Duyduğum andan beri heyecanlandıran.Fakat şöyle bir sorun var ki, kamp için çadırı herkes kendisi getiriyormuş.Halbuki bir an alana aittir diye sevinmiştim :(
Bir de sözlükte yeteri kadar ilgi görememiş ne yazık ki.
sinema tarihinin gerçek duayeni bana göre. fos çıkan hiçbir filmine raslamadım. özellikle philadelphia' daki müthiş başarısının ona oscarda en iyi erkek oyuncu ödülünü getirmesi, sinema tarihinde ilk gerçek çıkışını yapmayı sağlamıştır ve ardından forrest gump ile 2. oscar ödülününü almıştır.
dramatik rollerin yaşayan karizması! o yapsın biz seve seve izleyelim.
insanoğlunun bencil oluşundan mütevellittir ki kimse kimseyi beklentisiz, karşılıksız sevemez. sevdiğinin de kendisini onun sevdiği gibi, belki de daha çok sevmesini ister. çoğunlukla da daha çok sevilmeyi ister. benciliz çünkü. en basitinden beklentisiz sevgi diye düşündüğümüz anne sevgisinde bile bir beklenti vardır. gözünden bile sakındığı çocuğunu severken hiçbir anne, ileride onun bir baltaya bile sap olmamasını istemez, hep en iyi yerlerde görmek ister yada hiçbir anne yaşlandığında onun yüzüne bile bakmayan, yalnızlığına terk etmek için çocuk yapmaz. bunlar da birer beklentidir.
ayrılığın her türlüsü acıtır canı.
aldatılmayla gelen ayrılık acıtır,
iki tarafın da sevdiği halde sonu olmayan bir ilişkinin
bitmesi acıtır,
ilişkiyi ayakta tutan saygının azalmasının farkedilmesiyle biten ilişki acıtır...
kısacası çok seviyorken gelen ani ayrılıklar çok acıdır, üzer. ayrılmak isteyen tarafın omuzlarına çok yük biner belki ve nasıl yapsam da en az acıyla kabul ettirsem bunu ona da kolay atlattırsam diye düşünerek kendinden nefret ettirme gibi bir yolu seçip, evet benden nefret ederse hafif atlatır, artık onu sevmediğimi ve hayatıma başka birinin girdiğini, onunla olmak istediğimi söylersem bu iş olur diye basit düşünenler. aslında siz onun nefretini bile haketmeyecek kadar hiçsiniz de sonuç olarak bunu düşünemeyen kuş beyinlerinize şunu sokun. hangi yolu denerseniz deneyin, kalp kırılır, iç acır.
geçen fotoğraf albümünde anılara dalıp gitmiş kardeşim bir heyecanla annemin yanına koşar:
-kardeş: * anneeee... şu benim yaptığım çerçeve nerde yaa? ilkokulda
mı yapmıştım ben bunu? hey gidiii... ****
- anne: manyak çocuk! onu sen değil ablan yapmıştı. ****
ve olayın çakılmasından sonra ardarda gelen kahkahalar...
olacakları 15 dakika öncesinden tahmin edebileceğiniz basit senaryolu bir dizi olmuş.lale, evlendiği adam ve annesi çok bön ve yapmacık oynuyorlar gibime geldi. daha ilk bölümde hemen aşık olup evlenmeleri de dizinin ne kadar uzun soluklu olacağı hakkında ipucu verdi. eminanın türkçeyi daha doğru düzgün konuşamamasından, sanki yabancı türkçe dublajlı bir dizi izliyormuşuz havası veren ve askıda kalan aptalca bi seslendirme yapılmış. yapılmasaymış keşke yarım yamalak türkçeye bile razıydık.
şimdiye kadar ben burayı nasıl keşfedemedim diye iç geçirip pişman olduğum fakat yine de çok geç olmamakla beraber hayranlık katsayımı tavan yaptıran bence antalyanın en şirin, mimarisiyle tarih yolculuğuna çıkaran en nezih yeri!
şimdi de nerde ne yapılıra gelelim:
bi kere sevgilinizi alıp kalede o denize nazır restorana gidin arkadaş! yiyin için sonra da inin merdivenlerden denize girin. zamanın sevdicekle ve o muhteşem manzarayla nasıl geçtiğini anlamayacaksınız bile.
aralarda derelerde küçük otantik hediyelik eşya dükkanları var oralara da bi göz atın, farklı şeyler var.
olur da en son otobüsü kaçırır sabahlamak zorunda kalırsanız şayet dikkat edin ortam 01:00' dan sonra pek tekin değil, karışık kuruşuklarla dolu. pek girmeyin cadde içlerine doğru aman diyim büfenin birinden alın biralarınızı oturun sahilde romantizm yapın.
inanın bu herşeye değer.
onunla adeta uyanmak istemediğiniz bir rüyada gibisinizdir. daha önce hiç karşılaşmadığınız sağlam karakteriyle, sizi kendinden daha çok düşünür tavırlarıyla ilgi ve neşesiyle, anlayışıyla, bunlarla beraber daha pek çok meziyetiyle her daim mest olmaya hazır olun. ideal sevgilidir, bulursanız da kaçırmayın.
edit: imla.
gökyüzünün zifirisi vurmuş içimize puslu bir gündüz,
ne öğlenin cıvıltısı kalmış gözlerimizde, ne de güneş tenimizde ısıtacak.
titriyoruz, üşümüşüz. yeşilim bile renk değiştirmiş koyulaşmış, güzellikleri örtmüş karanlık ve yine akşam olmuş habersizce.
alışılagelmişin dışına çıkılmış, yıllara yenik düşmüş çaresiz,
uyumuşuz belki de masumca...
o masumiyet yüzümüzde mi, uykuda mı? bunu çözmeye çalışıyorum şimdi ben masumsuz.
kardanadamdır aşk. elimizle yapar ve sonra da zamanla gözümüzden damlayışını seyrederiz. kısa bir zaman sonra bi bakarız ki ne kar var ne de adam!
iki kişilik bir deliliktir aşk. güneşi görünce eriyeceğini bile bile kardanadam ummaktır.
eriyip bittiğinde ellerinin soğukluğuyla, gözyaşlarıyla geride kalmaktır.
iyisi mi gel akıllı ol kara hiç dokunma.
sevgili einstein bir teoreminde; ışık hızıyla geriye koşulduğunda zamanı geriye döndürmenin mümkün olabileceğinden bahsediyor.
şöyle de bir durum söz konusu. başka bir gezegenden bize 30 ışık yolu mesafesinden bakan biri sözgelimi 1970' ları görecektir. bunun sebebi de ışığın bizi izleyen diğer gezegene ulaşmasının 30 yıl sürüyor olması. bu da demek ki kişi bizimle aynı zaman diliminde fakat 70' li yılları izliyor. fakat aynı şekilde biz de diğer gezegenin 30 yıl önceki halini izliyoruz. geçmişe yolculuktan belki söz edemeyebiliriz ama ışık hızından daha hızlı bir şey keşfedilirse geleceği görmek de hayal olmaz.