lütfen kızmayın hemen. 400 küsur sayfa kendimi salak gibi hissettim. çünkü "aslında
bir karabasan bu, bilinçaltımın bana oyunu bu" cümlesini çıkarın kitap 200 sayfaya düşüyor. o 200 sayfayı da okumanıza gerek yok emin olun. içinde aşk politika ve beşeri ilişkileri mükemmel bir kurguda okumak istiyorsanız sizi buraya alalım efenim.
kadıköyde bulunan osmanlı türk mutfağına sahip her geçen yıl kendinden ödün veren lokanta.
ayrıca bugün tekrar tecrübe ettiğim mekan. menüden seçtiğim yemeklerin fiyatlarının üzerine ekstra %40 fiyat farkı koyarak hesap getirmelerine çok şaşırdım. her ekmeğe 2 tl içilmeyen suya ve bunların üstüne bir de küver eklemişler. maalesef yozlaştığını eskiden esnaf lokantası olan bu yerin bildiğiniz yoldan geçeni söğüşlemeye çalışan bir yere dönüştüğünü görmek üzdü beni. o fiyata istanbulda yemek yenecek en son yer gitmeyin derim.
ilk depremde yıkılacak hastanedir. evet evet bildiniz içinde en az 500 hastanın olduğu içinde bu milletin yetiştirdiği nice doktorun hemşirenin çalışanın olduğu haydarpaşa numune hastanesi 99 depreminde oturulamaz raporu almıştır. ancak medyamız bile ancak bugün haber yapabilmiştir. yazıklar olsun diyorum bu haberi bu tarihe kadar erteleyenlere kendileri özel hastanede muayene olup olası depremde ölecek (Allah korusun) insanları düşünmeyen bürokratlara devlet yöneticilerine.
gitsinler görsünler yerinde eğer hastane olarak çalışmasında olası depremler dahil herhangi bir risk olmayacağına karar versinler eğer aksini düşünebiliyorlarsa. ama yok canım daha önemli meseleler var şike gibi, başbakanın ameliyatı gibi uyutsunlar milleti nasıl olsa ölen onlar değil.
edit: verdiğin eksi sikimde bile değil ama umarım yarın bir gün deprem olursa hastane altından çıkan yaralılar veya cesetler arasında olmayız.
kevin spacey ve tamamen ilgi duyduğum alan sermaye piyasaları olunca koşarak bilet kuyruğuna girdim alacakaranlık serisine bilet alan teenage lerin arasından sıyrılıp. ben bir kaç amca ve teyze ve 2-3 genç ile birlikte 10 kişi ancak vardık koca salonda. üzüldüm bir an çok az ilgi çekmesine.
sonra film başladı ve 40 dk sonra ara oldu. çok erken dedim ara için ama 2. perdede mükemmel şeyler olacağının hayaliyle lavaboya koşarak gittim ve geldim. sonra 70 dk sonra cast çıktı.
hayal kırıklığı film. çok yüzeysel. kriz psikolojisinin çalışan açısından bile öyle yüzeyinden geçiyor ki hayretle kalakaldım. krizi anlatmıyor bile. oyunculuklar yavan (kevin bile).
istemeden de olsa. inside job ile karşılaştırdım. mükemmel bulduğum inside job bir kaç beden büyük geldi margin call e göre. bu filme bugün değil 10 yıl sonra baksanız neden bahsettiğini anlamakta dahi güçlük duyarsınız. cesur bile değildi film. merrill lynch den veya deustche ismi sadece acente ismi gibi geçiyor. film gereksiz olmuş. kriz psikolojini işin içinde ola n biri olarak söyleyebilirim ki asla oyle değil.
kısacası hayatımda çok az film için soyleyebileceğim bir şeyi soyleyebilirim ki; zaman kaybı.
evet evet bildiğiniz firma. işin çakallığını tam kapmışlar. görsellerindeki çiçek ile ulaşan çiçek arasında bariz fark olunca aradım bunları. güzel bir sistemleri varmış gönderilen çiçeğin fotoğrafını çekiyorlarmış itiraz olma ihtimaline karşı. neyse beni haklı gördüler size bir jest yapalım dediler tamam dedim ama yoğun olduğum için sonra tekrar görüşelim dedim. neyse bir kaç gün geçti bir çiçek daha göndermek istedim önceki çiçeklerindeki mahcubiyetim için jestlerinin ne olduğunu öğrenmek istedim. aradım efendim sizin önceki göndermiş olduğunuz yere tek gül gönderelim dediler. ulan baktım bildiğin kutuya koymuşlar çük gibi bir gül onu gönderecekler. hayır hali vakti yerinde insanız ve hiç tek gül göndermemişiz kallavi çiçekler göndermişiz hep. şimdi tek gül götürecekler karizmayı çizecekler. yok dedim madem jest yapacaksınız önceki kötü çiçeğin parasını düşün şimdi seçeceğim çiçekten olur dediler siz seçin tekrar arayın dediler. tamam dedim seçtim çiçeği bu defa yok beyefendi mümkün değil cümlesinden başka cümle kurmayı beceremeyen bir müşteri temsilcisi ile tartıştım. önceki çiçeğin 3 katı fiyatında çiçek alıyorum ve aradaki farkı ödeyeyim diyorum adam mümkün değil diyor. ben de tek gül göndermem dedim silin amk ne varsa hesap mesap jest falan istemez dedim.
yok efendim bunlar jest yapacam diyorlar da müşteri kaybettiler farkında değiller. çiçekçi sitesi dolu internet.
bu arada mümkün değil cümlesini sadece müşteri temsilcisi değil daha sonra arayan yetkili (!) şahısları da kullandılar.
çok leziz yemekler yapan merinos taki yerini santral garajdaki yerine tercih ettiğim bursa daki lezzet duraklarımdan. bir kere eti çok lezzetli. etin ağızda erimesini hissediyorsunuz özellikle kuzu tandırda. bursadaki misafirliğimde diğer bir kaç yemeğini daha tatma fırsatı bulduğum mekanı hemen ajandama kaydettim. yalnız pilav almayın derim yolunuz düşerse o lezzetli etin tadını tamamen alıyor. kalitesiz pirinç yerine daha kaliteli pirinç kullanmalarını beklerdim ve mutlaka tereyağını. buna rağmen mutlaka tadacağınız yemeklerden memnun kalacağınızı düşünüyorum.
bu arada fiyatlar hafif tuzlu gelebilir. mekana değer ama şöyle bir tüyo vereyim. istanbuldaki az mantığı ile oradaki az mantığı çok farklı. şöyle ki istanbul da çorba 5 tl iken az çorba dediğinizde size 4 tl yi geçiriyorlar. üstelik harbiden az geliyor. ama bursa (hayat lokantası dahil) ve diğer anadolu illerinde az dediğinizde direk yemek fiyatı neyse yarısını alıyorlar ve üstelik gelen yemek de az değil. tavsiyem benim gibi değişik yemekler tatmak istiyorsanız biraz da bütçeniz uygunsa az az 2-3 çeşit yemek soyleyebilirsiniz. tabi bursa da kalacak zamanınız varsa her gün gidip doya doya yemek de var. tercih sizin.
12 haziran 2011 seçimleri ile ispatlanmış durumdur.
özgürlükler kısmında oldukça başarısız olan bir iktidar partisine karşı yeni, ismi kirlenmemiş yeni bir genel başkan ile seçimlere giren chp nin başarısız muhalif tavrı ile partisinin oy oranını önemsenmeyecek kadar artırması bu durumu ispatlamıştır. maalesef chp gerçek sosyal demokrat parti olamadığından hep gelir düzeyi yüksek olan istanbul ilçelerinden ve sahil kesiminden ol alabilmiştir. üstelik türkiye nin en uzun soluklu büyük sorunu olan kürt meselesinde ismi anılmayacak kadar oy alabilmiştir.
demek ki kemal kılıçdaroğlu nun da halkı kucaklayacak yeni bir chp yaratma gücü olabilecek bir lider olma misyonu yokmuş. deniz baykal lı chp ile aralarında sadece 4 puan olacaksa ve üstelik bazı illerdeki ezici çoğunluğunu kaybedecekse de kemal kılıçdaroğlu ve ekibi kısacası yeni chp sorgulanmalıdır.
iç anadolu şivesiyle konuşan birini ingiliz çocuk ile saçma sapan muhabbetleri yüzünden kafamızı sikmeye çalışan program. bize ne amk sikko muhabbetlerinden yaw. üstelik kız 15 yaşındaymış. sübyancı bir malın şebekliklerini izliyoruz.
kuşum aydın şarkı soylese bile daha iyi amk.
aydın zeki müren in soylediği türküyü soyleyecekmiş. vazgeçtim o da soylemesin daha iyi.
e-5 te ilerlerken sol şeride geçme isteğini lüks cipin sinyali ile belirtmek varken sol camdan el çıkarılır ve arkadaki şoförlere sol elin işaret parmağı ile bi dakka der gibi yukarı kaldırılır ve sol şeride geçilir.
10-16 mayıs engelliler haftasında ama olan vatandaşın kalbini kırmış bakan. tevafuk demek istiyorum Allah boyle bir adamın boyle bir haftada gerçek yüzünü gösterdiği için.
ama vatandaşı arayarak özür dilemiş bugün. yapması gereken basın mensuplarının konu ile ilgili soru sorduğu sırada herkesten ve özellikle ama vatandaştan özür dilemesi idi. ama sanırım şu sıralar seçim kazanma hırsı ile meşguldür. ama vatandaş mı? iş vermiş ya çalışacak para kazanacak tabii ki. şükretsin.
hiçbir partinin doğru dürüst çevre ve doğayı koruma politikası olmamasından mütevellit çıksa da dese
insanlar evinde tv izliyor elin amerikasında çocuklar evlerinin bahçelerinde oynuyor şakalaşıyor çocuk diyor sonra babasına babacığım bizim evin neden bahçesi yok. istanbul neden bu kadar gri bu kadar taş beton. ben de diyorum ki başbakanın çılgın projesi varsa benim de soyadım bahçeli bütün evler bahçeli olacak yeşil olacak
dese de püskevit ten sonra gerçekçi içi dolu bir proje sunsa ne güzel olur.
kabinedeki en kötü bakandır. kendisi de doktor olmasına rağmen doktorların çalışma şartları hakkında hiç bir girişimde bulunmamıştır. üstelik hakkını aramak için eylem yapan doktorlara marjinal demiştir. ama söylediği gibi eylemler marjinal değildir bütün türkiyedeki doktorlar kendisinden nefret etmektedir. doktor olup akp ye oy veren veya sağlık sektöründeki hiç bir emekçinin sırf bu adam yüzünden akp ye oy vereceğini sanmıyorum. ama olan personele gösterdiği tepki de kalitesini gösteren net bir argümandır. adam zaten ama ya en azından konuşurken merhamet göster. elinden bir şey gelsin düzelteceğiz de.
nasıl bu kalitede biri kabinede diye araştırayım derken gördüm ki arkası çok güçlü. ne diyelim boyle millete boyle bakan.
belirli bir yere gelen insanların hırslarından birşey kaybedememelerini anlamıyorum. ne yani her şey daha iyi yemek daha iyi içmek ve daha iyi giyinmek için mi... bu bana çok hayvanca geliyor.
her zaman kendimi çok yalnız hissetmişimdir. into the wild daki chris gibi doğaya kaçmak isterdim. ama engelleyen o kadar çok şey var ki.
çocukken hep bisiklet tamircisi olmak isterdim.
bugün bisiklet sürerken ilk defa yanıma hava pompası aldım. küçük bir kız çocuğunun ve 12 yaşlarındaki bir çocuğun bisikle tekerini şişirdim. uzaktan kumandalı arabamı sürerken 8 yaşlarında bir çocuk geldi sürer misin dedim. tam 1 dakika olmuştu ki süreli 4 yaşlarında bir çocuk bisikleti ile arabamı ezdi. tekerleği kırıldı. 12 yaşındaki çocuk bir sorun olur mu dedi. olmaz dedim çekti gitti. o an çocuk olup ağlamak istedim. ama bu yaşımla hiç bir şey hissetmedim çünkü yenisini alabilirdim.
kaybettiğimin yerine yenisini alabiliyorsam o şey bana hiç değerli gelmiyor.
çocukluğuma dönüp parliment sinema kulübünün sunduğu pazar gecesi sineması ile ödevimi yaparken uyumak istiyorum.
türk müziğinde bazı şarkılarda oldukça kullanılmakta olan siren sesi özellikle araç kullanırken sizi oldukça zor duruma bırakabiliyor. ambulans itfaiye veya polis aracının sireni zannettiğimden hangi şeritten geliyor acaba eğer bulunduğum şeritten geliyorsa hemen yol vereyim düşüncesi geçtiğinden bütün aynalara bakıyorum ama göremiyorum. şöyle bir 20 saniye bakınıyorum fakat ne çare meğer şarkıya dahil edilmiş bir tını imiş. sonra şarkıyı daha bir dikkatli dinliyorum ve ne kadar gereksiz bu siren sesi olmasa da şarkıdan bir şey eksilmiyor. aksine trafikte benim gibileri paniğe girmekten kurtarıyor. müzisyen arkadaşlara sesleniyorum olm gerek yok lan koymayın şu siren sesini melodinin orasına burasına zaten üzücü bir durumu çağrıştırıyor. tırsıyorum bir de birine benim yüzümden bişey olacak geç kaldım şerit değiştirmekten diye.
şöyle ki sağ şeritte sürekli olarak ağır tonajlı araçlar gittiğinden arabada benden başka kişiler varsa sol şeridi sollama dışında kullanmam. orta şeritten de 100-120 km arası giderim. buna rağmen sol şerit boş iken orta şeritte sürekli arkamdan gelip selektör yapan adam tam bir kaliteli orospu çocuğudur. adamı çileden çıkarır. bir görgüsüzlük örneğidir ve maalesef trafik kurallarından bihaber olan insanların yaptığı öküzlüktür. hele ki lüks klasmanda bir araç ise ve sizi geçtikten sonra sol cam açılıp yola kola kutusu atılıyorsa o araçtakilere o an için sadece alın o kola kutusu götünüze sokun demek düşer. bu hakaretleri sağ şeritten gittiğinizde sizi emniyet şeridinden geçenler için asla soylemiyorum onları ayrı bir vaka olarak değerlendiriyorum.
çocukken hayallerimi süsleyen ve bunu almadan, gelin arabası yapmadan evlenmem dediğim araç.
lakin o zamanın hesabıyla yılda 1000 euro biriktirseydim ancak 113 yaşında evlenebiliyordum. baktım o yaşta kız bulamayacam cipi almadan evlendim 307 gibin bi araba bulmuşum neyime yetmiyo gayri deyip gelin arabası yaptım. haa şimdi alabiliyor muyum? yok!
geçen hesaplarımı güncelledim ve 72 yaşında alabileceğim sonucunu buldum. ben de çıtayı düşürdüm ve vosvos aldım. mutlu muyum? yok! hadi şimdi siktirin gidelim. gitmiyo ki pezo itsenize gayri ha belinize kuvvet!
metrobüs çıkış turnikelerinde akbil basmaya çalışmak. akbil basmadan geçen onlarca insanı görememek ve inatla akbil basmaya çalışmak. yetmezmiş gibi gidip görevliye çağırmak ve yüzyılın salağı olarak tescil edilmek.....
kyk da 323 ve 327 diye iki odamız vardı. bilumum mühendislerden oluşan bu toplulukta ben dahil 12 kişi aynı anda yemeğe çıkar, beraber sıçar beraber ders çalışırdık. tam su katılmamış çömcüklerdendik amk.
bi gün geldi bunlardan biri. durakta otobüs beklerken çevresinde güzel kız görünce hemen yanına gidermiş. bakarmış şöyle bir kızın yüzüne, güzelse hemen osurur yer değiştirirmiş ibne. tam 4 yıl 12 kişi tek kıza yazamadı lan. biri güzel bir kız görse tanışsa bu götoş gelir yanında osururdu kız da yüzüne bile bakmazdı o andan itibaren.
okul bitti şansımız açıldı. 11 imiz ne kızlarla çıktı. sevdi, sevildi, sevişti vs vs.
geçen telefonum çaldı. baktım osurukçu arıyor alo dedim karşıdan zart zort sesleri geldi. artık götünden konuşuyormuş meğer kız arkadaşı gaz maskeli de olsa çok güzelmiş.
- insanlar acı çekerken sizin bu yaptığınız insanlık mı?
+ hacı bak şimdi biz almasak çöpe gidecek bunlar o yüzden yani!!
- götün toprak olacak lan. versene o zaman gelene geçene.
pazartesi sabahı -ki en nefret ettiğim gün p.tesiydi- okula gitmek için sabahın 5 inde kalkmış 6 da transit marka yaşadığım ilçe ile okuduğum okuldaki il arasında çalışan dolmuşa eniştemin binmeyelim ısrarına rağmen bindim.
17 kişilik transitte 24 kişi vardı. bizde 25. ve 26. idik.
şoför gençti benim şimdiki yaşımda. acemiydi. yolu ortalıyor virajlara aşırı hızla giriyordu. ben dahil daracık yerde 8 kişi ayakta idik. kolumun sürekli çarptığı kişi -allah rahmet eylesin- sürekli bana ters ters bakıyordu ben ise ayakta uyuyordum. önümü görmeyi de çok istiyordum çünkü o sabah kalktığımda hiç yapmadığımı yapmış salonda büyük bir huzursuzluk ile volta atmıştım. canım çok sıkkındı.
bir köyün yol ayırımında bekleyen 3 kişiyi almak isteyen şoför büyük tepki sonrası vazgeçti allah tan. derken kaza geliyordu belliydi.
sabah 06:30 civarıydı.
kamyon yolu ortalamış üzerimize doğru geliyordu. çok düz bir yerdi ama şoför çok acemiydi yolun dışına doğru kırdı kamyondan kurtardık ama yola tekrar gireyim derken aşırı sürat nedeniyle diğer taraftan yoldan çıkmak üzereydik ki tekrar sağa kırdı. aramızdan birisi:
-sakın frene basma dedi!!!
ancak çok geçti. şoför acemiydi. o zamanlar biyololoji bölümünde okuduğunu öğrendiğim tek bayan olan bir ablanın çğlık sesini duydum bir de arabanın tavanın kafama doğru gelmesini gördüm.
kaç dakikadır yerdeydim bilmiyordum. gözlerimi ilk açtığımda aklıma o zaman 3 yaşında olan yeğenim ahsen geldi. babasız nasıl yaşayacaktı. eniştemi düşündüm sonra allah ım lütfen dedim ki başımda biri:
-nasılsın? dedi.
bakmamla içimden geçen ama dile dökemediğim mutluluk hissi içinde:
-sen nasılsın bir şeyin var mı? dedim.
-ben iyiyim. dedi. bana baktı parçalanmış ceketini çıkardı kafamın altına koydu. bir acı hissettim:
-kolum. dedim.
kolumu altımdan çıkardı yanıma koydu. eğer iyiysen çok kötü yaralılar var dedi ben de git dedim.
21 kişi dışarı fırlamıştık. araba paramparça olmuştu. aylar sonra göreceğim ve sürekli bacağına ve haşa allah a söven yaşlı amcanın arabanın içinde kazadan önceki hali ile bastonuna yaslanmış bir şekilde kaldığı efsanesi dolaştı.
4 genç ölmüştü zaten tek o yaşlı amca vardı diğer herkes gençti. 30 unda bile kimse yoktu.
derken sesler geliyordu:
-bu yaralıları alın, lütfen!
-allah belanızı versin alsanıza lan bu yaralıları kardeşim ölüyor lannnn!!
kimse durmuyordu. kimse ölmüştü insanlıkları domuzların.
derken bir köy dolmuşu geldi inin dedi yolcularına duyuyordum.inin arabadan dedi. gerçek insan sesiydi bu.
indirdi herkesi. eniştem geldi hadi kalk gidiyoruz kaldırdı beni koluma girdi gelirim dedim ama gidemiyordum aslında.
arabada kan kaybında defalarca bayıldım mı uyudum mu bilemiyorum. yüzüm gözüm kan içindeydi. kafam kırılmıştı iki yerden. kolum kırılmıştı. kalçam çok fena kesilmişti ayaklarım da dehşet çizikler vardı. ama şanslıydım kaderimde ölüm yokmuş o an. son taklasında fırlamışım sanırım kapının hemen kenarında olmama rağmen. yanımdaki adam eniştemin yanındaki adam ve diğer iki kişi ölmüştü. tam 4 ölü 21 yaralı. arabadakilerde sadece sıyrıklar varmış. şoför korkudan ağaca tırmanmış. ortalık cesetler ve yaralıların iniltileri ile doluydu.
hastaneye vardığımızda sedyede bir hemşirenin pantolonunuz yırtılmış dedi. hepsini yırtın dedim. öyle yaptılar. boxerımla kalmıştım. çok üşüyordum. doktorlar bilincimin açık olup olmadığını öğrenmek için 5 dakikada bir ismimi soruyordu. daha ağır yaralılar vardı onlarla ilgileniyorlardı. benim tek derdim vardı üşüyordum. annem ve babam geldi çığlıklarla çıkın dedim. bu halimi görmenizi istemiyorum dedim annemi çıkardılar.
ve ambulans.
aman allah ım. o hastaneden diğerini götürülürken defalarca tek derdim üşümekti yine.
ama o siren sesi. yanımdan geçen ambulanslara bakarken hep dua ederdim içindekilere ama hiç içinde olacağım o siren sesinin benim için çalacağını sanmıyordum. hayatımdaki en unutulmaz sesti.
dışarı çıkıyordum ambulansım önümden geçiyordu ama içinde ben vardım bunu düşünüyordum hep.
anlıyordum işte evet içindeki bendim ve benim için açlıyordu siren sesi acıtarak içimi.
hayatımın en uzun günü dediğim o gün hatırlamıyorum kaç defa çaldı o ses. benim için ama kimsenin içindekinin ben olduğunu, nasıl olduğumu bilmediğini belki bizi arabasına almayan insanlar gibi umursamadığını. ama gerçek insanları da biliyordum. bizi arabasına alan kanları ile kirletirler gibi kaygısı olmayan ve yolcularını gözünü kırpmadan o insanı da biliyordum.
2 ayda iyileştim ama çok fazla yara vardı ve en derin olanı hastanede farkedilmediği için çok acı çektim. ama benim için geçti her şey gibi geldi geçti.
ne zaman yanımdan ambulans geçse artık sadece elimden geldiğince dua etmiyorum içindekini de gerçek manada düşünüyorum. evet belki de hayatının en uzun gününü yaşayan bir insan var sirenler o nun için çalıyor.
bülent in gecenin bi saati matmazel ile çektirmiş olduğu fotoğrafa bakması derin kaygılar uyandırmıştır. uyanan derin kaygılarım o saatte bülent in matmazel i araması ile şöyle ortalıkta gezmiş tozmuştur. iyice dallandırıp budaklandıran senaristler bu bülent i büyütür bülent de matmazele kayar. aha yukardaki yazarlar gibi ben de 4 sene sonra dediydim diyecem.
bu arada ednan bey e bihter in vermemesi üzerine ednan bey in tahtadan karı yapıp bir taşla iki kuş vurarak hem hobisini hem datminsever duygularını gidereceğini duydum beşir den.