türkiye'de iğrenç sağcılaşma ve yobazlaşma hareketi içerisinde engin ardıç'ın da katkılarıyla düzenlenen büyük hareket.
bu ülkeye sağcıların verdiği zararı yazacak kadar kalem erbabı olamamak.
dediler usta ölmüş..
çok gülünçsün be azrail. can yücel de ölmez.
turgut uyar gibi edip cansever gibi metin eloğlu gibi.. o da ölmez
sadece uyur uzun uzun..
anasırı erbaayı nargilede tevhid edelim
hay diyelim verelim hu diyelim çekelim demiş baba erenler.
yeryüzünü oluşturan dört temel eleman ki toprak, hava, su, ateştir bunlar, bunların hepsini nargile de birleştirelim, hay diyelim verelim, hu diyelim çekelim...
toprak, çünkü lüle topraktandır
hava, çünkü havayı biz alırız içinden
su, çünkü altında su bulunur
ateş, üzerinde cehennem ateşinin kendisinden yedi kat sıcak olduğu kor ateş durur. bunun şeftali ağacından olması cana can katar.
ayrıca nargile için dört şey gerekir.
neşe
meşe
köşe
ayşe...
almanya ya bizim ülkede böyle bir ülke demek için yapılmış bir film. yurtdışında ödül almanın temel kuralıdır.
türkiye de demek ki pişman olan insanlar hemen hapisten çıkarılırlar.
bunu da öğrenebilirsiniz.
yakın arkadaşının kitabının reklamını yapmak için de film çekilebileceğinin görülmesi de cabasıdır.
cocuklarin bitmez tukenmez yanilgilarinin, hayallerinin bir parcasidir.
bunu burada itiraf etmek istemezdim.
anneannemde kalırdım yaz tatillerinde.
şimdi oturduğum semtte o zamanlar misafirdim. anneannemin karşısında bir komşu teyze... şişmandı. altından birkaç dişi vardı. güldüğü vakit parıldardı. ama çok şişmandı. bacaklarında mor varisler vardı. ben onu gördüğümde hep bir baharatı düşünürdüm. imgelemimin o zamanlarda karıştığı, o zamanlardan daha hayata zararlı bir tip olacağım belliydi. onun bir torunu vardı. cimcirik bir kızdı. bacaklarını kapının sağlı sollu sütunlarına doğru açar, ayaklarıyla oralara tutunur yukarı tırmanır, kafasını tavana çarptırırdı. muazzez teyze de o da gülerdi deli gibi. anneannem o sırada mutfakta kahve yapıyor olurdu. büyük bir korku içinde izlerdim onları. beş yaşında olabilirim sanırım o sıralar. işte o kadını allah sanırdım ben o zamanki aklımla. sonra voltran çıktı devran değişti.
ama çok sonra çok daha acıklı bir şey öğrendim.
o kız muazzez teyzenin torunu falan değildi. oğlu cemal (sarı bıyıklı, altın künyeli kılçık bir şeydi) ülkücülükten içeri girince muazzez teyze parasız kalmıştı. ve komşuların eşin dostun çocuklarına para karşılığı bakardı. benden hep saklanmıştı bu.
acımasızlığın tanrı olduğunu çok sonra öğrendim...
karakolların bazı odalarında yazdığı söylenegeldiği gibi : "burada allah yok, peygamber tatile çıktı..."
engin ardıç'ın neden zorla kapatılan küçük kız çocuklarını, abuk sabuk illegal fıkıh ilim bilmemne kurslarını niçin bir türlü yazmadığını daha da çok düşündürten yazı.
Nerede o islam Teksas'ta kitabını yazan Ardıç. Bu nerede ?
6 Ağustos 1945 te ABD, Hiroshima ya 15 bin tonluk TNT nin patlayıcı gücüne eşdeğer ve küçük çocuk (little boy) adında bir atom bombası attı. insanlık tarihinde ilk defa böyle bir bomba kullanılmıştı. Üç gün sonrasında ise Şişman Adam; (fat man) Nagasaki ye atıldı. Burası Japonya nin gelişmiş önemli bir endüstriyel bölgesiydi. Bombanın atılması ile hemen ölenlerin sayısının 100.000 olduğu tahmin ediliyor. Bu bombanın patlama gücü çok daha yüksek, 21 bin tonluk TNT ye eşitti. iki şehrin bombalanması sonucu yüzbinlerce kişi öldü. Yayılan radyasyonun etkileri ise hala sürüyor.
Bombanın atılması ile Hiroşima ve Nagasaki anında yok oldu. Atom bombasının yarattığı muazzam şok dalgaları çok geniş bir alanda binlerce kişinin o anda ölmesine sebep oldu. Dalgaların doğrudan ulaşamadığı yerlerde ise yayılan radyasyon, sonraki günler, aylar ve yıllar boyunca bir çok kişinin lösemiden ölmesine sebep oldu. Hayatta kalanlara Japonya da Hibakusha dendi. Hibakusha lar ve çocukları ülkede yıllarca insanlar tarafından dışlandı. Radyasyondan etkilenme korkusu ile hiç kimse onlara yaklaşmak istemedi. Yıllarca bu zor koşullarda yaşayan Hibakusha lar kendi trajedilerinden yola çıkarak dünyada başka Hiroşima ve Nagasaki olmaması için büyük kampanyalar başlattı.
Amerika, bomba kullanımını haklı göstermek için Japonya nın Pearl Harbor limanına yaptığı baskını ve Müttefik güçlerinin koşulsuz teslim olma isteğini geri çevirmelerini öne sürdü.
Ancak yıllar sonra yapılan açıklamalarda Amerika hükümeti, bombanın gerekli bir askeri harekat olduğunu, çünkü buna tek alternatifin istila olduğunu söyleyecekti. Japonya nın istilası ise bir çok Amerikan askerinin hayatına mal olacağından, bombanın bırakılması daha uygun görülmüştü.
onların zamanında cebimiz para görmüştü ya da bunlar şeriatçı hepimizi örtecekler zihniyetiyle kendisini asla temsil etmeyen partilere oy vermektense, hiç oy kullanmamanın güzelliği. yalana, talana, dolana alet olmamanın iç huzuru.
oy, bir partiye verilir. parti senin siyasal görüşünle uyuşan, kafandaki dünyayı vaat eden bir kurum olmalı.
yoksa neden oy veresin ki...
çocukluğumdur
dışarıda durup akyıldız apartmanına baktım hep.
artık dışardaydım. çocukluğum bitmişti.
apartmanın altındaki canpolat düğün salonu, mavi oyuncakçı, ova ticaretin bir gözü sakat sahibi, doktor recai, halamın oturduğu ana apartmanının incecik merdivenleri, kirliydi ayrıca, feriköy karakolunun gece ışığı, toros market, oranın sahibi kazıkçı arif, pazar beni bakkala gönderirlerdi, çocuktum, ağzıma hep salamın iyisinden tıkıştırır ye koçum derdi, yağlı kağıda kötülerinden koyardı, babam kızardı, babamın gömüldüğü yer, onun "çıktığı" kahve, sokağın köşesindeki yaşlı bakkal, yanındaki aşçının camlarına yazılmış güzel yazılar, sokağın diğer tarafındaki köfteci, aşağıdaki kürt börekçisi, sabah sabah gidip oradan börek alırdım, orta okuldaydım, ayakkabılarımdan utanırdım falan filan....
şöyle söylüyor kendisi:
Başkaları da var! istanbul'un göbeğinde, Ali Sami Yen'de Metallica adlı müzik grubu bir konser verdi. Türkiye'nin her tarafından 40 bin kişi toplanmıştı. Programın başlamasından 15 dakika önce, konserin verildiği yerden birkaç km ötede, yani Güngören'de cesetler parçalandı; kol bacak havaya uçuştu. Bu laik, ateist, agnostik, aczmendi müsveddelerinin de umurunda olmadı. Transa geçmiş vaziyette kafalarını sallamaya devam ettiler; tepindiler; kendilerine özgü ritüelleriyle satanizmden ödünç tapınmalar yaptılar. içtiler, bağırdılar, gürültüyü bastıran gürültü cinsinden müzikleriyle istanbul semalarından arşa yükselen çığlıkları, bedenleri parçalanan masum insanların feryatlarını bastırmaya çalıştılar. Ve elbette sorumsuz gazete ve televizyonların boy boy yayınladığı kanlı ceset görüntüleri. Bu, kan tutmasının insana vahşeti teşhir ettirmesidir!
unuttuğumuz kavram. bölücüler için ülke, solcular için vatan, faşistler için toprak, kan... ama unutulan şey memleket. memleket isterim adlı şiiri cahit sıtkı'nın. birlikte gülüp ağladığımız yer, sadece milli maçıyla değil diliyle, güzelliğiyle, yemişiyle, ağacıyla, hala umutlu çocuklarıyla bizim olan yer.