epeydir düşündüğüm ve uygulamaya geçirmek istediğim hadisedir lakin sözlüğün neresinden yapılacağını bilmiyorum... bu konuda bilgisi olanlardan bir mesaj bekliyorum.
yada moderatörler bu yazıyı okur okumaz beni sözlükten silsinler.
mod: eminmisin?
ben: eminim silin beni.
mod: eminmisin gerçekten?
ben: eminim silin yoksa tüm yazar hesabımın tüm bilgilerini ifşa ederim, sonrada hesabım follofoş olur mecburen silinmek zorunda kalır.
durum böyle, burdan moderatör mü artık her kim yetkiliyse ona sesleniyorum: hesabımı silin...
(eğer silinirsek çok kötü bir veda olacak)
not:
umarım silinmek için yetkililere küfretmem gerekmez. hadi silin da. çabuk.
(mal bir girişim olarak kalırsa harbi küfür ederim ama)
şahsen sözlükte ki kızlardan özel mesaj alamayan ben bunu bir eziklik olarak görmüyorum, fakat erkeklerin beni dikkate alması ayrı bir gurur veriyor, şükür ki dostlarımızdan arkadaşlarımızdan bir hayli mesaj aldık da böyle bir ezikliğe kapılmadık...
umarım kızları tepesine çıkaran abazan yazarlar bunu okurda anlar...
bu adam benim babam, sekiz köşe kasketiyle, omzunda sekosuyla hey heyy(alakayı kes)...
tabi burası ironi babam filan değil ismail adında bir arkadaştır...
efendim geçen gün ismail ile geziniyoruz, burada ki çayın karşısına da yeni bir halı saha yapılmış. aylardırda o taraflara doğru gezinmediğimizden zor farkettik o yapıyı tabii.
ben: ismail o ne lan öyle yeni mi yapılmış o?
ismail: heee. tabi lan yeni yapıldı sera o.
ben: sera? alla alla ilginç.
görüldüğü üzere 20 metre yüksekliğinde ki halı sahayı sera sanacak kadar dengesizdir bizim ismail.
sözlüğe aşık olmuş yazarın yapacağı son eylemdir... önce bir güzel ölünür sonra arkadaşda zall'a bunu bildirir ve ölen yazarın ideali gerçekleşmiş olur. gelişmelere(nirvanaya) ulaşmak.
galiba her babanın içinde doğal olarak bulunan tamirci ruhunun açığa çıkması ile karşılaşılan durumdur...
bizzat evde yaşadığım durumlar:
-oğlum ne oldu bu televizyona?
+bilmiyorum, galiba tüpünde bir sorun var tamirci çağırsak iyi olur.
-çık bakayım şurdan ben bir bakayım.
+baba sen ne anlarsın?
-sus! git yıldız tornavidayı getir bakayım.
+hı? tamam tamam getiriyorum.
(tabi televizyon bozulur.)
-bu musluk niye çalışmıyor yahu?
+baba galiba vanalarda bir sorun var. tesisatçıyı getirelim.
-dur oğlum önce bir ben bakayım. git 14-15 anahtarı getir.
+he?
-14-15 anahtar hadi çabuk.
+baba iyice bozmayasın?
-hadi burdamısın daha?
+tamam getiriyorum.
(sonunda peder bey tamam yaptım aç bakayım der bir damla su doğru düzgün akmaz)
-hanım ne oldu oğlana?
+bilmiyorum bey, galiba akciğerinde bir sorun var yatıyor öyle.
-heee anladım. git oradan neşteri getir bakayım.
+!?
yıllardır kullandığım telefondur.
markası samsung'dur fakat modelini bilmiyorum çünkü telefonu kullana kullana modelinin yazdığı kısım silinmiştir. internetten fotoğrafını bulup yapıştırmak istedim fakat ''samsung'' yazıyorum çıkmıyor, ''samsung'un ilk ürettiği telefonlar'' yazıyorum çıkmıyor daha bir sürü şey yazdım bir türlü çıkmıyor.
ayrıca telefonumun takvimi de 2014 e kadar devam ediyor, daha ileriye gitmiyor. bu gidişle ne olacak çok merak ediyorum. 2014'de telefon kendi kendini imha edecek galiba. o günü dört gözle bekliyorum, şimdiden heyecanlanıyorum.
markası galiba 'c' li bir şeydi diyeceğim saçma olacak. küçük bir telefon, çok güzel bir görüntüsü var, renksiz ekran, oyun moyun yok. sadece: arayıp, mesaj yazıp(o da en fazla 459 karakter), hesap yapılabiliyor ha bir de dünya saatleri var çok işime yarıyor. başka da bir haltı yok ama çok memnunum...
babürlü hükümdarı. şah cihan'dan olma, mümtaz mahal'den doğma. alemgir şah olarak'da bilinir. imam-ı rabbani'nin oğlu tarafından yetiştirilmiştir. babası şah cihan'ın vasiyetini uygulamayarak kardeşi dara'nın yerine hükümdar olmuştur. kendisinden önceki babürlü hükümdarlarının aksine daha agresifdir. safevilere ve hindistan'da ki yerel hanlıklara karşı bir çok sefer yapmıştır. babürlüler evrengzib döneminde en geniş sınırlara ulaşmıştır fakat evrengzib'den sonrada çöküş hızlanmıştır...
amerikan ordusunun bir kısmında yıllardır olan durumdur. bazı şirketler devlet ile anlaşır ve para ile asker yetiştirir, hatta ırak da ingiliz ve amerikan şirketlerinin askerleri büyük oranda görev yapmıştır...
eğer yaptıkları görev beğenilmez, devlet şirketin elinden askerleri alıp başka bir şirkete devredebilmektedir...
tabii bu türkiye'de de yapılabilir olduğunu göstermez, yaklaşık 2200 yıldır devletle bir bütün halinde olan orduyu özelleştirde sonrada gör ebenin...
Adilşahlar, Hindistan 'da Bicapur 'da 1490-1686 yılları arasında hüküm sürmüş Türk hanedanı.
Hanedanlığın kurucusu Yusuf Adil Şah'tır.Şii oldukları için diğer müslüman devletlerle iyi ilişki kuramamışlar, 1634 yılında Muhammet bin ibrahim zamanında bağımsızlıklarını yitirerek Delhi 'de hüküm süren Şah Cihan 'a vergi vermek zorunda kalmışlardır. 1686 yılında Sikandar bin Ali zamanında başkentleri düşerek hanedanlıkları son bulmuştur
bazılarına göre ise osmanlı devletinin sınırlarına hindistan da dahil edilmiştir, bu her ne kadar kayıtlara geçmesede, bu durumun nedeni şöyledir: adilşahlar'ın kurucusu yusuf adil şah olduğu kesindir ve yusuf II. mehmet'in(fatih) kardeşlerinden birisidir ve yusuf'un annesi oğlunun kardeş katli sonucu ölmemesi için hindistan'a yollamıştır ve yusuf' da orada adilşahlar adında yaklaşık bir buçuk asırlık bir hanedan kurmuştur.(ne kadar doğrudur bilmem?)
adilşahlar, hindistan'a mimari açıdan bir çok sanat eseri bırakmıştır...
aslında futbol ile fazla ilgilenen birisi değilim. yani ''sana mı kaldı lan?'' deseniz yeridir.
bugün öyle kanalları geziyorum baktım fenerbahçe tv'de alex'in imza töreni var, bu adam 6,5 yıldır türkiye'de ve hala türkçe öğrenememiş. aslında türkiye'de olduğundan türkçe öğrenmesi tabi ki de zorunlu değil, fakat gelmişsin bayadır da burdasın, hem türkçe'de az uz konuşulan bir dil değil, dünya'da en çok konuşulan 5. dil, yani öğrense iyi olurdu.
sözüm tabii ki de alex'e değil böyle sürüyle futbolcu var.
tabi bu bir zorunluluk değil, ayrıca adamın top koşturup, gol atmaya konstantre olma gibi bir işi de var, ama öğrense daha iyi olur taraftarlar daha çok sever demi yani?
türklerin müslümanlaşmadan önceki dönemlerde savaşırken attıkları naralardan birisi, ''haydi vur(un)'' anlamına gelmektedir. avrupa'da savaşırken avrupalılar bu sözü almışlar ve hurra olarak değiştirip kullanmışlardır.
açıklamama izin verin,
efendim biraz günümüzde ki teknolojiyi düşündüm: uzaya uydular gönderiyoruz, başka gezegenlerde hayat arıyoruz, güneşin 3 boyutlu fotoğrafını yayınlıyoruz, teknoloji son hız ilerliyor, filan filan...
durum böyle olunca ister istemez aklıma, ilerde insanların uzayda(dünya dışında başka gezegenlerde) yaşayacağı geliyor. bu durum pekala şimdi mümkün olmasada ilerde insanların başka gezegenlerde yaşaması mümkün olabilir, bunda hepimiz hem fikir olduğuna göre. eğer insanlık uzayda başka bir gezegende yaşamaya başlarsa o gezegenle dünya arasında zaman farkının olması kaçınılmazdır, o zamanda bir çok dinde bazı problemler ortaya çıkacaktır, ''ne zaman namaz kılacaktık? ne zaman noeldi? ne zaman mübarek gündü?'' filan filan...
tabii oluşacak bu durumlar insanı illa ki dinsiz yapmaz fakat ibadetlerde birtakım sorunların ortaya çıkması aklıma bu soruyu getirmiştir...
özetle:
''insanlar başka gezegenlerde yaşarlarsa, mesela bize 3 ışık yılı uzakta olan başka bir gezegende hayat bulundu ve insanın yaşayacağı anlaşıldı, o zamanın teknolojisiylede hemen ışınlanıverdik filan, peki orada 1 gün 2 yılsa yada 1 gün 10 saniyeyse, ibadetleri hangi takvime göre ayarlıyacağız?'' işte sorunun açılımı budur...
gece olan hadisedir...
bulunduğumuz apartmana yeni taşınmışız, yeni bir site, yeni insanlar... bu durumun getirdiği heyecanla eve yerleştik, aradan 2 hafta geçti geçmedi, ben sigara içmek için geceleri odamın penceresini kullanıyorum.
neyse böyle cama çıkıp gecenin saat 1inde 2sinde sigara içiyorum. aradan 3 gün geçti ben gene aynı şekilde tiryakiliğimi devam ettiriyorum, tam o sırada birde ne göreyim! karşı apartmanda, tam karşı camda: esmer, kara gözlü bir kız var! yüz hatlarını pek göremesemde oda benimle beraber sigarasından nefes alıp üflüyor, sonra bir heyecana kapıldım ''acaba içeri mi girsem? ayıp olur mu?'' diye kendi kendime soruyorum, sonradan bu sorularımın malca olduğu kanaatine varıp. sigaramı içmeye devam ettim, ta ki benimle beraber oda camını kapatıp içeri girene kadar.
aradan 1 hafta filan geçti, biz kızla her gece kesişiyoruz, ben arada sigaramın ucundaki hafif alevi karanlığın içinde sallandırıyorum, bakıyorum oda hemen benimle beraber hareketime karşılık veriyor hemde aynı şekilde! acayip bir heyecan sardı ki sormayın, kızdan hoşlanmaya bile başladım... bu 1 haftanın sonunda, ben bu kızla nasıl tanışıcağıma düşünmeye başladım. sokakta filan hiç görmüyorum. sonra annem içimdeki sesi duymuş gibi ''oğlum şu aşureleri karşı apartmandaki komşulara dağıtsana, hem kaynaşırız, hemde iyi olur, benimde biraz belim ağrıyor da'' annemin bu sözüne hiç huyum olmadığı gibi ''evet evet'' diyerek karşılık verdim, aldım aşureleri elime doğru karşı apartmana yollandım. aşurelerin hepsini (o kızın bulunduğu daire hariç) dağıttım. sonra o dairenin kapısına geldim, çok heycanlıyım, bir yandan da kendi kendime soruyorum '' ulan gecenin karanlığında ya beni tanımayıp tüm o kesişmeleri görmezden gelirse'' diye. neyse bir cesaretle çaldım. karşıma 55 yaşlarında bir adam çıktı.
+buyur evladım.
ben:
heee, şey abi ben aşure getirmiştim de.
+he he he saolasın, bekle tabağını getiririm şimdi.
ben:
tamam tamam sorun yok.
+al bakayım, saolasın. siz yeni gelen ailesiniz değil mi?
ben:
evet evet.
+ne o oğlum evimi çok bu beğendin ne bakıyorsun?
ben:
dalmışım abi, ben gideyim artık.
+gelsene oğlum, bir çay içerdik, torunlarıma benzettim seni. yalnızlık zor iş, evde tek başına oturmak...
ben:
tek mi? nasıl? esmer bir kız yok mu bu evde?
+hee?
ben:
tamam tamam iyi günler abi.
cevabı aldıktan sonra binbir şaşkınlıkla eve yollandım. sonra geceyi beklemeye koyuldum. gece saat 1 olunca tekrar cama çıktım. bu sefer sigara yakmadan biraz karşıya baktım. ardından, telefonumun ışığını yüzüme tutunca karşı camda gördüğüm yüze(bu ben oluyorum) küfrederek, tekrar sigaramı yaktım...
sky türk'de yayınlanan bir gezi programı.
ayhan sicimoğlu'nun sunması bile programı izlemek için yeterlidir.
gider avrupa ülkelerini gezer bütün şaraplarını içer, bütün kadınları keser, bütün güzel yerleri görür, sonrada 100 yıldır fransa'lıyım havası içerisinde onları millete anlatır...
(bkz: evet sevgili dostlar)
türkiye'de bir çok kişi bolca yapar bunu.bir kaç şey bilen, biraz bilgisi olan, durumlardan haberdar olan herkese ''entellektüel'' derler. aslında bu entellektüel'in tanımının yanlış yapılmasından kaynaklanmadır.
peki kime entellektüel denir?
entellektüel olabilmek için öncelikle, ezberden konuşmamak farklı şeyler söylemek, yeni şeyler ortaya atmak lazımdır...
bir düşünüre göre ise: bir insanın entellektüel olabilmesi için tam 7 kuşağın birikimi
gerekmektedir... yani kuşaktan kuşağa bilgilerin aktarılması ve ilk kuşağın sahip olduğu bilgilerin tamamıyla kırılması gerekmektedir... yani herhangi birşeylere bel bağlayarak entellektüel olunmaz.
tanım:
fazla düşünmenin, bazı şeylere çok fazla takılmanın, çok fazla hayalperest olmanın bir sonucu.
ben yaptım siz yapmayın.
son 3-4 aydır bende olan bir durumdur bu. birisi rastgele, ağız alışkanlığı olduğu için bir küfür eder ve bende o küfür cümlesine takılırım ve hemen onu canlandırmaya çalışırım... ilk başlarda gülmek için yaptığım bu durum artık iğrenç bir hal almıştır, fakat sürekli o küfürlere takıldığımdanmıdır? bilmiyorum, artık kolay kolay o edilen küfürleri aklımda canlandırmadan edemiyorum. ister istemez bu oluyor, yani iğrenç bir durum...
geçen gün yaşadıklarımı anlatırsam daha iyi aklınıza gireceğine eminim.
bir arkadaşımla akşamdan sonra buluşma planı yaptık. neyse hava karardı filan arkadaşla bir yerde buluştuk... sonra kısa bir hal hatır faslının ardından, ''sigara alalım'' dedik. neyse parayı çıkarttık, yakında ki tanıdık bir markete gidiyoruz. ben o sırada arkadaşa dedim.
falcata:
hadi, girde yaşar'dan al sigarayı.
(yaşar girdiğimiz marketin sahibi, birşeyler ala ala adamla ahbap olduk.)
arkadaş:
boşver onu başka yerden alalım.
falcata:
neden lan?
arkadaş
geçen gün tek alacaktım vermedi, sikerim yaşar'ı .
işte dediğim canlandırma tam burda gerçekleşiyor arkadaşın cümlesinin devamını duymuyorum, kendime engel olamadan direkt olarak arkadaşı yaşar'ı sikerken hayal ediyorum(evet iğrenç bir şey biliyorum, fakat elimde değil, düşüncelerim bu cümlelerden sonra kontrolden çıkıyor).
neyse sigarayı alıyoruz tekrar yola çıkıyoruz, hala aklımda o iğrenç düşünceler var bir türlü atamıyorum. sonra ışıklı bir bulvara giriyoruz, ''belki ilerde ki kafelerden birine oturuz'' düşüncesiyle, yavaş yavaş yol alıyoruz. etraftan türlü türlü insanlar geliyor, sonra aniden gözüme karşıdan gelen köpek takılıyor, 12 yaşlarında bir velet almış köpeğini eline gezdiriyor. sonra o köpek yanımızdan geçen 20 yaşlarında bir gence havlıyor,
sonra genç şiddetle bağırıyor:
sikicem şimdi köpeğini! çek şunu. diyor.
bende film gene kopuyor, 20 yaşında ki genci köpeği sikerken hayal ediyorum. kendimi dünya'nın en iğrenç insanı olarak görüyorum. aklımdan atmaya çalışıyorum olmuyor!
kafamda yaşar'ı siken arkadaşımla, köpeği siken gencin düşünceleriyle, gezine gezine bir kafeye oturuyoruz. arkadaşla tavla oynamaya başlıyoruz, kafamı meşgul eden birşeyler olduğu için seviniyorum. etramızda 3 masa var fakat sadece 1 tanesi dolu. 4 genç okey oynuyor, sonra birden gençler arasından bir hiddetlenme baş gösteriyor, galiba gencin birisi taş çalmış.
sonra bir sarı saçlı genç esmer olana kızıyor:
niye taş çalıyorsun oğlum, sekiz puan geriledik.
diğeri:
bir şey olmaz, farkı kapatırız birazdan.
sarı saçlı:
sus! şimdi şu ıstakayı sokcam götüne!
beynim gene duruyor. kafama ağrılar giriyor, kendimden de küfür eden insanlardan da nefret ediyorum, hemen oradan kalkıp, arkadaşla vedalaşıp eve geliyorum... evde kimse yok. kafamda hala aynı düşünceler var ''yaşar'ı siken arkadaş, köpeği siken genç, arkadaşının götüne ıstaka sokan sarışın genç'' bu düşüncelerle başım iyice ağrıyor. kafamın başka şeylere odaklanması için açıp kitap okuyorum, yok! hala aynı düşünceleri hayal etmeyle meşgul kafam. kulaklığı takığ müziğin sesini sonuna kadar açıp dinliyorum, gene değişen birşey yok. televizyonu açıyorum gene değişen bir şey yok... başım iyice ağrıyor ve birden o ağrı midemede vuruyor, midem iyice bulanıyor, belki kusarım ümidiyle lavaboya koşuyorum, istediğim oluyor kusuyorum. sonra kustuğum iğrençliği görünce kendimden gene iğreniyorum. fakat bu seferde aklıma midemden çıkarttığım iğrençlikler giriyor. diğer düşünceler, görüntüler, hayaller beynimden nihayet çıkıyor.
ilk defa kustuğuma bu kadar çok seviniyorum...
artık sokakta edilen küfürleri duymamak için en iyisi kulaklıkla gezmek olacak galiba.
not:
anlatılanlar gerçektir. belki bu anlattıklarımın tıpda(psikoloji) bir karşılığı vardır. zaten bir rahatsızlık olduğuna eminim... fakat insanların birbirlerine veya birşeylere bu kadar çok küfür etmelerinin ne kadar saçma olduğunu anlamış bulunuyorum.
olabilecek bir durum.
geçenlerde isteksizce ağzımdan çıkmış söz öbeği.
+tiyatro nasıl gidiyor?
ben: iyi, figüran olarak devam ediyorum.
+neyi oynuyordun korumaları mı?
ben:yok, yaşıyor taklidi yapan bir ölüyü.
+!? iyi misin sen?
ben: bir ölü daha ne ister...
+?
beyaz tv'de gece yarısına doğru(salı günleriydi galiba) çıkan tartışma programı.
öncelikle: sakın izlemeyiniz!
2 tane sırf akp'yi savunan, 2 tane'de sırf chp'yi savunan akıllarına başka hiç bir düşünceyi sokmayan 4 kadın toplanıp yanlarına da 1 tane siyasi bir erkek çıkartıp kendilerince tartışma yapıyorlar, fakat hiç izlemeye gerek yoktur. birbirlerine arkalarını döndükleri takdirde direk birbirlerini boğazlayacak kadınlardan oluşan saçma programdır. izleyene hiç bir yararı olmaz.
tanım: olabilecek durumların birbiriyle biraraya gelmesiyle olacak olandır... olağan dışı bir durum..
sen gidip bataklıkta batak oynarsan elbette batmaktan kurtulamazsın.
arkanızdan ''son batışını yaptı'' gibi sözler söylenebilir.
''bu konularda başlık açmadan önce iki kere düşünün''
(sözlük köpeklere sahip çıkıyor helal olsun)
öncelikle:
elimde herhangi bir resim filan yok. keşke elimde bir telefon olsaydı da hemen çekiverseydim...
geçen hafta gördüğüm durumdur, efendim sokakta gidiyorum sonra birden sokağın köşesinde bir erkek köpek dişi bir köpeğin üstüne çıkmış onu beceriyor. tabi bu çok normal bir şey, bende daha fazla bakmadım tam uzaklaşıyordum ki birden köpeklerden ses çıkmaya başladı, arkamı döndüğümde erkek köpeğin işini bitirmiş olduğunu, fakat dişi köpeğin onu hala bırakmadığını ve gidip erkek köpeğin sikini yaladığını gördüm. erkek köpekte bundan iğrenmiş biçimde havlayıp kaçmaya çalışıyordu fakat dişi köpek erkek köpeğin sikini mi ısırdı? artık bilmem çok yavaş bir biçimde sanki derin bir acı duyar gibi kaçıyordu...
tanım: adem ile havva'nın çocuklarından sonrakilerin durumu olarak düşünülebilecek başlık(yanlış bir açıklama yanlış bir başlık)...
edit:
evet bu başlığı ben açtım sonrada uzaklaştım? ama neden? çünkü 'tamara' adlı yazar arkadaşımızın belirttiği gibi derinine kadar düşünemedim ve saçma bir genelleme yaptım, bu yazımı sonra başka birinin okuyup aklını bulandırmamak için de silme gereği hissettim... yoksa akla gelen başka bir nedenden dolayı entrymi silmemişimdir...
öncelikle:
yazacaklarım ortaokul ve lisede gördüğüm biyoloji derslerindeki bilgilerimle ulaştığım mantık hatalarıdır, belki söyleyeceğim mantık hatasının daha detaylı bilgiler gören bir biyolojici tarafından mantıklı bir açıklaması olabilir...
gelelim bu mantık hatasına...
öncelikle ağzımızda 3 tür tat alma tomurcuklarını olduğunu hepimiz biliyoruz bunlar: ekşi acı ve tatlı... bana öğretilen ağzımızda sadece bu 3 tür tadı alma tomurcukları var yani bunların senteziyle 'ekşi-acı' 'ekşi tatlı' 'acı-tatlı' ve 'ekşi-acı-tatlı' tat veren gıdaların tatlarını alabiliyoruz... yani en fazla 4 çeşit tat oluşturabiliyor ağzımız buraya kadar herşey yolunda fakat aldığımız binlerce tür besinin hepsinde ayrı ayrı tatlar bulunduğu da gün gibi ortada, yani yediğimiz meyvelerin sebzelerin filan hiç birisinin tadı başka bir meyve sebzenin tadının aynısı değil fakat ağzımızda tatların bileğişiyle 4 tad oluşabiliyorsa binlerce tür besinin tatları birbirinden nasıl farklı olabilir? bunu bir türlü anlamış değilim, ya bize öğretilenler yanlış, yani ağzımızda bize öğretilenlerden yani başka tür tat alma tomurcukları var ya da yediğimiz şeylerin hepsinin tadı birbiriyle aynı? işte anlatmak istediğimde bu yani burada inanılmaz bir mantık hatası olduğunu ben gün gibi görüyorum...
özet geçmek gerekirse:
ağzımızda 3 çeşit tat alma duyumu varsa(acı ekşi tatlı), nasıl binlerce tür besinin tadı birbirinden farklı oluyor?
not:
dediğim gibi bu söylediklerimi sadece temel biyoloji bilgime dayanarak söylüyorum, bunu açıklayabilecek olan bir biyoloji lütfen bu başlık altına yazarsa ya da bana mesaj atarsa sevinirim...
edit:
hata filan değilmiş efendim, sadece tat alma tomurcuklarının arasındaki sistemden kaynaklanan bir yanılmaymış. ama suç bende değil efendim, bize zamanında biyoloji hocamız ayrıntılara girmeden anlatmış... yoksa böyle bir başlık açmazdım.
yaşlıların tarafından söylenince şarkı sözü gibi gelen, anadoluda sıkça kullanılan bir deyim...
bu deyim, genelde beceriksiz işler yapan, fuzuli şeylerle meşgul olup hiç bir işe yaramayanlar için kullanılır. bu söz olduğu gibi söylenmez söylenilişi tam olarak şöyledir: ''tanrı canııg ala'' bu biçimde söylendiğinde müthiş bir etki yapar...
''aylar sonra yazarın kendi girdiği entryi beğenmemesi'' başlık tam olarak böyle, ama malum sebeplerden açamadık...
tanım:
aylar sonra sözlükte gezinirken karşınıza çıkan kendi entrynizi beğenmeme durumudur, gayet doğal bir durumdur çünkü insan bu zaman içerisinde olgunlaşır.
bir örnek vermek gerekirse bir yazar arkadaşımın(leto) şu entrysi:
--spoiler--
rastgele butonuna basıp başlıkları okurken ilgimi çeken bir başlık gördüm ve okumaya başladım. bütün entrylerini okurken bi entry gördüm ve ne salak bi entry deyip eksi vermek üzere ıyyyyy iğrenç butonuna yöneldim ama yoktu sözlük. çünkü entryi 1 sene evvel ben girmiştim.
--spoiler--
özet:
yani doğal bir durumdur, tıpkı 10 yıl önce yaptığınız hareketleri beğenmemek gibi aylar önce yazılan entryleri beğenmemekde normaldir, beğenmek işse anormalliktir.
vardır efendim bunu uygulayan yazarlar. öncelikle anlaşılır bir başlık açarlar daha sonra konuyla alakasız bir biçimde anlaşılmaz entryler girerler. muhtemelen ajandırlar...
şöyle bir şeyler görmüştüm... şimdi kimin yazdıklarını bulamıyorum silinmiş durumdalar galiba.
başlık:
sözlük yazarlarının itirafları
entry:
abi bugün hava güzel, akşama gel işleri hallediyoruz tamam.
başlık:
şair userlardan şiirler:
entry:
nihat aga bugün yarın geliyoruz. işleri hallet.