Ahlakın altın kuralı kendimize yapılmasını istemediğimiz kötü şeyleri başkalarına yapmamaktır, denir.
....
oysa,
Dünyadaki huzursuzluk ve acıların çoğu "bize yapılmasını istemediğimiz kötü şeyleri başkalarına yapmamızdan" çıkmıyor. Tam tersine; kendimiz için istediğimiz iyi şeyleri, başkaları için de istemeye kalkışmamızdan çıkıyor.
"iyilik" işte bu yüzden kötü.
....
....
Böyle deyince hep var olan
sesimi çıkaramadım, eğdim boynumu ben de. **
Sana sorulduğu zaman cevap veremeyeceğin veya verdiğin cevapların hem seni hem karşındakini acıtabileceğini bildiğin için cevap vermekten kaçtığın soruları, karşındakine sorma üzerine kurulu bir oyun...
Bir insan diğer bir insandan hoşlanırsa, gözbebekleri milimetrik olarak büyür. Bu ifade, karsı tarafa derin bir ilgi ile bakıldığı, onun daha fazla istendiği anlamına gelir. Ancak gözbebekleri büyüdüğü zaman baktığı yeri daha ışıklı algılar. Kişi, aşık olduğu ya da hoşlandığı birine bakınca göz bebekleri olması gerekenden daha fazla büyür. Bu bedensel tepki nedeniyle aşık olunan kişi diğerlerinden daha aydınlık ve güzel algılanır. Edebiyatta, şarkılarda "ay yüzlü, aydınlık yüzlü, ışık yüzlü sevgili" algısı böyle ortaya çıkar. **
Güneşin bir sene içerisinde hergün aynı yerden çekilen fotoğraflarının oluşturduğu güneş rotasına verilen isimdir. Dünya yüzeyinden çekilen fotoğraflarda izlediği rota sekiz şeklindeyken, mars'taki analemma armut şeklindedir.
Suya atıldığı zaman, içeriğinde bulunan sodyum sayesinde gaz kabarcıkları çıkararak eriyen ve suya homojen bir şekilde karışan ilaçlara verilen isim. Örnek olarak, alka seltzer, calcium c sandoz, aspirin plus c verilebilir.
cinsel tercihini masturbasyondan yana kullanan, narsizmin doruklarında yaşayan ya da cinsel hayatını paylaşabilecek partner bulamayan ve bu tercihe zorunlu kalan kişi... **
Bir zamanlar büyük bir ormanın kıyısında annesiyle birlikte kırmızı başlıklı bir kız yaşarmış. Günlerden bir gün, annesi, kızına büyükannesine götürmesi için bir sepet dolusu taze meyve ve maden suyu vermiş. (Hemen belirtelim ki, bu görev kırmızı başlıklı kıza, kadınların bu tür işlere daha yatkın olduğu gibi erkek egemen inanca uygun olarak, kadınsal kimliğinden ötürü verilmemişti. Görevin toplumsallığı nedeniyle bu iş ona uygun görülmüştü. Ayrıca büyükannesi hasta, düşkün birisi değildi. Fiziki ve ruhsal sağlığı yerinde olgun bir yetişkin olarak kendi kendine bakabilecek konumdaydı.)
Kırmızı başlıklı kız sepetiyle yola koyulmuş. Birçok insan yüksek ağaçları korkutucu bulduğu için ormana adımını atmazmış. Kırmızı başlıklı kız ise cinsel kimliğinden kaynaklanan özgüvenle, ormanın oluşturduğu bariz Freudien imaja aldırmadan sık ağaçların arasına dalmış.
Büyükannesinin evinin yolunu tuttuğunda, Kırmızı başlıklı kızın yanına, sepetinde ne olduğunu soran bir kurt yaklaşmış. Kız 'kendi kendine bakabilecek kadar gelişmiş bir yetişkin olan büyükanneme, sağlıklı yiyecekler götürüyorum' demiş.
Kurt uyarmış: 'Biliyorsun güzelim, küçük ve yalnız bir kız için bu orman çok tehlikeli.'
Kırmızı başlıklı kız ise kendinden emin bir tavırla cevap vermiş: 'senin bu seksist sözlerini fazlasıyla saldırgan buluyorum. Fakat, yine de, toplumdan dışlanmış, marjinal birisi olarak, kendi içinde tutarlı bir dünya görüşü oluşturduğunu göz önüne alarak, sözlerini fazla dikkate almayacağım. Şimdi izin verirsen yoluma devam etmeliyim.'
Kırmızı başlıklı kız ana patikadan yoluna devam etmiş. Kurt ise, toplumdan dışlanmış biri olarak, kendini toplumdaki egemen düz mantıktan kurtarmak gibi bir amacı olmadığından, büyükannenin evine daha kestirme bir yol bulmuş. Eve geldiğinde kapıdan içeri hışımla girmiş ve kendisi gibi etobur bir hayvandan beklenen bir davranışla büyükanneyi bir lokmada midesine indirmiş.
Sonrada, neyin kadına, neyin erkeğe özgü olduğunu dikte ettiren değerlere bağlı kalmaksızın, büyükannenin giysilerini giymiş ve yatağa girmiş.
Biraz sonra kırmızı başlıklı kız çıkagelmiş ve büyükannesine seslenmiş: 'Büyükanneciğim, sana yağsız, kolesterolsüz yiyecekler getirdim.'
Yatakta doğrulan kurt, yumuşak bir tonda konuşmuş: 'Yanıma gel çocuğum, seni daha rahat görebileyim.'
Kırmızı başlıklı kız , 'Aahh, unutmuştum. Sen bir yarasa kadar kördün. Ama ne kadar büyük gözlerin var senin' diyerek şaşkınlığını dile getirmiş.
Kurt cevap vermiş: 'Bu gözler neler neler gördü ve daha neler neler görecek bir tanem.'
Kırmızı başlıklı kız: 'Büyükanne, ne kadar büyük burnun var öyle. Tabii bir açıdan çekici olduğunu yadsımamak gerek.'
Kurt: 'Bu burun neler neler kokladı ve daha neler neler koklayacak bir tanem.'
Kırmızı başlıklı kız: 'Büyükanneciğim dişlerin ne kadar büyük...'
Kurt dayanamayarak yataktan fırlamış ve 'ben kim ve ne olduğumdan çok memnunum'diyerek, kırmızı başlıklı kızı midesine indirmek niyeti ile pençelerinin arasına almış. Kurdun kadın gibi giyinmeye meyilli olmasından değil ama kişisel alanının tecavüze uğraması yüzünden küçük kız çığlığı basmış.
O sırada çevrede bulunan bir ormancı (daha doğrusu kereste teknisyeni) kırmızı başlıklı kızın çığlıklarını duymuş. Eve girince kurda müdahale etmek için baltasını baltasını havaya kaldırdığında, kırmızı başlıklı kız ve kurt bir anda boğuşmayı bırakıp ormancıya dönerek bir ağızdan azarlamışlar: 'Sen ne yaptığını zannediyorsun.' Ormancı şaşırmış, baltası havada cevap vermeye çalışmış ama dudaklarından tek bir sözcük bile çıkmamış.
'Bir mağara adamı gibi odaya dalıp, elindeki baltanın senin yerine düşüncelerini dile getirmesinden medet umuyorsun, haa!' diye bağırmış kırmızı başlıklı kız 'seksist manyak seni. Sen ne hakla, kadınlarla kurtların kendi aralarındaki sorunu bir erkek olmadan çözemeyeceklerini varsayıyorsun.'
Kırmızı başlıklı kızın ateşli konuşmasını kurdun karnında duyan büyükanne, kurdun ağzından dışarı fırladığı gibi, baltayı kapmış ve ormancının kellesini uçurmuş. Bu olaydan sonra, kurt, büyükanne ve kırmızı başlıklı kız, aralarında ortak bir davanın oluştuğunu sezmişler. Karşılıklı saygı ve dayanışmaya dayalı alternatif bir ortam yaratmaya karar verip, ormanda sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.
Bana kendini anlatma!
Giderken,
Acin da sevincin kadar büyükse,
Büyüksündür!...
Giderken,
Geride biraktigindir mirasin...
Seni sen degil,
Arkanda kalan anlatir...
Küsüp baristigin, didistigin,
Ayni havayi paylastigin anlatir...
Giderken,
Sadece kumsalda biraktigin izdir
Senden kalan,
Arkadan akan bir damla yas varsa
iste odur hatiran!
Siz giderken,
Bogazlar dügümlendi,
Kuslarin agzini biçak açmiyor!
Siz giderken
Deniz bile size küsmüs,
Çarsaf gibi, kimildamiyor...
Siz giderken,
Bulutlar acilarini içine atmis,
Aglayamiyor...
Kimse bizi gömemez diye mi
Yelken açtiniz umuda?
Siz giderken,
Bu ada
Koca hatiranizi
Gömecek yer ariyor! *
kaybolmak istemek, çoğu zaman kendini bulma isteğinin görünen yüzüdür. eksikleri tamamlayıp tam olmak için kaybolmayı talep etmektir. kaybolup gitmeler ardından yeniden varolup geri dönmeleri getirdiği sürece istenmelidir.
Eksik bir şey mi var hayatımda
Gözlerim neden sık sık dalıyor
Eksik bir şey mi var hayatımda
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor
Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam
Atsan atılmaz, satsan satamam
Eksik bir şey mi var, anlayamam
Bak çayım sigaram, her şeyim tamam
Kalksam duraktan dolmuş gibi
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle, gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi *
cs, gs, gs dakar model isimlerine sahip bmw motosiklet ailesinin en küçük kardeşi. yaklaşk 190kg ağırlığı ve 50bg güç üreten 650cc çift bujili, tek silindirli motoru ile şehir içinde de rahat kullanım imkanı sunan orta sınıf bir enduro motosiklet.
pamuk tarlalarında çalışan güneyli zenci işçilerin günlük yaşantılarını, işlerinin zorluklarını, aşklarını, kavgalarını dile getirdikleri müzik türüdür. blues un ilk adıdır. daha doğrusu blues, blue devils ın zaman içerisinde kısaltılarak söylenen halidir.
* zaman içerisinde aşınmadan dolayı uğultu yapan ve balansı bozulan defransiyelin sesini azaltabilmek maksatlı, yağına talaş karıştırılması olayıdır. yağın viskozitesini artırıp mekanik aşınmadan kaynaklanan sesi, araç satılana kadar kesmek maksatlı uygulanır. uyanık sanayi ustalarının bulduğu geçici bir çözümdür. bazı ustaların talaş yerine muz kullandığı da tarafımdan görülmüştür. *
* Antalya kundu bölgesinde yer alan ve diğer 19 otelle birlikte sahil şeridinde beton yığını olmaktan öteye gidemeyen, herşey dahil sistemin çarklarına kapılıp 5 yıldız kalitesini tamamen yitirmiş otellerden biri.
ışığı, aydınlğı, mutluluğu sadece gözleriyle görebilen insanların asla başaramayacakları eylemdir. oysa güneşi, görmeyi değilde duymayı becerebilsek, sabahı dilimizde akşamdan kalma bir kadehin kekremsi lezzetinden ayrı tadabilsek, tenimizde hissedebilsek aydınlığı ne kadar güzel umutlar yeşertebiliriz yeni gelen güne...
gözleri açıkken uyuyabilen insanlara anlatabilecek ne kadar çok şeyimiz olur.
meltem arıkan, kadın bedenini soyarsa da - herkes gibi o da uyanmayı görmeye başlamak diye algıladığından, bu sabah görmeden uyanmış olma tecrübesini yaşamak hoşuna gitti. - demiş.
Babylon'un yani kraliçe Semiramis'in asma bahçeleri ile ünlü Babilin en yakışıklı genci Pyramus, Thisbe ise en güzel kızı. Birbirine komşu evlerde yaşarlarmış.
Birlikte büyümüşler, birlikte genç olmuşlar.
Birbirleri için yaratılmışlar ve çok geçmeden aşık olmuşlar.
Evlenmeyi istemişler.
Aileleri karşı çıkmış, tartışmışlar bir gün.
Thisbe'nin babası ve annesi;
"Pyramus'tan uzakta dur" dermiş.
Pyramus ve Thisbe, ayrı kalmayı denemişler, ama sevgileri o denli kuvvetliymiş ki, ayrı kalamamışlar
Ve bir gün tuğladan bir duvar, iki ailenin evlerini ayırmış.
Ama aşıklar, duvarda bir deliği keşfetmişler.
Tek bir taşın düşmesinden oluşan küçücük bir delik.. Onlardan başka hiç kimsenin bilmediği bir delik.
Aşk neye kadir değildir ki! Artık bu delikten hiç değilse seslerini birbirlerine duyurabiliyorlarmış, sevgi dolu sözler fısıldıyorlarmış.
"Acımasız duvar!" diyorlarmış, "bu iki aşığı neden ayırıyorsun? Ama gene de sana nankörlük etmemeliyiz, Hiç değilse birbirimize olan aşkımızı kelimelerle de olsa ifade etmemizi sana borçluyuz." Gece olup ayrılma vakti geldiğinde ise duvarın iki tarafında dudaklarını duvara dayayıp öyle vedalaşıyorlarmış.
Bir sabah, şafak yıldızları ortadan kaldırıp, güneş çimenlerin üzerindeki kırağıyı erittiğinde her zamanki yerlerinde buluştular. Kötü talihlerine lanetler yağdırdıktan sonra ertesi gece, el ayak çekildikten sonra kimselere görünmeden evlerinden çıkıp buluşmaya karar vermişler. Buluşacakları yeri surların dışındaki Ninus'un Türbesi olarak belirlemişler. Erken gelen pınarın yanındaki dut ağacının altında diğerini bekleyecekmiş.
Her konuda anlaşmışlar, ikisi de sabırsızlıkla güneşin sulara gömülmesini ve oradan gecenin yükselmesini beklemeye başlamışlardı. Gece olduğunda önce Thisbe, tanınmamak için başını kocaman bir ipek bir şalla sardıktan sonra, ailesine görünmeden evden uzaklaşmış ve türbenin olduğu yere gelerek kararlaştırdıkları gibi dut ağacının altına oturarak beklemeye başlamış.
O sırada gecenin koyu karanlığında, çenesinden süzülen kanlardan avdan döndüğü anlaşılan dişi bir aslanın, hararetini gidermek için pınara doğru geldiğini görmüş.
Gördüğü manzaranın dehşetiyle kendini hemen yakındaki bir mağaraya atmış. Bu arada aceleden ipek şalını düşürdüğünü fark etmiş ama aslana yem olmak korkusuyla geri dönememiş. Aslan suyunu içtikten sonra ormana dönmek için yola koyulurken yerdeki atkıyı gördü ve kanlı ağzıyla yoklayıp parçaladıktan sonra yoluna devam etmiş.
Pyramus hala ailesinin yatmasını bekliyormuş heyecanla ve endişeli endişeli güzel sevgilisini düşünüyormuş..
Nihayet el ayak çekilince, koşar adımlarla çıkmş evden. Nefes nefese dut ağacının altına atmış kendini. Gecikmiş olmanın telaşıyla hızlı hızlı randevu yerine doğru yürüyen Pyramus kumda aslanın ayak izlerini farkedince bir korku sarmış genç bedenini. Biraz ötede yerde duran kanlı şalı da görünce:
"Ah benim şanssız sevgilim, senin ölümüne ben sebep oldum. Canımdan çok sevdiğim sen, aşkımızın ilk kurbanı sen oldun. Arkandan geleceğim. Bütün kabahat bende,seni böyle tehlikeli bir yere gönderdim ve seni korumak için senden evvel buraya gelmedim. Hey, aslanlar! Kayalıklardan çıkıp gelin ve bu suçlu bedeni dişlerinizle parçalayın!"diye bağırmış. Yerdeki kanlı şalı alarak buluşacakları ağacın altına geldi ve onu gözyaşlarıyla ıslatarak öpmeye başlamış.
Sonra da:
"Deseninde benim kanım da olacak" diyerek kılıcını çekmiş ve kalbine saplamış. Yaradan fışkıran kanlar toprağa yayılmış, ağacın köklerine ulaşarak gövdesinden meyvelerine yükselmiş ve ağaçtaki beyaz dutları baştan aşağı kırmızıya boyamış.
Bu sırada , korkudan hala titreyen Thisbe, sevgilisini hayal kırıklığına uğratmamak için usulca mağaradan dışarı çıkmış. Atlattığı tehlikeyi ona anlatmak için sabırsızlanıyormuş.
Ağacın yanına gelmiş, ağaçtaki kırmızı dutları görünce bir an için yanlış yere geldiğini düşünmüş. Böyle tereddüt içindeyken bir anda yerde can çekişmekte olan birisi olduğunu farketmiş. Onun sevgilisi olduğunu görünce haykırmaya, dövünmeye başlamış. Onun cansız bedenini kucaklıyor, yaralarını gözyaşlarıyla yıkıyormuş.
"Ah Pyramus "diye haykırmış. "Bu nasıl oldu? Bana cevap ver. Ben Thisbe'yim, senin Thisbe'n. Bir tanem, duy beni ve başını kaldır!" Thisbe adını duyan Pyramus birden gözlerini açmış ama sonra tekrar yummuş. Bu sırada yerde kendi kanlı şalını ve onun kılıcının kınında olmadığını gören Thisbe:
Sen kendi canına kıydın ve bunu benim için yaptın. Ben de cesurum ve aşkım da senin aşkın kadar güçlü. Buna ben sebep olduğum için arkandan geleceğim. Bizi ayırabilecek yegane şey olan ölüm arkandan gelmemi de engellemeyecektir. Ve ey bizim kederli ailelerimiz, bu son ortak arzumuza karşı gelmeyin, aşk ve ölüm bizi birleştirdi, mezarımızı da tek yapın. Ve sen ey ağaç, bu gaddarlığın izlerini sakın kaybetme, meyvelerin kanımızın anısını hep taşısın. dedikten sonra kılıcı tüm gücüyle göğsüne saplamış.
Thisbe'nin ailesi onun son dileğini yerine getirmiş, tabi tanrılar da. Bedenleri tek bir mezara konmuş.
Geciken bir birleştirme.
Ve Tanrılar;
Böylesine tutkulu ve yüce bir aşkı, dut ağacının dışını Thispe’nin kara saçlarının rengine, içini Pyramusun sarı saçlarının rengine çevirip, iki aşkı iç içe yerleştirdiler.
çocukluğumun vazgeçilmez lezzetlerinin başında yer alan mutluluk kahverengisi. mavi, kırmızı, yeşil parlak aluminyum kağıtlara sarılı, işaret parmağından biraz uzunca olduğu için bakkal amcadan parmak çikolata olarak istediğimiz pralin. Nestle firmasını esefle kınıyorum. Sevdiceğime bir adet gönderebilmek için aramadığım yer kalmayınca yaklaşık 15 senedir üretilmediğini öğrendiğim ve leblebi tozuyla birlikte tarihe karışan nostaljik prozac.
Tanim: Gelincik ciceginin kontrol disi yetistigi arazi.
Ruyadir. bir sevgiliye verilebilecek en guzel hediyedir. bilinen 33 turu olmasina ragmen her turunun renginin kirmizi olmasi aski hatirlatir.
incecik boynu kirilgan yapisi aski hatirlatir,
eger kopartirsan cok kisa bir zamanda soluyor olmasi aski hatirlatir,
kimseye sormadan uygun buldugu ortamda kendi kendine yetismesi aski hatirlatir,
cok zor evcillestirilmesi, cani isterse baharda kendi kendine yetismesi aski hatirlatir,
bir tarlada, ucsuz bucaksiz alanlara daglara, tepelere yayilarak yetismesi etrafimizda yasanan asklari hatirlatir, asklarin kardesligini.
gelincik tarlasi bahar aylari ile girer dunyamiza kisa sureligine. o cok kisa surenin iyi degerlendirilmesi gerekir sevgililer tarafindan. ortasina kosmak icin ask rengi denizin, sirtustu yatip aralarina, gokyuzune kirmizi bir halinin uzerinden bakmak gerekir, avucunun icinde sevgilinin eli varken.