yanında olamamasının suçlularını biliyorum. O yüzden bir dönük noktası daha bekliyorum. Dur durak bilmeyen sebepsiz ve sonsuz öfkemin beni terk etmesi için razı olacağım bir dönüm noktası biliyorum ve bekliyorum. Eğer bir gün her şeyin konulacağını bir terazi varsa eğer, bunun sorumlularının yaşayacaklarını görmek istiyorum. Bu sözde ahiret inancı taşıyan insanların hepsinin karşısına geçebilmek için yine o inandıkları günün olmasını istiyorum. Huzurlu ve mutlu günler görmek istiyorum, olası bir günde değil, şu an yaşarken, bu hayata hala sahipken görmek istiyorum bunu.
    2 ...
  51. sözlük yazarlarının şu an düşündükleri şey

    456.
  52. Deli gömleği giydirdikleri kişiler tuvaletlerini nasıl yapıyor?
    0 ...
  53. zor günlerden geçenlerin bildiği en iyi şey

    104.
  54. Zor günlerin asla tamamen geçmeyeceği.
    1 ...
  55. sözlük yazarlarının itirafları

    159095.
  56. Selam bugün benim doğum günüm. Yarım saat önce ev sahibi tarafından küfürler ve tehditler eşliğinde evden atıldık. Hayır maalesef çok partilemekten değil. Bir ay kalan sınavıma çalışırken yukarıdan evi sallayacak kadar gürültü yapılmasından ötürü şikayete çıktığım için. Bi bok parçası olduğumuz için onun misafirlerini şikayete gelemezmişiz biz. Zaten kardeşimden nefret ediyormuş onu bir daha görürse öldürecekmiş. Babamızın hatrına bize acıdığı için susuyormuş zaten şimdiye kadar ama suyumuz ısınmış. Ben şey demek için geldim: sikeyim böyle hayatı.
    8 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük