michel tournier'in kaleminden çıkmış,robinson'un yaşadiklarına farklı bir açıdan bakan*(hatta hiç bakılmamış),yalnızlığınn ve şizofreninin boyutlarını okur için yeniden çizen,batı kültürünü bir nebze de olsa sorgulayan okunası kitap.cuma'nın adaya gelişine kadarki ağır dili ile okuyucu sıkma ihtimali yüksektir.
balık desen değil, yılan desen, o da değil.
acayip bir yaratık.ahtapotlarla dövüşüyor, dalgıçları ısırıyor, gördüğü ete salça oluyor.
ağzına aldığı avı için artık hayat sonra ermiş desek yeridir. normal şartlarda bir canılının ağzında 1 sıra, bilemedin 2 sıra diş olur. bu ibibikte ise öyle değil. ağzında, çenelerinde bulunan bir sıra diş, avını yakalamasını ve ısırmasını sağlıyor. bu ısırığın ardından, içe doğru eğimli dişler yardımı ile av, biraz daha içeri çekiliyor, ve sürpriz....
bu hayvan oğlu hayvanın ağzında ikici bir çene yapısı daha var. işe avı karşılayan bu ikinci çenede de bir sıra diş var ve orada artık adını layıkı ile hakeden av nalları dikiyor. hani kör tuttuğunu topal yakaladığını derler ya, bu da ısırdığını götürüyor.
milattan önce 2000 yılında yapımına gaşgalılar tarafından başlanan, miletler tarafından devam edilen ve milattan önce 1. yüzyılda pontus kralı mitridates upatorre tarafından tamamlanan kale.
sonraki dönemlerde, şehri ele geçiren roma, bizans, selçuklu ve osmanlı imparatorluğu ile tamiratlar görmüş ve ilaveler olmuş.
şimdi ise kalıntıları ile sadece tarihe duyduğumuz saygısızlığın ibreti olarak çıkıyor karşımıza.