"izmir'den istanbul'a giderken* yalova feribotlarında yapılacak sigara keyfi"
ve sürekli kafada "harbiden uzun yolculuğu seviyormuşum lan ben" hissi gibi..
--spoiler--
Peygamberimiz efendimiz (s.a.v) bir gün Eshâbıyla beraber giderken, yol kenarında boş oturan bir kimsenin önünden, selâm vermeden geçti. Dönüşünde aynı kimseye, aynı yerde yine rastladılar. Bu defa Peygamberimiz ona selâm verdi.
Bu olay Eshâbı kiramın dikkatini çekti. "Yâ Resûlallah! Giderken selâm vermediniz, şimdi selâm verdiniz. Bunun hikmeti nedir?" diye sordular.
Peygamberimiz efendimiz, "Giderken bomboş oturuyordu. Dönüşümüzde ise boş oturmuyordu. Bir meşguliyeti vardı. Onun için selâm verdim" buyurdu.
--spoiler--
"iki günü birbirine eşit olan aldanmıştır. bugünü dününden kötü olan kimse mahrumdur. bugününde dününden fazla bir şeyler olmayan noksan(da)dır. her kim ki noksandır, ölüm onun için daha hayırlıdır."
arapça aslını da yazayım tam olsun:
"men istevâ yevmâhu fe-hüve mağbûnun, ve men kâne yevmuhû şerran min emsihî fe-hüve mahrûmun, ve men lem-yekün ale'z-ziyâdeti fe-hüve noksanun, ve men kâne noksânun fe'l-mevtü hayrun lehû." (meraklısına not: ravisini, senedini vs. merak eden keşfü'l-hafâ'ya baksın.)
vaktin, zamanın, ânın neyse artık tüm sürelerin ve süre dilimlerinin kıymetini anlatır, bu bir. geçen her ânın, ânı geçiren için olumlu bir geri dönüşü olmamışsa bunu bir kayıp sayar, bu iki. insanın hep (manevî-dinî-ahlakî vs. vs. açılardan) hep ilerleyen, uçu açık, üst sınırı olmayan bir varlık olduğunu söyler, bu üç. her vaktin ayrı bir imkan olduğunu, her ânın ayrı bir kıymet taşıdığını, insanın her geçen sürede bir şekilde dönüştüğünü ve bu dönüşümün iyi ya da kötü yönleri bulunduğunu, ama mutlaka iyilikten nasipli olmak gerektiğini öğütler, bu da dört. *