yüksek gerilime sahip sözlük. gün geçmiyor ki bir kavga daha olmasın yapısında ve tartışmalar da ağır hakaretler kullanılabiliyor. 6. nesil yeni bir yazar olarak şimdilik gözlemleyebildiklerim bunlar.
eğer aşıksa allahına kadar severler, dünyadaki tek kadın sevgilisidir onun için. zaman zaman içine kuşku düşse de görmezden gelir. aşık olduğu kişiye güveni tamdır ta ki aldatıldığını anlayana kadar. sevgilisinin en yakın arkadaşım diye bahsettiği kişiyle de eş zamanlı birlikte olduğunu anlayana kadar.
telefonda başından aşağı kaynar sular dökülmüştür, içi yanıyordur. ensesinden kuyruk sokumuna kadar bir soğuma ve uyuşukluk hissi vardır. hemen neler hissettiğini saklar ve sorduğu ilk soru "hiç onu öptükten sonra gelip beni de öptün mü?" olur. evet cevabını alır. yıkılır ama belli etmez. birazdan seni arayacağım der ve telefonu kapatır. telefonda ağlayamamıştır dolu dolu ağlar.
"ben bu kadar kendimi adamışken bunu hak edecek ne yaptım?" diye sorar kendi kendine. cevap bulamamıştır.
"evet bunları hak etmedim." der ve bunun farkına vardıktan sonra taarruz planını kurar. çok değil 5 dakikasını alır. hemen telefona sarılır ve en yumuşak ses tonuyla "yıktın beni ama sana o kadar aşığım ki seni terkedemem. yalnız şartlarım var. bir daha bana yalan söylemeyeceksin ve bir daha asla beni aldatmayacaksın" gibi laflar eder. amacı içindeki o büyük, dünyalara sığmayacak aşkın on dakika önce bir saniyede bittiğini çaktırmamaktır. tabii ki karşısındaki onun ikna kabiliyetiyle ve rol yapabilme potansiyeliyle bu numarayı yer. ondan sonraki üç ay olabilecek en iyi sevgiliyi oynar. evine - iş yerine sürpriz çiçekler gönderir. hatalarını hoş görür ve karakteri gereği karşısındakini çok iyi analiz ettiğinden onun hoşuna gidecek her şeyi yapar. o an sevgilisi için mükemmel bir eştir ve karşısındaki ona deliler gibi aşıktır. bu rol süreci karşısındakinin hislerini ve aşkını maksimuma çıkarana kadar devam eder.
o sıralarda cep telefonu henüz yaygın değildir. sevgilisi kendisinin doğum gününde kendisiyle buluşmak için beşiktaş iskelesine gider. yaklaşık 4 saat kadar bekler. ama akrep burcu erkeği evinde, ev telefonunun prizini çekmiş halde akşamı beklemektedir. akşam olur prizi tekrar takar. beş dakika içerisinde telefon çalar ve sevgilisi inanılmaz soğuk bir ses tonuyla karşılaşır. akrep ona ilişkinin bittiğini kendi doğum gününde söyler. kız eşekten düşmüş karpuza döner. ne olduğunu anlayamamıştır. (vakt-i zamanında akrep ona tüm içtenliğiyle şiirler yazmıştır ve hatun kişi bu şiirleri çok sevmektedir) akrep erkeği soğuk ses tonuyla ilişkinin bitme sebebinin "artık sana o şiirleri yazarken hissettiğim şeyleri hissetmiyorum" diyerek açıklar. sonra da telefonu kapatır ama vicdanına yenik düşerek arkadaş kalmayı fakat bir daha buluşmamayı kabul eder. sanıldığının aksine mutlu olmamıştır. sadece yapması gerekeni yapmıştır ekseriyetle mutsuzdur ve içi içini yemektedir.
hatun psikolojik tedavi görmeye başlar ve abuk sabuk insanlarla arkadaşlıklar kurar. hatta uyuşturucuya başlar ama akrep erkeği onu bu illetten kurtarmak için bir şey yapmaz. sadece sözlü ikazlarda bulunur. sonra diyalog yavaş yavaş kopar.
aradan on sene geçer ama akrep erkeği kendine yapılanı unutmamıştır ve sözlük sayfalarına bunları yazar..
bindirimde indirime gidilmiştir. ufak bir matematik hesabıyla X.1,75.0,83=145,25.X olur.
yani totalde %45,25 bindirim uygulama kararı alınmıştır. hamd olsun eskisi kadar çok girmedi diyoruz.
rte'yi savunmak olarak algılanmasın ama sanki çok daha önce yapılması gereken bir tavırdı bu. daha önce bu gibi çıkışlar yapılmadı da ne oldu? gitti bop eşbaşkanı oldu, elimize ne geçti? rahmetli özal da bir koyup 3 alacağız demişti de üçün birini almıştık.
yılışık tutum bizi ne ab'ye sokabildi ne de itibar kazandırdı. bence kaybedecek çok büyük şeylerimiz yok. olması gerekeni yapmak kahramanlıksa bu bir kahramanlıktır ama çok geç kalınmışından. seçim yatırımı ya da bir iki gün sonra yan çizilecekse asena ne ki tanyeli ne ki anladınız siz onu...
iyi ya da kötüdür diyemeyeceğim ama davos'ta hep özlemini duyduğum kişilikli bir ülke başkanı profili çizmiş kişidir.
bilinç altımızda bir kronik eziklik hissi oluşmuş da haberimiz yokmuş ve kişilikli olma yönünde ne de büyük bir eğilimimiz varmış!
yıllardır ahmedinejad'ın abd - israil - ab triasına kafa tutmasına imrenirim (altını çizmek istiyorum rejime, sivriliğine değil sadece dünyanın en büyük güçleri sayılan ülkelerin yaptırımlarına karşı çıkışlarına, iç işlerine karıştırmamasına...). bu gün içimde bir gurur duygusu hakim. iki gün sonra imf yine bir sürü dayatmalarla kapımızı çalacak, yine borçlarımızla köşeye sıkıştırılacağız. hiç inanmasam da yine aynı kararlı ve kişilikli tavrı beklemekteyim kendisinden. dişini göstermezsen ortadoğu'da sözü en çok geçen ülke elbette iran olacaktır. dünyaya kafa tutan israil'in başbakanına gereken/hak ettiği sözleri söyledin. ben inanıyorum ki bu karakterli duruşla ab ye de onlara mecbur olmadığımızı söylesen bu ezik profilimizden çok daha saygın bir yerde oluruz.
simon peres işitme sorunları nedeniyle sesinin yüksek çıktığını, tayyip erdoğan'ın şahsına ve Türkiye'ye karşı saygı duyduğunu belirtmiştir.
muhtemelen tayyip erdoğan da efendi ol ciğerimi ye demiştir.
cheol-hie park ın yazıp yönettiği 2006 yapımı kore filmi. film matador olmak isteyen dilsiz bir kiralık katil, bir hayat kadını ve bir sokak çocuğunun hikayesini anlatıyor. hikaye çok güzel işlenmiş ve cheol-hie park kamera arkasında çok güzel işler başarmış. son zamanlarda izlediğim en iyi film olduğunu söyleyebilirim. filmin ingilizce adı no mercy for the rude dur.
--spoiler--
özellikle piknik sahnesinde çocukla adamın boğa güreşi yaparken kadının dans edişi içime inanılmaz bir huzur doldurmuştur. sanırım yönetmenin bu sahnede hissettirmeye çalıştığı şey de bu aslında. karakterlerin eksikliğini duyduğu aile özlemini gidermiş.
hastanedeki sahnede de el üzerine parmakla yazı yazarak kavga etmeleri beni epey güldürdü.
final sahnesinde ise kavga esnasında fonda çalan çav bella melodisi yedi bitirdi beni.
1990 yapımı jean cloud van damme filmi. sinemaya ilk gittiğim film olması nedeniyle benim için ayrı bir yeri vardır. küçücüktüm, ufacıktım firar'ın etkisinde kalıp kardeşimle kapıştım sevgili okurlar.
lyon *, abd deki kardeşinin ölümüne dayak yediğini öğrenince mevcut bulunduğu fransız lejyonundan firar etmiş bir kaçaktır. gemide kaçak olarak amerikaya gelir. gelir de cepte beş kuruş para yok, ama ne talihtir ki sokak dövüşlerinin yapıldığını görür ve bir yarmanın karşısına gönüllü çıkar. işte burada joshua eldridge * ile karşılaşır. joshua farklı eyaletlerde sağlam bağlantıları olan bir ara gazcıdır. lyon u gazladıkça gazlar. bir sürü seri dövüşten sonra elinde kedisiyle özel uçağından inen hayvani attila'yı görürüz...
3 şartı olan bir diferansiyel geometri terimidir. öncelikle bir topolojik uzay seçilir, x olsun
1- x bir haussdorf uzayı olmalıdır
2- x in her bir açık alt cümlesi * öklid uzayıyla ya da öklid uzayına bir açık alt cümlesine homeomorf * olmalıdır.
3- x sayılabilir çoklukta açık cümlelerle örtülebilmelidir.
bir topolojik dönüşümdür. iki topolojik uzay arasında tanımlanan f fonksiyonu; sürekli ve yine sürekli bir ters fonksiyona sahipse, bu iki uzay arasında homeomorfizm dir.
2002 yılında yayımlanan atıf yılmaz kitabı. adı üzerinde bir anı kitabıdır ve türkan şoray'dan yılmaz güney'e bir çok ünlüyle olan anılarını, çekimlerde yaşanan olayları, etrafındakilerin yasaklı/hapiste dönemlerini ve eski eşlerini/aşklarını anlattığı kitaptır. ya da içeriği çok daha dolgun da benim aklımda bunlar kaldı *
1704-1753 tarihleri arasında yaşamış isviçreli matematikçi *. tam adı Gabriel Cramer dir. lineer cebir, sayısal analiz ve istatistik gibi derslerde bol bol karşımıza çıkmıştır kendisi.
neoplast'ın vokalisti hakan nurcanlı'nın nickname i ve solo projesi. kıyamet adlı şarkısı ve klibi bir hayli enteresan olan kesinlikle sıradışı bir grup. yer yer komik ama yine de sıradışı.
kesinlikle türkiye'nin en iyi gruplarından birisidir. canlı performanslarını izlemenizi tavsiye ederim, zaman zaman drum machine yüzünden çeşitli aksaklıklar yaşıyor olsalar da gerek sahne şovu gerekse performans bakımından normların çok üzerindeler...