sevdiğim, takip ettiğim oyuncu hatun. çok seviyorum ben bu kadını. koyu beşiktaşlı, her yıl kombine biletlerini alır, her maça da gider.
not:beşiktaşlı değilim
not2: sıkı takipçisiyim, oradan biliyorum
-sol framede başlıkların üzerinde hızlıca aşağıya ve yukarıya doğru fareyi gezdirip, piyano tuşlarından çıkan sesler gibi ses çıkmasını bekliyorum. yıl olmuş 2013 hala bu teknolojinin olmaması çok kötü.
-tramvayda ya da otobüste giderken, dışarı bakan insanların gözlerine bakmak çok hoşuma gidiyor. psikopatça ama öyle. hareket ettikçe kayan nesneleri takip eden gözlerin oynamasını seyretmek çok eğlenceli olabiliyor.
aynı şekilde yine tramvaya her binişimde, gizlice küçük çocuklara dil çıkarmak çok hoşuma gidiyor. şaşkın şaşkın bakıyorlar.*
dün gece birlikte uyuma hevesiyle yatıp, sahura kadar uyanık kaldığımız,beş yaşındaki yeğenimle aramızda geçen diyalogdan küçük bir kısmı:
-hala neden davul çalıyorlar?
+ramazan gelmiş de ondan.
-yamacan(ramazan) kim?
+yamacan değil, ramazan.
-offff haaalaaaaa. yamacan diyorum iştee, yamacan kim?
+birisi işte.
-ne zaman gelmiş yamacan.
+ohho çok oldu, görmedin mi sen?
-yoo görmedim, sen gördün mü?
+ben de görmedim, ama baban görmüş tatlım, hadi uyuyalım.
-ya dur uyumayalım, babam nerde görmüş?
+bilmiyorum, babana sorarsın, hadi çok konuştuk uyuyalım artık.
-gitmiş mi peki yamacan?
+gitmemiş, bayram gelince gidecekmiş.
-bayram ne zaman gelcek?
+çok varmış önce uyuyalım, sonra söylerim.
-şimdi söylemezsen uyuyamam.
+daha varmış bayramın gelmesine, evinde yatıyormuş.
-tembel bayram.
+ hehe. evet. hadi uyuyalım mı artık?
-ama ben senle uyuyamıyorum ki.
+o zaman gidiyim ben.
-hayır ama sensiz de uyuyamam. ben senlen konuşmak istiyorum, sonaaaa yine konuşmak istiyorum. hala! bu davulcu andayanın baylayını niye çalmıyo?
+ahaha, kız nerden biliyorsun ankara'nın bağlarını.
-istanbul'da öğrendim.
+vay çingen, söyle bakalım.
-andayanın baylayı da....
+hehehehe.
-neden gülüyorsun, çok tatlı mıyım ben?
+evet ısırcam seni şimdi, hadi uyuyalım.
-uyumayalım, konuşalım. sen de bana sarılma.
+a a neden?
-çünkü sıcak yapıyorsun uykum geliyor.
+sen bana sarıl o zaman, benim uykum gelsin.
-tamam, seni her şey kadar çok seviyorum halacımm.
Cok seviyoruz, herkesi kolaylikla elestirmeyi. Evet absurt duruyor olabilir ama bu o kisiye hakareti gerektirmez. Ama konusmak nafile tabi, anlamayana.
beni az önce telefondan arayıp, beni mutluluklara ve gözyaşlarına boğan, henüz birinci sınıf öğrencisi kudret'le telefonda yaşadığımız diyalog:
ben:+
kudret:-
-alo!
+alo?
-enurchem örtmen misin sen?
+evet kudret, benim tatlım.
-beni tanıdın mı?
+seni tanımaz mıyım, tatlım benim.
-tatlım bi tanem de desene.*
+tatlım bi tanem.
-sen niye gelmiyon?
+nereye?
-bize.
+sen gel kudret.
-ben gelemem ki küçüğüm daha, sen gel.
+sizin eviniz çok uzakta, ben de gelemem.
-niye örtmen değil misin sen, korkuyon mu?
+korkmuyorum da, uzak.
-bizim eriklerimiz vardı, ben sen yiyeceksin diye bekledim. *
+erik benim dişlerimi ağrıtıyor tatlım, yiyemiyorum artık.
-senin verdiğin çikolatalar da benim dişlerimi ağrıtıyordu ama ben yiyordum.
+(ağlayan sesimi kontrol etmeye çalışarak)sen büyümüşsün, öyle mi kudret?
-hı hı, büyüdüm. sen hasta mı oldun?
+evet.
-niye ki?*
+bilmem.
-hasta olma tamam mı, ben seni çok seviyom.
+ben de seni çok seviyorum kudret.
-beni unutma.
+olur, sen de beni unutma olur mu?
-ben seni unutmuyom ki.
+aferin oğluma.
-ben evde sakız çiğniyom.
+aferin, ama okulda çiğneme olur mu? bana söz vermiştin unutma.
-okulda çiğnemicem, söz.
+aferin tatlım bi tanem.
-tatlım bi tanem.
+öpüyorum kudret, annene selam söyle tamam mı?
-ne zaman öpcen, ben de seni öpcem tamam mı?
+tamam, annenle bize gel ama olur mu?
-niye ki?
+ben seni özledim çünkü.
-tamam oldu, erik yok ama.
+tamam erik olmasın.
-tamam. çoaatttt!
suratıma kapadı telefonu.* gözyaşlarım gülmeme karışmış bir haldeyim. tatlım bi tanem, keşke hep böyle kalsan.
tüm acılar ve kederler seninle gelmeyecekse ve tüm mutluluklar yanında olacaksa neden olmasın?
böyle bir şey olmayacağına göre, yapılması çok gereksiz olacak olandır.
her şeyi bitirmişiz, konuşacak hiç bir şey kalmamış. tek bir söz bile bırakmadan söylemişiz meğer. çok hızlı gitmişiz, ruhlarımız geride kalmış.
--spoiler--
meksikada inka tapınaklarına çıkmak isteyen avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. tabii avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.
saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor ve sonunda tepenin üstündeki görkemli inka tapınaklarına geliyorlar.
arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor; "hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik?"
yaşlı rehber ise son derece güzel şu cevabı veriyor;
"çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik."
--spoiler--
ruhumuzu o kadar geride bırakmışız ki, akan gözyaşlarıma tek bir cevap bile bulamıyorum içimde. bunca sessizliğin içinde mahkum olmak, bunca gözyaşıyla tek başına mücadele etmeye çalışmak çok yorucu.
alışmak kötü bir şeydi öyle değil mi? alışmak kötü bir şeydi, evet. sonrasında alıştığı ufacık bir şey olmayınca insan yolunu bulamıyor. neye, neden alışır ki insan? mutluluk olmayacak mıydı rehberim, bu gözyaşları niye? düştüğüm yerden kalkmak çok kolay, ama kalkmayı istemeli insan. oysa ben, iki omuzu ve kolları iki yanına düşmüş bir insan gibi yorgunum, hissizim.
çok konuşmuşuz, söylenecek hiç bir söz kalmamış. konuşacak hiç bir şey kalmamış. öylesine söylememiştim oysa hiç bir cümlemi, hiç bir kelimem öylesine değildi. boşa harcamak istememiştim, o yüzden hepsini en doğru yerde kullanayım demiştim.
seçebilir mi insan, gülmeyi konuşmayı, sevmeyi? sevgi seçilebilir mi? seçilemiyor.
seçilemediğini görünce de anlıyor insan. birinin elinden tutup, sessizliğini bozmayı beklemek nafile.
"Belki de boşa geçti onca zaman
Bu da bir tür geçip gitme duygusudur
Ne güzel olurdu yeniden başlasak
Ne yapsan en başa dönülemiyor
Ne yapıp yapıp dalı unutmalı
Rüzgârla yere düşen sarı yaprak" *
gözle görünen kanayan yaralara merhem bulmak çok kolay. peki içte kanayan sessizliğin merhemi ne? niye susuyorsun ruhum, sen bari susma.
tek bir sözü bile, söylemiş olmak için söylememişken; "ağızdan çıkan her sözün hükmü var" derken tüm bunların kocaman bir yalan olduğunu fark etmek, susturdu belkide ruhumu.
neydi yalan sahi, göreceli ve geçici bir şey değil miydi? evet öyleydi, bu gün çok gerçek olan sevgi bile, yarın olmadığında kocaman bir yalan olabilirdi. o halde kimi suçlayabiliriz ki, kendimizden başka. dün her şeyden daha gerçek bir sevginin bu gün olmadığını gördüğümüzde, bu neden yalan oldu diye kime hesap sorabiliriz, ruhumuzdan başka?
deli ediyor beni bu sessizlik, içimde susmayan o ses nerede şimdi? "bu sözü söyle, bunu söyleme" diyen o iç ses, nereye kayboldu. bu sessizliğe neden gömüldük?
şimdi oturup, konuşacak ve yol gösterecek ruhumu bekleme zamanı. rüzgarların içine karışmış kokum ve sözlerim. getirir mi rüzgarlar kokumu burnuna, tanır mısın? ya da duyar mısın sesimi, ruhsuz sesimi, bilmem? ruhum gelsin, ben giderim.
keşke kendisini de dondurabilse. keşke hayat da şöyle donabilse, çok değil ya, bir kaç gün ya da bir kaç ay. ondan sonra yine devam eder sosyal hayatına, kaçmıyor ya dünya?
(bkz: durdurun dünyayı inecek var)
nickini ne vakit görsem gözlerimi dolduran yazar. onca sevgiyle hala yaşadığını bilmek çok güzel. ve hala sevenleri artmakta. bir insan bundan fazla neye sahip olabilir bilmiyorum. ruhu şad olsun.
öğrencilik döneminde örneğini sıkça rastlanılacak durum. napsın adam öğrenci parasıyla zar zor geçinen evine gitsin bi de para verip şeker mi alsın? senin de hayrın oluyor işte.
-bado, bıdı, bidi, büdü diye seslendiğim yazar* bazen de eko yapyor ona seslendiğimde, anlayamadım neden öyle.*
-mecnun o mecnun. mecnun olmak kolay mı, hele bu devirde. işi zor.
ben bu adama, örnek aklıma gelmiyor ama çok uçuk çok saçma bir şey de yapsam, garipsemiyor. bazen tartıştığımız da oldu ki benim tartıştığım nadir insanlardandır. kızdırmıştı beni başlarda bir iki. ben de onu kızdırmış olabilirim, o kısımları çok hatırlamıyorum.**
-bir keresinde nicki,lakabı kafama öyle yer etmiş ki arkadaşıma mado'da buluşalım diyeceğime bado'da buluşalım dedim.* beynine işliyor insanın.*
-bencildir, çok bencil. o kadar bencil ki, kendi mutsuzluğunu düşünmeden başka mutsuz olan birine hangi saatte olursa olsun yardım eder.
"bak güneş doğmuş, mutlu olmak için bir neden" değil mi bado?
- ve ve ve entelektüel bir yazar. (bkz: entelektüel)*
işte sırf bu nedenle froş olup, puuring yapıyor* şimdi bunlar da neyin nesi diye sormayın zira, avam kesimin anlayamayacağı şeyler. *
-güzel yemek yaptığını iddia eder. ** gecenin bir saati kalkıp kendine pasta yapmışlığı vardır.
-sözlükte en okunası yazarlar arasındadır. okudukça öğrenir, anlarsın.
sınıfta ders anlatırken, elimde çöp olursa, olduğum yerden çöp kovasına asist yapardım. sonra tabi bunu gören öğrenciler beni örnek alırlardı. ben de, haydi herkes çöpünü olduğu yerden çöp kovasına isabet ettirmeye çalışsın, başarana artı vericem derdim. bir de bunu müdürün odasının üstündeki sınıfta yapardım. neyse yakalanmadan okul bitti de kurtulduk.*