bir can dündar yazısı.
bahar,yalvarırım çek git işine!..
salam üstüme çiçeklerini, aklımı çelme!..
her sabah çimenlerin çiğden ürpererek uyanıyor bahçemde;sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
yapma bunu bana bahar,
böyle üstüme gelme!...
zaten damarlarımda zor zaptediyorum kanımı...
çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
kalbimin buzları erimiş.
göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
bir de sen çıldırtma beni...
krizdeyim ben...tembelliğin sırası değil,uyamam sana...
al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.
meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
bulutların üşüşmesin başıma...
girme kanıma benim...
yoldan çıkarma!...
sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
afrodizyakların en etkilisi,
sevdanın suç ortağısın.
kıyma bana!...
biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terkedeceksin...
o iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
ne o delişmen sabahlar kalacak ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları...
tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...
buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgaarlarında...
yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...
hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...yüreğim viraneye...
her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
iyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
iş açma başıma...
git işine!
yoldan çıkarma beni!...
can dündar.
hiç göze gelmediler
gözdesi de olmadılar kimsenin
kimse farkına varmadı yalansız gözlerinin
göz oldu mu yüreklerinin
hiç anlamadılar
oysa ne çoktular ne kadar çocuktular.
çözülemedi bakışlarındaki tarifsiz sevdalar
kim dedi sevgimi
büyüyünceye kadar cevapsızdılar
oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
sarıydılar ya da soluk benizli
çoğunlukla karaya yakın bir esmer
ve onlar genellikle burularını hiç silmezler
derin iç çekişleri bundandır
dünyanın kahrından değil
çünkü umurlarında değil
onların farkında olmayanlar
oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
onlar çok ve çocuklar
büyüyecek adam olacaklar
önceleri öğretmen, ebe
sonra doktor olmak isteyecekler
bildiklerinden değil
en yakınlarında onları gördüler
hep onlar olmak istediler
çalınmış geleceklerinden habersiz
yarım yamalak düşlerde eridiler
oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
o güzelim yürekleri
delikanlılık edebiyatıyla körelttiler
okumanın erdeminden
insan gibi yaşamanın bilimden geçtiğinden
haberleri olsun istemediler
ne kadar parlarsa parlasın
hep suskun kaldı o gözler
oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
ahmed arif'ten bu yana
yolunu gözleyenlerin adı değişti
hepsi o kadar
kuşpalazı,boğmaca,karaçiçek, sıtma
belki azaldı ama
yeni nedenleriyle yürek enfaktı
kanser filan hala kapıda
çaresizlik dağlar aşırmakta
yer yurt terk edildi
gurbet artık sıla
çalansa bildik değil başka bir hava
kırıldılar farkında olmasanız da
oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
onlar çok ve çocuklar
gözlerinden dillerine dökülürse
bir gün sorular
sürdürebilecek miyiz aynı yalanı
yoksa yine susturacak mıyız onları
küçüldü dünya
çoğu gitti azı kaldı
geçici demişlerdi körlüğümüze
biraz fazla uzadı
oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
onlar çok ve çocuklar
sessiz de kalsalar bizi bağışlamayacaklar
mazeretlerimize inanmayacaklar
yaşamımızda görünmedikleri her karenin
hesabını soracaklar
hazırlıklı olmak gerek
çünkü onlar şimdi
çok ve çocuklar.
ben en güzel eşyalarımı kendim için, hiç bekletmeden kullanırım. siz de öyle yapın. çünkü yarın hayatta olmayabiliriz. ya da sevdiğinizi söyleyeceğiniz kimse olmayabilir. hani gardrobunuzda küflenen o en sevdiğiniz elbiseniz var ya, o çok güzel gün için beklettiğiniz, giymelere kıyamadığınız o alımlı tuvalet, o cakalı takım, o göz alıcı kazak... bugün giyin onu!...beklediğiniz o güzel gün hiç gelmeyebilir çünkü...
değerli misafirleriniz için sakladığınız çay takımlarınızı çıkartın dolaptan; en yakınlarınızla için çayınızı; kimseniz yoksa kendiniz çıkarın hoş bir takımdan çay yudumlamanın keyfini...
haydi açın nicedir kapalı duran misafir odanızın kapısını. yıpranır diye korktuğunuz koltuklara serilin gönlünüzce. çalın, çalmak için önemli! bir konuk beklediğiniz eski plakları bu gece...
çalmaya vesile beklerken salondaki büfede yıllandırdığınız şarabı geciktirmeden açın ve kana kana için. sakladığınıza değecek biri hiç gelmeyebilir; sizden değerlisi bulunamayabilir.
çimlerle buluşmak için düzgün havayı, kırda öpüşmek için doğru sevdayı beklemeyin. hep ertelediğiniz pikniğin günü bugün..."haftaya giderim" dediklerinizi ziyarete gidin acilen. haftaya orada olmayabilirler. babanızın elini öpecekseniz, oğlunuzu lunaparka götürecekseniz, aşkınızı ilan edecekseniz;...şimdi yapın!
ve, ne olur, söylemek için özel bir an beklediğiniz o sihirli sözcükleri hemen söyleyin sevdiğinize. söylemeye niyetlendiğinizde çok geç olabilir. daha kaç bahar olacak ki hayatınızda?
yaşamı ertelemeyin, belediğiniz "o gün" işte "bugün!"
acının ağzından öpüyorsun yine
yine cehennem yürek
yine hüzne gönüllü devriye.
turaçlar amansız iklimde kanat açmadı ama
ağaçlar zamansız açtı çiçek
kar vurdu birden, pusudaymış fırtına
ardından bir yağmur, bir yağmur ki
yağmur değil sank, kezzap...
heba oldu onca heves, onca emek,
onca kitap.
söylemeye gerek yok zaten herkes farkında.
ey nice cendereden süzülen direnç
hangi acı denenmediki bizde
kitap yakılan yıldan,
insan yakılan yıla vardık
katliam katladık, çağ atladık.
gel de içlenme.
bu şiir bir büyük vah- temmuza karşı
ağustos kapısı nerde, nereye çıkar bu çarşı
nereye çıkar bu çarşı
ki...
hem kalabalık, hem karanlık.
17.06.2008 tarihinde radikal gazetesindeki hakkı devrim'in köşe yazısı.
siyasi partiler arası kavgaya alışığız. o kadar ki, kazara kavga bilmeyen bir parti olsa ona oy vermeyeceğiz. partiler, siyasi eleştirileri ve projeleri dile getiren kuruluşlardır.ama görevleri, daha doğrusu onlardan beklenen bundan ibaret değil. futbol gibi partilerden de beklediğimiz bir şey var:toplumsal şiddet ihtiyacımızı kurallar içinde kalarak, etrafa bulaştırmadan karşılamaları.
görevlerinin bu son işlevden ibaret olduğunu sanmak, bizim siyasetçilerimize mahsus büyük yanlışlardan biridir, ama benim niyetim bugün burda siyaseti konuşmak değil.
mevcut ve faal partilerimiz arasında yüksek dozda bir kavgada söz konusu değil zaten. tehlikeli olan, siyaset dışı kalması gereken kurumlarımızın da, aralarında cingar çıkarmayı maarifet sanacak bir anlayış ve alışkanlığa sürüklenmiş olması.
parlamento ile yargı, yargı ile ordu, ordu ile siyasi partiler,siyasi partiler ile üniversiteler/basın yayın/iş dünyası/tarikat ve cemaatler... bir hal ki, ellerine kasten yanlış adresler verilmiş ziyaretçilerin ev arayışını alaya alan bir pandomim seyreder gibiyiz. bir temsil ki, oyuncuları hallerinden memnun.
biz perişan!
1905 yılında selanik'te doğdu. güzel sanatlar akademisini bitirdikten sonra münih'te resim, paris'te heykel öğrenimi yaptı. 1943'te akademide asistan, 1969'da profesör oldu. portre ve anıt heykelciliğinde pek çok eser verdi. 20'ye yakın anıt çalışmasının çoğunda atatürk'ü konu edindi.
eserleri:
tokat(1935),muğla(1937),mustafa kemal paşa(1939),kırıkkale(1942),balıkesir(1959),çorlu(1960),karacabey ve çarşamba(1961),sivas adapazarı ve ankara fen fakültesi(1964),bingöl(1965)sinop ve gaziantep(1967) atatürk anıtları.
wudang dağının ana tepesinde bulunan "altın tapınak" çin'de koruma altına alınan bronzdan yapılmış ve altın kaplamalı en büyük tapınaktır. yüksekliği 5 metre, genişliği 4 metredir. bu tapınakta bronzdan yapılmış, altın kaplama 10 ton ağırlığında "taoizmin tanrısı zhenwu" heykeli vardır. resmi kayıtlara göre 20ton bronz, 300kilo altın ile beijing'de yapılıp wudanğ dağına taşınmıştır. çok iyi bir iletkenden yapıldığı için sıkça yıldırım düşmektedir. fakat bu tapınağa zarar vermemekte , aksine daha da parlamasına neden olmaktadır. bu , mucizevi bir durumdur.
eski yunan mitolojisinde m.ö. 17. yüzyılda kurulan bugünkü atina ile ilgili bir anlatım vardır. tanrıların babası zeus yeni kurulacak olan şehre isim koymak için tanrılar meclisini toplar.bu şehre en değerli hediyeyi getiren tanrının ismini bu şehre vereceğini söyler.deniz tanrısı poseidon denizden savaşta çok işe yarayacağına inandığı
bir at çıkarır.
bilim tanrısı athene aşıladığı bir yabani zeytin ağacını şehre getirir ve armağan eder. bu ağaç meyve verecek, insanlarda bunu yiyecek. bu meyveden çıkarılan yağ karanlık geceleri aydınlatacak, aynı zamanda yemeklik yağ olarak mutfakların baş tacı olacaktır. bu ağaç yarışı kazanarak akropolise dikilir, şehre ise bilim tanrısı athene'nin adı verilir.eski yunanda zeytin ağacı kutsal olup salonları süslerdi. zeytin ağacını kesen veyea zarar veren mahkeme önüne çıkarılır ve ölüme mahkum edilirdi.
yaprağa ve taşa kazıdığın sırlar için ellerim seni şükürle kavrasın, kulağım senin sözüne dikkat kesilsin. halkıma öğrettiklerini anlayacak, her yaprağa ve her taşa kazıdığın sırları kavrayacak bilgelik ver bana.
-büyük ruh'la, evrenin kutsal sırlarına yakın ol.
-yeryüzündeki tüm insanlara saygı göster.
-gereken her durumda iyilik ve yardımda bulun.
-yaşadığın sürece daima dürüst ve doğru ol.
-yüreğinle inandığın, doğru bildiğin şeyi yap.
-aklına ve bedenine iyi bak,sağlıklı kal.
-yeryüzündeki bütün varlıklara iyi davran.
-bütün yapıklarının sorumluluğunu taşı.
-her zaman daima iyi şeyler yapmaya çalış.
-birlikte tüm insanların yararı için çalış.
......ve unutma ki, dünya insanlara değil, insanlar dünyaya aittir.
uzun yıllar önce budist bir rahip nirvanaya ulaşmak için bir ibadete başlamış. ibadeti oruç gbi ama yemek orucu değil bu uyku orucuymuş.
rahip 3 ay boyunca uyumayacak ve nirvanaya ulaşacakmış.
ilk 2 ay geçmiş rahip hala çok iyiymiş. son ay başlamış rahip yavaş yavaş yorulmuş. en son hafta gelmiş çatmış. rahip gözlerini zorla açık tutabiliyormuş.tam 90.cı gün gözkapaklarının ağırlığına dayanamamış. ne yapacağını düşünmüş ve karar vermiş gözkapaklarını koparıp atmış. ve böylece orucunu tamamlamış.
rahip nirvanaya vardı mı bilinmiyor. ama gözkapaklarını attığı yerde bir bitki filizlenmiş.
biz bu bitkiye "çay" diyoruz. o günden sonra bu bitkiyi kaynatıp içenlerin uykusu gelmezmiş.
izlanda yosunu da denilmektedir. dağlarda ve ormanlardaki kayalar üzerinde bulunur.zeytin yeşili renginde, dantel gibi tırtıllı parçalar halindedir.yazın toplanıp kurutulur.müshil ilacı yapmakta kullanılır. şeker hastaları için ekmek yapmakta da kullanılmaktadır.
"güveyotu" adıylada anılır. çuhaçiçeğigillerden; tohumları kuş yemi olarak kullanılan bitkidir. beyazımsı erguvan çiçekleri vardır.hoş kokuludur. yaz aylarında küçük demetler halinde toplanıp kurutulur.
iştah açar, nezleye iyi gelir. diş ağrısını keser.
"biliyorsunuz, dağlar her zaman taş binalardan daha güzeldir. şehirde yaşamak, yapay bir varoluştur. orada bir çok insan , ayaklarının altında gerçek toprağı hiç hissedemiyor, saksıdakiler dışında bitkilerin büyüyüşünü göremiyor ya da caddelerin ışıklarından gecelerin yıldızlarla süslenen büyüleyici gökyüzünü görebilecek kadar uzaklaşamıyor. insanlar yüce ruh'un yarattığı sahnelerden uzakta yaşadığında, onon kanunlarınıda kolayca unutuyorlar.
biz her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi olan yüce ruh'la iyi geçiniyorduk. siz beyazlar bizim vahşi olduğumuzu sandınız. bizim dostlarımızı anlamadınız, anlamaya çalışmadınız.biz güneşe, aya ya da rüzgara övgü düzerken, siz bizim putlara taptığımızı söylediniz.hiç anlamadan, yalnızca bizim tapınma şeklimiz sizinkinden farklı diye, bizi kayıp ruhlar olarak nitelediniz.
biz yüce ruh'un eserlerini her şeyde görürdük, güneşte, ayda, ağaçlarda, rüzgarda ve dağlarda. bazen bunlar aracılığıyla ona yaklaşırdık. bu çok mu kötüydü? bence biz yüce varlığa, bize putperest diyen beyazların çoğundan daha güçlü bir imanla, gerçek bir inançla bağlıyız.doğaya ve doğanın yöneticisine yakın yaşayan kızılderililer karanlıkta değildir.
ağaçları konuştuğunu bilir miydiniz? evet, konuşurlar. birbirleriyle konuşurlar, kulak verirseniz sizinlede konuşacaklardır. asıl sorun beyazların dinlememesidir. kızılderilileri dinlemeyi hiç bir zaman öğrenemediler, bu yüzden doğadaki başka sesleri dinleyeceklerini hiç sanmıyorum. oysa ben ağaçlardan çok şey öğrendim, bazen hava, bazen hayvanlar, bazen de yüce ruh hakkında.
tatanga mani(yürüyen boğa)
kaynak:mini dev türkiye'nin alternetif medyası
başucu yazıları
deniz kayalarında bulunur. kuru iken saç gibi ince, esmer,birbirine geçmiş liflerdir. deniz bitkileri gibi kokar. tadı tuzludur.
bağırsak solucanlarını düşürür.
topik analjezik ve antiseptik etkilidir.dişeti ağrılarının giderilmesinde endikedir.diş çıkarma ağrıları ile gingiva stomatitise bağlı rahatsızlıkların giderilmesinde kullanılır.
diş çıkarma ağrılarında az bir miktar jel temiz bir parmağa sürülerek bebeğin dişetleri yavaşça ovulur.
preparat 3 aydan büyük bebekler için uygulanır. aşırı duyarlılık reaksiyonu görüldüğünde tedaviye ara verilmelidir.
bir savaş; kızıla boyandı dağlar
insanlığın hüznü karıncalarda
bir alemdar bayrağı düşürüyor elinden
bir başkası alıyor, davranıyor yel gibi
bir adam iki bomba çekiyor gözlerinden
bozguna uğratıyor metalik gölgeleri
yık asker, kalbinin duvarlarını
asıl o cephedir seni öldüren
yık, bir kapı açılsın aydınlığa yeniden
ve yeniden hesabı görülsün karanlığın
umut kuş tüyüdür şimdi
uçuşuyor aykırı bacalarda.
hasan izzettin dinamo'un romanı. avaşta dövüşen askerlerin geride kalan çoluk çocuğunun, savaş ağaları tarafından sömürülüşünü, onların açlık ve sefaletini; kendi yaşamından yola çıkarak anlatıyor.basım yılı 1968.
kuduz aşısı. kuduzla temastan sonra veya temastan önce koroyucu olarak kullanılır.
kuduzla temastansonra hemen aşılamaya başlanmalıdır. ısırılma günü 0. gün olarak alınır.tedavi amacıyla 0., 3., 7., 14. ve 30. günlerde birer doz aşı uygulanır.uygulamalar im veya bazı özel hallerde sk gerçekleştirilir.
mukolitik etkilidir. soğuk alğınlığı ve üşüme sonucu oluşan balgamın atılması, azaltılması, esperektorasyonunkolaylaştırılması gereken durumlar, bronkopulmoner hastalıklar ve bronşiyal sekresiyon bozulluklarının tedavisinde kullanılır.ayrıca doktorlar tarafından sigara kullananların günde bir tablet kullanması önerilmektedir.
7 ocak 1938 de düzce de doğdu. istanbul kandilli kız lisesinden sonra istanbul üniversitesi hukuk fakültesine girdi fakat yarım bıraktı. istanbul büyükşehir belediyesinde 20 yıl memurluk yaptı.
romantik ve başkaldırıcı kadın kimliğiyle şiirler yazdı. şiirleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. iki şiir kitabı yayınlandı.
taşra kızının deliceleri 1966
havva çıkmazı 1967
taşra kızının deliceleri
gözlerim seni görünce güzel
saçlarım senin için uzun
tenim seninle sıcak böyle
sakınmalar gereksiz bunu yeni anladım
kırıp dikenli telleri geldim yanına
dört tarafımda elle tutulan karanlıktı bilirsin
raylarca uzuyordu yalnızlığım
körkandil kısır anlayışlara
bir kinim vardı, zamanın eritemiyeceği
bir sancım vardı öylesine belirgin
yokluğun özlü çıbandı sanki
duramadım.
duramadım dayanılmaz isteklere
bütün bağlardan kurtulup bir an
gözlerinin büyüsüne geldim
ellerinin ateşine
yak beni
sen uykusun vazgeçilmiyorsun
seni kendim kadar seviyorum
günlerden bir gün duysam acısını
beni ilk öpenin sen olmasını istiyorum
beni ilk öpenin sen olmasını.
portia nelson'un bazı bölgelerin bizi oyalayarak aynı davranışları defalarca yaptırdığını anlattığı şiir kitabı.
1. bölüm
yolda yürüyorum
kaldırımda çok derin bir çukur var
düşüyorum
kayboldum...çaresizim...
bu benim hatam değil.
dışarı çıkmak için yolumu bulmak çok zamanımı alıyor.
2. bölüm
aynı yolda yürüyorum
kaldırımda çok derin bir çukur var
sanırım onu görmüyorum
yine düşüyorum
aynı yerde olduğuma inanamıyorum
ama bu benim hatam değil
dışarı çıkabilmek yine çok zamanımı alıyor.
3. bölüm
aynı yoldan yürüyorum
kaldırımda çok derin bir çukur var
orada olduğunu görüyorum
yinede düşüyorum...bu bir alışkanlık...
gözlerim açık
nerede olduğumu biliyorum
bu benim hatam
hemen dışarı çıkıyorum.
4. bölüm
aynı yoldan yürüyorum
kaldırımda derin bir çukur var
etrafından yürüyorum
5. bölüm
başka bir yoldan yürüyorum.
anavatanı batı atlantik, doğu atlantik ve doğu pasifik olan hemşire köpekbalığının uzunluğu 300cm, yaşadığı derinlik 12m'dir.hemşire köpekbalıkları şekilleri ayırt etmeyi ve yiyecek elde etmek için belirli davranışlarda bulunmayı öğrenebilirler.