bugün

son dönem müslümanları arasında kendini en iyi geliştirmiş, şii, sehit yazar
sosyolog, psikolog, teolog......vsog...
jean paul sartrenin öğrencisidir.hocasını etkilemiştir.öyle ki sartre bir sözünde,"benim inanmış olduğum bir dinim yok,ancak olsaydı bu kesinlikle şeriati'nin dini olurdu" demekten kendini alamamıştır.bu sözün asparagas olabilme,bi nevi magazin ihtimali taşıyabilme (bkz: pazar keyfi) (bkz: şok şok şok flaş flaş flaş) her ne kadar aklımı kurcalasa da şeriati saygıya fazlasıyla değer bir mücahiddir.40 yaşında zehirlenerek hayata veda etmiştir.

(bkz: ebu zerr)
(bkz: kevir)
horasan doğumlu,iranlı sosyolog.iran devriminin öncülerinden olan doktor.klasik islam alimi anlayışının dışına çıkmış,sıradışı insan.yalnızlık sözleri,dine karşı din,fatıma fatımadır,hac,dinler tarihi gibi kitapların,ülkemizde pek de tanınmayan yazarı.okunulası insan.
devrim öncesi iran devleti tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.ayrıca "düşünebilen kimse, kendi toplumsal ve kültürel gerçeklerine uygun bir dünya görüşüne sahip olabilen insandır." sözünün sahibidir.
(bkz: hacc)
çok okunan, bundan dolayı bu ülkede en çok "tanınan" iranlı yazar olduğu söylenebilecekse de bunu söylemenin kesinlikle yanlış olacağı; zira az anlaşılmış, ülkesinde ise sağlığında ne molla sınıfına ne iran 'ın solculurına yaranabilmiş (böyle bir dertle dertlenmediğini şiddetle düşünmeme rağmen), hayatı kendisine şahit olmuş *, yazmış ve anlatmış *, anlatmış ve yazmış, hapsedilmiş de mücadele etmiş asla vazgeçmemiş, yurdundan ayrı kalmış/bırakılmış, fikir adamı *, eylem adamı, adam ve insan.
Hz. Ali'yi muhalefette muhafazakarken iktidarda devrimci olan tek lider olarak tanımlamış, iran menşeili büyük sosyolog.
müslüman olmasa avrupa'da çok popüler olabilecek bir sosyologdu.
şeriati biraz cennetten kovulmuşa benzer, şiilere göre sünnidir, sünnilere göre şiidir.
enteresan ve kanıtlanamayan tespitleri vardır.
1.modernizm için
"batının kozmetik ve tekstil sanayine pazar üretmek için uydurdukları bir kavramdır" der. kaynak:Medeniyet ve modernizm
2.yunanlılar için
"ataları kürtlerdir" der
kaynak:Medeniyet ve modernizm
bana çok enteresan geldi.ya da (bkz: en azından ben öyle düşünüyorum).
müslüman olmasaydı çok büyük sosyolog diye anılabilirdi.
Bu kitap, Sartre''ın deyimiyle, ''şiir'', sözcüğün Farsça anlamıyla da ''gazel'', yaralı bir göğsün göğüs kanamaları ile çölsel bir ruhun dağınık yakarmalarıdır.
Bu çöl,
''benim dünyam '' olduğu gibi ''benim yüreğimdir''dir de...
''benim yabancı kendim'',
''benim tutuşmuş ekinsiz yaşantım''...
özetle ''benim yaşam öyküm'' dür.
Bu varlıkın susuz, gizemli, eriyen, bekleyen, üzülen... çölüdür.
Bu sözlerin okuyucusunun, kendisini seslenilen olarak düşünmemesi gerekiyor.
Bu sözler seslenilensizdir.
Onların görücüsü, arayıcısı olması gerekiyor.
Sözcükler ve kavramları
''okuma''ması gerekiyor.
''Cümleleşmiş'',
''sözcükleşmiş'' anlamları,
duyguları ''duyumsaması'',
''tatması'', ''koklaması'' gerekiyor.
Bir mektubu okuduğu gibi değil, bir serüveni gördüğü gibi... okuması gerekiyor.
*
islam düşünürlerinin gelmesini istediğim noktaya ulaşabilmiş ender kişilerden biridir.
asırlar evvelden tespit edilmiş ve üzerinde bir islam aliminin bile ihtilaf etmediği mevzuları, "ben de ulemadanım, ben de feylesofum" diye ortaya atlayıp, kendi kafasına göre açıklamaya çalışan ya da iyice bulanıklaştıran kişi.

sünni olsa ismini bile duymazdık... ama şii olunca el üstünde tutuluyor tabi!
dünyaca ünlü iranlı düsünür,toplumbilimci,dinler tarihi uzmanı,onlarca eseri olan bir devrimci şahsiyet! görüşleri iran humeyni devrimini hazırlamıştır,hem mollalara hem de akademik çevrelere,hem de iran şahına karşı halkını aydınlatmaya çalışmıştır,takip edilmiş,hapse atılmış,ülkesinden gitmek zorunda kalmış,kendisini londralara kadar takip eden iran istihbarat servisi savak ve ingiliz istihbaratının işbirliği ile öldürüldüğü düşünülmektedir,kırklı yaşlarda vefat etmiştir,şehit dr.ali şeriati diye geçer,naaşını ülkeye almamışlardır ve (irakta olması lazım) hz.zeynep'in türbesi yanına defnedilmiştir...


şiilerin yanında ona sünni,sünnilerin yanında ise ona şii gözü ile bakılmaktadır,sebebi ise iranlı ve şiaya mensub olmasına rağmen olması gereken bir şekilde islamı anlamaya çalışmasından ve her şeyin temeline islamı koymasından kaynaklanır. sözde dindarlarca, sürgünde olan zamanının önemli ayetullahı humeyni'nin ( necef sürgünü daha sonra parise gitmiştir,irana devrim sonrası geldiğinde 1 milyonu aşkın iranlı tarafından karşılanmışıtr) ali şeriatinin yazdıkları için islama aykırı olduğu şeklinde bir fetva vermesi istenmiştir,humeyni bunu reddetmiştir.zamanının önemli düşünürlerinden -iyi bir felsefeci- ayetullah mutahhari tarafından da desteklenmiştir.
islam ümmetinin çilesini taşıyan mücadele etmiş bir dava adamıdır...
"eserlerinin gösterdiği kadarıyla şeriati, anlama hususunda gözü pek bir yiğitti. önüne çıkan engel, örtü ve kaygıları yiğitçe parçalıyor ve bilgisizliğin kendisinde rahatça kol gezmesine izin vermiyor, derde aşina olmamanın derde aşina olmanın yerini doldurmasına izin vermiyordu. filan şeyi bilemenin, başına ne işler açacağı hususunda hiçbir korkuya sahip değildi.

bilgiyi sadece doğuracağı sonuçlar için öğrenenler vardır. bunlar anlamaktan korkarlar ve anladıklarının kendilerine cesaret ve yiğitlik göstermelerini gerektirecek bir sorumluluk yüklemesinden ve bu sorumluluğunun gereğini yerine getirememekten çekinirler. oysa risalet görevi yüklenen birinin yiğitlikten nasibini almamış olması mümkün değildir."

alıntı kaynağı:

(şeriatinin şehadetinin 10. yıl dönümünde, dr. abdülkerim suruşun meşhed dr. ali şeraiti edebiyat ve beşeri ilimler fakültesinde, haziran 1987 tarihinde verdiği konferanstan.)

bakınız: dr. abdülkerim suruş, dini düşüncenin yeniden kurulması ve dr. ali şeraiti, kıyam yayıncılık, çeviri: sabah kara, ankara, 1989, s.16-20
iran islam devrimine çok büyük katkıları olmuş , ancak islam devriminin gerçekleşmesinden hemen sonra humeyni tarafından kitapları yasaklanan, özellikle de "dine karşı din" adlı kitabında harika tespitlerde bulunmuş yazar.

akıbeti " devrim önce kendi çocuklarını yer" sözünü hatırlatıyor.
Doğu'nun Karl Marx'ıdır. iran islam Devrimi'nin ideologlarındandır. talebelerine Müslüman olamıyorsanız en azından Marksist olun diyecek kadar açık fikirli ve emperyalizm karşıtı bir insandır. bu sözüyle "allah nezdinde herkesin eşit olduğu"na bir gönderme yapmaktadır.

günümüz türkiye'sinde müslümanların arasına sınıf farkını yerleştiren, yoksulları gözardı eden, altını; gümüşü ve gemicikleri dağ gibi biriktiren ve kendi sosyetik yaşam şeklini oluşturan burjuva dincileri her gördüğümde aklıma gelen kişidir.

devrim ayetullah humeyni'nin ellerinde çok başka bir kutba gitmiş ve bu büyük düşünür iran gizli servisi savak tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.

(bkz: ihtilal evlatlarini yer)
şiilerin sünni,sünnilerin de şii olduğu iddiasıyla sıcak bakmadıkları büyük mütefekkir.

iran devrimi'nin ideolojik arka planının hazırlayıcısı olduğu söylenir,halbuki bu doğru değildir.çünkü ali şeriati'nin birçok eseri iran'da yasaklanmıştır,hatta bazı kitapları 20 yıl boyunca yayınlanamamıştır bile.

son dönemde yetişen en büyük entelektüellerdendir.ben kendisine "nefer düşünür"diyorum,çünkü fikirlerinin yanında bir aksiyoner kişiliği de vardır.

kitaplarından biri "sizi rahatsız etmeye geldim"cümlesiyle başlar.

ingiltere gizli servisi tarafından şehid edilmiştir,Allah rahmet eylesin.
Savak tarafından öldürülmüş eski bir Savak ajanı. " Allah gerçek bir Janustur * demesiyle Allah'ı puta benzeterek ne kadar müslüman olduğunu göstermiş.
yığın yığın kitapları arasında en çok kapitalizm adlın kitabını beğendiğim gerçekten aşmış yazar. islam reformu üzerine görüşleri çevresindekileri rahatsız etmiş ve sonunda faili mechul bir şekilde bu dünyadan ayrılmıştır. kimilerine göre savak'ın, kimilerine göre pehlevinin kimilerine göre ise ingiliz gizli servisinin kurbanı olmuştur. ha bana sorarsanız öldürüldüğü tarih ve sosyal şartlar düşünüldüğünde katillerinin islamcı ihtilalciler olması kuvvetle muhtemeldir.
dava adamı.. her şeyiyle.. ateşli bir devrim savunucusu

eserlerinde ve söylemlerinde daha çok varoluşçu filozoflardan etkilenmiştir.
örnek olarak jaspers, kierkegaard, erich fromm ve hocası sartreyi zikredebiliriz. ama bunların arasında birisi var ki, onunla diğer tüm mütefekkirlerin düşüncelerini kıyaslarken, "konuşmaya yeni başlamış bir çocuğun, bir filozofla konuşması" gibi çok iddialı bir benzetmeyle dile getirir. neyse sizleri fazla çatlatmadan söyliyeyim, bu mübarek zat fromdur. dr. şeriati frommun psikolojik semboller(şifreler) teorisinden o kadar etkilenmiş ki, tefsir(hermenötik), tasavvuf ves. gibi alanlarda bile bu teorini uygulamaktan geri durmamış. şimdi azacık ta şeriatini bu haktaki görüşlerini özetimsileyelim*. "dini metinlerde geçen her hangi bir söz, salt sembolik bir anlam taşıyor ve asıl anlam onun arkasındadır". burda jaspers etkisini görmemek elde değil. zira jaspersin, "kişinin her an yorumlamak zorunda bulunduğu tek şey varlığın şifresidir. kişi ancak bu şifreyi çözmekle bilgi edinir, yoksa nesnel dünyayı algılayarak değil" sözlerini, şeriatinin hermenötiği ile birlikte okursak; ateist olmayan varoluşçuların öze inme metotlarını, oldukça güzel bir şekilde islami alanlara adapte ettiğini görürüz..

şeriatinin,devrimin sosylojik arkaplanını hazırladığı herkesçe bilinir. zira kerbela vakıasına atıfta bulunurak, "zalimin zülmüne karşı ya hüseyn olup isyan ediceksin, ya zeynep (hüseynin kardeşi) gibi zalime zülmünü açık açık söyleyeceksin, ya da yezid olacaksın" diyerek, zaten bu konuda hassaslığı ile bilinen iranın şii nüfusunu, o zamanın zalimi - yezidi şaha karşı ayaklanmasında büyük rol oynamıştır. her ne kadar girişiminde büyük ölçüde başarılı olsa da, bu konuda -ehli beyt fenomenini devrime malzeme yapması- seçici davrandığını- görüyoruz. zira ehlibeytte, imama cafer sadık gibi sadece sivil - entelektüel zeminde muhalefet yapan, imama hasan gibi zalim olsa bile, fitneyi önlemek için, muaviye lehine hılafetten çekilen, imam rza gibi halifenin yanında yer alarak zulmü öyle önlemeye çalışan şahsiyetler var. bu sebepten dolayı olsa gerek ki, ayetullah mutahhari, misbah yezdi, allame tabatabai ve abdülkerim süruş gibi düşünürler onu katı bir biçimde eleştirmişlerdir.
dr. süruşun bu konudakı düşünceleri için: http://www.drsoroush.com/...nt-shariati_june2008.html
gariptir ki iran'da pek sevilmez. sivri dilli olmasındandır sanırım.
görüşleri öğrenilesi büyük devrimci.
"i have no religion, but if i were to choose one, it would be that of shariati's"
jean paul sartre
"düşünmek" gibi tehlikeli bir işe kalkıştığı için nerdeyse tüm ömrünü bıçak sırtında geçiren ve genç yaşında en verimli çağında bir kurşun ile hayata veda eden iranlı düşünür, filozof, alim, entellektüel.

Sadece iranın değil tüm asyanın gururu ali şeriati. Resmi çoğu ezilen yerlerde che'nin resmi ile beraber taşınmıştır. Sadece maddi değil manevi sömürünün önünde de set gibi durmuştur. Batıya " sadece sen medeni değilsin. Sadece sen yoksun. Biz de varız." diyebilmiştir. Ve de bunu kalemle yapmıştır.

Yüz akımızdır, gururumuzdur. Ruhu şad olsun.
herkesi, herşey hakkında yeniden bilgilenmeye ve öğrenmeye çağıran düşünür, ilim adamı, hâkim. ''aşk ve sevgi'' isimli makalesinde de günümüzü gördüğü ve bizleri aydınlatmak için eksra gayret verdiği açık olan alim.

''Aşk, görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. Oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur. Aşk genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir. Oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır.

Aşk, gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renklerde gözlenmekte olup, ortak nitelik, durum ve görünümler taşır. Oysa sevgi her ruhta kendine özgü bir albeni taşır. Ruhun kendisinden rengini alır. Ruhlar da içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut, tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu söylenebilir.

Aşk, kimlikle ilişkisiz değildir. dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir. Oysa sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar. Onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişmez.

Aşk, her renkte, her düzeyde, somut güzellikle bağlantılıdır. Schopenhauer'ın deyişiyle: "Sevgilinizin yaşına bir yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkileri gözlemleyin."

Oysa sevgi, ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar; ruhun güzelliklerine öyle tutulup kendinden geçer; somut güzellikleri bambaşka bir biçimde görür. Aşk; tufan, dalga, coşku niteliklidir. Oysa sevgi durgun, dayanıklı, ağırbaşlı, arılıkla dolup taşar bir durumdadır.

Aşk, uzaklık ve yakınlığa göre değişir. Uzaklık uzun sürecek olursa azalır. ilişki sürecek olursa değerini yitirir. Ancak korku, umut, sarsıntı ve acı çekmenin yanı sıra "görüşüm-uzaklaşım"la diri, güçlü olarak kalabilir. oysa sevgi bu durumları bilmez. Dünyası başka bir dünyadır.

Aşk, bir yönlü bir coşkudur. sevgilinin kim olduğunu düşünmez. "Öznel bir özcoşu"dur. işte bu yüzden hep yanlışlık yapar. Seçimle hızla sürçer. Ya da hep bir yönlü kalır. Yine de yer yer benzeşmeyen iki yabancının arasında bir aşk kıvılcımlanır, olay karanlıklar içinde geçip birbirlerini görmedikleri için ancak bu yıldırımın düşüşünden sonra onun ışığında birbirlerini görebilirler.

Oysa sevgi aydınlıkta kök salar. ışığın gölgesinde yeşerir; büyür. işte bu yüzen hep tanışıklıktan sonra ortaya çıkar. Gerçekte başlangıçta, iki ruh birbirinin yüzünde tanıma çizgilerini okur. "Biz" oluşları ise "tanışım"dan sonra olur, iki ruh, iki kişi değil daha sonraları; birbirlerinin söz, davranış ve konuşma biçiminden yakınlığın tadını, yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını duyumsarlar. işte bu konaktan sonra birden, iki yoldaş kendiliklerinden sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını, sevginin karartısız açık göğünün başlarının üzerinde sere serpe serilmiş olduğunu, "inanış"ın aydın, arı içtenlikli ufuklarının kendilerine açıldığını, tatlı okşayıcı bir esintinin hep başka göklerin, başka ülkelerin yepyeni esinlerinin iletileri ve başka bahçelerin güzel, gizemli çiçeklerinin kokularının birlikteliğinde oyuncu, tatlı, şen bir sevgi ve albeniyle kendisini hep bu ikisinin yüzüne, başına vurduğunu... Kendi gözleriyle görürler.

Aşk, çılgınlıktır. Çılgınlık ise "anlayış" ile "düşünüş"ün bozulmuşluk ve yıpranmışlığından başka bir şey değildir. Oysa sevgi tırmanışının doruğunda, beyin ötesini aşar, anlamayı ve düşünmeyi de yerden çekip, doğuşun yüksek doruğuna götürür.

Aşk, sevgilide içinin çektiği güzellikleri yaratır. Oysa sevgi, içinin çektiği güzellikleri sevgilide görür, bulur. Aşk, büyük güçlü bir kandırmacadır. Oysa sevgi; sonsuz, salt, dosdoğru, içten bir doğruluktur. Aşk, denizin içinde boğulmaktır. Oysa sevgi, denizin içinde yüzmektir. Aşk, görme duyumunu alır, oysa sevgi, verir.

Aşk, kabadır, şiddetlidir. bununla birlikte dayanıksız, güvensizdir. Oysa sevgi, tatlıdır, yumuşaktır. Bunun yanı sıra dayanıklı, güven içindedir.

Aşk hep kuşkuyla bulunur. Oysa sevgi, baştan başa kesin inançlıdır. Kuşkuya yer vermez. aşktan içtikçe kanarız, sevgiden içtikçe susarız. aşk korundukça eskir. Oysa sevgi yenilenir.

Aşk, sevenin içinde varolan bir güçtür. Kendisini sevgiliye çeker. Oysa sevgi sevilende varolan bir albenidir. Seveni sevilene götürür. Aşk, sevgiliye egemenliktir. Oysa sevgi, sevilende yok olma susuzluğudur.

Aşk, onun baskısı altında kalabilmek için sevgiliyi belirsiz, kimliksiz olarak ister. Aşk, kişinin bencilliği ile alım-satımsal, hayvansal ruhun bir çekiciliğidir. Kendisi kendi kötülüğünün bilincinde olduğu için de onu bir başkasında görünce ondan nefret eder, ona kin besler. Oysa sevgi, sevileni sevgili, değerli olarak ister. Bütün gönüllerin de kendisinin sevdiği için beslediğini , beslemelerini diler. Sevgi, kişinin Tanrısal ruhu ve Ahurasal doğasının bir çekiciliğidir. Kendisi kendi doğaötesi kutsallığını görebildiği için onu bir başkasında görünce onu da sever. Kendisine tanış, yakın bulur.

Aşkta, rakip sevilmez. Oysa sevgide, "Köyünün tutkunlarını kendi özleri gibi severler." Kıskançlık aşkın özelliğidir. aşk, sevgiliyi kendi lokması olarak görür. Bir başkası onun elinden kapmasın diye hep acılar içinde kıvranır durur. kapması durumunda ise ikisine de düşmanlık beslemeye başlar. Sevgiliden nefret edilir.

Sevgi ise inançtır. inanç ise salt bir ruhtur. Sınırsız bir sonsuzluktur. Bu gezegenin türlerinden değildir. Aşk, doğanın kementidir. doğadan almış olduklarını kendi elleriyle geri verip; ölümün aldıklarını aşkın oyunlarıyla ellerinden bıraksınlar diye başkaldıranları yakalar. Oysa sevgi, kişinin doğanın gözlerinden uzak, kendi yarattığı, kendi ulaştığı, kendi "seçtiği", bir aştır. Aşk, içgüdünün tuzağında tutsak olmaktır. Oysa sevgi, isteklerin baskısından kurtulmaktır. Aşk, bedenin görevlisidir. oysa sevgi, ruhun elçisidir.

Aşk, kişinin yaşama dalıp güncel yaşamla oyalanmasına yönelik büyük, aşırı bir "bilinçsizlendirim"dir. Oysa sevgi, yabancılıktan dolayı yabansıllıktan doğma, kişinin bu pis, gereksiz yabancı pazar içerisindeki, korkunç özbilincidir.

Aşk, tat aramaktır. oysa sevgi, sığınak aramaktır. aşk, aç bir düşkünün yemek yiyişidir. Oysa sevgi, "yabancı bir ülkede dildaş bulmak"tır.

Aşkın yer değiştirdiği olur. soğuduğu olur. Yaktığı olur. Oysa sevgi; yerinden, sevdiğinin yanından kalkmaz. soğumaz, kızgın değil; yakmaz, yakıcı değil.

Aşk, kendinden yanadır. bencildir, kendisi için ister. Kıskançtır. sevgiliye tapar, onu kendi için över. Oysa sevgi, sevilenden yanadır, sevilencildir. Sevgili için ister. Kendini sevdiği kişi için ister. Onu onun için sever. Kendisi ortada değildir.''
*
iran devriminin etkili isimlerinden biri olan iranlı şii sosyolog, fikir adamı.

'her gün aşure, her yer kerbela' sloganı o'na aittir.

marksist idi. fikirlerini değerli bulduğum 3-4 marksistten biridir. ortadoğunun sultangaliyev'i diyebiliriz kendisine.