dolma kalem
126 (çevresinde sevilen sayılan)
altıncı nesil silik 1 takipçi 38.95 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    firavun

    36.
  1. onca katliamları yapan ne israil başkanlarına, ne buna seyirci kalan avrupa, abd başkanlarına yakıştırılmayan sıfat gün geldi çattı "recep tayyip erdoğan"a yakıştırıldı..

    evet türkiye'yi 12 yıldır tam 50 yıl ileriye götüren ülkenin ak parti'nin kurucusu olan günümüz başbakanına yakıştırılan sıfat..

    "firavun"

    hani şu musa'ya ve kainatın yaradıcısı olan alemlerin rabbi olan allah'a kafa tutan kafir.
    hani şu bu yerin, göğün ve tüm halkın sahibi olduğunu iddia eden, kendi halkına zulmeden eli kanlı başkana.
    kibrin ve şeytanın yeryüzü temsilcisine..

    "musa"

    hani şu her yerde ne olursa olsun hakkı savunan,
    hani şu şeytanın yeryüzü temsilcisine ölümü göze alıp kafa tutan..
    hani şu zulme uğrayan halkına sahip çıkan, onları allah'ın izniyle kızıl denizden geçiren..

    firavun "erdoğan"
    musa "gülen"

    öyle mi?

    öyleyse geçsinler bakalım musa önde, firavun ve ordusu arkada kızıl deniz'den..

    ve boğulan firavun olsun!!
    ve boğulan firavun olsun!!
    ve boğulan firavun olsun!!
    0 ...
  2. uludağ sözlük

    13010.
  3. yazar üslubundaki kalite yönetim gevşekliğinden dolayı her geçen gün düşmekte olan sözlük.. ergen bünyelere bu denli boş saha verilmemesi gerekir. eleme yapsınlar ne bileyim bi'şeyler yapsınlar yahu.

    ayrıcana buradan sesleniyorum; moonlight sonata bu kadar da light olmasın derim.
    1 ...
  4. cogito sözlük

    100.
  5. iki cümlesinden birinde küfür ve hakaret eden yazarların inadına her geçen gün büyüyen sözlük.. kendisine yöneltilen gereksiz düşmanca tavırlara karşılık büyük bir olgunluk göstermesi de cabası.

    bu sözlüğü beğenmeyip kötü lakaplar takan sayın yazarlara soruyorum; "korkunuz ne?" senin sözlüğün büyükse zaten sorun yok.. bu şekilde kendini ve uludağ sözlüğü küçültüyorsun..

    herkes dilediği sözlükte yazıyor, yazarlar rahat ettiği ortama fazlaca vakit ayırıyor, diğerleri zaten gelip geçici.

    "gereksiz onlarca sözlükten bir tanesi" demek ne cogito sözlüğü gereksiz kılar, ne de orada yazan yazarları cogito'dan uzaklaştırır. cogito sözlük varlığı ve online sayısıyla rüşdünü ispatlamıştır.

    sakin olun beyler, geçti!
    2 ...
  6. gezi parkının öğrettikleri

    18.
  7. okan bayülgen ve şafak sezer'e her şeye bodoslama atlamamayı öğretmiş..
    0 ...
  8. yürümek

    52.
  9. zordur bazen;

    hiç arkana bakmadan, neyle karşılaşacağını bilmeden fakat sadece yürümen gerektiğinin bilinciyle yürümek.. duayla yürümek. içten gelen bir ilahi sesle birlikte. korkarak ve umarak, beklemeden, sağa sola bakmadan.. bir çiçek bahçesi sandığın yerin aslında bir çamur deryası olduğunun farkına vardığın gün başladı bu yürüyüş.

    sonbahar yapraklarının üzerine basarak, ses çıkarmadan parmak uçlarında yürümek. önüne çıkabilecek her şeye karşı temkinli olarak yürümek fakat savunmasız.. tek silahının cesaretinin olduğunu bilerek, kocaman bir yürekle.. "rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı" ayetinin feyziyle..

    bir amacın olduğunda, varman gereken bir yer olduğunda.. düşünmeden kararlı bir şekilde yürümek. geçmişten aldığın dersle birlikte sadece güzel günleri umarak yorgun bir şekilde yürümek. adım atmaya takÂtin kalmamış olsa dahi, hiç belli etmeden yürümek. göz yaşlarını saklayarak, yükten düşmüş omuzlarını dik tutmaya çalışarak yürümek.. yıllardır bir durakta bekleyip orada boşa beklediğinin farkında olarak yürümek.

    kocaman bir yürek istediği besbelli bu eylemin. her kişinin harcı olmayan eylem. sadece cesur insanların işi, gözlerin bağlı, önünde ne olduğunu bilmeden.. hissederek, dua ederek, ağlayarak ama yılmadan...

    ayaklarındaki toza ve çamura aldırmadan, durmaman gerektiğini bilerek..

    "demek ki, zorluğun yanında bir kolaylık mutlaka var! zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var! " *

    "vel akıbetü lil müttakin"
    0 ...
  10. cogito sözlük

    66.
  11. yazma aşkımı köreltmeden sürekli olarak bileyleyen sözlüktür, canım kaleme dokunmak istediğinde soluğu burada alırım. iyi ki varlar. tek kelimelik tarif "ilaç" gibidir..

    ağrıyı keser, gribi önler, romatizmal ağrılara karşı antibiyotik görevi görür, kum ve taş gibi sıkıntınız varsa işte ona çare olamıyorlar. o tip rahatsızlıklarınız için bir cerraha gitmek üzere yollanıyorsunuz. bu da zaten içeride kalan migrene karşı hassasiyeti olan yazarların işine geliyor. işte bu yüzden yavaş ama emin adımlarla ilerliyor.

    'kral çıplak' diyen sözlük.. eğer siz de kralın çıplak olduğunu görebiliyorsanız ve söyleme cesaretine sahipseniz... ekşimişe ekşimiş, kokuşmuşa kokuşmuş deme cesaretiniz varsa... yok küfür ve hakaret sizi rahatsız etmiyorsa, boşuna vakit kaybı.
    1 ...
  12. itü vs uludağ vs inci vs ekşi vs cogito

    14.
  13. elma ile armut kıyaslaması gibi bir şeydir.. 4 armut, 1 elma. 4 armutla olsa olsa meyve salatası olur.

    itü sözlük; geneli ateist dolu üniversite öğrencisi, orada yazan müslümanım diyen kardeşlerimin hangi mantıkla halen orda durduklarını merak etmiyorum..

    beş altı yıl önce yazdığım en az yarım sayfa on entariyi çöpe atmışıtr. neden mi? sadece başlıkları yazsam kafi; allah, tevhid, la ilahe illallah vs... niyeymiş, orada allah, kitap, kur'an peygamberi övücü şeyler yazdığınızda sıkıntı var, ha yok hava civa, en iyi film, sevgiliyle tanışma yöntemleri, en iyi pozisyonlar vs.. sıkıntı yok. be güzel müslüman kardeşim ne işin var senin bu çöplükte?

    ekşi sözlük kaliteli yazarları var eyvallah lakin öyle laik yobazı tipler var ki senin yazdığın entariye karşılık entari yazmaktan acizlenip, bu ne la? gibisinden özelden mesaj atıyor.. arkadaşım senin gibi olacaksam ben sözlük niye var? ben farklıyım, sen farklısın bunu bi kere kabul edememiş tipler. başka hiçbir sözlükte yazılan entariye mesajla karşılık görmedim.. sa na ne.. varsa farklı düşünce yaz aynı başlık altına..
    tabi son olan olaylardan sonra artık bilgi almak için bile tıklayıp bakmıyorum, kendi protestomu kendim oluşturdum. tıklanmasın arkadaşım burası.

    inci sözlük buna sözlük diyenlerin aklından, dininden şüphe ederim. hakkında yazmaya değmez koca sıfır bile değil eksinin altında derecesi..

    uludağ sözlük iki yıl öncesine kadar daha seviyeli bir mekandı.. sık sık ziyaret ederdim. burada en çok sevdiğim şey "başlığı gizle" butonu. hoşlanmadığım başlıklara tıklayıp uzay boşluğuna gönderiyordum kendimce. lakin sonradan bu başlık gizle yapmaktan artık yazı yazamaz hale geldim, çamurlaştı. burayı da inci sözlük yazarları bastı bozuldu gitti. şimdilerde sanıyorum ki toparlanmaya çalışıyor.

    cogito sözlük en mutedil site.. ailecek yazar olan (biz mesela çoluk çocuk, eş dost) herkesin uğraması gereken mekan. küfürden ve rahatsız edici cinsel içerikli entarilerden kaçmak isteyen varsa mükemmel bir liman. başladığı günden bu yana çizgisinden taviz vermedi sanıyorum ki vermeyeceğe de benziyor. ha verdiği gün emin olsunlar ki ilk terk edecek yazarlardan biriyim. epeydir yazıyorum.. şu an sözlükler aleminde en kalite yerlerden biri, umarım da öyle kalır..
    2 ...
  14. atatürk ü peygamber sanmak

    34.
  15. bir çeşit kemalist sanrısı.. o vakit 'nutuk'ta vahiyle gelmiş olmalı..
    3 ...
  16. allah ın kendi yarattığı bir insanı elçi seçmesi

    4.
  17. "allah elçi olarak bir insan mı gönderdi?"

    dünya kurulduğundan beri inkarcıların diline pelesenk ettiği soru. hatta akabinde genellikle "bir melek olmalı değil miydi" sorusuna da devam ederler;

    isra suresi 94. ayetteki gibi; "kendilerine hidayet geldiği zaman,(davet edildikleri zaman) insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir."

    ve devam ediyor; *
    de onlara: "eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, ancak o takdirde biz onlara melek elçi gönderirdik."

    aynı zihniyet şunu da soracak diyor kur an isra suresi98. ayette;

    ..."Demek, biz kemiğe, toza-toprağa dönüştükten sonra gerçekten yepyeni bir yaratma eylemiyle diriltileceğiz, öyle mi?" ...

    tamamı için bakınız;
    http://www.kuran.gen.tr/?...dle&kid=31&sid=17
    1 ...
  18. müslümanların yobaz olması

    9.
  19. "insanların maymundan geldiği" teorisiyle bir çürütülmüştür..

    biraz orjinal olun yahu!

    adem ile havva'dan beri hep aynı hikaye...
    1 ...
  20. eşcinsellere saygı duymak

    2.
  21. dizi film senaryoları ve tv programlarıyla kazandırılmaya çalışılan şey..

    (bkz: türkiye de eşcinsel olmak)
    1 ...
  22. istanbul un kalitesini düşüren giresunlular

    4.
  23. istanbul da yaşayıp hangi dağdan geldiğini unutanları hafif bir tebessümle izlerler. (yazık lan kimin çocuğuysa)
    0 ...
  24. seri artı oy veren melek

    1670.
  25. yasin suresindeki inanılmaz mantık hatası

    2.
  26. mantık hatası surede değil acaba rabbimiz bize burda ne diye merak dahi etmeyen insanlardadır..

    ve buna göre ölülere yasin okunmaz çünkü kur'an diri olanları uyarmak için indirilmiştir.. ve o bir öğüttür.

    öğüt almak isteyen yok mu?
    11 ...
  27. şirince

    138.
  28. an itibariyle kur'an ı kerim şura suresi 18.ayete hak olmuş belde..

    "Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. inananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. iyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler."
    4 ...
  29. muhammed in hiçbir mucizesinin olmaması

    12.
  30. aynı soru yüzyıllar önce yine aynı zihniyetteki inkarcılar tarafından sorulmuş zaten;

    "... hakkı inkara şartlanmış olanlar yine de soruyorlar, o'na (muhammed'E)niçin rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi" (rad suresi13,7.ayet)

    biraz daha zeki olunsaydı..

    yüzyıllardır kaale alınmayan ve yine kaale alınmaması gereken sorudur efenim.. varsınlar sinirden tırnaklarını yesinler.
    5 ...
  31. minimal öykü denemeleri

    187.
  32. ben ve kendim;

    'bizimkisi bir yol hikayesi' diye başladı.. tüm arzu ve özlemlerimizi bir valize koyduk, elbette kırılmış umutlar ve yere bir hınçla fırlatılmış kristal bir vazo gibi olan kalbimizi de unutmadık diğer önemsiz bir kaç parça eşyayı alırken... onun da tüm parçalarını bir poşete sarıp sarmaladık. ya acı içinde kıvrandığın günler orada çekmecenin en ücra köşesinde mi kalacaktı taşınırken. senden sonra gelen kiracıya bir ipucu öyle mi? onu da yine de güzelce katlayıp arada çıkarıp bakmak üzere nazikçe yerleştirdik elimizi attığımızda kolayca bulabileceğimiz öndeki o çok pratik olan fermuarlı göze...

    tüm cadde ve sokaklarla vedalaşmaktı tüm arzumuz fakat hiç çaktırmadan kendimize sanki bir kaç günlüğüne gidiyormuş gibi aheste aheste ayrıldık kendimizin bulunduğu mahalleden... yok yok bilemedim ben şimdi eski zamandı.. aslında tam olarak şöyle olmuştu olay; kaçıyormuşcasına bir gece vakti, daha sabah bozu inmeden kendimize bile duyurmadan, kendimizin yanağına uyanmasın diye bir öpücük kondurmadan kaçarcasına çıktık şehirden...

    tüm isteğimiz kendimizi kandırıp, ağrısız ve acısız bir şekilde kendimizden kaçmaktı... oysa her şeyimizi alırken kendimizi de almıştık farketmeden.

    kendimizin bulunduğu şehirden ayrılmak üzere valizimizle birlikte çıktık yola dedim ya... yollar kendimizin bulunduğu önce sokaktan, sonra mahalleden, sonra ilçeden ve şehirden uzarken valizin icindeki kırık kristal vazo birbirine çarpıp tiz bir ses çıkarıyordu inceden. epeyce uzaklaşmıştık artık diye düşünürken tam köşeyi döncektik ti kendimizle buluşturdu yol bizi..

    dedim ya bizimkisi bir yol hikayesi... acı sokağında, umut apartmanında, belki ilçesinde, yürek yangını şehrinden yola çıkılmış, ümit sokağına, ya eğer şehrine, kim bilir ilçesine doğru giden bilet almıştık... kendimize kavuştuk kırık kalbimiz, acı, yürek yangını dolu vazilimiz elimizde köşe başında öylece kalakalmıştık... her adımda biraz daha ağırlaşıyordu sanki valizimiz...

    bir bakkal vardı köşe başında adres bilmiyorduk lakin

    afedersiniz burası 'ya, eğer şehri mi' diye cılız ve kaygılı bir ses tonuyla seslendi kendimle birlikte ben.. nereden geliyordunuz..? şey biz yürek yangını şehrinden yola çıktık burayı tarif ettiler... valizimiz de kendimizden ağırcana artık taşıyamıyoruz oldukça yorulduk...

    yerleşim icin sorduğumuzda ümit sokağı, kim bilir ilçesi burasını tarif ettiler..

    burası değil mi?

    ya, eğer...

    belki...

    ümit...

    kim bilir...

    o kadar tarife rağmen sustu ve öylece uzunca baktı bakkal kendime ve bana... ve ben artık tek kelime bile soracak takatım kalmamıştı... ondan sustum kendimle birlikte artık kimseye bir şey sormayacağım dedim.. elbet bir gün istediğimiz adrese ulaşacaktık. lakin adres neydi?

    ya, eğer...

    belki...

    ümit...

    kim bilir...

    evet kim bilir?
    0 ...
  33. ben bu yazıyı sana yazdım

    11189.
  34. yıldızlı bir geceydi, ay ışığıyla süslenmiş sokaklarda tek bir nefes alış bile rahatlıkla duyuluyordu.. yeni tomurcuklanmış yediverenlerin ardındaki geniş verandalı evin balkonunda tüm sokağı aydınlatmaya yetecek kadar ışıltılar vardı..

    uzaktaki gürültüler evin duvarlarında çınlıyordu, lakin içeride eski bir plakta çalan musiki o kadar doldurmuştu ki evi dışardaki gürültülerin farkında bile değillerdi.. evin hemen yanından gelincik tarlasına çıkan kücük bir patika vardı. orada mahallenin en yaramaz veledinden, en yaşlı amcasına kadar gün boyu insan eksik olmazdı hatta günün her saati.

    o, camın yanındaki kanepede, elini şakaklarına koymuş hiç kımıldamamacasına gelen geçeni gözlerdi.. bir gün onunda kapısını çalacaklar ve gelincik tarlasına çıkmak için davet edecekler diye geçirirdi içinden. hiçbir zaman tek başına o patikadan yukarıya çıkma cesaretini gösterememişti.. aslında onun düşüncesi patikadan sonra geçtiği gelincik tarlasındanki sonsuz mavilikti.. büyükbabasının balıkçı teknesiyle birlikte karşı kıyıdaki hep hayallerindeki yere ulaşmaktı. büyük beyaz köpükleri seyredalıp, kayığın nasıl dalgalarla boğuştuğuna şahit olup o karşı kıyıya ulaşmak. rota bilgisi yoktu, sadece iyi bir iç sesi vardı, hiçbir zaman muhabbetini kesmediği. lakin o fazlaca karamsardı.. azıcık da korkuları vardı yenmesi gereken, hiç üstüne gitmeyip her zaman büyük bir özenle besleyip büyüttüğü korkuları.. onu yolda ilerlerken yaşayacağı kötü şeylerden koruyacak olan korkularıydı. yahut öyle düşünüyordu.. yola çıkmasa korkularıyla başbaşa kalmayacaktı ve bu konuda haksız sayılmazdı. kendisine binlerce bahane öne sürebilirdi..

    kalmalıydı.. gitmemeliydi..

    kalmalı mıydı? gitmeli miydi?

    neden gidecekti ki? kendine tek bir sebep bile gösteremedi korkularından dolayı..
    bir kılavuz gerekliydi ona.. evet, evet.. yol haritasını iyi bilen, ulaşmak istediği yere onu ulaştıracak sağlam bir rehber..

    saatlerce tüm bunlarla hemdem olurken, kafasını kaldırdığında geceyle birlikte gelen sessizlik yerini gün doğumuna bırakmıştı yavaş yavaş..

    etraf aydınlanırken, onunla bir aydınlanan semaya doğru duaya açılmış bir çift el...

    nemli gözlerle duyuyordu geceyi ve güneşin doğmasını beklemişti şu saate dek.. tek hatırında kalan karanlık ve sessiz gece..

    yıldızlar gözlerin

    ay ışığı yüzün

    yediveren yüreğindi..
    2 ...
  35. ali şeriati

    75.
  36. islamı gerektiği gibi anlamış ve anlatmış alim.. islamın doğru anlamışmasının bedelini kanıyla ödemiştir, allah ondan ebeden razı olsun;

    "...Nihayet Freud geldi. Bilimsel seksüalite ekolünün temellerini attı. Cinsel asalet! Burjuva sınıfı aslında alçak ve adi bir sınıftır. Feodalitenin de tersine insanlık dışı bir rejimdir ki sayılanların hepsi insanı cinsel ve ekonomik bir hayvan olarak telakki etmişlerdir. Bu burjuvazi peygamberinin adı Freud, dini seks(cinsellik), Mabedi Freudism ve bu mabedin yanında boğazlanan ilk kurbanlar ise kadının insani değerleriydi.

    Özellikle I.Dünya savaşından sonra ansızın dünya sanatının asıl mayasının, bilhassa bütün filmlerin sadece iki unsura sahip olduğunu görürüz:

    Sertlik ve şiddet
    Seks (Cinsellik)
    Bunlar hep savaşın hediyesidir.

    Bir kaç rejisör ve piyes yazarı bu meselenin peşine tesadüfen düşmüyor. Aksine en derin sosyolog ve antropologlar bu evrensel güce bağımlıdırlar. Bunlar beşeriyetin düşüncelerini unutturmak için dünyanın en iyi ve en güçlü tanıtım ve propaganda gücü olan filmlerden yardım aldılar.

    Öyleyse bu gücün egemenliği için hem batının hem de doğunun kurban olması gerekir. Hem eroin hem Freudism kurbanı. Bunun için henüz genç olması sebebiyle daha sapık kültürlerin içinde pişmemiş, sapmamış ve insan olduğu için henüz dünyada nefes çeken, hisli ve şefkatli olan bu genç neslin, kendi yazgısına dikkat etmemesi, önem vermemesi ve yönelmemesi gerekmektedir. Dikkat etmemesi ve yönelmemesi için her türlü araç muteberdir; ister ilim şeklinde olsun, isterse sanat şeklinde olsun, ister spor, ister edebiyat, ister tarih, ister sünnet ve gelenek, isterse din ve mezheb olsun her türlü vasıta geçerlidir. Yeter ki meşgul olsun, oyalansın, sahneden kaybolsun, dikkatli ve uyanık olmasın."

    şehid ali şeriati
    2 ...
  37. mürekkep

    36.
  38. insanoğlunun en harikulâde buluşu.. buluştan da öte, kardeşi, annesi, babası, yol arkadaşı, sevgilisi, çocuğu, abisi, ablası...

    düşüncenin renklendirilmiş, az tatlandırılmış, az su katılıp ayran yapılmış, az kahve konulup keyiflendirilmiş, az asit sunulup yakılmış... susuzlara su, yalnızlara dost olmuş.. harflerle birlikte buluşmuş, kaynaşmış, hem dem olmuş öyle sunulmuş... bazen kendine, bazen başkalarına.. anlayanı çıkmış, sevip beğenmiş, kusur bulanı çıkmış sırt dönmüş... kimi bulaşır diye korkup ürkmüş... kimisinin dert ortağı olmuş.

    varsın lekelensin üstüm başım... bulansın mürekkebe, ola ki bulandığım o olsun...

    gün gelmiş kan gövdeyi götürürken, bir imza ile gözü yaşlı anaların mendili olmuş...
    gün gelmiş bir milletin kurtarıcısı
    gün gelmiş bir milletin musallatı olmuş...

    eline yakışan da almış, yakışmayan da...
    eline lazım olmayan da kullanmış, olan da...

    suçu var mıymış...?

    bir adı özgürlük, bir adı esaretmiş...
    1 ...
  39. başörtü serbestisi içine dert olmuş chp li

    4.
  40. allah var fakat bizim başımızı örtüp açmamıza karışmaz diyen insandır, hatta bazıları daha da ileri giderek başörtü arap kültürüdür, dinde böyle bi şey yoktur deyü fetva bile verirler maşaallah.

    yoksa senin deden de hacı mıydı hacı?
    1 ...
  41. aşk

    8032.
  42. korkmaktır; bir gün yanınızda olmama ihtimalini duyma korkusu..
    özlemektir; hemen yanıbaşınızda olsa bile daha yakınına sokulma hissini duymaktır..
    zamanın durması; o biraz uzakta olunca kavuşma vaktinin hiç gelmeyecekmiş gibi ağır ağır geçmesi halidir..
    kıskanmaktır; seninle olan zamanından çalıyor diye, bilgisayarına kin duymaktır..

    her yeni gün için ve her defasında hiç pişmanlık duymadan 'iyi ki yanımdasın' 'iyi ki yanındayım' diyebilmek..
    1 ...
  43. her şeye peki diyen erkek

    14.
  44. her şeye 'peki' diyorum yine de yaranamıyorum sözünü söylemeyi seven erkektir..

    her şeye peki dese bile %95 kendi bildiğini yapan erkektir.
    1 ...
  45. çocuğunu kuran kursuna göndermeyen ebeveyn

    24.
  46. laik teyze yahut amcalardan birisinin olma ihtimali olandır(olmuştur da). ailesinden dolayı küçükken kursa yollanmış, büyüdükçe fatiha suresini gereksizliğini görmüş(!) ve kendi çocuğuna aynı şeyi yaşatmak istemeyendir efenim..

    yaş ilerleyip bir ayağı çukura yaklaştığında o dudak büktüğü fatiha suresini hatırlamaya çalışarak namazını eda eder(maşaallah) hiçbir cemaat namazını kaçırmaz ve çocuğu her telefon ettiğinde arkamdan fatiha oku evladım, kırkbir yasin okut çok sevaptır demeyi ihmal etmez.. işte böyle...
    0 ...
  47. 5 yaşındaki çocuğu kur an kursuna göndermek

    40.
  48. minimal öykü denemeleri

    183.
  49. hanımeli;

    şehrin dar ve karanlık çıkmaz sokağındaydı evi.. yolun başından itibaren yürümeye korkulacak bir yol. artık ezber etmişti işte o yolları. el yordamına bile gerek duymayacak kadar her karesinde adımını nereye atacağını biliyordu
    nerdeyse. iki adım attıktan sonra karanlığın içinden gelen hanımeli kokusu vardı, işte tam olarak şurdaydı. bir kısmı bahçe duvarından aşağıya doğru sallanıyordu. her akşam ordan geçişinde mutlaka bir dal götürürdü eve. görmese bile biliyordu oradaydı ve kokusundan seçiyordu..

    bahçe sahibi olan müjgan teyze bir görse yemişti fırçayı.. ama umursamıyordu, zaten görse bile kim olduğunu dahi seçemeyecek kadar karanlıktı. yeter ki konuşmasındı, öksürmesindi.. susmalıydı, nefes alışından bile, hatta hayır ayak sesinden bile müjgan teyze tanırdı.. çiçeklere her elini uzatışında müjgan teyze gayriihtiyari "erool" diye bağırırdı.. ve parmak uçlarına basarak yavaşça uzaklaşmak kalırdı geriye, elinde bir dal hanımeliyle birlikte... yine bir demet hanımeli toplamak başka bahara kalmıştı...
    1 ...
  50. başörtü serbestisi içine dert olmuş chp li

    1.
  51. yakîn zamanda yaptıkları açılımın içinde boğulmuş olan cehapelidir efenim.. telaşa ve can simidi atmaya gerek yoktur.

    ayrıcana bilimum sözlüklerde küfretme serbestisi kazanmış olan cehapelidir efenim, hayırlı uğurlu olsundur.
    4 ...
  52. islam yobazların elinden kurtarılmalıdır

    3.
  53. kemalizm yobazların elinden kurtarıldıktan hemen sonra gerçekleşmesi mümkün olan istek..
    2 ...
  54. minimal öykü denemeleri

    182.
  55. bir karanlık gece...

    sus pus olmuş, sessiz sedasız beklemekteydi..
    yıldızların arasından bir tanesini saklamıştım, çalmışlar..
    oysa en parlak yıldızın tam orta yerindeydi evim. billurdan sarayım vardı, gümüşten pencereleri olan..
    altın tokmağıyla birlikte pek bir heybetli duruyordu. her soran 'bu kimin?' diyordu.. içi hem öyle sade, hem de öyle güzeldi ki... kristalden yapılmış bir konsol vardı orda fotoğrafların olduğu. bazen çıkartıp bakardım uzun uzadıya seyre dalardım onları...

    bir akik taşlı verandam vardı çalmışlar...
    her sabah mütemadiyen kalkıp bir demlik çayı tek başıma içerdim..
    bazen dostlar gelirdi ziyaretime, onlara da ikram ederdim, çok beğenirlerdi..
    haftada bazı günlerdi o zamanlar genellikle içinde değil bahçesinde dolanırdım..
    güller, papatyalar, kasımpatılar, laleler hem de sarı laleler...

    hatta bir gün oraya ziyaretime çok sevdiğim bir sanatçı da gelmişti ama söylemem...
    cünkü söyleme demişti kimseye. tüm magazin tayfası peşindeymiş de bir sakin,
    huzur dolu kafa dinlemeye bir yer arıyordu ağırlamıştım onu da yarım gün boyunca.
    tatlı kurabiyeyle birlikte pişmaniye yemiştik.. çayın yanına yakışmışlardı, gerçi o sohbete
    ne yesek yakışırdı sanıyorum...

    ona da söyledim şaşırdı, yine bir gün ziyaretime gelmiş haberszce bulamamış beni aradı
    hani ya senin o eşi benzeri bulunmayan billurdan yıldızların üstünde olan evin diye sordu..

    ben ona sadece "yok" diyebildim...

    nasıl oldu..?
    neden kayboldu..?
    bir daha gelir mi bilemedim...

    hiç kaybolsun istemiyordum, ama aldı başını gitti geldiği gibi işte... neylersin.

    gelirken nasıl belirdin böyle birden bire diyemediğim için giderken de tek kelime etmeye hakkım yoktu..

    veren almıştı...

    kıymet mi bilememiştim, yoksa çalınmış mıydı farkında değilim.

    ama sonraları çalındığına kanaat getirdim. aramaya çıkmadım, tevekkül ettim... demek ki bu kadar saltanat yetermiş..

    bol köpüklü bir acı kahvelik hatrım vardı çalmışlar mı yoksa kırk yıl mı dolmuştu bilemedim...
    bakıp durdum sadece öyle, başımı önüme eğip sessizce çalınmış olan karanlık geceme geldim..

    yaz aylarından kalma bir tatlı esintim,
    karlı dağların yamaçlarından miras bir demet kardelenim,
    bir tarla dolusu gelinciğim vardı... almışlar da bilemedim...

    bir...

    neyse...
    0 ...
  56. vicdani ret

    310.
  57. onaylamadığım halde (ki her kişi bu görevini seve seve yerine getirmelidir) insan hak ve özgürlükleri açısından kabul edilmesi gereken bir hareket diye düşünüyorum..

    ki inancı gereği başörtüsü takıp, üniversite okumayı, kamu da görev yapmayı isteyenlerin varlığı varsa ve kabul edildiyse.. askerlik yapmayı eline silah almayı vicdanen rahatsızlık duyan insanların varlığını da kabul etmeliyiz efenim..

    öte yandan bunları eline silah vererek değil de başka bir şekilde hizmet altına alarak askerliği yapılmış sayılabilir pekala.. bunu askerler yapınca doğal da kişinin kendi isteyince mi doğal olmuyor?

    ayrıca askerlik işi kaç kez yaşanarak görülmüştür ki profesyonellik işidir.. nasıl bir kişi kaç yıl eğitim alıp, doktor avukat öğretmen olmak istiyorsa işte böyle asker olsun ve bu şekilde askerliği bir yaşam tarzı seçsin ki istekle ve tecrübeyle yapsın, yapsın ki analar daha fazla ağlamasın.. hakikaten vatan sağolsun'un bir anlamı olsun efenim..

    deniliyor ki bu ülkede askerlik yapmak istemiyorsan terk et! tıpkı bir zamanlar başörtülüye örtünmek istiyorsan iran a söylemi gibi yanlış bir söylemdir..

    kısa ve öz; vicdani ret'çiler davalarında haklılar efenim..

    edit: la koskoca alemlerin rabbi olan allah'A karşı bile oruç ibadetinin (tutamayanlar için) karşılığı var da niye askerlik hizmetinin karşılığı olmasın?
    2 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük