gittiğine inansam dönmeni beklerdim...
köhne gemiler geçiyor içimden,
hangi sokağa dalsam, hangi kapıyı açsam... ardında sen...
hep sesine bir kulaç kala boğuluyorum.
bilmem sen mi erken demir alıyorsun. ben mi geç kalıyorum.
ellerimi bıraktığın yerden, çığlar yuvarlanıyor taa şurama.
her gece fırlatıp denizlere yitirilmiş tebessümleri,
bi ciğarayla parmak uçlarımı öldürüyorum.
çürümüş rüyalardan arta kalan mirasınla,
yolcusuz yollara döndüm.
alnımdaki girdaplar şimdi kan tarlası.
fırtılanar kopuyor demişsin, yüreğinin en rüzgarsız yerlerinde,
oysa ben bin mevsim sana fırtınalandım sen bilmedin.
gittiğine inansam dönmeni beklerdim...
arapca da büşra kelımesı mujde anlamına gelmekte, büşeyra ise yeni bir iğrap mıs.
buseyra da mujdecık anlamına gelıyor. cık cik eki gibi;
kucuk - kucucuk, müjde - müjdecik...
Çirkin çiçeklerle dolu katil bahçelerinde dolaştım
dalgındım
bıçak sırtı yaşamalarım
penceresizliğim
ve öksüz düşlerim vardı ceplerimde
uğultusuzluğumu özlemiştim
hala bir ceylan ağlıyordu içimde
hiç yoktan vurulan
senin şehirlerin uyurken
benim gözlerimi bıçakladılar
kör bir balıkçıyım şimdi
görmediğim vapurlara el sallıyorum
rüyalarım da yaşlanmıyor
kaybolan eylül gemilerimi
sonbahar sesimle çağırsam gelir mi
ah vurulası yüreğim
süpüremedin kapından yalnızlığı
örselenmiş paslı yüreğim
ellerim yumuk
orman karanlıkları omuzlarımda
ve ardından ağlayan
ezgisiz türkülerdi gözlerim
senin gözlerinin pusuna saklanıp
senden kalan bu yıkıntılar arasında
bizi büyüten ellerini aradım
öpülesi ellerini
susuşlara prangalı dil
kanlı düşler kuyusunda
ölüm çığlıkları atabilir
gözyaşı göllerinde durulanmalar vaktinden geliyorum
sonunu hep unuttuğum
dilsiz şarkılarım vardı
ağlatan inleten
şimdi
o şarkılar beni unuttu
yıkık kentler konuşmaz bilirim
cam kırıkları ve kırık dallar var
incinen yüreğimin yaralarında
ve bilir misin
güller hiç uyanmaz bu vadide
gözlerin düşer aklıma
an gelir şavkın vurur yüzüme
o zaman vakit ölüm olur dudağımda
kaçsam yakama yapışır gözlerin
yılları ve yolları ödünç aldım
yastığımdaki çukura dolan korkulu geceden
düş düşkünü çocukluğumu çalmış namlı sevdalılar
üstüne üstlük sensizim
yani gölgesiz dolaşıyorum
artık intiharlar da öldürmez beni
yüreğimde konaklayan hüzünler
senden gelir
al
dün gece seninle yoğurdum bu şiiri
ekmek buğusu mübarekliğinde
sıcacık
nasıl olsa sana çıkmayan yol yok
kaybolabilirim kuytularda
dalıp dalıp giderim başka diyarlara
bir gün dönmeyiveririm
ama sen
yine de biriktir göz yalarını
belki bir gün
tutuşturur seni bensizlik
belki bir gün
sen de beni ağlarsın
hoyratım benim
şafaklar düşmüş alnına
kırlangıçlar uçmuş koynuna
bak hala aynı şarkıda irkiliyoruz
bu aşkın adresi dursun sende
kelepçeli kuşlar
yuva kurmadan gözlerimize
belki geri döneriz
ve geri veririz birbirimize
En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Kızıl sonbaharım
Hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi
Ellerimde çoğul bir gölge kuşu
Adının arkasına basmadan yürüdüm
Alnımda birikti çizikler
Adımdan çıkardım aklımı
Aklımsız kaldım
Neylersin
insanız
Ne yapsak eksiğiz işte
Ölüme ayarlı saatiz
En fazla içimde ölürsün
Sorarım
Şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
Hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
Kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
Hangi rüzgârlara sattın da saçlarını
Devrik cümlelerimin öznesi oldun?
içindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
Dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım
En fazla içimde ölürsün
Nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
Kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
Ve susmak inceltiyor her yarayı
Ve susmak bakmak oluyor
Gitmediğin her yere
Kim tutuklanmış yalnızlıktan
Gizin içine gizlenen kim
Söyle beni nerene sakladın
Ki şimdi bu kadar sokaktayım
En fazla içimde ölürsün
Karla karışık yağarsın yara Bereme
Karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
Kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
Bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
Sana borcum olsun
Hiç yazılmayacak bir şiirin içinde
En fazla içimde ölürsün
Yanağında yanar avucum
Avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
Gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
Kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
Gırtlağıma kadar aşka batarım
Yeteri yok. Eksiği fazla.
Neyin kaldı eksilenlerden arta
içeri doğru kapanan bir kapıydın
Saçlarından geçtim önce
Ve kendimden öylece
Neyim yoksa var bildim
Eğildim
Eksildim
Eridim
Bir seni bitirmedim
Hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
Uğultusuna tutunamadın
Ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
Öyle yaşadım gözlerini
Tenimde itiş kakış
Cebimde depremlerin
Esrarlı gece ayinleri
Volkanik şiirler
Usul usul giymedim mi sözlerini
Yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
Sensizlik seni anlattı en çok
Vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
Söyle saçlarında öldüğüm
Bir geri gidiş kaç günde gelirdi?
En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
Açar gibi yaparak açık bir kapıyı
Beni ikiye böldün
Hadi içimi kendine aldın da
Beni nerde bıraktın
Hangisini seçerdin benim için
Ve hangisinden vazgeçerdin kendin için
Ben yarama çoktan sen bastım
Yaşım kadar gencim
Adın çabuk diye geçti
Ardında aç köpekleri bırakarak
Ezberimden geçtim.
Hızla biten aşk şarkılarından geçtim
Senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
Bildim
Biz dalkavuk bir aydınlığın yerine
Onurlu bir karanlığı seçtik
Ve bir öyküden ağlarcasına geçtik
Cesurduk çünkü
Kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar
Ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız
Gerisi hiçlik
Gerisi yokluk
Sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka
Bir hayatın tüm yanılgılarını
Saçlarında çözdüm
Şimdi beni hangi yanımdan susacaksın
Sessizlikte bir dildir
Çoğul susulur
Pusulur
Şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın
Yıkık şehrimin izbesi
En fazla içimde ölürsün
En çok
Gözlerime gömülürsün.
Gözlerimi kaparım
Vasiyetimi yazarım
Dünya Kardeşlik Birliği Derneği ve Mevlânâ Yüce Vakfı'nın geçmişi 1980'li yıllara kadar dayanıyor. Vedia Bülent Çorak, izmir'de ruh çağırma ve hipnoz toplantılarına katılan bir ev kadınıyken 1 Kasım 1981'de uzaylı güçler tarafından kendisine mesaj verildiğini iddia ediyor. Eşinin bile kendisine inanmadığı Çorak, bir süredir psikiyatrik tedavi de görüyor. Sonra daha da ileri giderek uzaydan geldiğini, peygamber üstü bir varlık olduğunu ve hatta yüce yaratıcının yeryüzündeki yansıması olduğunu söylüyor. 1993 yılında istanbul'a taşınan Çorak, Dünya Kardeşlik Birliği Evrensel Birleşim Merkezi Derneği ile Mevlânâ Yüce Vakfı'nı kuruyor. Örgüt, dernek ve vakıf merkezi olarak da Kadıköy Bağdat Caddesi'ndeki aynı adresi kullanıyor. Bülent Çorak'ın, UFO'lar aracılığıyla fasikül fasikül yazdırıldığı iddia edilen ve 'Bilgi Kitabı' denilen 621 sayfalık bir kitabı bulunuyor.
Vakıfta adı yolsuzluğa karışan 8 kişinin görevden uzaklaştırılması için yargı yolu açılırken, konuyla ilgili hazırlanan müfettiş raporu içişleri Bakanlığı ve Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunuldu. Kendisini bir nevi 'sahte peygamber' ilan eden Vedia Bülent Çorak ve vakfıyla ilgili istanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü müfettişleri tarafından inceleme yapıldı. Vakıftan ayrılan eski üyelerin yaptığı şikâyet üzerine başlatılan inceleme sonucu hazırlanan 43 sayfalık müfettiş raporunda, tarikat yapısına bürünen vakfın Anayasa ve yasalara aykırı faaliyetler yürüttüğü tespit edildi. Raporda, "Vedia Bülent Çorak'ın vakfı alet ederek, inanç istismarıyla para topladığı; ancak bu açıkta tutulan paraların çok büyük kısmını vakıf kayıtlarında resmileştirdiği, yani nitelikli dolandırıcılık yapıldığı iddiası söz konusu." ifadelerine yer verilirken, bağış gelirleriyle bağış makbuzları arasında uçurum bulunduğu belirlendi.
Yapılan incelemelerde Çorak'ın vakıf harcamaları diye lanse ettiği yaklaşık 465 bin YTL'yi yandaşlarının kasasına aktardığı, daha sonra yapılan yasal incelemeler üzerine bunların tekrar vakıf bağışı gibi kayıtlara geçirildiği anlaşıldı. Müfettişler, vakfın kasasına giren paraların nereye harcandığının tespitini istedi. Öte yandan, Vedia Bülent Çorak'ın kendi adına bastırdığı paralardan da 2003 ve 2004 yıllarında toplam 17 bin 500 YTL bağış geliri elde ettiği ortaya çıktı. Bunun üzerine, vakıflarla ilgili tüzüğün 23. maddesini ihlal eden Yönetim Kurulu Başkanı Necip Kışlalı, Başkan Yardımcısı Necla Kavruk, üyeler Ayfer Gürel, Veda Duru, Erkut Yeğen, Rona Tığlı, Serap Yaşlıoğlu ve Özden Özat'ın hakkında mahkemece 'işten uzaklaştırılma' davası açılması talep edildi. Raporda, Çorak'ın, kendisinin Atatürk'ün reenkarnesi olduğunu iddia ettiği kaydedildi. *
değişken valf yönetimi, dört silindir, 1.6 litre hacimli güç ünitesi, 6 bin devir/dakikada maksimum 120 bg/88 kW güç üretimine sahip özellikleriyle mini cooperin yeni mini cabrio modelidir.
twin-scroll turboşarj ve doğrudan yakıt püskürtmeli,dört silindirli, 1.6 litre hacimli motor, 5 bin 500 devir/dakikada 175 bg/128 kW güç kapasitesiyle mini cooper s cabrio modelide mevcuttur.
sürekli aynı mevzuları konuşup tekrar tekrar aynı şeyleri söylemekten bıkmamış olan yazarların sayesinde artık fazlasıyla baymış olan konulardır.
işte sıcağı sıcağına bazı konular; tanga-sütyen ve bütün iç çamaşırları, sözlüğe anlatmaktan zevk alınan cinsel fanteziler, imam hatipliler, türbanlı kız.
ayrıca türbandan nefret eden, sokakta türbanlıları görmeye tahammül edemeyen kimselerin türbanlı kızları türbanı layıkıyla takmıyor şeklinde eleştirmelerindeki amaçları nedir çözebilmiş değilim. hayır zaten takmasını istemiyorsun bırak nasıl takıyorsa taksın sanane yani.
bitkinin en kıymetli yeri olan tepe tomurcuğundan elle toplanarak üretilen çaydır. yetiştirilmesi en zor çay olduğu için çok pahalıya mal olan bu ürün çayın en kaliteli hali.