candy chang tarafından new orleans'ta başlatılan kampanyanın adı.
new orleans'ta yaşayan candy chang çok sevdiği bir yakınını kaybettikten sonra, bu güne dek neler yaptığını ve bu günden sonra neler yapmak istediğini sorgulamaya başlamış. ayrıca insanların de ölmeden önce neler yapmak istediklerini merak etmiş ve new orleans'ta eski bir evin duvarını ahşap tahtayla kaplayıp, ölmeden önce gerçekleştirmek istediklerini "before ı die ı want to............................." şeklinde hazırladığı şablonlarla bu duvara yazmaları için bir kampanya başlatmış. duvarların yanlarına da insanlar yazabilsin diye tebeşirler koymuş.
daha sonra bu kampanyanın duyulmasıyla 30 ülke ve 10 dilde, yüzlerce duvar, insanların ölemden önce yapmak istedikleri ile dolmuş.
--spoiler--
size ne ikram edeyim insan kardeşim?
biraz gökyüzü alır mıydınız?
biraz boğaziçi serinliği dingin, duru
biraz karadeniz esintisi
biraz marmara
biraz arşipel.
siz uzaktan geldiniz
belli yorgunsunuz
biraz uzanmak ister miydiniz
bir yörük çadırında yıldızlara karşı?
bu dağlar
pek sever boy ölçüşmeyi
bulutlarla
biraz ağrı grubu alır mıydınız?
biraz toros şafağı
biraz erciyes...
siz çok baca gördünüz biliyorum
ev bacası,
vapur bacası,
fabrika bacası,
hiç peri bacası gördünüz mü?
suya kar düştüğünü bilirsiniz de.
sudan pamuk topladınız mı hiç pamukkalede.
saklıkentte alabalık yediniz mi?
kadeh kaldırdınız mı olimposta zeusun şerefine?
fısıltınızı onbinler duydu mu
gümbür gümbür?
biraz aspendos alır mıydınız?
biraz bergama
biraz efes...
siz hiç selimiye gördünüz mü?
haliçe vuran görkemini süleymaniyenin?
siz hiç araba sefası bildiniz mi?
beşiktaşta okunan ezanı
üsküdarda dinlediniz mi hafız saminin sesinden?
mehtaba çıktınız mı hiç heybelide?
adalardan bir yar geldi mi sizlere hiç?
adalardan bir yar gelir bizlere
aman allah, gözlere bak gözlere
biraz çapkın şarkılar alır mıydınız?
biraz bıçkın türküler...
siz hiç meryem anayla gezdiniz mi bülbül dağını?
yüreğinde tanrı sevdası kucağında gül.
hırkayı şerifte kuran dinlediniz mi?
ayasofyada, saint antuanda incil?
biraz selçuklu tevazuu alır mıydınız?
biraz osmanlı hoşgörüsü...
yürekleri o kadar kocamandı ki
hep sevdiler karşılıksız
hep başkaları için istediler bu güzelim dünyayı.
hep başkaları için istediler bu güzelim dünyayı.
biraz mevlânâ yaşar mıydınız?
biraz hacı bektaş, biraz yunus koca.
siz hiç yetmiş iki millete bir göz ile baktınız mı?
bütün dinler sırrını sizden dinledi mi hiç?
biraz yunus divânı alır mıydınız?
biraz mesneviyi şerif...
siz hiç adaletini duydunuz mu
galata kadısı hızır beyin?
hiç kolunuzu kestirdi mi fatih sultan?
gül sularıyla yıkattınız mı vaftiz kazanlarını?
bakara suresi ni bilir misiniz?
bakara güllerini.
dinde zorlama yoktur ayetini?
valide sultan annenize
kilise yaptırdınız mı hiç?
birlikte gittiniz mi sabah ayinine?
size ne sunayım insan kardeşim?
biraz bizi tanımak ister miydiniz?
biraz bize katılmak....
--spoiler--
doğal meyve asitleri olup, cildin üzerindeki ölü hücre tabakasını kaldıran ve kırışıkların görünümünü azaltan maddelerdir. kolojen üretimini hızlandırıp, cilt üzerinde en taze hücreleri ortaya çıkarırlar. sütten elde edilen laktik asit, elmadan elde edilen malik asit, limondan elde edilen sitrik asit, üzümden elde edilen tartarik asit en çok bilinen örnekleridir. ancak güneşten en fazla etkilenmeye neden olan asitler bu grupta yer alır.
bunlara ek olarak beta-hidroksi asitler ve poli-hidroksi asitler de mevcuttur. beta hidroksi asitlere en iyi örnek salisilik asittir. salisilik asit hem hücre yenileyici hem de akne giderici bir etkiye sahiptir.
polihidroksi asitler ise beta ve alfa hidroksi asitler gibi cildi yenilemekten ziyade cildin bağ dokusunu güçlendiren asitlerdir. buna örnek olarak glukanolakton verilebilir.
alfa hidroksi asitler ve beta hidroksi asitler, uygun dozlarda, kontrollü kullanılması gereken, çeşitli komplikasyonlara yol açabilen asit türevleri olmasının yanı sıra, poli hidroksi asitler için böyle bir durum söz konusu değildir.
hücre yaşlanmasını geciktiren antioksidan özellikli madde.
renkli meyvelerin çoğunda -özellikle turunçgiller- , yeşil erik, çay, çikolata gibi besinlerde bulunmaktadır. antioksidan özellikleri taşıdığından ve antioksidanların da, kalp damar sağlığına ve kanserden korumaya karşı iyi etkileri bilindiğinden; tüketilmesinde fayda vardır.
öte yandan flavonoid içeren bu besinler, ısıya karşı dayanıksız olduklarından ve su ortamında rahatlıkla çözündüklerinden, yapısında bulunduğu ıspanak gibi yiyecekleri ve sebzeleri haşlamadan tüketmek, onların içinden alacağımız antioksidan maddelerin değerini düşürmemektedir.
sema maraşlı tarafından yazılıp, 2008 yılında yayınlanmış güzel evlilik hikayeleri içeren kitaptır. güldürür, düşündürür.
--spoiler--
Bugüne kadar evlilik konusunda çok şey yazılıp çizildi. Kimi kutsaldır diye evliliği göklere çıkardı, kimi aşkı öldürüyor diye yerden yere vurdu, kimi de bol bol öğüt verdi.
Ben de hikâyesini yazmak istedim, çünkü ben hikâyelerin gücüne çok inanırım. Hikâyeler soyut duyguları somutlaştırır; elle tutulur, akılda kalır bir hale getirir.
Yaşanmış olaylardan yola çıkarak yazdığım hikâyelerde pek çok kişinin kendinden bir parça bulacağına inanıyorum. Yazdıklarım; sorunlarıyla, çözümleriyle evlilikte mutluluk sanatına katkıda bulunacak hikâyeler olsun diye uğraştım.
Bu kitaptaki hikâyelerde maddî sıkıntılar, fedakârlıklar, büyük olaylar yok. Yangının hikâyesini değil, yangına sebep olan kıvılcımın hikâyesini yazdım. Gülün hikâyesini değil, gülü yeşerten suyun hikâyesini yazdım. Dilerim beğenirsiniz.
Hikâyeleri yazarken pek çok kişiyle görüştüm. Bütün içtenlikleriyle duygularını ve yaşadıklarını benimle paylaşan, hikâyelerin gizli kahramanlarına ve tabii ki sevgili eşim Musa'ya teşekkür ederim.
--spoiler--
"Bir değneğin ucuna ipi bağlayın ve ipin ucuna da havucu bağlayın. Bu değneği elinize alıp eşeğin üzerine binin ve ipin ucundaki havucu eşeğin gözünün önünde sallandırıp eşeği istediğiniz yere doğru yönlendirin. Eşeğin sizi istediğiniz yere hiçbir zorluk çıkarmadan götüreceğini göreceksiniz."
gibi bir benzetmeye dayanarak anlam kazandırılmış örnekleme. eşek hoşaftan ne anlar
sözünü aklımıza getirir ve akabinde sordurur, eşek havuçtan ne anlar?
evet, cevap verelim. burada eşeğin havuca olan sevgisi değildir önemli olan. burada önemli olan eşeğin gözünün önündeki hareketli cismi takip ediyor olmasıdır.
ve buradan yola çıkarak şöyle denir. insanlar da bu örnekleme de olduğu gibi hayatını odakladığı şey her ne ise, o nereye çevirirse yönünü ona doğru yönelirler. eşek havuç ikilisi gibi.
2008 yılıydı. mutlu bir yıldı. kimse rol falan kesmiyordu. ama sanırım mutlu olmaktan yorulduğum bir gündü. sigortalar inik, devreler kapalı halde tüm gün okulda insanlara surat yapmaktı planım. ama daha ikinci derse gelmiştik ki iki üç arkadaşım bu halime dayanamadı. okulu kırmaya karar verdik.
ne yapalım dedik ve kendimiz sahilde bulduk. geziyorduk ama ben hala gülmüyordum. gülmek istemiyordum.
en sonunda bir erkek arkadaşımız atarlanıp bana şöyle dedi: " e patlatacağım ama iki tane. ne bu hal ergenler gibi!"
ben de buna karşılık şöyle dedim:
+ ne oldu? üzgün halimi sevmedin mi? oh ne ala be! gülerken herkesle iyisin, herkes seni seviyor. ama üzgünken çekilmezsin lanetsin. espirili gülen enurchem i seviyorsun ama üzgün somurtan enurchem çekilmez oluyor öyle mi?
- öyle mi dedim ben? gül işte, güldür bizi.
o an önümüzdeki su birikintisine gözüm ilişti. hızlıca su birikintisinin içine hopladım. tabi atarlı arkadaşımın pantolonunun paçalarına sıçradı. hepten atarlandı.
-ne yaptın ya?! ne oluyo sana bir anlayabilsem?
+ bu halimi sevdin mi sevmedin mi? hep gülmek zorunda mıyım? bir kere de sorgula? derdim var belki, bir gün olsun beni çeksen ne olur?
-biz seni hep çekeriz. üzgün oluşuna saygı duyuyorum. elbette üzüleceksin. üzülmek insanlara göre. ama biz senin gülen haline alışkınız ya. üzgün olman tuhafımıza gidiyor. bazılarına mutluluk rolü verilmiş gibi ya, sen de o rol dışına çıkınca bünyemize ters geliyor. o bakımdan. yoksa her halinle seviyoruz biz seni.
duymak istediğim buydu herhalde. o günün sonrasında hep güldüm çünkü.
he arkadaşımın çamur sıçramış paçaları mı? onlara çamur sıçrattığımı unuttu, tüm gün öyle gezdi.*
--spoiler--
--spoiler--
dal goncayı bir sabah açılmış buldu,
gül melteme bir masal deyip savruldu
dünyada vefasızlığa bak; on günde
bir gül yetişip, açıp, solup kayboldu.
sen acırken bana, hiç bir günahımdan korkmam
benle oldukça; yokuş, engebe, yoldan korkmam
beni ak yüzle diriltirsin a tanrım, bilirim;
defterim dolsa da suçlarla, siyahtan korkmam.
--spoiler--
avusturalya melbourne metrosu için yapılmış bir kamu spotu şarkısı. şirin mi şirin bir de klibi var. bu şarkıyı dinleyip, bu tarz ölüm yollarından kaçınılmalı efendim.
Dugunune gelen, nakit sikintisi ceken yakinlarinin bundan kurtarmak icin pos makinasini taki toreninde devreye sokan karadenizli damattir. 5 taksit secenegi de sundugu alinan duyumlar arasindadir.
ABD li bilim adamlarının dünya ve mars büyüklüğündeki iki gezegenin çarpışması sonucu ayın nasıl oluştuğunu göstermek için hazırladıkları simülasyondur.
dün başıma gelmiş hadisedir. sen adamı kardeşimdir anne, severim, şöyle iyidir böyle hoştur,diyerek annene anlat. adam annenin yüzüne bakmasın.
ne güzel karşılaştık, görüştük, annemi yanı başımda görünce "hadi görüşürüz" deyip arkasına bile bakmadan kaçtı. ne diye kaçtın, diye sorunca zeytinyağı gibi üste çıkıp, kaçmadım demesi de cabası.
telafi sınavına iyi çalışacakmış bilmem ne. taktım sana bir kere, yüzlük kağıt versen kalacaksın bu sınavdan.
o değilde o şaşkın haline annemle epey güldük. çok yaşa e mi?
bir arkadaşınızı, dostunuzu, yakınınızı,vs hıçkırık tuutması halinde yapılması gerekn ilk ve tek şey onun dikkatini çekecek bir şey yapmaktır. bu genelde onu korkutmakla mümkün olur.
örnek bir senaryo ile açıklamak gerekirse.
-çok fena hıçkırık tuttu ya!
-hilal sen geçen müdür beye ne dedin?
-bir şey demedim.
-olur mu, laf arasında demişsin, çok kızmış sana.
-ne demişim ya korkutma beni.
-hilal!bak hıçkırığın geçti.
fakülte binasından içeri girdiğinizde önce sol taraftaki kayıt- arşiv bölümüne uğramanız gerekir. hemen bir kayıt açarlar size ve artık muayene bölümünde sıranızın gelmesini beklersiniz. burada püf nokta acele etmemektir. akşama kadar bir şekilde işlerinizi hallediyorlardır.
sabırlı olmak bu işin ön şartıdır.
tabi beklerken etraf teyzeler, amcalar, oranın müdavimleri, öğrencileri, başka bölüm ve fakülteden öğrenciler, çocuklar çombalaklarla doludur. bu gruplar içinde uzak durulması gerekenler teyzeler ve diş fakültesinin müdavimleridir. bu gruba dahil olan insanlar fakülteye dair olumsuz her bilgiye sahiptir ve içlerinden birinin yanında oturduğunuzda bu engin bilgilerini sizinle paylaşmaktan geri durmazlar.
-sen ilk defa mı geldin?
-evet.
-ne zamandır bekliyorsun?
-yarım saat falan oldu.
-daha çok bekleyeceksin, bu daha başlangıç.
bu diyaloğu yaşamaya başlamışsanız orayı anında terk etmeniz önerilir.
öte yandan siz onların yanına oturmamış olabilirsiniz. ama onlar sizi hemen gözlerine kestirip yanınıza otururlar. olası her ihtimale karşı tedbirler alınmalıdır.
not: beklemekten bahsetmişken; acele ederseniz işiniz akşama biter, etmezseniz bir anda her şey oluverir. üstelik memnun ayrılırsınız.
daha sonra muayeneye girilir, orada şirin güler yüzlü diş hekimleri karşılar sizi. radyolojiye sevk edilirsiniz, dişlerinizin filmi çekilir. tabi bu sırada iki saatiniz harcanmış olur. ama olsundur. acele olmadığından dert de olmaz.
ardından endotonti, protez, konservatif gibi bölümlere sevk edilirsiniz. oralarda da sabahtan beri bekleyen insanların serzenişlerini duyarsınız. oralı olmadan sıranızı beklersiniz. çok zaman geçmeden çağırılırsınız, buna şaşırırsınız. yetmezmiş gibi işini bilen güler yüzlü bir diş hekimi tüm tedavinizi mükemmel bir şekilde tamamlar.
işiniz bittiği için mutlusunuzdur. siz çıkarken dışarda bu defa "bizden sonra gelenler işlerini halletti, biz hala bekliyoruz" serzenişlerini işitirsiniz. ama bir saat sürmüş tedavinin ardından gelen mutlulukla aldırmazsınız.
ana tema: işim olsun diye acele etmemeli.
not: bana şirin mi şirin bir diş hekimi arkadaş vermiş fakültedir aynı zamanda.