hadi aklımın başıma geldiği yılları yuvarlak hesap 20 yaş olarak düşünelim. son 10 yıl çok çetin geçti sözlük.
hayata dair sosyal olaylarda, ilişkilerimde, arkadaşlıklarımda, ailemde, ülkeyle alakalı meselelerde her zaman manipülatif olmaktan uzak kalmaya, dinlemeye, anlamaya doğru olanı bulup onu yapmaya gayret ettim. oldu - olmadı - olamadı takdir muhataplarımın...
durmadan kendimi geliştirmeye çalıştım, okudum, öğrendim, çalıştım, uğraştım. aydınlandıkça mutsuz oldum, mutsuz oldukça başarıya odaklanıp daha çok aydınlandım. daha mutsuz oldum.
vasat, sıradan insanlarız biz. toplumun dayattıklarına karşı mücadele etmek yeldeğirmenleri ile savaşmakmış bunu anladım. sıradan semtlerde, sıradan alelerde doğan insanların harcı değil bu. günün sonunda çift hane maaşa aklı çıkacak beyaz yaka çalışanlarız çoğumuz. ya da çeki seneti bol esnaf veya eşek kuyruğu gibi ne uzayan ne kısalan memurlarız.
ben bırakıyorum. işine geldiği gibi konuşan, çıkarını gözeten, toplumun dayattıklarını harfiyen yerine getirip; buna göre evlenen, buna göre yaşayan ve toplumun kanatları altında güvende, kanaatkar mutluluklara razı bir adam oluyorum.
esasen dünyayı bugünkü haline getiren eşeklerin arasına katılıyorum. çobanlıktan yoruldum, kurtlar geldiğinde köylü götünün keyfindeydi. ben bırakıyorum usta.
size kolay gelsin. siz yorulup pes ettiğinizde, orta direğin en ortasında görüşürüz.
hatırlar mısınız kızlar? aslında soru anlamsız, hiç unutmamış olmalısınız...
Karanlık adamların zihinleri ve kalpleri eğlence parkına benzer. içine girdiğin anda farklı bir dünyada bulursun kendini, dış dünyayla ilişkin kesilir. Orada vakit geçirdikçe keyif alır, daha çok denemek daha çok kalmak istersin. Ödediğin bedeller ne kadar yüksek olursa olsun, gözünde değersizleşir, “ne için kazanıyoruz ki?” der ve devam edersin. Ta ki, sen yorulana ve parkın kapanış saati gelene kadar. Işıklar söner, etraf ıssızlaşır. Bütün gün eğlence ve keyif çığlıklarının yankılandığı bu yere ürkütücü bir sessizlik çöker. Sabahtan beri seni adrenalin ve coşkuya sürükleyen tüm oyuncaklar görkemli ve ürkütücü birer makine yığınına dönüşür. Kapılar ise kapanmış, sen çıkman gerektiğinin farkına vardığında, son görevli evine varmıştır bile. işte o zaman başlar karanlık adamlar, karanlık sıfatının hakkını vermeye.
Bütün geceyi o korkunç ve soğuk eğlence parkında geçirdiğinde, güneşin tekrar doğacağı mutlak gerçeğine dahi inancını kaybedersin. Kapıları açmak sadece parkın sahibinin tekelindedir, seni bir yerden ötekine sürükler, kafesin içindeki bir kuş kadar mahkumsundur. Kendini bir parlak ışığı takip ederken kapana kısılan bir böcek gibi hissedersin. Aslında gibisi fazla... Tam olarak durumun budur. Yine de her böcek içgüdülerine karşı koyamaz ve kapılır bu girdaba. işte senaryonun en acı sahnesi de burasıdır. Zihninde ve kalbinde ölümcül olabilecek yaralarla kurtulduğun bu kapanı, yeteri kadar zaman geçtikten sonra güzel anlarıyla hatırlar ve günü geldiğinde; bir “iyi ki” yapıştırır geçersin...
sıradan bir forma değildir. bir mirastır metin oktay'dan kalan. bir kültürdür.
ne yetenek ne çalışma ile hakedilir. milliyete de bakmaz o forma. karakter ile kazanılır, karakter ile taşınır. hiçbir maç sırılsıklam olmadan, çamur bulaşmadan çıkarılmaz.
bizi sevenleri üzmeyelim diyerek milyonları reddeden metin'lerin, jübile maçında bağcık bağlarken düğüne hazırlanan damat edasında elleri titreyerek hazırlanan hagi'lerin, ülkesinde savaş varken maça çıkan prekazi'lerin mirasıdır.
bir yandan da ihaneti kabul etmez bu forma, bir kere giydiysen bir daha çıkarılmaz, ömür boyu sırtında kalır ağırlığı.
yönetimler, teknik direktörler unutulur, 10 numaralar unutulmaz. bu formaya ihanet edenler de unutulmaz, sizi sevenlere bir daha bir zamanlar galatasaray'ın çocuğu olan arda gibi ihanet etmeyin. belinizi doğrultamazsınız, size yazık olur.
hakeden yoksa vermeyin baba, asın stadın kapısına, o formayı hayal eden milyonlarca çocuğa ilham olsun.
uluslararası ortamlarda göğsümü kabartan, çocuk sevindirmek gibi kutsal bir işlevi olan bu bayrama sahip bir millete mensup olduğum için gurur duyuyorum. ulu önderimiz mustafa kemal atatürk'e bu mirası bize bıraktığı için sonsuz şükran duyuyorum.
gelin bırakalım bir günlüğüne siyaseti ayrışmayı, imkanı olmayan çocukları sevindirelim, ellerinde bayraklarla heryerde gülümseyen çocukları izleyelim ve mutlu olalım bu güneşli güzel günde.
yarın kapışmaya, nefret etmeye, ölmeye, bu çocukların ana babalarını öldürmeye, hapse atmaya, işsiz bırakmaya, kalplerini kırmaya karşılıklı devam edeceğiz zaten. coğrafyamızın kaderi bu. ama bugün ara verelim bari buna.
abesle iştigal bir yorumdur. bu çocuklar ileri teknoloji ile ilk tanışan neslimizdir. gezi direnişinde, gazze protestolarında, şaibeli seçimlerde, 15 temmuz kalkışmasında sokaklarda görüşü ne olursa olsun savunmuş, ölmüş, yaralanmış çocuklardır. bilgiye en kolay erişebilen neslimizdir. bu ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtaracak son umuttur. zira ne 80lerin ne idüğü belirsiz apolitik sindirilmiş nesline benzerler, ne de 2000lerin teknoloji bağımlısı içi boş yurtdışı özentisi çocuklarına.
değişimi dönüşümü yapacak esas öz değerlerden haberdar, çağının vebalarına karşı bağışıklığı olan, geçmişi bilen geleceği de kuracak olan nesildir. dinlemeyi bilir, her şeyden evvel düşünmeyi bilir.
kendinden öncekilerin başına sardığı boku temizleyip kendinden sonra doğan çapsızlara iyi gelecek bırakmak için çalışan didinen düşünen ve eyleme geçen politizmin içinde doğmuş bir nesildir.
yüce allah, jesus, buddha, göktengri bu ne tespittir! bu nasıl bir analiz yeteneğidir?! bunu yaratırken bizi neden dümdüz yolladın allahım? büyük adamsın kaka!
canıma tak eden adaletsizliktir. bugün bir 4. nesil 7000 alıyorken, bizim hala 4500-5000 bandında sürünmemizi siz değerli sözlük yönetiminin vicdanına ve Allah'a havale ediyorum.
bu ülkede yoksulluk sınırı 6400 ulan.
dayanamama editi: sabahtan akşama kadar entry şikayet et, algı kas, trollük yap, diğer hesapları yönet götümüz çıkıyor ulan bizim burada. biliyorum yazmak yasak bunları ama artık sabır kalmadı.
kimse ile geçinemediği ya da birini bulamadığı için değil, ne istediğini bilen, boş avuntular ile zaman kaybetmeyen insanlar bunlar.
kendi ile barışık, zamanının büyük çoğunluğunu istediği gibi yöneten, yemek, lüks, seks, eğlence ihtiyaçlarını en üst düzeyde karşılayan ama en değerli şey olan zamanlarını istemedikleri kimseye harcamayan insanlar.
kimlikler eskitiyorum, çevreler eskitiyorum, kadınlar, işler hayatlar eskitiyorum. yine de şarkıda geçen dinlendiğim bir reha bulamıyorum.
iyi de bana ne? değil mi? ama bu alanda yalnız olamam. hepiniz mi çok mutlusunuz lan? gerçekten hepinizin hayatı orta şeker mi?
hoş derinlerde diplerde yalnız olsam ne fark eder kalabalık olsan ne fark eder? bana faydası olmayan kilisenin papazlarından öteye geçmiyor hiçbirinizin rolü. şu maili de cevaplamayacağım o raporu da yazmayacağım amk desem hepiniz gaz verirsiniz ama işsiz kalınca dersiniz ki boş adam. sıkıntı yok ben de sizin kadar iki yüzlüyüm çünkü aksini hiç birimize öğretmediler.
adam vaktiyle ağladı, sesini duyamadık mısralarında ama o mısralarla karıya kıza yamandık di mi gençler? öfkemi yöneltebileceğim en kolay hedef sizsiniz çünkü tanıdıklarıma öfkelenemeyecek kadar korkak biriyim.
çok başarılı, hayalleri kurulan hayatlar kurdum kendime 1 sene 3 sene 5 sene yaşadım onları, ama en son neyi gözüm parlayarak istedim hatırlamıyorum. haz ile mutluluğu dahi ayıramıyorum. tuhaf tuhaf adamlar beliriyor zihnimde, hangisiyim? bilmiyorum.
yazmak tek çare kendi içimdeki kalabalığa balkon konuşması bu, hepsini kucaklarken kendimi tatmin ettiğim bir riyakarlık. sırtımda kırdığım kalplerin olduğu bir çuval üstümde şık bir takım, dünyanın zirvesinde evrenin en ufak noktasında olduğumu görüyorum.
sigaralar ciğerlerimin ömrünü gün be gün kısaltıyor, bundan sapıkça bir haz alıyorum.
ve nihayet, anlamsız varlığımla oksijeninizden yürüttüğüm pay için hepinizden özür diliyorum.
son zamanlarda sahneye konduğunu düşündüğüm yeni dramadır.
biliyorsunuz ki bizim ülkenin bir değeri birilerine satılacak veya peşkeş çekilip rant kapısı haline dönüştürülecekse bu işin bir ön hazırlığı yapılır, son yıllarda galatasarayın başına gelenler göz önüne alındığında kulübümün de ne yazık ki bu yola sokulduğuna inanıyorum, işte gerekçeler;
- şampiyonlar liginde ve ligde başarılı geçen üç sezonun ardından uefa sonrası olduğu gibi saçma sapan transferler ile kulübün kasası boşaltıldı. daha doğrusu buna müsaade edildi, göz yumuldu çünkü gs de her zaman yiyici bir liseli ekip vardır zaten.
- daha sonra uefa nezdinde kulüp itibarsızlaştırıldı, taraftar nezdinde de başarısızlık kanıksandı ve gelen yönetimlerin özellikle basiretsiz adamlardan seçilmesi esası uygulandı.
- riva, gs adası, florya gibi taşınmazlar bir bir elimine ediliyor önce gs adasından elde edilen gelir oradaki işletmeciyi kovarak elendi daha sonra riva dan yediğimiz kazığı hepini biliyorsunuz zaten anlatmaya gerek yok. ama son gelişmeyi aktarayım projeden %38 lik payımız ihaleyi kazanan ilk şirketin çekilmesiyle %20ye geriledi. zaten ucuza giden yerin ileriki gelirlerinden alacağımız pay da %18 azaldı.
-aktifbank a olan vadesi gelmiş borçlar rivadan gelen parayla kapandı ancak aynı tutar odeabank'tan kredi olarak alındı (135m$) kulübün şu anki reel borcu 1.5 milyar TL.
- şimdi taşınmazlardan bi tek florya kaldı o da elden gidince kulübün batışı noktasına gelinecek. biliyorsunuz galatasaray spor kulübü bir dernek ancak Galatasaray futbol a.ş bir şirket. bu durumda aman gs batmasın denilerek hisselerin tamamı halka arz olacak, o hisseleri de psg ya da arsenalde olduğu gibi beyaz entarili bir katar emiri alıp gelip kulübün başına oturacak. buradan da hem gs obisi hem de hükmet sakalını alacak tabii..
- sosyal veya görsel medyada rasim ozan gibi çığırtkanlar ya da demirörenin gazetesindeki spor yorumcularına bakın alttan altta kulüp satılmalıdır, liseliler para yiyor, yönetim kötü güzellemelerine başladılar.
pekiii, neden galatasaray,
ona da kısaca değinecek olursak, beşiktaş gibi taraftarın son derece etkin olduğu hükümetten bağımsız bir camiayı bu hale getiremezsin, denediler olmadı feda meda dendi toparladılar. fenerbahçe desen kim ne derse desin aziz içeride çok güçlü ve hem devletle hem fetö ile sürekli kavgalı. trabzon desen kim siker trabzonu, satsan para etmez son başarısı 30 yıl önce...
galatasaray ise hem hükümetle sıkı ilişkileri olan hem de içeride herkesin birbirini düdüklediği bir lordlar kamarası tarafından yönetilen, taraftarın minimum gücü ve temsili olan tek kulüp. bu kulubü bölüp parçalayıp satmak en olası iş.
söyleyin ey galatasaraylı kardeşlerim, çok mu uçuk bu senaryo?
nuhs ile uslanmayanın hakkı tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
ardası,fatihi,volknı,caneri,burağı, gökhan töresi, emresi... kabadayı bitmiyor takımda... evinden aldıranından, gazeteci dövenine, mekan basanından, arkadaşının ağzına silah sokanına ne ararsan var.
bu nişantaşı bitirimlerini şöyle bir milli maç çıkışı -konya'da falan- organize olup bir temiz döveceksin, ağız burun bi yer değiştirecek, dayağı yedikten sonra bunlar bir uslanırlar bir efendi olurlar var ya...
çünkü bunlar kim biliyor musunuz?
dur bak çok iyi tanıyrsunuz bunları aslında
hani mahallede vardı böyle sağda solda efendi insanlara bulaşan çakallar vardı, bunlar o ana kuzusu sandıkları efendi adamdan dayağı yiyince abi çekerdi. işte bunlar o yüreksizlerin milyon kazanan altın semerlisidir beyler.
bu sabah 05.00 sularında hal bağlantısından bayrampaşa otogarına giden, yolcularının suratına döl attırmasıyla meşhur malum otobüs firmasının aracı, aşırı süratli girdiği virajı alamayarak kaza yaptı. olayda 1 kişi ölürken birisi ağır iki kişi de yaralandı.
önce atılmak üzere hazırlanan parmak iyice bi yalamak suretiyle ıslatılır ardından uygun pozisyon kollanır, birkaç saniyelik o an yakalandığında tereddütsüz parmak saplanır. 3 saniye kadar tam güç basılır. ardından yüzyüze gelindiğinde kocaman bir gülümseme ile 'naber lan tırrek' denir.